• Sonuç bulunamadı

Servet-i Fünuncular, en dikkat çekici ve radikal yenilikleri şiir alanında yapmışlardır. Roman ve hikaye alanında da önemli yenilikler yapmışlardır, ancak Batı tarzı roman ve hikaye o zamana kadar bizde yeni olduğu için şiirde yapılan yenilikler çok daha radikal ve dikkat çekici olmuştur.

Biz de bu yenilikleri genel hatlarıyla verip, modernite ve modernizmin Servet-i Fünun şairlerine, özellikle Tevfik Fikret ve Cenap Şehabettin’in şiirlerine nasıl yansıdığını göstermeye çalışacağız. Çünkü Servet-i Fünun şiirinin özelliklerini genel olarak bilmeden, bu şiire yansıyan modernite ve modernizmi görmemiz imkansızdır.

Bu şiirin genel özelliklerine bakarken göze çarpan ilk şey, kaçış temasının ağırlığıdır. Devrin bitmeyen kabusu, ince duyarlılıklara sahip Servet-i Fünun şairlerini bu kaçış temasına sürüklemiştir. Kabus, devrin en büyük gerçeğidir ve şairler bu kabustan uyanmak için gerçekten uzaklaşmak ister. Gerçek, bilim ve teknoloji sayesinde Batı-Avrupa’nın en belirleyici unsurlarından olmuştur ve onlar için gelişimsel anlamda iyi bir referanstır. Çünkü onların gerçeğinde sürekli yenilik-ilerleme ve gelişim vardır. Ama aynı zamanlarda bizim gerçeğimiz; hasta ruh, köhne ve çökmek üzere olan bir devlet ve yaklaşan hazin sonun bürokrat ve aydın-sanatçılara getirdiği keşmekeş dolu cinnet psikolojisidir. Gerçeğin bizim için bir kabus olması ve Servet-i Fünuncuların bu kabus-gerçekten uyanmak ve gerçek olmayana kaçışında, hazin bir öyküye sahip ironi de barınmaktadır. Bu kaçışın hayat bulduğu en güzel şiirlerden birisi, Fikret’in Süha ve Pervin isimli şiiridir. Ramazan Korkmaz’ın çok güzel bir çözümleme yaptığı bu şiirden, ileriki bölümlerde daha sık söz edeceğiz. Yine Fikret’in “Ömr-i Muhayyel” şiirinde böyle bir kaçış isteği vardır. Onun “Yeşil Yurt” şiiri de, kaçmak

istedikleri yerin bu dünyada vücut bulmuş halinin tasviridir. Cenap Şehabettin’in “Tayin-i Metalib, Son Arzu ve Deniz Kenarında” gibi şiirlerinde de gidilmek istenen yerlerin özellikleri verilir. Bu kaçış isteğini, hayal-gerçek çatışması körüklemiştir. Bu çatışmada hayalin tarafının tutulması, devrin kabusundan uyanmak isteyen Servet-i Fünuncular için gayet doğaldır.

Servet-i Fünun şiirinde göze çarpan en önemli özelliklerden birisi de, şairlerin kendilerini büyük bir yalnızlık içinde hissetmeleridir. Bu yalnızlık ruhendir ve devrin baskıcı-sansürcü yönü bu yalnızlığı daha da güçlü şekilde şairlere ve şiirlerine yaşatmıştır. Süha ve Pervin şiirindeki Süha yalnızdır mesela. Toplumsal yaşanan kabusun bireysel numuneler bakımından en çarpıcı figürleri olan Servet-i Fünuncular, toplumsal kabus ve bireysel kabusların harmanlandığı “kabus-u azam”larını da yalnız başlarına görürler. Fikret’in “Đnanmak Đhtiyacı” şiiri, yaşanan korkunç yalnızlığın ortak manifestosudur. “Đnanmak Đhtiyacı” adlı şiir, böylesi içsel yalnızlığın en üst düzeyde idrak edilmesinden kaynaklanan bir çığlık gibidir.” (Korkmaz, 2005: 132) Yalnızlığın beslediği inançsızlık ve bundan korku duyulmasında, Tanzimat aynasında kendimizle yüzleşmemizle başlayan ve kültürümüze inançsızlık duymamıza giden yol, Servet-i Fünun şairlerinde bir üst kategoriye çıkar. Çünkü onlar yaşama inanmak istemezler artık. Đnanmak insanı insan yapan bir değer olmaktan, normal bir ihtiyaç haline gelmeye dönüşmüştür. Đnançsızlık terfi ederken, inanmak “tenzil-i rütbe”ye uğramıştır. Đnanmak duygusunun yitirilişi, insani vasıfların eksilmesini işaret eder.

“Ne var ki, Đnanmak Đhtiyacı’nda adından da anlaşılacağı gibi, “ihtiyaç” haline gelen bir “değer”in eksikliğine işaret edilmektedir.” (Korkmaz, 2005: 133) Yaşanan bunalımlı günler şairlerde kendi kültürüne yabancılığı da meydana getirdiği için, Tanrı’ya inanç eksenindeki zayıflık en belirgin şekilde görülebilmiştir. “Tanzimatla başlayan yenileşme tarihimizde; yaşama ve Tanrı’ya olan inançlarındaki zafiyetle en çok yüzleşen, kuşağın Servet-i Fünun şairleri olduğunu söyleyebiliriz.” (Korkmaz, 2005: 139) Bu yönden yüzleşmeyi en çarpıcı olarak Tevfik Fikret yapmıştır. Onun “Gayya-yı Vücud” isimli şiiri, Servet-i Fünun şairlerinin bunalımlı olarak dünyaya bakışlarının simgesidir. Bu kuşağın bu bunalımları en hasarsız atlatan öncüsü Cenap Şehabettin’dir. O, diğerlerine ve özellikle Fikret’e göre daha az bunalımlı ve şikayetçidir. Ama bu durum Servet-i Fünuncular için sadece küçük bir istisna sayılabilir. Onların bunalımlarında Batı’daki pozitivist düşüncenin etkisi de olmuştur.

Çünkü bizim kültürümüzde inançsızlık olamaz. Servet-i Fünuncular ise bunalımları neticesinde ikilem içinde kalmışlardır.

Görüldüğü gibi Servet-i Fünun şiirlerinin ana temaları kaçış, bunalım, inançsızlığa giden inanç zafiyeti, şikayet ve memnuniyetsizlik, yalnızlık gibi temalardır. Şairlerin her şeye olan güvensizliği, onları kalabalık içinde yalnızlığa mahkum etmiştir ve bu trajedi onların şiirini beslemiştir. Servet-i Fünun şairleri, kalabalık ve keşmekeşli dünyanın içinde dikkatlerini günlük yaşamdaki küçük ayrıntılara çevirerek bir nevi rahatlamayı da istemişlerdir. Bu nedenle onların şiirlerinde kuş tüyü, resim fırçası, solgun yapraklar gibi küçük şeylere de rastlayabiliriz.

Servet-i Fünun şiirlerindeki imgelere baktığımızda ise, radikal ve batık imgelerin hakimiyetini görürüz. Servet-i Fünun şiiri aşırı duyarlılık damarından beslenir, fakat bunlara karşıt olarak sanatsal yaratıcılığa bu açıdan daha çok katkı sağlayacak yayılgan imgeler yerine radikal imgeler kullanmışlardır. Bu durum, onların ikilemlerinin şiire yansıyan şekilsel yüzüdür. Ayrıca onların yeni hayal ve terkipler peşinde koşmalarının altında, yeni imgeler yaratma arzusu da yatar. Servet-i Fünun şairleri, batık imgeleri kullanmada başarılı olmuşlardır. Bu imgeleri yerinde kullanmaları sayesinde resim ile şiiri bütünleştirip, portre veya tablonun şiirde hayat bulmasını sağlamışlardır. Tablo gibi şiirler yazmışlardır. Özellikle Cenap Şehabettin’in şiirlerinde (Elhan-ı Şita vb.) bunu görülür.

Servet-i Fünun şiirinin şekil ve içerik açısından genel özelliklerini “Ağdalı, ağır-örtük dil kullanımı, yeni imgeler oluşturmak için (Fransız etkisiyle) duyular arası geçişkenliği kolaylaştıran bağdaştırmalara girişmek, kırılgan duyarlılıkları ve aşırı heyecanlarını belirten edat ve ünlemleri şiirde sıkça kullanmak, uzun şiir cümleleri kurmak ve mensur şiiri oluşturmak, serbest müstezat türünü başarılı kullanmak, Batı edebiyatındaki sone, terzarima türlerini kullanmak, Recaizade Mahmut Ekrem’in “aheng-i taklidi” dediği tarzı başarıyla denemek ve şiirde müzikaliteyi artırmak için akustik özellikli harf ve kelimeleri kullanmak” şeklinde özetleyebiliriz.

Yine Servet-i Fünun şairlerinde ortak bir tabiat anlayışı vardır ve bunu şiirlerine yansıtmışlardır. Servet-i Fünun şairleri, Batı’yı yakından takip ettikleri için oradaki sanat-edebiyat akımlarını da tanıyıp, o zamanlarda etkili olan akımlardan da etkilenmişlerdir. Parnasizm, Sembolizm, Dekadizm gibi akımlardan etkilenmişlerdir. Servet-i Fünun dergisinde Hüseyin Cahit Yalçın’ın Sembolizm ve Dekadizm’i anlattığı yazıları vardır. Cenap Şehabettin’in aynı dergide “Décadisme Nedir” isimli önemli bir

yazısı vardır. Şairler bu yazılarla, kendilerine yöneltilen eleştirileri yanıtlamışlardır. Servet-i Fünun şairleri Rimbaud, Baudelaire, Coppée, Verlaine, Mallarme gibi şairlerden etkilenmişlerdir.

Servet-i Fünun şairlerini etkileyen sanat-edebiyat akımlarından kısaca söz etmek, yararlı olacaktır. Öncelikle parnasizmi ele alalım. Parnasizm, gerçekçiliğin şiire yansımış halidir. Bu sebeple ona “şiirde gerçekçilik” diyebiliriz. Parnasizm; hayalci- duygusal nitelikli romantik şiire tepki olarak doğmuştur. Sanat için sanat ilkesi önemlidir ve bu akımın şairleri şiiri yalnızca “güzellik” olarak görmüşlerdir. Biçim kusursuzluğu için kelimelerini titizlikle seçmişlerdir. Yaşamı ve doğayı nesnel olarak gözlemlemek istemişlerdir. Eski Yunan ve Latin edebiyatından referans aldıkları için o zamanki şairler gibi karamsar bir ruh hali parnasyen şairlerde görülür. Realizm, Naturalizm gibi akımları hazırlayan pozitivist unsurlar, parnasizmde de görülür. Bu nedenle parnasyen şairler bilim-fenle ilgili konuları ve felsefi düşünceleri şiire sokmuşlardır.

Sembolizm ise parnasizme tepki olarak doğmuştur. Bilimsel ve sanatsal gerçekliğin insanlığı mutlu etmeyip bunalıma sürüklediğine inanış, zaman geçtikçe güçlenince, sembolizme giden yolda ilk olarak “dekadizm” ortaya çıkmıştır. Dekadizm, çöküşçülük olarak bilinir. Pek çok alanda başkaldırıyı, değişimi, karamsarlığı, hayal ve duygusallığı ön plana çıkarır. Đşte bunu savunan sanatçılar daha sonra sembolizm akımı içinde seslerini daha iyi duyurmuşlardır.

Sembolist şairler sanat için sanat ilkesini benimsemişlerdir. Özneldirler, hayali ve duyguyu şiire yansıtmışlardır. Dış dünyayı somut-gerçek olarak değil, kendilerinde uyandırdıkları his, izlenim, sezgilerine göre yansıtmışlardır. Onların yansıttığı doğada yarı aydınlık ortam ve nesneler vardır. (Kızıl gün batımı, durgun göller, sararmış yapraklar vb.) Şiirlerinde mecazlar ve sembollerle dolu kapalı bir anlatım vardır. Şiirde müzikal ögelere ve müzikselliğe önem vermişlerdir.

Şiirdeki öz ve biçim bütünlüğünü müziksellikle yakalayabileceklerini düşünmüşlerdir. Onlara göre şiir; “Kelimelerle yapılmış bir beste”dir.