• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: YENĠ SAĞIN KURAMSAL ÇERÇEVESĠ

1.4. Yeni Sağın ĠĢlevsel Araçları

1.4.1. KüreselleĢme

21. yüzyılın beraberinde getirdiği pek çok siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel değiĢimle birlikte en önemli geliĢmelerden biri de çok boyutlu bir kavram olan küreselleĢmedir. KüreselleĢme genel bir biçimde toplumun ve bireyin yaĢam koĢullarını biçimlendiren teknolojik, ekonomik ve kültürel süreçlerdeki bölgesel sınırların öneminin azalması olarak tanımlanabilir (Cohen, 2001: 75). Yeldan (2001: 13), küreselleĢme olgusunu ulusal ekonomilerin dünya piyasalarıyla eklemlenmesi, bütün iktisadi karar süreçlerinin giderek dünya kapitalizminin sermaye birikimine yönelik dinamikleriyle beslenmesi olarak yorumlamaktadır. OECD‟nin küreselleĢmeyle ilgili olarak önerdiği tanım üç faktörden oluĢmaktadır (Bağçe, 1999: 10) :

1- Uluslararası Ģirketler gibi güçlü ve yeni aktörlerin siyasal sahneye giriĢi

2- Bilgisayar teknolojisinin iletiĢim ve enformasyon alanında hızlı yayılımı

3- Çoğu ülkelerde deregülasyon politikalarının benimsenmesi

KüreselleĢme aynı zamanda blokların, kutuplaĢmaların ortadan kalktığı, ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerden ülkelerarası karĢılıklı bağımlılıkların arttığı bir bütünleĢme dönemini ifade etmektedir. Neoliberal bir dönemi tanımlayan kapitalist değerlerin ideolojik ve kültürel bakımdan tüm dünyayı egemenliği altına alması bağlamında liberalleĢme, evrenselcilik, batılılaĢmak ve insanlar arasında mekânı aĢan iliĢkilerin geliĢmesi anlamlarıyla eĢdeğer olarak görülmektedir (Cangir, 2001: 201-206).

KüreselleĢme içinde değerlerin, düĢüncelerin, bilgilerin ayrıĢtığı, farklılaĢtığı ve öznelleĢtiği standartlaĢmıĢ bir dünyayı çağrıĢtıran oldukça geniĢ kapsamlı ve tartıĢmalı bir kavramdır. Kavram ilk defa Marshall Mcluhan‟ın “Komünikasyonda Patlamalar‟‟ adlı kitabında bu yeni süreç için “küresel köy‟‟ kavramını kullanmasıyla literatüre girmiĢtir (Tutar, 2000: 21). Kavramın siyasi alanda dolaĢıma girmesi ise 1980‟li yıllarda Thatcher ve Reagan tarafından temsil edilen “yeni sağ‟‟ iktidarların baĢa geçmesine rastlamıĢtır. Bu nedenle küreselleĢmeye yönelik siyasal tanımlamalarda neoliberal düĢünceler daha baskındır.

42

KüreselleĢme olgusu tarihsel açıdan genellikle iki evrede ele alınmaktadır. Bu evrelerden ilki birinci küreselleĢme evresi olarak tanımlanan 1870‟lerden 1914‟e kadarki kapitalizmin ilerleme dönemidir. Ġlk küreselleĢme dalgasının temel özelliği para piyasalarında ve ticaret iliĢkilerinde altın standartlarının geçerli olmasıdır. Birinci küreselleĢme dalgasında bilhassa devrin süper gücü olan Ġngiltere‟nin serbest ticaret rejimine geçiĢ kararı ve bunu yaygınlaĢtırma çabaları etkili olmuĢtur. Bu ilk küreselleĢme çağının dünyayı “büyük‟‟ boydan “orta” boya indirgediği söylenebilir. Bu dönemde sadece 1870 - 1890 arasında dünya sanayi üretimi üç kat artmıĢtır. Elektrik enerjisinin, dinamonun bulunması, enerji naklinin olanaklı hale gelmesi, petrolün enerji kaynağı olarak devreye girmesi gibi geliĢmeler yaĢanmıĢtır. Demir - çelik üretimi ve iĢlemesi alanındaki yeni geliĢmelerle birlikte gemi yapımcılığı ve demiryollarının yapımı kolaylaĢmıĢ ve hızlanmıĢtır.

Bu ilk küreselleĢme ve küresel finans kapitalizm çağı sonradan Birinci Dünya SavaĢı‟nın, 1917 Rus Devrimi‟nin ve 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı‟nın darbeleriyle parçalanmıĢtır. 1970 sonrasını kapsayan ikinci küreselleĢme evresi, ilk küreselleĢme çağına göre daha geniĢ ölçeklidir ve bu sürece katılan insan ve ülke sayısı çok daha fazladır. Bu evrede yaĢanan telekomünikasyon maliyetlerindeki düĢüĢler ve iletiĢim teknolojilerindeki geliĢmeler dünyayı minimal bir boyuta indirgemiĢtir. Bu evrede bazı kuruluĢ ve örgütlenmelerin (OECD, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, IMF vb.) kapitalist sistemi tamamen kapsayacak üst yapılar biçiminde roller üstlendiği görülmektedir.

Ġkinci dalga asıl dinamiğini teknolojik geliĢmelerin teĢkil ettiği, ekonomi merkezli ancak sosyal, kültürel ve siyasi anlamda iĢbirliği ve yakınlaĢmayı ortaya çıkarmıĢ bir süreçtir. Bu dalganın yetmiĢli yıllarla birlikte derinleĢip hız kazanmasında teknolojik geliĢmelere liberalizmin eĢlik etmesinin geliĢmemiĢ ülkelerle eski komünist ülkelerin serbest ekonomiye geçmiĢ olmalarının payı büyüktür (Suiçmez, 2003: 15; Yeldan, 2001: 14- 15; Bingöl, 2003: 65-69; Yılmaz, 2004: 36-37).

KüreselleĢme çok boyutlu bir kavram olarak genellikle siyasal, ekonomik ve kültürel yönlerden ele alınmaktadır. Siyasal küreselleĢme ile ulusal ekonomik sistemlerin artan etkileĢimi veya teknolojik geliĢmelerin yeni sağın liberal içeriğini dolduran dünya piyasalarındaki deregülasyon ve özelleĢtirmeyi teĢvik eden hükümet politikalarını

43

oluĢturması anlatılmaktadır. Bu boyuta iliĢkin kimi görüĢlere göre, neoliberalizm küresel liberalizmdir. Liberal politikaların yaygınlaĢması ya da liberal kaygıların küreselleĢmesi, neoliberal ideolojinin ortaya çıkıĢıyla bağlantılıdır ve küreselleĢmeyle neoliberal ideoloji kamu yönetimini yeniden tanımlamaktadır. Bu bağlamda kamu yönetimindeki yeniden yapılandırma süreci devleti küreselleĢmiĢ dünyaya neoliberal uygulamalarla eklemlemeye çalıĢmaktadır (Erdoğan, 2006: 6-16). KüreselleĢmenin siyasal boyutu, yeni sağın belirttiği üzere devlete ekonomik ve sosyal yaĢamda mümkün olduğunca az görev verilmesinden yanadır. Devletin iĢlevlerini azaltmanın yolu ise kapitalizmin yeniden yapılanması kapsamında siyasal ve yönetsel liberalizasyon biçimindedir. KüreselleĢme ile eĢanlamlı olan liberalizasyon temelde siyasal ve yönetsel mekanizmalar, ticaret piyasaları ve finansal piyasalar üzerindeki her türlü kontrolün kaldırılmasıdır (Kutun, 2005: 23-24).

KüreselleĢme yalnızca yukarıya doğru bir süreç değil, aynı zamanda yerel özerklik doğrultusunda yeni baskılar yaratarak aĢağıya inen bir olgudur (Giddens, 2000b: 25). KüreselleĢme - yerelleĢme (küyerelleĢme) olarak da ifade edilen ve ulus devletlerin denetimindeki yerel birimlerin daha fazla özerklik kazanması düĢüncesine dayalı bu süreçle, katı merkeziyetçi hiyerarĢik değer ve kuruluĢlar önemsizleĢirken yeni sağ muhafazakârlığın önemsediği yerel yönetim ve dinamikler yükselen değerler olmaktadır. YerelleĢme bu bağlamda hizmetlerin fiziksel olarak merkezi yerel birimlerden, o birim sınırları içindeki küçük topluluklara doğru değiĢimini ifade etmektedir (Aydınlı, 2002: 91-93).

YerelleĢme süreci küreselleĢme eğiliminin kendi bünyesinde taĢıdığı tekdüze ve merkeziyetçi yapılanmaya karĢı tarihsel, kültürel ve fiziksel yerel kimlikleri yeniden üreterek ve birbirine eklemleyerek daha insancıl ve yaĢam kalitesi yüksek bir dünyanın oluĢumuna katkıda bulunmaktadır. Yerel topluluklar, küresel tekdüzeliğe karĢı esnek ve uyarlanabilir seçenekler, farklılıklar sağlamaktadır. YurttaĢların idaresini ve sivil toplumun temsilini sağlayarak hızlı ve radikal bir biçimde dönüĢen ulus devlet yapılarına gerçek alternatifler sunmaktadırlar. KüreselleĢme sürecinde uluslararası ve yerel nitelikteki sorunların giriftleĢmesi yerel yönetim etkinliklerine uluslararası bir boyut kazandırmaktadır. Yerel yönetimler yerelleĢtirme politikalarıyla güçlendirilmekte, ancak esasen buradan yerel yetkilerin buradan piyasa güçlerine transferi

44

amaçlanmaktadır (Köse, 2004: 32-37). KüreselleĢmeyle beraber iĢleyen bir diğer süreç uluslar içinde ve sınırlarında yeni ekonomik ve kültürel bölgeler oluĢmasıdır. Bu olgu bölgeselleĢme olarak adlandırılmakta ve coğrafi yönden birbirine komĢu olan ya da sınırları birbirine yakın ülkeler arasındaki ekonomik bütünleĢme hareketi olarak betimlenmektedir. GeliĢmiĢ ya da geliĢmekte olan ülke ekonomilerinin birbirlerine önemli ölçüde bağımlı hale gelmeleriyle küreselleĢme bölgeselleĢme sürecini destekler bir konuma taĢınmaktadır (Kılıç, 2002: 76-77).

KüreselleĢmenin modern devletin niteliğinde yol açtığı büyük çaplı değiĢimleri Ģu Ģekilde özetlemek mümkündür (Farazmand, 1999: 258-259) :

1- Ulus ötesi yönetiĢim örgütlerinin (IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü vb.)

kararlarının ve yönetsel kurallarının ulus devletler üzerinde, onların yönetim sistemlerini etkileyen yaptırımlar haline geldiği görülmektedir. Bu kararlar ve yönetsel kurallar liberal nitelikli politikaları daha fazla uygulama yönündedir.

2- Modern devletlerin genel çıkarlarına iliĢkin konularda iĢbirliği arayıĢlarına

yönelmelerinde karĢılıklı bağımlılıklarının derecesi artmıĢtır.

3- KüreselleĢmeyle ortaya çıkan değiĢim devletlerin bilgi çağı avantajlarını kazanarak

yönetiĢim ve yönetimin hemen hemen tüm iĢlevlerini hem ülke içi hem de uluslararası düzeylerde daha da geliĢtirmelerini sağlamıĢtır.

4- Siyasi iktidarların özel sektörün ortakları ve destekçileri olarak toplumdaki rolleri

artmıĢtır. Özel sektöre verilen teĢviklerle piyasalara siyasi destek sinyalleri verilmektedir.

5- KüreselleĢmeyle yönetimsel devlet refah devletinden ĢirketleĢmiĢ devlete ya da gölge

devlete dönüĢmüĢtür. Devletlerin sosyal refah önlemlerini sürdürmeleri gittikçe zorlaĢmıĢtır. Bunun baĢlıca nedeni artan rekabet piyasalarında yabancı sermayeyi ülkelerine çekmek isteyen devletlerin yüksek iĢ gücü maliyetleri doğuran koruyucu politikalarını daha fazla sürdürememeleri ve diğer ülkelerle giriĢtikleri üretim ve yabancı sermaye çekme yarıĢında vergi oranlarını azaltmalarıdır. Bu durum gitgide devletlerin sosyal güvenlik, eğitim, sağlık gibi sosyal refah politikalarını yerine getirmelerinde zorluklara yol açmıĢtır (Özdemir, 2004: 208).

45

6- KüreselleĢme süreciyle etkin devlet anlayıĢı ön plana çıkmıĢtır ve devletin rolü;

ülkelerin teknolojik ve insan gücü altyapılarını yenilemeleri ile geliĢtirmelerinin büyük önem kazanması sonucu teknolojik altyapı ve beĢeri sermaye oluĢumuna dönük stratejik görevlerle sınırlandırılmıĢtır. Piyasalar, bankacılık sistemi ve mali sektörü düzenleme ve denetleme, sosyal politikalar bağlamında adil bölüĢümü sağlama görevleri devletin ekonomik ve sosyal yaĢamdaki konumunu pasifleĢtirmiĢtir (DPT, 2000: 5-6).

AĢağıdaki tablo devletin küreselleĢmeyle değiĢen rolüne vurgu yapmaktadır: Tablo 2. Devletin DeğiĢen Rolü

DEVLETĠN ROLÜ ĠġLEVĠ

EKONOMĠK ROLÜ Sınırlı Devlet / Düzenleyici Devlet

SOSYAL ROLÜ Gelir Dağılımında Adaletin Sağlanması Çevrenin Korunması

Yoksullukla Mücadele

SĠYASAL ROLÜ Küresel Tehditlerle Mücadele / Küresel BarıĢın Korunması Ulus Devlet AnlayıĢının AĢınması ile Ortaya Çıkabilecek Bağımlılıkların Siyasi ve Mali Egemenliği Zedelememesi Ġçin Alınması Gereken Önlemler

ve Bu Bağlamda Siyasi - Mali Egemenliğin Korunması

HUKUKÎ ROLÜ Piyasa Mekanizmasının ĠĢleyiĢinde Ekonomik, Sosyal ve Siyasal Rollerin Düzenlenmesinde Gerekli Hukuki Altyapının OluĢturulması

Kaynak: Demircan (2008: 61).

KüreselleĢme genel olarak ulus devlet üzerinde bu etkilere yol açarken, daha spesifik anlamda ulusal kamu yönetimleri üzerinde birtakım etkilerde bulunmaktadır. Bunlar Ģöyle açıklanmaktadır (Farazmand, 1999: 264-269) : KüreselleĢmeyle özel kesim lehine, kamu ve özel kesim alanlarının görünüĢünde ciddi değiĢimler olmaktadır. Kamu yönetimi sermaye birikimini kolaylaĢtıracak biçimde sivil olmayan yönetimden kamunun sivil yönetimine dönüĢtürülmektedir. KüreselleĢen devlet, kamu yönetimini az Ģeyle çok iĢ yapmaya zorlamaktadır. Kamu yönetimindeki profesyonelleĢme eğilimi hizmet alanına küresel düzeyde kurumsal, moral ve ahlâksal ölçütler getirmektedir. KüreselleĢme sürecinde özelleĢtirme teĢvik edilirken yolsuzluk ve rüĢvetle mücadele özendirilmektedir. KüreselleĢme elitizmi yüceltmektedir ve her biri bağımlı Ģirket ya da uluslararası Ģirketlerin ajanı olarak faaliyet yürüten iĢ adamı, yönetici gibi seçkinleri zenginleĢtirmektedir. KüreselleĢme ile kamu yönetimi ve bununla ilgili alanlarda karĢılaĢtırmalı ve uluslararası gibi alt disiplinleri de kapsayan büyük çapta bir bilgi geniĢlemesi vardır. Bu da baĢka halklar, kültürler, kamu yönetimleri konusunda bilgilenmeyi sağlamakta ve kiĢilere zengin yönetim geleneklerini tanıma fırsatı vermektedir.

46

Ulusal kamu yönetimlerinin büyüklüğünde, kapsamında, kullandığı kaynaklarda ve etkileme araçlarında daralma yeni dönemin baĢlıca politikasıdır. Bu politikanın yaygın uygulamaları memur sayısını azaltma ya da belli bir düzeyde tutma, sözleĢmeli personel istihdamı ve performansa dayalı ücret uygulaması, özel kesimden kamu kesimine yönetici transferi ve kamu kesimindeki birçok görevin rekabete açılmasıdır. Artık kamu yöneticilerinden stratejik sorunları tanımlamaya ağırlık vererek diğer iĢlerini astlarına devretmesi, personelin değerlendirilmesinde performansa ağırlık vermeleri, toplam kalite yönetimini benimseyerek kamu kurumlarının hizmetlerinden yararlanan yurttaĢların isteklerini dikkate almaları, yaratıcılığa ağırlık tanıyarak kurum kültürü oluĢumuna yardımcı olmaları beklenmektedir. KüreselleĢme ile kamusal hizmetlerin standartlarında artı yönde bir değiĢim yaĢanmaktadır. Yönetime katılma konusundaki benzerlikler giderek artmaktadır. Yönetimden beklentiler ve yeni talepler birçok ülkede hemen hemen benzerdir (Al, 2002: 66-67).

KüreselleĢmenin bir diğer boyutu olan ekonomik küreselleĢme dünya ölçeğinde karĢılıklı ekonomik etkileĢimlerin yoğunlaĢmasını ve yaygınlaĢmasını ifade etmektedir (Steger, 2006: 61). Günümüzde ekonomik anlamda milliyetçilikten söz etmek olanaklı görünmemektedir. Çok uluslu Ģirketlerin yönlendirdiği küresel bir ekonomik düzen dünyanın her yanında etkinliğini sürdürmektedir (Köse, 2001: 10-11). KüreselleĢmenin ekonomik söylemi üretim ve pazarlamanın giderek uluslararasılaĢtığını, Ģirketlerin küresel rekabetin gereklilikleri karĢısında dıĢ piyasalara açılabilme yeteneğine her zamankinden daha fazla bağımlı hale geldiğini öne sürmektedir (Marangoz, 2001: 83). Yeni dünya düzeninde bölüĢüm iĢlevinin dayandığı temel felsefe piyasadaki gelir dağılımına müdahale edilmemesi ve yoksulluk gibi sorunların çözümünün piyasanın geliĢimine bırakılmasıdır (DemirbaĢ, 2005: 93).

Serbest piyasaların güçlenmesi ve piyasaların yarattığı sonuçların serbest rekabetle meĢrulaĢtırılıp ulusal kontrolün dıĢında sayılması, ulus devletlerin ekonomik sonuçları kontrol ya da değiĢtirme kapasitelerini azaltmıĢtır. GeliĢen küresel ekonomide Ģu nitelikler göze çarpmaktadır (Hirst ve Thompson, 2003: 223-235) : Ġlk olarak, mevcut uluslararası ekonomideki iliĢkiler daha geliĢmiĢ ülkelerin özellikle OECD üyelerinin arasındaki iliĢkilerdir. Bu nedenle küresel ekonomiyi geliĢmiĢ endüstriyel ekonomilerin oluĢturduğu söylenebilir. Ġkinci olarak, para ve sermaye piyasalarının 1970‟lerden beri

47

uluslararasılaĢtığı konusunda artık bir Ģüphe yoktur. Üçüncü olarak, endüstrileĢmiĢ ekonomiler arasında yarı - mamul ve mamul mal ticaret hacmi giderek artmıĢtır.

Dördüncü olarak, kısıtlılığına karĢın bağımsız ticaret iliĢkilerindeki büyümenin doğal sonuçlarından biri uluslararası firmaların geliĢmesidir. BeĢinci ve 1970‟lerden sonra görülen en belirgin ve uzun süreli geliĢme uluslar üstü ticaretin ve ekonomik blokların oluĢmasıdır. Bayraktutan (2003: 147) ise; ekonomik küreselleĢme sürecini üretimin, finansın ve ticaretin küreselleĢmesi biçiminde üç kategoride ele almaktadır. Buna göre, üretimin küreselleĢmesi, sınır ötesi doğrudan yatırım ve üretim faaliyetlerinin yaygınlaĢmasını, bunların hukuksal düzenlemelerle desteklenmesini, finansal küreselleĢme, kısa ve / veya uzun vadeli sermaye akımlarına yönelik ulusal sınırlamaların eliminasyonu ile dünya finans piyasalarının bütünleĢmesini, ticari küreselleĢme ise öncelikle tarife ve kotalar gibi geleneksel koruma araçlarının kullanımını sınırlamayı gerektirmektedir. Bu da uluslararası ekonominin “1930 öncesine geri dönüĢ” olarak yorumlanmaya müsait bir biçimde piyasa mekanizmasını merkezine alan liberal bir eksene doğru kaymasını ve yirminci yüzyılın baĢlarından itibaren Keynesyen değerler dizisi ve milliyetçilik ideolojisi üzerinde Ģekillendirilerek toplumlara egemen kılınan ulusal devlet yapısının sorgulanmaya baĢlanmasını zorunlu kılmaktadır (Aydın, 2003: 72-89). Böylelikle bir yönüyle ulus devletin krizi olgusu gündeme gelirken, diğer yandan yeni koĢullar altında ulus devletin kendini yeniden üretmesinin yolları oluĢturulmaktadır (Özer, 2006: 32).

KüreselleĢmenin bir diğer boyutu kültürel küreselleĢmedir. KüreselleĢme ile birlikte modern - geleneksel, batı - doğu arasındaki coğrafi mesafenin yok olması, farklı kültürlere sahip insanların birbirleri ile etkileĢim haline geçmelerini sağlamıĢtır (Bıyıklıoğlu, 2000: 51). Bu da ulus devletin temsil ettiği tekçi ve homojen yapıların hızla çözülerek kimlik tanımlamasının yeniden yapıldığı etnik, dini, cinsel ve cinsiyete dayalı alt kimliklerden oluĢan bir toplumsal mozaiğin varlığı ile daha sağlıklı bir toplumsal yapıya iĢaret etmektedir (Yayman, 2005: 292). KüreselleĢme sürecinin farklı kimliklere hitap eden yapısı post modern anlayıĢla birebir örtüĢmekte, toplumsal bağlamda post modernist bir sosyo - kültürel yapı öngörülmektedir. Dünya kültürünün standartlaĢtırılması anlamında meta üretiminin kültürel bir olgu haline geldiği saptamasından yola çıkılarak kültürün ekonomi, ekonominin de kültür içinde çöktüğü

48

bir post modern toplumda büyük bir sanayide meta imajlarının tasarlandığı, reklamcılığın kültür ve ekonomi arasında temel bir araç haline geldiği ileri sürülmektedir (Akbulut, 2007: 333-334). KüreselleĢme süreci eĢanlı olarak iki kültür görüntüsü sunmaktadır. Bunlardan ilki, “tikel kültürün” üst sınırlarına ulaĢmadır. Buna göre, tüm heterojen kültürler, dünyayı kapsayan hâkim kültürün içinde erimektedir. Ġkinci görüntü ise, kültürlerin sıkıĢması ile ilgilidir. Bu durum farklı kültürlerin yan yana akmasını sağlamaktadır.

Çok boyutlu ve tartıĢmalı bir kavram olan küreselleĢmeye karĢı alınan çeĢitli tavırlar da mevcuttur. KüreselleĢmeyi anlamlandırma çabaları altında küreselleĢmeye yönelik alınan bu tavırlar radikal, Ģüpheci ve dönüĢümcü yaklaĢımlar Ģeklinde üç baĢlık Ģeklinde ele alınmaktadır. Radikal kesimler küreselleĢmeyi toplumları refaha, zenginliğe ve özgürlüğe taĢıyan insanlığı ulus esaslı kurumsallaĢmanın ötesinde küresel bir uygarlığa götüren neoliberal bir süreç olarak benimsemektedirler. Radikallere göre, serbest piyasa mekanizması hızlanan değiĢim sürecinden kaynaklanan sorunları mümkün mertebe en iyi çözecek mekanizmadır. Bu yönüyle radikaller yeni sağın liberal perspektifine hizmet edecek politikalar izlemekten yanadırlar. ġüpheci yaklaĢım küreselleĢmeye doğurduğu sorunlar perspektifinden yaklaĢan, sürecin insanlığın ezici çoğunluğunu sıkıntılara soktuğuna inanan, küreselleĢmeyi emperyalizme dönüĢen kapitalist bir süreç olarak tanımlayan, neoliberalizme eleĢtirel olarak yaklaĢan bir bakıĢ açısı sunmaktadır.

DönüĢümcüler ise, küreselleĢmeye soğukkanlı olarak artı ve eksileriyle yaklaĢmaktadırlar. DönüĢümcülere göre, yaĢananları tarihsel bir dönüm noktası kılan geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ekonomilerde hizmet sektörünün giderek ön plana çıkması ve kitle iletiĢimi alanındaki büyük ilerlemedir. DönüĢümcüler, gidiĢatın küresel bir uygarlığa doğru olduğu öngörüsüne katılmazken küreselleĢmeyi geçmiĢten çok farklı geri dönüĢü mümkün olmayan bir olgu olarak nitelendirirler. Onlara göre, ulus devlet de yeniden yapılanma içindedir ve kendini yenileyerek temel bir aktör olmaya devam edecektir (ġahin, 2006: 51).

Nihai olarak, bu tartıĢmalar ıĢığında küreselleĢme halen devam eden bir süreçtir. Bu süreç demokrasinin kurum ve kurallarıyla dünyada benimsenmesini, liberal değerler çerçevesinde bireyin temel hak ve hürriyetlerinin korunmasını, kamu yönetiminin bölgesel ve yerel düzeyde toplumsal beklentileri hizmet kalitesini arttırarak

49

karĢılamasını zorunlu kılmaktadır. KüreselleĢme kamu yönetiminde yeni sağın ekonomik ve liberal çözüm reçetelerinin yaygınlaĢmasını sağlamaktadır. Weberyen bürokratik sistemdeki katı, merkeziyetçi, hiyerarĢik süreçlerin vatandaĢ talepleri doğrultusunda değiĢime tabi tutulması hususundaki baskıları ve demokratik talepleri arttırmaktadır. Bireysel, özgürlükçü değerlerle piyasa sisteminin erdemlerini bütünleĢtirmektedir.

Benzer Belgeler