• Sonuç bulunamadı

1.3. Servet-i Fünun Şiirinde Modernizm ve Modernite Unsurları

2.2.1. Yenilik Kavramı ve Eskinin Reddi

2.2.1.4. Yeni Bir Din

Din mefhumu, insanın tarih boyunca yaptığı her işte önemli bir etken olmuştur. Modern ve ondan türeyen kavramlarda da Hıristiyanlığın etkisi daha önce gösterilmiştir. Modern ve türevlerinin dinle olan ilişkisinden daha önce söz ettiğimiz için bu konuya tekrar girmeyi gereksiz bir tekrar olarak görüyoruz. Bu sebeple biz burada hemen Fikret’in “yeni bir din” teması-anlayışına girmek istiyoruz.

Fikret, edebiyatımızda bazen “dinsizlikle” suçlanmıştır. Bu suçlamaların dayanağı ise Tarih-i Kadim şiiri merkezindedir. Ancak o, her konuda olduğu gibi bu konuda da düşüncelerini cesurca savunarak karakterinden hiçbir şey kaybetmemiştir.

Peki çocukluğunda iyi bir dini eğitim alarak, şairliğinin ilk zamanlarında “Tevhid, Sabah Ezanında, Ramazan” gibi dini şiirler yazarak Đslam’ı yücelten Fikret, daha sonra nasıl inançsızlık merkezinde gözükmüştür? Hatta daha da ileri giderek yepyeni bir din anlayışı ortaya koymuştur? Bu soruların yanıtını vermek için öncelikle Servet-i Fünuncuların yaşadığı zamanın olumsuzluğuna bakmak gerekir.

Vatanlarındaki her türlü olumsuzluğun en güçlü biçimde gözüktüğü bir ortamda yaşayan Servet-i Fünuncular, Batı’nın üstünlüğü karşısında sürekli bir yıkılış psikolojisi bağlamındaki “devrin kabusu”nu en keskin biçimde görmelerinin yanında, kırılgan mizaçlarının da etkisiyle kendilerini büyük bir yalnızlığın ortasında bulmuşlardır. Toplumsal olarak görülen “devrin kabusu”ndan en büyük darbeyi yiyen bireysel numuneler bakımından en çarpıcı figürler olan Servet-i Fünuncular, bu “kabus-u azam”ın korkunçluğunda iflah olmaz bir yalnızlık çekerler. Servet-i Fünuncuların lideri olan Fikret’in “Đnanmak Đhtiyacı” isimli şiiri, bu korkunç yalnızlığın ortak manifestosu olmuştur. Fikret, büyük boşlukta sürüklenirken tutunacak bir “inanç dalı” bularak yalnızlıktan kurtulmak istemiştir. Đnanmak Đhtiyacı, Rübab-ı Şikeste içinde yer alan bir şiirdir.

“Bütün boşluk: zemin boş, asüman boş, kalb ü vicdan boş; Tutunmak isterim, bir nokta yok piş-i hasarımda. (..) Bu yalnızlık, bu bir gurbet ki benzer gurbet-i kabre; Đnanmak… Đşte bir ağuş-ı ruhani o gurbette. (..) Bu vehm-alud bir zulmet ki benzer zulmet-i kabre; Đnanmak… Đşte bir şeh-rah-ı nurani o zulmetde.” (RŞ, 219-220)

Fikret kuşağının bu kabusunun kültürümüzde eşi benzeri yoktur. “Gurbet-i kabr” terkibi bu kabusun atom parçası mahiyetindedir. Bütün bir dünya, kabre benzetildiği için, bu gurbetten “yaşanan dünya”ya dönmek çok zordur. Yaşanan zor zamanlarda kültürleriyle yüzleşen Servet-i Fünuncular, bir inanç zafiyetine sürüklenmekten kurtulamazlar ve Tanrı’ya inanç ekseninde en zayıf halka olurlar. “Tanzimat’la başlayan yenileşme tarihimizde; yaşama ve Tanrı’ya olan inançlarındaki zafiyetle en çok yüzleşen, kuşağın Servet-i Fünun şairleri olduğunu söyleyebiliriz.” (Korkmaz, 2005: 139) Đşte bu yüzleşmeyi en çarpıcı olarak Fikret yapmıştır. Bu şiir de bu yüzleşmenin ürünüdür. Kültürümüzün en önemli unsurlarından olan “Đnanmak” bir ihtiyaç şekline dönüştürülerek “rütbe-i tenzil”e uğratılmıştır. Buna karşın “Đnanç zayıflığı-inançsızlık” terfi ettirilmiştir. Servet-i Fünun şiirinin en genel özelliklerinden olan bu durumu daha önce de belirtmiştik.

Đnanç eksenindeki zayıflık; kırılgan mizaç ve şahsi trajedilerin çokluğunun yanında devletin gitgide yıkılışa sürüklenmesinin yarattığı kabusun daha da artmasıyla Fikret de büyük bir inançsızlığa dönüşmüştür. Rübab-ı Şikeste’de yer alan Tarih-i Kadim şiiri bu kötü durumun zirvesi olmuştur. Bu şiirde Osmanlı-Türk Đslam tarihi şahsında insanlık tarihini “savaşlar-acılar-haksızlıklar-kötülükler vb. tarihi” gören Fikret, kahramanlık-fetih gibi önemli unsurları da aşağılayarak adeta bütün insanlık tarihini lanetlemiştir. Bunu yaparken dini unsurları da aşağılamayı ihmal etmemiştir.

“Din şehid ister, asüman kurban

Her zaman, her tarafta kan, kan, kan!.. (..) (RŞ, 433)

Fikret yenidünyasında Tanrı ile insanı birbirinden ayırmak isterken büyük dinlerin kitaplarına da eleştiri getirir.

“Birer u ‘cube, ya hikaye-i gul… Yırtılır ey kitab-ı köhne, yarın” (RŞ, 436)

Fikret bütün savaşların ve acıların sorumlusu olarak Tanrı’yı görür. Đnsanların tarih boyunca ettiği bütün duaların Tanrı’ya ulaşmadığını düşünür. Bataklık olarak gördüğü bu kötü dünyada Tanrı’nın pek çok ortağı olduğunu düşünür.

“Şu bataklıkta kaç şerikin var; Hepsi kayyum u kadir ü kahhar. (..)” (RŞ, 439)

Fikret bu şiirin sonlarında “şüphe” konusunu ele alır. Tanrı-şüphe ilişkisine vurgu yaparak Tanrı düşüncesini yıkar.

“Şüphe… en zalim, en kavi düşmen; Bize en muğfilane taslitin,

Kırıyor elleriyle heykelini. Ve bütün kudretinle sen mefluc, Düşüyorsun… (..)

Yok tabi ‘atta bir inilti bile!.. Bil ‘akis her tarafta “kah kah”lar, Kizbe yalnız riya ve humk ağlar.” (RŞ, 441-442)

Fikret bu dizelerle Tanrı anlayışını yıkarken, bu olayın tabiatta hiçbir karşılığını bulmadığını ve tabiatın bundan hiç etkilenmediğini vurgular. Hatta bu olaya tabiatın güldüğünü iddia eder. Tanrı anlayışının bir yalan olduğuna inanıp dindar insanların bu yalana inanan “ikiyüzlü ahmaklar” olarak niteler. Tanrı’nın yıkılışına da sadece bu ahmakların ağlayacağını söyler.

Bu şiire bakınca, Fikret’te pozitivist-materyalist anlayıştan izler görebiliyoruz. Fikret’le ilgili bazı kaynaklarda onun “varlık” unsurunu materyalist bir anlayışla ele aldığı belirtilmiştir. Onun ahlakta da materyalist, belki de nihilist, bilim anlayışında da pozitivist olması sebebiyle materyalist olduğu belirtilmiştir.

Ancak gerçek materyalist anlayışta var olan “manevi unsurlara inançsızlık” anlayışını tümüyle Fikret’te göremeyiz. Çünkü onun inanç konusunda yazdığı bir başka şiir olan “Haluk’un Amentüsü”nde dinlere karşı bu kadar kötümser bakış görülmez.

“Şeytan da biziz cin de, ne şeytan ne melek var; Dünya dönecek cennete insanla inandım.

Fıtratta tekamül ezelidir; bu kemale Tevrat ile, Đncil ile, Kur’an’la inandım.” (HD, 46)

Fikret burada kutsal kitaplara ve dinlere önem verir gibi gözükse de, Haluk’un Defteri eserinde yer alan bu şiir, Fikret’in düşüncesinde oluşturduğu “yeni din-yaşamak- insanlık dini” anlayışına hazırlık gibidir. Düşüncedeki bu yeni din anlayışı sayesinde bütün hurafeler ve zulümlerin yok olacağına inanılmıştır. Yine biz “Fikret’in insancıl görüşünü en açık olarak Haluk’un Amentüsü’nde görürüz.” (Sertel, 2006: 134) Sonuç

olarak da Haluk’un Amentüsü dini değil, dünyevi inançlara asıl göndermesini yapmıştır. “Fikret ona “Amentü” adını vermekle iki şey yapmak istemiştir: 1. Bütün Müslümanların ezbere bildikleri “Amentü”yü değiştirmek 2) Yeni fikirlere dini bir kutsallık kazandırmak.” (Kaplan, 2007: 169) Haluk’un Amentüsü şiiri bu özellikleriyle yeni şiirimize katkıda bulunmuştur.

Tarih-i Kadim şiirinin ne kadar yıkıcı bir şiir olduğunu biraz önce göstermiştik. Đşte bu şiir, yayınlandığı zamanda büyük ses getirmiştir ve tartışmalara yol açmıştır. Fikret çok büyük eleştirilere uğramıştır. Bu eleştirilerden birini Mehmet Akif Ersoy getirmiştir ve Fikret’i “zangoç”lukla suçlayarak onun Đslam’ı bilmediğini belirtmiştir.

Fikret ise Akif’in bu eleştirisine ve iddialarına “Tarih-i Kadim’e Zeyl” şiirini yazarak yanıt vermiştir. Bu şiir Rübab-ı Şikeste içinde yer alır. Fikret bu şiirde öncelikle, Đslam’ı iyi bildiğini belirtmiştir.

“Lakin aldanma sakın, üstadım, Ben de bir parça muvahhid-zadım. Bana anlatma o ra ‘na dini, Bilirim ben de senin bildiğini.” (RŞ, 443)

Fikret, daha önce de belirttiğimiz durumlardan dolayı kötümser oluşunu dini- kutsal değerleri de yıkarak göstermiştir. Tarih-i Kadim’deki inançlı insanların aldanışlarını bu şiirde bu defa kendini merkez alarak tekrarlamıştır.

“Hepsini, hepsini yaptım, heyhat! Çünkü telkinlere, aldanmıştım, Kandığın şeylere hep kanmıştım; Bilmeden, görmeden iman ettim.” (RŞ, 444)

Fikret bu aldanmayı belirttikten sonra yine kutsal dinlere ve diğer inançların “boş” olduğunu belirterek onları aşağılamıştır. Fikret’in bu eleştirileri dönemi ve hatta sonrası için dahi, çok keskindir. Bu nedenle çok büyük eleştirilere uğraması çok

doğaldır. Bütün kutsal dinleri ve diğer inançları aşağıladığı için Hıristiyanlar veya Yahudiler tarafından da pek ala eleştirilebilir. Şu dizeler, bizim bu yargımızı destekler:

“Muğfil ü muğfel o Đsa, Musa;

Köhne bir kizb-i mutalsamdır ‘asa. (..) Dinle tekbiri, işit çan sesini.

Göreceksin ki bütün boşluktur (..) Düzme Allah’ı gibi şeytanı, Buda’sı, Ehrimen’i, Yezdan’ı; (..) (RŞ, 444-445)

Geçmişten bugüne bütün inançların boş olduğuna inanan Fikret, inançsızlıkla suçlanmıştır. Az önce söylediklerimiz bunun işaretleri gibi gözükür. Ancak Fikret bu şiirde, düşüncesindeki “yeni bir din” anlayışını ortaya koymaya başlayarak bizim “ateizm” anlamında bildiğimiz inançsızlıkta olmadığını gösterir ve “yeni din” anlayışını ilan eder.

“Anladım çünkü hakikat başka Başka yoldan varılırmış Hakk’a. (..) Gökte binlerce mesacid görürüm. Onda vicdanımı sacid görürüm. (..) Düşünüp işlemek ayinimdir, Yaşamak dini benim dinimdir. Mü’minim, varlığa imanım var, (..) Bir örümcek götürür Hakk’a beni. Kitabım sahn-ı tabi ‘at kitabı, (..) Din-i hak bence bugün din-i hayat (..)” (RŞ, 444-445-446)

Fikret böylece kendi “yeni din”ini kuruyor. Bu dinin kitabı ise “tabiat” oluyor. Bu durum bize “panteizm”i de hatırlatır. Çünkü tabiat çok önemsenmiştir.

Bunun yanında Fikret’in inancında her şeyin merkezi Tanrı değil, insan olmuştur. Fikret’e göre artık modern dünyada geçerli tek “yeni din” yaşamak dini olmuştur. Yaşayan modern insanın dininde hayır ve şer de insanın elinde olacaktır. Fikret yeni insanın yeni düzenli dünyasındaki “dini”de böylece ortaya koymuştur.

Fikret yeni din anlayışının esaslarını Haluk’un Defteri eserindeki son şiir olan “Gökten Yere” isimli şiirde de ortaya koymuştur. Şiirde Tanrı ile insan arasında karşılıklı konuşmaların olduğu havası sezilir. Fikret bu şiirde Tanrı’nın, kendinin “yeni din” anlayışına kutsallık kazandırmasını istemiştir. Şiirin sonunda da insanı “Rabb-i mümkinat” olarak ilan etmiştir.

“Ey ruh-u kainat, “Takdis edin: Beşer

“Takdise müstahaktır; odur Rabb-i hayr ü şer, “Rabb-i mümkinat!”

(HD, 106)

Hayrın ve şerrin de Rabbi olarak insan, yeni-modern dünyanın Tanrısı olmuştur. Bu söyleyiş ve tema, şiirimizde eşi benzeri olmayan bir söyleyiş ve temadır. Yeni- modern dünyada her şey insanda biter. Artık Tanrı’nın da bunu kabullenmesi ve yeni dünyanın Tanrısı olan insanı kutsaması gerekir. Fikret bu düşüncelerini cesurca ortaya koymuştur.

Fikret’in; eskinin reddi ve yeninin kabulü noktasında, yeni dünya-insan-düzen anlayışına yeni din anlayışını da katarak kendi modernizm ve modernite anlayışının en önemli dört sonucunu ve düşünsel projesini tamamlamış olduğunu düşünmekteyiz. Bu yeni unsurlara “yeni din” projesini de katarak bütün bu unsurların inançsal eksenini kurmuştur. Bu düşünsel projesi ile de kendi kültürümüzde ve bazı noktalarda Batı kültüründe de benzeri olmayan bir modernliği-inkılapçılığı sunmuştur. Bu yönüyle de sadece Servet-i Fünun şiiri modernizmi ve modernitesine değil, bütün modernizm ve modernite anlayışına büyük katkıda bulunmuştur.

2.2.3. Đlmin Aydınlık Yüzü