• Sonuç bulunamadı

Yeni Sağın DüĢünsel Temelleri

BÖLÜM 1: YENĠ SAĞIN KURAMSAL ÇERÇEVESĠ

1.2. Yeni Sağın DüĢünsel Temelleri

en iyi kararları alan bireylerin gelirlerini nasıl harcayacaklarını belirlemede bireysel tercih özgürlüğünü arttırır.

3- ÖzelleĢtirme: Kamu iĢletmelerini mümkün olduğu kadar özel sektöre devretmek

anlamına gelen özelleĢtirme ile kamu yönetimindeki verimsiz uygulamaların sonlandırılması amaçlanır.

4- Deregülasyon: Verimsiz ve birbirine zıt etki eden, oldukça ayrıntılı bir biçimde

düzenlenmiĢ kamusal olguları ortadan kaldırmak amacını güder.

5- Kamu sektörü piyasası: Kamusal bütçede etkinlik ve etkililiği arttırmak için

özelleĢtirilemeyen kamu sektörü alanlarında rekabet ve piyasa teĢviklerinin desteklenmesini savunur.

6- Anayasal reform: ÇeĢitli ülkelerdeki kurumsal ve anayasal reformlarla dengeli bir

bütçe yaratılması ve kamu harcamalarının sınırlandırılması amaçlanır.

Sonuç olarak, yeni sağ ideoloji mülkiyetçi - rekabetçi bireycilik, giriĢimcilik kültürü, aile, din ve devletin yeniden yüceltildiği bir muhafazakârlık, düzensizlik, bilinemezcilik gibi özellikleriyle 1970‟lerin krizinden önceki ideoloji, değer ve yaĢam pratiklerini köklü bir değiĢime uğratmıĢtır (Doğan, 2002: 47).

1.2. Yeni Sağın DüĢünsel Temelleri

Bu baĢlık altında yeni sağ düĢünceye yön veren ve ideolojik oluĢumuna katkıda bulunan muhafazakârlık, liberalizm, yeni liberalizm, yeni muhafazakârlık gibi siyasal ideolojilerin yanı sıra kamu seçimi kuramı ve iĢletmecilik kuramı Ģeklinde sınıflandırılan yeni kamu yönetimi anlayıĢını etkileyen yönetsel teorilere yer verilmiĢtir.

1.2.1. Muhafazakârlık

Muhafazakâr fikir ve doktrinler 18. yy sonlarında ve 19. yy baĢlarında ilk kez gündeme gelmiĢtir. Fransız Ġhtilâli ve sonrasında meydana gelen siyasal, sosyo - ekonomik dönüĢümlere duyulan tepkiler muhafazakârlığın özünü oluĢturur.

20

Muhafazakârlığın öğeleri ise Ģunlardır (Türköne, 2003: 122) :

1- Gelenek: Toplumsal olanın önceliğini, geleneklere, köklü kurumlara saygıyı ve bu

kurumları muhafaza etme arzusunu içerir.

2- Faydacılık: Bu kapsamda tarih tarafından doğrulanmıĢ tecrübelerin geçerliliği

savunulur.

3- Ġnsanın Kusurlu OluĢu: Ġnsan bozulmaya yatkın kusurlu bir varlıktır. Bu nedenle

onu doğru bir biçimde ancak toplum yönlendirebilir.

4- Organizmacılık: Muhafazakârlara göre, toplum yaĢayan canlı bir organizmadır. 5- HiyerarĢi: Sosyal yapı ve tabakalar doğal ve değiĢtirilmezdir.

6- Otorite: Toplumda liderlik imajı oluĢturma ve topluma rehberlik edecek otoriter bir

mekanizmaya itaat vazgeçilmez bir ilke olarak görülür.

7- Mülkiyet: Mülkiyet insanlara güvenlik hissi vererek insanların birbirlerine karĢı

saygı duymalarını sağlar ve toplumsal düzenin devamlılığına katkıda bulunur.

Muhafazakârlığın önde gelen isimlerinden Russell Kirk muhafazakârlığı altı ölçütle açıklar. Bunlar; aĢkın bir düzene, vicdanı olduğu kadar toplumu da yöneten doğal hukukun bütünlüğüne inanç, sınırlayıcı aynılık, eĢitlik ve daha radikal sistemlerin faydacı amaçlarına karĢıt olarak çeĢitliliğin çoğalmasına ve insan varlığının gizemine duyulan sevgi, uygar toplumun sınıfsız toplum kavramına karĢı düzen ve sınıfları getirdiği kanaati, özgürlük ve mülkiyetin birbiriyle yakından iliĢkili olduğuna duyulan inanç, buyruğa itaat ve toplumu soyut bir tasarıma göre yeniden inĢa etmek isteyen sofistlere, hesap veren kiĢilere, ekonomistlere güvensizlik, köklü bir reform sayılmayabilecek ölçülü değiĢimi tanımadır (Kirk, 2005: 141). Liberallerden farklı olarak muhafazakârlık bireye en gerçek ontolojik varlık gözüyle bakmaz ve bireyin aile, din gibi aracı kurum ve değerlerle anlam kazanacağını ileri sürer. Hükümet insan doğasının yetkin olmayıĢından dolayı gereklidir. Siyasal otoritenin sınırlandırılması üzerinde en çok durulan bir konudur (Özipek, 2004: 12-13). Örneğin; muhafazakâr düĢünürlerden Michael Oakeshoot‟a göre; “Hükümetin görevi sadece kural koymaktır‟‟. Yöneticiler ise görevi oyunun kurallarını uygulamak olan bir hakem veya bir tartıĢmayı kurallara göre yöneten ama kendisi tartıĢmaya katılmayan kimseler olarak tanımlanmaktadır (Rosen ve Wolf, 2006: 439). Ġngiliz muhafazakâr geleneğinin önde

21

gelen isimlerinden Edmund Burke‟a göre, hayır iĢi yapma görevi devletin değil, kiĢilerindir (Barry, 1989: 106). Bir diğer Fransız muhafazakâr Bonald idarede âdem-i merkeziyetçiliği esas alır ve bunun güçlü yerel yönetimler sayesinde olduğunu ileri sürer (Nispet, 2002: 110). Robert Nispet de (2007: 7) cemaatlerin ve diğer ana kurumların tahribinin baĢlıca sorumlusu olarak merkezileĢtirici bürokratik devleti görür. Görüldüğü üzere, muhafazakâr düĢünürler devletin ekonomik, siyasal ve ahlâki iĢlerden olabildiğince uzak durmasını isteyerek ailenin, mahallenin, gönüllü ortak birliğin ancak bu Ģekilde güçleneceğini vurgulamıĢtır (Nispet, 2007: 94-95).

Tarihi bağlamına göre Ģekillendirilen muhafazakârlık yeĢerdiği her toprakta farklı bir renge bürünmüĢtür. Muhafazakârlığın batı felsefesi içinde yer alan iki ana biçiminden söz etmek mümkündür. Bunlardan biri Kıta Avrupa‟sı, diğeri Anglo - Amerikan muhafazakârlığıdır. Kıta Avrupa‟sı muhafazakârlığı Aydınlanma‟yı devrimin tüm siyasi sonuçlarıyla beraber mahkûm eden teokrasi ve monarĢiden yani eski rejimden yana olan tepkici bir siyasi tutumu temsil ederken (Özipek, 2005: 6), Anglo - Amerikan muhafazakârlığı Ġngiliz ve Amerikan muhafazakârlığı olarak iki kısımda ele alınmaktadır.

Ġngiliz muhafazakârlığı Kıta Avrupa‟sı Fransız muhafazakârlığına göre daha fazla uzlaĢıya açık ve daha az doktrinerdir. Bu hem liberal hem faydacı bir muhafazakârlıktır. Amerikan geleneği ise liberal muhafazakârlık olarak betimlenir ve bunun sonucu olarak muhafazakâr adını alanlar gerçekte liberal veya liberal muhafazakârdır (Beneton, 1991: 67-84). “Ġngiliz muhafazakârlığı merkezi otoritenin özellikle yasama gücünü, siyasal birliği, seküler toplumsal erdemleri vurgularken, Amerikan muhafazakârlığı yerel otoriteleri, cemaatçiliği, dinsel değerleri vurgulamaktadır (Akdoğan, 2004: 31)‟‟. Her iki muhafazakâr üsluba göre Ģekillenen muhafazakâr siyaset ise toplumun kendiliğinden oluĢmuĢ yasalarına ve o yasaların ruhuna bağlı kalarak toplumu ortak çıkar, adalet ve iyilik ilkelerine göre yönetmeyi amaçlar (Çetin, 2004: 113), liberalizmde olduğu gibi her türlü plânlı veya müdahaleli değiĢim projelerine karĢı bir tavır alır (Çaha, 2004a: 20).

Muhafazakârlığı tarihsel ulus devlet yaklaĢımı, kronolojik yaklaĢım, kavramsal yaklaĢım olarak üç kısımda inceleyen Vincent (2006: 94) kavramsal yaklaĢımı gelenekçi, romantik, paternalist muhafazakârlık, liberal ve yeni sağ muhafazakârlığı

22

biçiminde ayrıĢtırarak yeni sağ muhafazakârlığın en yeni ve en problematik alanı oluĢturduğunu ileri sürmektedir. Yeni sağı geleneksel liberal muhafazakârlığın, Avusturyalı liberal ekonomik teorinin ve aĢırı özgürlükçülüğün bir karıĢımı olarak nitelemektedir. Yeni sağ muhafazakârlığın ekonomik üslubunu serbest pazar taraftarı olarak ortaya koymaktadır (Vincent, 2006: 98-124).

Heywood (2007: 115-120) tarafından yapılan sınıflandırmaya göre, yeni sağ liberal ve muhafazakâr olmak üzere iki kısımda incelenebilir. Bunlardan muhafazakâr yeni sağı yeni muhafazakârlık olarak betimleyen Heywood (2007: 120-125) muhafazakâr yeni sağın özelliklerini geleneksel muhafazakârlık, organik anlayıĢ, gelenekçilik, otoriterizm, sosyal düzen, geleneksel değerler, doğal hiyerarĢi, güçlü devlet, dar milliyetçilik ve küreselleĢme karĢıtlığı olarak sıralar.

Yeni sağ muhafazakârları refah devleti önlemlerinin zorluklara karĢı bireye destek veren ailenin geleneksel rolünü erozyona uğrattığını söylemektedir. Bu noktada devlet otoritesinin vatandaĢlar üzerindeki önemiyle babanın aile içindeki önemi vurgulanır (King, 1987: 18-22). Özellikle refah devletiyle ilgili iki endiĢe dile getirilir. Bunlardan ilki, refah devletinin bireylerle devlet arasındaki özgür değerleri zayıflatabilmesi, ikincisi refah devletinin ihtiyat, basiret ve özgürlük gibi değerleri aĢındırması hakkında olup bu iki argüman kurumların değerleri somutlaĢtırdığı ve bu değerlerin kurumların devamını sağladığı noktasında birleĢmektedir (Willets, 1992: 147). Yeni sağın temel aldığı muhafazakârlık liberal siyasaları izleyen sonuçları kapsayacak biçimde tezler ileri sürer ve liberallere teorilerinde bulunmayan tutarlı bir devlet teorisi temin eder. Her iki ideoloji sosyal vatandaĢlık haklarının geniĢlemesinden çekinir, bu nedenle refah devleti eleĢtirisinde uzlaĢır (King, 1987: 31). Refah devletinin toplumsal kurumlar ve cemaatler bağlamında gerçekleĢtirilebilecek birtakım gereksiz iĢlevler üstlendiğini, ancak bu iĢlevleri sağlıklı bir biçimde yürütemediğini belirtir. Bu durumda refah devletine toplumdaki organik kurumsal iliĢkileri zayıflatan bir olgu gözüyle bakılmaktadır. Çoğu muhafazakâr, liberaller gibi, çalıĢmamayı destekleyen bir refah devletinin çalıĢanların verimliliğini arttırmaya dönük zorunlu teĢvikleri sağlama hususunda baĢarısız olduğunu ileri sürer. Çevre, sağlık, güvenlik düzenlemelerinde esneklik ve sermaye için vergi teĢvikleri ile sıkı çalıĢma, itidal üzerine yapılan yenilikçi bir kültürel vurgunun piyasa ve çalıĢan üretkenliğini yeniden canlandıracağına inanır

23

(Hunter, 1981: 310). Özetle, yeni sağın hem muhafazakâr sürekliliği hem de muhafazakâr değiĢimi temsil ettiği söylenebilir (Carpenter, 2002: 254).

1.2.2. Liberalizm

“Liberalizm, bireyciliğe dayalı, bireylerin siyasal ve ekonomik alandaki hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, piyasa ekonomisinin doğal iĢleyiĢine bırakılarak, devletin ekonomiye müdahalelerinin en az düzeye indirilmesini savunan bir doktrindir (Aktan, 1994: 13)‟‟. Liberal politik teorinin en önemli sorunsalı devletin ekonomik ve sosyal hayattaki rolüdür. Liberal görüĢe göre devlet faaliyetleri denetime tabidir ve onun faaliyet alanı genel ilkelerle sınırlıdır (Barry, 1989: 65). Liberalizmde devlet, düzgün oyun alanı sağlayan ve oyunun kurallarını belirleyen bir form ve kararlaĢtırılan kuralların yorumlanmasını ve uygulanmasını sağlayan bir hakem olarak gereklidir. Devletin baĢlıca iĢlevi, vatandaĢların özgürlüğünü hem dıĢ düĢmanlara hem de diğer yurttaĢlara karĢı korumak, adalet ve düzenin sürekliliğini sağlamak, özel anlaĢmaları uygulamak ve rekabetçi piyasaları güçlendirmektir (Friedman, 1988: 15-34).

Klâsik liberalizmin ve bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler felsefesinin öncüsü olan Adam Smith devletin toplumu Ģiddetten korumak, adaleti teminen bir yargı sistemi oluĢturmak ve topluma yüksek derecede avantaj sağlayacak bazı kamusal hizmetleri sunmakla yükümlü olduğunu belirtir (Smith, 1976: 39). Liberal devlet düzeninin siyasal açıdan öncüsü olarak kabul edilen John Locke ise (Göze, 2000: 154), devletin varlık nedenini bireylerin temel ve doğal haklarının muhafazasına dayandırır (Toku, 2003: 129). Liberal düĢünürlerden Robert Nozick ünlü eseri “AnarĢi, Devlet ve Ütopya‟‟da devletin tek meĢru iĢlevinin hakların ihlâllere karĢı korunmasını sağlamak olduğunu, minimal devletin kabul edilecek en kapsamlı devlet biçimi olarak görülmesi gerektiğini belirtir (Nozick, 2000: 203).

Liberalizm aynı zamanda bir özgürlük teorisidir. Dolayısıyla tamamen bireysel bir olgu olan liberalizmin merkezinde insan vardır. Liberallere göre sınıflar, devletler, toplumlar gibi hayali varlıklar hareket edemez, düĢünemez, tasarruf edemez, tüketemez, yatırım yapamaz, yalnız bireyler bunları yapar. Margaret Thatcher‟in belirttiği gibi “Toplum diye bir Ģey yoktur, sadece bireyler ve aileleri vardır (Ashford, 1993: 7)”. Liberalizmin bireyi; aklını kullanan ve kendine özgü otonom bir yaratıcılığa ulaĢan, bireysel haklarını

24

müdahaleye maruz kalmaksızın negatif özgürlük anlayıĢı çerçevesinde kullanan özgür ve hoĢgörülü bir kiĢi olarak tanımlanır.

Liberalizmi tarihsel dönemeçlerine göre dört aĢamada inceleyen Çaha (1999: 40) bunları Ģöyle sıralar:

1- Temel insan haklarını, anayasal hükümet, serbest pazar ekonomisini temel alan

klâsik liberalizm.

2- 19. yy. ortalarında yükselen sivil ve sosyal haklar doktrini çerçevesinde geliĢen

sosyal özgürlükçü doktrin.

3- Devleti bir gece bekçisi konumuna indirgeyen liberteryen çizgi. 4- Kamu Tercihi Okulu‟nun düĢünceleri.

Liberalizm dönemsel olarak farklı biçimlerde kategorilendirilse de her liberal düĢünce bireycilik, özgürlük, sınırlı devlet ve piyasa ekonomisi gibi klâsik liberalizmin unsurlarını paylaĢır. Liberalizmin benimsediği serbest piyasa ekonomisi rekabete dayalı, kârı esas alan, özel mülkiyet, miras, sözleĢme yapma, teĢebbüs ve tercih özgürlüğünün güvence altına alındığı diğer taraftan devletin fiyat mekanizmasının iĢleyiĢine müdahale etmediği bir modeli ifade eder. Norman Barry‟e göre (2002: 29-31); piyasa sistemi âdem-i merkeziyetçi süreçte bireylere zevkler, üretim teknikleri, kaynaklar ve benzeri konularda bilgi nakletmeye yarayan bir iĢaret cihazı olarak kendi kendini düzelten, ekonomik toplumdaki dağınık bilgiyi devletten daha iyi koordine ederek giriĢimcilik kârı ile piyasada iĢlem yapanları motive eden bir sistemdir. Avusturyalı liberal iktisatçı Mises de (2005: 10) özel mülkiyet ve piyasa alanının ötesinde devletin bir zorlama ve tazyik alanı olduğunu belirtir. Ekonomi ve toplumun kendiliğinden uyumlu bir biçimde iĢlediği fikrini kabul eder (Vergara, 2006: 183). Yayla (2004: 30-34) piyasa ekonomisinin barıĢı teĢvik ederek özgürlükleri arttırdığını, medeniyeti geliĢtirmeye katkıda bulunan değerleri insanlığın ortak değerleri haline getirdiğini iddia eder.

Liberalizm yeni sağ argümanların politik özünü oluĢturur. Özellikle yeni sağca savunulan sınırlı devletin teĢviki, ekonomik aktivitelerle refah politikalarında monetarist2 tavrın benimsenmesi politikaları liberalizmden türemiĢtir. Yeni sağ

2

Milton Friedman‟ın öncülüğünü yaptığı monetarist görüĢ devletin hiçbir iĢe karıĢmadan her yıl para arzını sabit bir oranda arttırmasını savunur (Kazgan, 2006a: 256).

25

ekonomik ve politik teoriler liberal değerlerin yeniden yorumlanmasıdır. Yeni sağın liberalizmi bireyin toplum içindeki konumunu değerli kılmaya yöneliktir. Bireysel beklenti ve taleplere duyarlı, yönetimde vatandaĢ tercihlerini dikkate alan bir yapı oluĢturulması bu liberalizmin yegâne emelidir. Liberalizm yeni sağın ekonomik ve politik teorilerinin, siyasa amaçlarının ana kaynağıdır. Muhafazakârlık yeni sağ ideolojide liberal ekonomik siyasaların sonuçlarına cevaben ortaya çıktığından liberalizme kıyasla daha ikinci plândadır. Yeni sağ siyasalarca etkilenen hükümetlerin gözünde özelleĢtirme ekonomik liberal bir yaklaĢımın en iyi örneklemesidir. Böylelikle özel sektörün serbest piyasa koĢullarında rekabetçi bir ortam oluĢturması, devletin mümkün olduğunca sınırlarına geri çekilmesi amaçlanmaktadır (Raab, 1993: 238). Yeni sağ liberaller aynı zamanda giriĢimciler ve risk alanlar üzerinde mantıksız bir kısıtlama oluĢturan ilerleyen vergi oranlarının yeni endüstrilerin kurulmasını ve sonuçta ekonomik aktivite seviyesini sınırladığını düĢünerek vergi indirimlerine gidilmesi gerektiğini savunurlar (King, 1987: 18-19). Özetle liberal yeni sağın ilkeleri klasik liberalizm, atomizm, köktencilik, liberteryenizm, iktisadi hareketlilik, öz çıkar / teĢebbüs özgürlüğü, fırsat eĢitliği, uluslararası bir anlayıĢ ve küreselleĢme taraftarlığı olarak sıralanmaktadır (Heywood, 2007: 125). Bunlardan atomizm devlet faaliyetlerinin parçacıl bir tutumla tek tek değerlendirmeye tabi tutulmasını içerir. Liberteryenizm liberalizmin ulaĢtığı nihai bir nokta olarak devleti asli fonksiyonlarına indirger. Hatta daha da ileri giderek güvenlik hizmetlerinin bile özelleĢtirilmesini savunur.

1.2.3. Neoliberalizm

Neoliberalizm klâsik liberalizmin günümüzdeki uzantısı durumundadır ve onun ilkelerini benimser (Erdoğan, 2006: 63). Andrew Gamble (1986: 30-31) yeni liberalizmin „„piyasa iyi, hükümet kötü‟‟ söyleminde birleĢen üç düĢünce okulu tarafından oluĢturulduğunu belirtmektedir. Bu düĢünce okulları geleneksel bırakınız yapsınlarcı iktisat ve bununla el ele giden ekonomik bireycilik doktrini, kapitalizmin savunusunu ahlâki temeller üzerine inĢa eden aĢırı liberteryenizm ve marjinalist analizin kurucusu Carl Menger‟le baĢlayan F. von Wieser, F. von Böhm - Bawerk, Ludwig von Mises ve Hayek‟le devam eden anti - sosyalist Avusturya Ġktisat Okuludur. Bob Jessop (2005: 242) neoliberal düĢüncenin en temel hatlarını devlet sektörünün özelleĢtirilmesi, deregülasyonu ve ticarileĢtirilmesi, uluslararası finans sermayesinin uluslararası merkezi

26

olarak Ģehirlerin desteklenmesi, piyasa güçlerinin kuvvetlendirilmesi, küçük iĢletmelerin desteklenmesi, sendikalara yasal kısıtlamalar getirilmesi, artan zorunlu eğitim programlarıyla piyasa merkezli toplumsal güvenlik programları, iĢadamlarına sorunlarını çözebilme imkânı tanıyacak düĢük maliyet plânları aracılığıyla kapitalist esnekliğin geniĢletilmesi olarak sıralamaktadır. Erdoğan ise (2006: 63-71), neoliberal düĢüncenin unsurlarını bireyselliğin değeri ve insan hakları vurgusu, piyasa ekonomisinin üstünlüğü, sınırlı devlet, yasaların egemenliğine dayalı hukuk devleti ve metodolojik rasyonalizm ile bireyci reformizmin alaĢımı olan liberal rasyonalizm olarak sıralar. 1980 ve sonrası dönemi neoliberal dönem olarak ele alarak bu dönemdeki siyaset ve yönetim iliĢkilerini betimleyen Akbulut (2005: 227-231) bu dönemde devlete ait yapı ve süreçlerin piyasalaĢtırılarak yönetimlerinin piyasa kurumlarına devredildiğini, bürokrasinin azaltılarak yönetiĢimci özel Ģirket ağırlıklı yeni bir siyaset üslubuyla siyasal alanın kapsamının daralması çerçevesinde siyasetin ve yönetimin piyasa odaklı olarak bütünleĢtirildiğini belirtmektedir. Güzelsarı‟ya göre (2007: 23-48) 1970 sonrasının en belirgin özelliği neoliberal ve disiplinli bir dünya düzeninin ortaya çıkmasıdır. 1980‟lerde devlet - piyasa karĢıtlığı ile devleti küçültme, ekonomik müdahaleleri sınırlama temalarını ön plâna çıkaran neoliberalizm, küresel kapitalizmin kurumlarının sorgulanmaya baĢladığı 1990‟lardan itibaren piyasa dostu, giriĢimci etkin devlet tanımlamaları ile devlet piyasa ortaklığı vurgusunu arttırmıĢtır. Daha az devlet daha çok piyasa söyleminden yola çıkan bu vurgu devletin büyümesinin olumsuz sonuçlarının piyasa ekonomisi içinde telafi edilebileceğine inanır.

Neoliberal düĢüncenin önde gelen iki ismi, F. von Hayek ve Milton Friedman‟dır. Hayek neoliberalizmi, toplumun tüm düzeninin tasarımlı kontrolünü ayrıntılarını önceden sezemeyeceğimiz, bir kendiliğinden doğan düzenin oluĢumu için gerekli olanlara benzer genel kurallar sisteminin icrası ile sınırlandırarak ele almaktadır (Hayek, 1996: 50).

Hayek‟te devletin faaliyet sahası rekabeti mümkün olduğu kadar tesirli kılacak Ģartları yaratmak ve rekabetin etkili olmadığı yerlerde onun yerine baĢka Ģey ikame ederek hiçbir ferdin veya küçük topluluğun üstlenemeyeceği mahiyetteki hizmetleri ifa etmekle sınırlıdır. Plânlamacılığı ve kolektiviteyi esas alan bir sistem Hayek‟e göre ferde ihtiyaçları hususunda bireysel bir seçim yapma imkânı vermez (Hayek, 2004: 53-125).

27

Hayek‟in düĢüncelerinin odak noktasını sosyal kurumların kozmos adı verilen kendiliğinden bir düzende zaman içinde evrim sürecinden geçerek günümüzdeki hallerine ulaĢtıkları düĢüncesi oluĢturur. Piyasa plânlamacı yaklaĢımdan farklı olarak “katalaksi” adı verilen kendiliğinden bir düzendir. Piyasanın kendiliğinden düzeni kendi çıkarını koruyucu hareketleri herkesin yararına dönük faydalara dönüĢtürür. Gelenek ve ahlâk piyasa için bir erdemdir (Yıldırım ve Duman, 1999: 2-12). Kısaca piyasa deneyimlerin özgürce bir araya getirildiği, farklı amaçlar arası uyumu sağlayan özgür bir ortamdır (AktaĢ, 2001: 43). Kendiliğinden oluĢan piyasa hem özgürlük hem adalet sağladığı için gerekli olan tek Ģey piyasa düzeninin kurallarını koyacak bir anayasadır (Belsey, 1994: 10). Bu anayasanın kuralları evrensel nitelikte olmalı, ayrım gözetmemeli, geriye dönük olmamalı ve tarafsız olarak uygulanmalıdır (Barry, 2001: 26-27).

Hayek‟e göre özgürlük bir kiĢinin bir baĢka kimsenin iradesine tabi olmadan kendi kararlarına ve plânlarına uygun eylemde bulunabilmesidir (Yayla, 2000a: 23). Özgürlüğün dört temel özelliği bireyin herkesin tabi olduğu kanunlara tabi olması, keyfi uygulamalardan korunmuĢ olması, çalıĢmakta ve iĢini bulmakta serbest olması, mal ve eĢya kazanma, mülkiyet sahibi olma hakkının olmasıdır (Çetin, 2001: 223). Özgürlük doğal bir hal olmayıp tersine insanların zamanla bireyselliklerini kazanmalarının sonucu elde ettikleri bir Ģeydir. Hukuk özgürlüğün zorunlu bir koĢuludur.

Hayek en büyük eleĢtirisini ise sosyal adalet anlayıĢına yöneltmektedir. Sosyal adalet ya da dağıtımcı adalet; dağıtımı otoritelerin belirlediği belli değerler skalasına dayandırır (AktaĢ, 2001: 220). Böylece yoksul olanların durumu düzelmediği gibi yeni ayrıcalıklar, engeller ve gösterilen çabaların akamete uğraması gibi daha fazla adaletsizlikler yaratılır. Siyasi faaliyeti sosyal adalet yönettiği sürece bu süreç totaliter sisteme daha fazla yaklaĢacaktır (Hayek, 1995: 102-186). Bu nedenle sosyal adalet yerine soyut ve genel adil davranıĢ kurallarına dayalı bireysel eylemlere rehberlik eden kurallarla bağlantılı kural izleyici bir adalet anlayıĢı daha yararlı bulunmaktadır (Yayla, 2000b: 243). Sosyal bir düzenin ortaya çıkıĢı da ancak bu adaletin uygulanmasıyla mümkündür. Neoliberalizmin diğer öncü ismi olan Milton Friedman pek çok noktada Hayek‟le benzer görüĢleri paylaĢır. Friedman (1988: 24-143), ekonomik özgürlükleri kendi baĢına bir amaç ve siyasal özgürlüklere ulaĢılmasında zorunlu bir araç olarak tanımlar.

28

Friedman‟a göre, kamu ekonomisinin görev ve fonksiyonlarının geniĢlemesi kamu harcamalarının sürekli artması anlamına gelecektir. Vergi artıĢları ile iç ve dıĢ borçlanmanın ekonomi üzerindeki olumsuz sonuçları hükümetler para arzını arttırdıkça enflasyona yol açarak kronikleĢecektir. Ayrıca insanların daha iyi bir iĢ arama veya iĢsizlik yardımından yararlanmaları belli bir süre iĢsiz kalmalarına ve ekonomide her an bir doğal iĢsizliğe neden olabilecektir (Aktan, 2004: 167-170). Bu nedenlerle devletin özgür piyasaya dönük oyunun kurallarını koyacak bir forum rolü oynaması ve kuralları yorumlamak, kurallara itaati sağlamak hususlarında yaptırımlar getirecek bir hakem niteliği taĢıması gerekir. Aynı zamanda Friedman; devletin kamu harcamalarını kısıtlaması yanında eğitim, sağlık gibi sağladığı kamusal hizmetleri doğrudan kendisi karĢılamak yerine bireylere piyasada sunulan hizmetlere ulaĢmalarını sağlayacak finansal olanakları negatif vergi biçiminde vermesini savunmaktadır.

Bu düĢünceler ıĢığında neoliberal yaklaĢımda devlet; ekonomide yarattığı bütçe açıkları, özel sektör yatırımlarını dıĢlama etkisi, merkeziyetçi ve bürokratik bir yapının en uygun iktisadi kararların alınmasına mani olması, iĢlem maliyetleri, rant kollama, vergi mükelleflerinin kamu harcamalarındaki aĢırılığın farkına varamaması, savurganlık ve kayıt dıĢı ekonomiyi kayıt altına alamama gibi (Öztürk, 2005: 205-215) sorunlar nedeniyle minimal ve gece bekçisi gibi tanımlar çerçevesinde sınırlandırılmaktadır. Bu yönden neoliberal yaklaĢım yeni sağın muhafazakâr küçük ama güçlü devlet tipolojisine uygun düĢmektedir. Devletin asli fonksiyonlarını iyi bir biçimde sunmasını yeterli görmektedir. Asli fonksiyonlar haricindeki iĢlevlerin piyasanın kendi doğası içinde hâlihazırda dengeli bir biçimde yürütüleceğine inanılarak rekabet iklimini önleyici her türlü engelin tasfiye edilmesi istenmektedir.

1.2.4. Yeni Muhafazakârlık

Yeni muhafazakârlık, muhafazakârlığın modern dönemden post modern döneme geçiĢinde yaĢadığı evrimsel sürecin bir sonucu olarak görülmektedir. Yeni muhafazakârlık hem fırsat eĢitliği hem de sosyal durum eĢitliği anlamındaki eĢitliği reddetmektedir ve kolektivizme karĢı bireyciliğe baĢvurmaktadır. Aynı zamanda refah

Benzer Belgeler