• Sonuç bulunamadı

1.3 Yeni Kamu Yönetimi Anlayışı

1.3.1 Yeni Kamu Yönetimi Anlayışının Gelişimi

1980’li yılların sonlarına doğru geleneksel kamu yönetimine yöneltilen eleştirilerin, teknolojik gelişmelerin ve küreselleşmenin etkisiyle ortaya çıkan yeni kamu yönetimi anlayışı, “piyasa temelli kamu yönetimi”, “işletmecilik”, “yeni kamu işletmeciliği”, “girişimci idare” gibi kavramlar ile ifade edilmektedir (Eryılmaz, 2015: 48).

1929 bunalımından sonra etkinlik alanı genişleyen refah devleti, 1970’li yıllarda meydana gelen krizden dolayı eleştirilmiş ve devletin asli görevlerine geri çekilmesi gerekliliği savunulmuştur. Bu dönemde Keynesçi refah devletini hedef alan yeni sağ fikirleri ortaya çıkmıştır. 1970’lerin sonunda İngiltere’de Thatcher ve Amerika Birleşik Devletleri’nde Reagan, devleti küçültmeye ve yeniden yapılandırmaya odaklanan yeni sağ fikirlerin savunucusu ve öncüsü olarak kabul edilmişler; yeni sağ partilerin liderleri olarak iktidara gelmişlerdir. Devletin faaliyet alanının daraltılması, ekonomiye müdahalesinin azaltılması gibi nedenlerle devletin işleyişinde radikal bir değişim başlatmışlardır. Böylece yeni sağ politikalar refah devletinin yerini almaya başlamıştır (Eryılmaz, 2015: 49). 1970’li yıllardaki krize cevap niteliğinde olan yeni sağ politikalar başlangıçta, ABD ve İngiltere’de etki yaratmış; daha sonra Yeni Zelanda ve Avusturalya gibi krizden ilk etkilenen ülkelerde uygulanmıştır (Güzelsarı, 2004: 4).

Yaşanan krizi aşmak için açık bütçe ve borçlanma politikaları uygulanmış, vergilere sınırlamalar getirilmiştir. Bu dönemde refah devleti kurum ve politikaları itibardan düşmüş, piyasa ekonomisine dayalı liberal ekonomi politikaları olumlu gelişmeler sonucunda önem kazanmıştır. Bu anlamda liberal ekonomi politikaları devletin küçültülmesi, kamusal mal ve hizmet üretiminde piyasa kurallarının etkisi, özelleştirme, yasal-yapısal serbestleşme, sübvansiyonların azaltılması veya kesilmesi, sosyal fonların sınırlandırılması şeklinde görülmüştür (Günal, 2010: 16). Gelişen ihtiyaçlara göre devletin faaliyet alanında yapılan değişiklikler ya da uygulanan politikalar devlet reformu adı altında toplanmaktadır. Devlet reformu tanımının içinde, idareyi iyileştirmek, bürokrasiyi azaltmak, serbest pazar ilkelerini uygulamak, kamunun borçlarını azaltmak, milli tasarrufu artırmak, mali reform ve özelleştirme yapmak, sivil toplumu teşvik ederek yönetime dâhil etmek ve hükümetin yönetim kapasitesini artırmak gibi yönetişim reformları da yer edinmiştir (Ateş, 2001: 47).

Yeni sağ fikirler, savaş sonrası ekonomik bunalımın, 1970’lerin başında yüksek enflasyon, artan işsizlik ve durgunluk ile sona ermesi, refah devletinin krizi gibi çeşitli ve aynı zamanda birbiri ile bağlantılı tarihsel etkenlerin ürünüdür. Yeni kamu yönetiminin ortaya çıkışında düşünsel arka planı olarak gösterilebilen yeni sağ, vergilerin düşürülmesi, televizyon ve filmlerde daha fazla sansür uygulanması, göç karşıtı kampanyaların yapılması,

göçmenlerin ülkelerine geri gönderilmesi, devletin ekonomideki faaliyetinin azaltılması gibi birçok politikayı içerisinde barındıran, oldukça geniş bir terimdir. Asıl olarak birbirine karşıt iki ideolojinin (liberal yeni sağ ve muhafazakâr yeni sağ) birleşmesidir. Bunlar; klasik liberal ekonominin büyük devlet eleştirisi ve muhafazakârlık kapsamındaki düzen, otorite ve disiplin savunusudur (Heywood, 2013: 103).

Neo-liberalizm, liberalizmin yeniden önem kazanması, minimal devletin yeniden ifade edilmesi anlamına gelen; devletçiliğe ve planlı ekonomiye karşı çıkan anlayıştır. Bu düşünce “Özel iyi, kamu kötü şeklinde özetlenir” (Heywood, 2013: 104). Yeni sağ, liberalizm ile çatışan bir anlayış olmasına rağmen muhafazakârlığı da bünyesinde bulundurmaktadır. Muhafazakârlık, güçlü devlet, disiplinli toplum, toplumsal otorite, hiyerarşi, itaat gibi değerlerden oluşmaktadır. Muhafazakârlarla liberallerin kesiştiği nokta kapitalizmi kabul etmeleri ve sosyal refah devletini eleştirmeleri olmuştur. Muhafazakârlar eşitsizliği doğal bir olgu olarak kabul etmiş, toplumun sosyal hiyerarşisini bozacak düzenlemelere karşı çıkmışlardır. Eşitliğin sağlanması uğruna pek çok geleneksel kurumun (aile gibi) toplumsal yeri ve öneminin yok edildiğini, devletin bu kurumların yerini alarak onları körelttiğini vurgulamışlardır. Kısaca liberalizm ve muhafazakârlık kesiştiği noktalarda birbirlerine destek vermiş ve liberal politikaların meşrulaştırılması için çaba sarf etmişlerdir (Aksoy, 1995: 163, 164).

Yeni sağ akımının gelişmesinde etkili olan bir başka unsur da kamu tercihi kuramı/ kamusal seçim kuramıdır. Kamu tercihi teorisyenleri, devlet, hükümet ve kamu kuruluşlarının aralarındaki ilişkileri ekonomik açıdan incelemiş; onların toplumun iyiliğini maksimize etme çabasında olmadığını, siyasetçilerin oylarını artırmak için yarış içine girerek kamu kaynaklarını kendi amaçları için kullandıklarını, bürokratların da saygınlık, statü ve maaş gibi faydalar için bürolarını ve kurum bütçelerini büyütmeye çalıştıklarını vurgulamışlardır. Oylarını artırmak isteyen siyasetçinin verdiği vaatler, seçmenlerin daha fazla kamu hizmeti talebi, bürokratların bütçeyi büyütmek istemesi, siyasetçilerin çıkar ve seçmenlerin fayda sağlamak istemesi birbiri ile örtüşen durumlardır. Bu fayda-çıkar ilişkisi birey tarafında rasyonel bir davranış biçimi olarak düşünülse de bu durum kamu hizmetleri alanında, bürokraside genişlemelere ve böylece kaynak israfına, bütçe açıklarına ve verimsizliğe neden olmuştur. Kamu tercihi teorisyenleri bu duruma çözüm olarak siyasal iktidarın yetkilerinin sınırlandırılmasını, devletin küçültülerek serbest piyasaya dönülmesini hedef göstermişlerdir (Eryılmaz, 2015: 51).

Klasik kamu yönetiminden kaynaklanan sorunların aşılabilmesi ve memnuniyetsizliğin giderilmesi amacıyla yeni kamu yönetimine doğru bir yönelim söz

konusudur. Bu yönelimin nedenlerini 1970’li yıllardaki krizi aşmada kamu yönetimine öncülük etmesi, kamu hizmetlerinin daha verimli ve ucuz hale getirilmesi, işletme yönetimi ile kamu hizmetini yerine getiren devletin değişime ayak uydurarak özelleştirme gibi akımlar karşısında var olması, ayrıca üstlendiği görevleri daha hızlı, etkili ve ekonomik şekilde yerine getirebilmesi sayılabilmektedir. Yeni kamu yönetimi önceden belirlenmiş bir teori olmadığı için uygulamalar yönünde birçok tanıma sahip olmuştur. Yeni kamu yönetiminin sahip olduğu tanımlardan biri OECD tarafından yapılmıştır. OECD’ye göre, Yeni Kamu Yönetimi, “daha adem-i merkeziyetçi bir kamu sektöründe performansa yönelmiş bir kültür geliştirmeyi amaç edinen yeni bir kamu yönetimi paradigmasıdır”. Bu paradigmanın özellikleri; sonuç odaklılık, hizmetin vatandaşa en yakın yerden sunulması ve onunla irtibat halinde olunması, hizmet sunumunda ekonomiklik amacıyla alternatifler aranması, verimlilik amacıyla performans kriterleri belirlenmesi ve kamu yönetiminde rekabet ortamı yaratılması olarak sıralanabilmektedir (Ateş, 2001: 51).