• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II TÜRK VE DÜNYA SĠNEMASINDA KORKU FĠLMĠNĠN

2.1.4. Yeni Türk Sineması

Esen; 70‟li yıllarda birbirine zıt iki yapının varlığından bahseder. Bunlar; sosyal sorumlulukları içeren, toplumsal olaylardan etkilenerek yapılmış “eleştirel siyasal filmler” ve tamamen çıkar amaçlı yapılan, bencillikle eşleştirilen “seks filmleri” dir. Bu durumun nedenleri arasında Türkiye‟nin içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik süreç, uluslararası anlaşmazlıkların yaşanması, göçle başlayan kültürden, geleneklerden uzaklaşma ve kentleşmedir. Televizyon yayınlarının başlaması da bu durumda etkili olmuştur (2010: 159).

1970'lerden sonra videokasetlerin yaygınlaşması, televizyon yayınlarının çoğalması sinema sektörünü derinden sarsmıştır. Sinema izleyicisi sinemadan uzaklaşmıştır. Filmler oldukça küçük bütçelerle yapılırken, gösterilecek salon bulmakta da zorlanılmıştır. Sinema salonlarının terk edilmiş olması „tarihi kostüme avantür‟ filmlerinin yaygınlaşması klasik izleyiciyi sinemada tutar. Kartal Tibet ve Cüneyt Arkın bu dönemin vazgeçilmezleridir, özellikle bu konuda. Kahramanlık, Türklük, Müslümanlık, cesur erkek modelleri 70‟li yılların koşullarına rağmen güçlü konular olmuştur. Bunun en büyük nedeni Kıbrıs Sorunu ve bununla birlikte Türklerin kendini bu konuda yalnız hissetmeleri bu durumu güçlü kılmıştır (Esen, 2010: 161).

Bu dönemde; Şerif Ökten, Zeki Ökten, Ömer Kavur gibi yönetmenler çıkış yapmıştır. Zeki Alasya, Müjde Ar, Kemal Sunal, Metin Akpınar, Tarık Akan, Kemal Sunal, Şerif Sezer, Gülşen Bubikoğlu, Necla Nazır, Perihan Savaş gibi oyuncuların isimleri duyulmuştur. Film müzikleriyle Cahit Berkay, senaryolarıyla Sadık Şendil senaryolarıyla döneme katkı sağlamıştır. Ertem Eğilmez yönetmenliğindeki aile filmleri ile Şener Şen, Münir Özkul, Halit Akçatepe, Adile Naşit, İhsan Yüce, Ayşen Gruda gibi isimler bu dönemin çıkış yapan oyuncularıdır. 80 darbesine kadar 2. sınıf film olarak adlandırılan filmlerin büyük etkisi görülür. 1970'lerde film üretimi 200- 300‟e yükselmiştir. Sayı olarak artan filmler içerik açısından çok kaliteli değildir. Dini filmler, arabesk filmler, seks filmleri, ikinci, üçüncü sınıf macera filmlerinin oranı bu dönemde çekilen filmlerin yüzde seksenini oluştururur (Hakan, 2012: 379- 392).

70‟lerde eskiden gelen yönetmenler de üretimlerini devam ettirirler. Ömer Lütfi Akad üçleme Gelin, Düğün ve Diyet ile önemli isimleri arasında yerini alır. Atıf Yılmaz; Salako, Mağlup Edilemeyenler, Selvi Boylum Al Yazmalım, Kibar Feyzo, Ne Olacak ġimdi gibi önemli filmlerle üretken bir dönem geçirir. Piyasanın nabzına göre yönelik filmleri ile Osman F. Seden; Yaban ve Devlerin AĢkı‟nı çeker. Orhan Aksoy Aile ġerefi, Dila Hanım ile dönemin dikkat çeken isimlerinden biri olur. Ertem Eğilmez en parlak dönemini yaşar. Canım KardeĢim, Mavi Boncuk, Köyden Ġndim ġehire, Hababam Sınıfı, Süt KardeĢler, Gülen Gözler, ġaban Oğlu ġaban, Erkek Güzeli Sefil Bilo ile dönemin en çok anılan ismi olur (Gırlangıç, 2014).

70‟lerde Zeki Ökten, Şerif Gören, Ömer Kavur, Tunç Okan, Yavuz Özkan, Erden Kıral, Ali Özgentürk gibi yönetmenler isminden söz ettirmiştir. Bu dönemde en çok sevilen filmler ise; Kapıcılar Kralı, Çöpçüler Kralı, Yatık Emine, Bizim Aile gibi filmler olmuştur (Scognamillo, 1988: 357-364).

1980'ler, 60'lar ve 70'lerin yaşadığı talihsizliği yaşamış askeri darbe ile başlamıştır. Sinemacı ve aydın kesim bu darbeye çeşitli tepkiler gösterdiler. Darbe sonrası izlenen birtakım politikalar sonucunda hızlı bir depolitizasyon, liberalleşme, kapitalistleşme ve kültürsüzleşme süreci yaşanmaya başlanmıştır. 80'lerde sayısal olarak bir artış gösteren ve “bunalım filmleri” adı verilen arayış içinde olan ve bir anlamda ne yapacağını bilemeyen aydınları anlatan filmlerin yanı sıra, darbeyi yüzeysel de olsa eleştiren filmler seyircilerden ilgi görmemiştir (Hakan, 2012: 404- 405).

70‟lerin sonlarında, 80‟lerin başlarında sinemaya yeni giren parlayan oyuncular; Talat Bulut, Hülya Avşar, Melike Zobu, Uğur Yücel, Genco Erkal, Serpil Çakmaklı, Yılmaz Zafer, Mehmet Aslantuğ, Zuhal Olcay gibi isimlerdir.

1977 ile 1986 yılları arasında Türkiye‟de 1165 film çekilir. 1980‟lerde eski kuram ve uygulamalar yer değiştirirken, psikolojik incelemeler ve sade öykülerden hoşlanmayan izleyicinin karşısına kentli, sorunlu, bunalımlı, melankolik, çatışmalı, uçta yaşayan, iletişimsiz karakterler dizildi. Yeni sinemanın yeni kuşak yönetmenleri eski tabuları yıkarken izleyici yeni tabuları biraz zor benimsedi. Bu dönem yerli unsurlarla Amerika modelini yeğleyen filmlerle bezendi (Scognamillo, 1988: 370).

Türk sineması, 1990‟ların başlarında en zor dönemlerini yaşamıştır. Özel televizyonların artmasının çok büyük etkisi olmuştur. Olumsuzluk teşkil eden bu durum karşısında, daha önceden sezinleyemedikleri sıkıntılarla bir bocalama yaşadılar. 1980‟lerin esintileri görülmektedir bu dönemde. O dönemden kalan Avrupa, Hollywood film etkisi, yaşanan ekonomik krizler, siyasal baskılar, film gösterim merkezlerinin yetersizliği, videokasetlerin ve televizyonun artçıları devam etmiştir. Bu durum sinemacıların ummadığı bir durum olmuştur ama kaçınılmazı değiştirmek için bir adım atılmamıştır. Dolayısıyla Türk Sinemasının bittiği algısı

yaygınlaşmış 1991 yılında devlet, ilk kez film endüstrisine yardım eli uzatmıştır (Scognamillo, 1988: 370).

Pösteki‟ye göre; 90‟larda Türk sineması kötü bir döneme girmiştir. Bunun nedeni, Türkiye küreselleşmenin sonucunda kültürel anlamda deforme olmuş, Hollywood yüksek çıkış yapmasıdır. Bu durum 90‟lar sinemasını olumsuz anlamda derinden etkilemiş, izleyici azlığından film üretilememiş, ciddi ekonomik dar boğazlar yaşamıştır. Dolayısıyla bu on yıllık süreçte sinema endüstrisi gelişmemiştir (Pösteki, 2012: 21; Yavuz, 2014: 35 ).

1990‟ların ilk yıllarında hissedilen bu dar boğaz, Ertem Eğilmez‟le dönemin kısa bir süre ara vermesine yol açmıştır. Türk sinema tarihinin önemli filmleri bu dönemde yapılmıştır. Yönetmenler, son otuz yıl içinde Türk sinemasının yol katedemeyişini; ekonomik sorunlara ve devleet desteği almamalarına bağlarlar. Türk sinemasının ikinci yarısında eski yönetmenler seyirciyle iletişim kurma çabalarını belli eder. 1992 yılında Sinan Çetin‟in yönettiği Berlin in Berlin bu çabanın ilk örneği olmuş, yeni adımlar atılmasını sağlamıştır. Popüler Türk Sineması denilen bu süreçte işlenen yeni konular dikkat çeker. Bu dönemde klasik anlatı yapısından uzaklaşılmış, dünya standartlarına uyumlanmaya çalışan Şerif Gören‟in 1993 yılında yönettiği Amerikalı bu durumun ilk örneğini oluşturmuştur (Açar, 2001:7).

90‟larda 500‟ün üzerinde film çekilmiştir. Yönetmenlerin kendi şekil verdiği filmlerin üretilmesi bu sürecin en net özelliğidir. Yıllık film üretimi 100'lerden 40'lara, 50'lere düşmüştür. Bu durumun en büyük nedeni enflasyonun artması, yapım maliyetlerin yükselmesidir. Böylece çekilen filmlerin bir kısmı sinemada yeteri kadar ticari başarı gösteremeyeceği kaygısıyla, vizyona çıkmadan televizyonlarda yayınlanmaya veya video piyasasına çıkmaya başlamıştır. (Scognamillo, 1988: 370).

Buna rağmen 90‟lara damga vuran pek çok film vardır. Tunç Okan‟ın çekimini uzun sürede tamamladığı Sarı Mersedes, 1990 yapımı Yusuf Kurçenli‟nin yönettiği Karartma Geceleri, Melih Gülgen Tatar Ramazan serisi, 1992 yapımı Tunç Başaran‟ın çektiği Piano Piano Bacaksız, 1994 yılında Yavuz Özkan‟ın yönettiği Yengeç Sepeti, 1997 yapımı Ömer Kavur‟un yönettiği Akrebin Yolculuğu, Atıf Yılmaz‟ın 1999 yılında yaptığı Eylül Fırtınası ve 1999 yılında Zeki Ökten‟in çektiği

Güle Güle gibi filmler bunların en önemlileridir. 1990‟ların başlarında iki sanatsal film yapılmıştır. Bunlar AĢk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni ve Gölge Oyunu‟dur. Seyirciyle çok bağ kuramayan bu filmlerin ardından 1996 yılında Yavuz Turgul‟ un çektiği EĢkıya ile izleyici sinemaya dönmüştür (Scognamillo, 1988: 371).

Gırlangıç’a göre; “Popüler Türk sinemasına yeni bir anlayış getiren 90’ların önemli yönetmenleri; Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Mustafa Altıoklar, Ömer Vargı ve Derviş Zaim bu dönemde güçlü başlangıç adımlarını atarlar. Zaim 1996 yapımı Tabutta Rövaşata, Demirkubuz 1997 yapımı Masumiyet, Ceylan 1999 yapımı Mayıs Sıkıntısı, Vargı 1998 yapımı Her Şey Çok Güzel Olacak, Altıoklar 1996 yapımı İstanbul Kanatlarımın Altında ve 1997 yapımı Ağır Roman ile adlarından söz ettirirler. 1996 yapımı Işıklar Sönmesin ile Reis Çelik, 1998 yapımı Gemide ile Serdar Akar, 1998 yapımı Laleli’de Bir Azize ile Kudret Sabancı ilk filmlerine imza atıp başarı elde ederler. Bu dönemde bağımsız yönetmenler de çektikleri filmlerle ödüller almıştır” (Gırlangıç, 2014).

1990‟ların ortalarında özel televizyonların artması yeni bir sistemi doğurur: “Sponsorluk”. Uzun bir süre hiç destek almadan ekonomik krizlere, yapım maliyetlerinin artmasına, sistemin değişmesine dayanan Türk sineması, sponsorluk sistemine kucak açmıştır (Ulusay, 2004).

1990 sonrası yapılan sanat filmleri Türk sinemasını yeniden yapılandırmış, klasik anlatıdan uzaklaştırmıştır. 2000‟li yılların başı Türk Sineması kendi olanaklarını oluşturan bir “yeni kuşak sineması” olmuştur. 2000‟lerden sonra sade, nesnel Minimalist akımın yer aldığı filmlerle birlikte deneysel filmler de çekilmiştir. Dönemin film konularını Güneydoğu sorunu, siyasi sorunlar, mafyalaşma, sıra dışılık, dejenere olan kentler, yaşanan ekonomik problemler (Scognamillo, 1988: 451).

2000‟li yıllarda birçok alışveriş merkezi açılmıştır. Alışveriş merkezi içlerinde açılan çok salonlu rahat, konforlu sinema salonları izleyiciyi kendine çekmiştir. Bu durumdan dolayı bağımsız sinemalar çok salonlu sinemalarla rekabet edemeyip bir bir kapanmaya başladılar.

2001 yılında çekilen Yılmaz Erdoğan ve Ömer Faruk Sorak‟ın yönettiği Vizontele filmi, 3 milyon seyirciye ulaşmış, Türk sinemasında bir rekora imza atmıştır. Nuri Bilge Ceylan‟ın yönettiği Uzak filmiyle son yirmi yılın en büyük başarısını yakalamış, 2003 Cannes Film Festivali‟nde Büyük Jüri Ödülünü ve En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü kazanmıştır (Scognamillo, 1988: 450-455).

Bu dönemin sineması gündemi takip ediyor, geriye bakıyor, sorunlar üzerine daha yansız eğiliyor. Bu dönemlerin başında hala ekonomik kriz nedeniyle tam olarak sorunları çözebilmiş değildir. Bu dönemlerde hala destek sağlayacak yasallaşmayı, devletin koruyucu önlemlerini, çalışabilen ve çözüm getiren bir kurumlaşmayı beklemektedir (Scognamillo, 1988: 450-455).

2000‟lerin başlarındaki adımlar, Türk sineması izleyicisinin yerel filmleri tercih etme hususunda dünyanın en önde gelen seyircileri arasına girer. Fakat bu rağbet uluslararası ödüller alan filmlere değil komedi filmlerinedir. Bu bağlamda sanat filmi ve gişe filmi ayrımı net bir şekilde keskinleşir. Televizyonda tanınan isimlerin sinemada kullanılmaya başlanması bu durumun en belirgin nedenidir. Özellikle Asmalı Konak ile sinemaya uyarlanmaya başlayan televizyon dizileri artmıştır. Bu durum dizilerde tanınan yüzlerin yeni dönemde çekilecek filmlerde oynaması sonucunu doğurmuştur. Bu durum Yeni Türk sinemasının en belirgin özelliği olmuştur. Seyirci potansiyeli artmış sinema izleyicisiyle daha sık buluşmaya başlamıştır. Yapımlar TV‟de şöhreti yakalamış popüler kişilerden oluşmaktadır. Bu duruma Recep Ġvedik filmiyle gişe rekoru kıran Şahan Gökbakar örnek gösterilebilinir. Sinema filmi serisinden önce yaptığı Dikkat ġahan Çıkabilir programından tanınan biri olmasından dolayıdır. Peker Açıkalın, Şafak Sezer, Melih Ekener gibi isimler reklam filmleri ve komedi programlarıyla tanınmış, yüzleri popüler sinemada sıkça kullanılmıştır. Popüler kültür algısı ve televizyon sinema ilişkisi sinema seyircisinin artmasına büyük anlamda destek olmuştur (Çakıcı, 2008: 280-282; Yaşartürk, 2010; Şentürk, 2007: 29-30; Şen, 2008; Yavuz, 2014: 24).

2000‟li yılların başlarında 3 milyon seyirciyi aşan on dört filmin tamamı yerli filmdir. Çekilen on film komedi türündedir ve bu döneme damgasını vuran komedyenler olur. Bu durum da gişe başarısı sağlayan filmlerin seri şeklinde

çekilmesine yol açar. Cem Yılmaz, Ömer Faruk Sorak, Ali Taner Baltacı, Kıvanç Baruönü yönetmenliğinde çekilen 2004 AROG, 2008 GORA ve 2018 Arif v 216 serisi, Yılmaz Erdoğan‟ın Vizontele serisi, Murat Aslan‟ın yönetmenliğindeki Maskeli BeĢler serisi, Ferdi Eğilmez gibi yönetmenlerin çektiği Hababam Sınıfı serisi, Hakan Algül‟ün yönettiği Ata Demirer ve Demat Akbağ‟ın ön plana çıktığı Eyvah Eyvah serisi, Demet Akbağ‟lı Hükümet Kadın serisi, Togan Gökbakar‟ın yönettiği Şahan Gökbakar‟ın yarattığı Recep Ġvedik karakteri serisi gibi yapımlar buna örnek teşkil eder.

2000‟li yıllardan sonra Türk sinemasındaki tipler Yeşilçam karakterlerinden farklıdır. Yeni dönem sinema filmlerinde idealize edilmiş bir karakter, tip ve model üretilmemiştir. Kadının tasviri değişmiş, erkeğin bakış açısına göre oluşturulan kadın tasvirinden uzaklaşılmış kendi ayakları üzerinde duran kadın gözüyle oluşturulmuş karakterler yeni dönem sinemasında yer almaya başlamıştır. Bu dönemde de yönetmen kendini serbest bir şekilde ifade etmekte, Yeşilçam sinemasından uzak bir yönetmen sinemasıdır.

2005 sonrasında ticari filmler Amerikan tarzı konularda ve biçimde ustalaştıkları için izleyici sayılarının çokluğu nedeniyle, majörlerin dağıtım şirketlerince dağıtılabilmektedir. Televizyonların ya da televizyona dizi ve program yapan prodüksiyon şirketlerinin destekledikleri, yapımını üstlendikleri filmler de çekilmektedir (Esen, 2010: 188).

Son dönem Türk sinemasında din ve toplum algısı değişmiştir. Bütün kurumlarıyla toplumsal olarak karşılıklı etkileşimler sonucu Türk sineması daha fazla gerçeklik algısına sahip olmuştur. Bununla birlikte popüler sinemada ticari sebeplerle devam etse de, genel anlamda filmlerin içindeki abartılı karakterler sinemamızın önceki dönemlerine göre oldukça azalmıştır. Bu dönem filmlerin ana ve yan temalarını aşk, aldatma, soygun, cinayet, uyuşturucu, suç örgütleri, şiddet gibi konular oluşturmaktadır. Bu filmlerin öykü ve içerik yapısı genellikle Hollywood sinemasının özelliklerini içermektedir. Bu filmlerde, anlam üretmekten yoksun, tek boyutlu öykülerle, Türkiye‟nin içerisinde bulunduğu ekonomik, sosyal, kültürel yapının yakınında olmayan ve insan olgusundan ziyade ticari kaygıların ön planda olduğu

öyküler çoğunluktadır. Teknolojinin ön planda tutulduğu popüler sinema filmlerinin dağıtımı Türkiye‟deki dağıtım kuruluşları aracılığıyla yapılmakta ve genelde onların kontrolündeki sinema salonlarında gösterime girmektedir (Karakaya, 2014: 114-115).

Türk Sineması‟nın bağımsız kanadında üretilen filmler, ulusal ve uluslararası birçok festivalde gösterilerek önemli ödüller almıştır. Bunun sonucunda da Türk Sineması uluslararası ölçekte tanınmaya başlamıştır.

Benzer Belgeler