• Sonuç bulunamadı

Servet-i Fünun şiirinin Tevfik Fikret ile birlikte diğer zirve ismi, Cenap Şahabettin’dir. Cenap Şahabettin, şiirimize getirdiği yeniliklerle, edebiyatımızın ölümsüz isimleri arasında yerini almıştır. Onun şiirlerindeki modernizm unsurlarına geçmeden önce, onun edebi kişiliği hakkında biraz bilgi vermemizde fayda vardır.

Cenap Şahabettin’in şiir yolculuğu, Tevfik Fikret’in şiir yolculuğuna benzemektedir. Yaklaşık 14-15 yaşlarında şiir yazmaya başlamış olup, öncelikle Muallim Naci ve Şeyh Vasfi gibi eski şiir geleneğine bağlı isimlerden etkilenmiştir. Onların şiirlerine nazireler yazmıştır. Bu zamanlarda aruz vezni hakkında da bilgi sahibi olmuştur. Daha sonra, Fikret gibi o da Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit etkisini şiirlerinde göstermeye başlamıştır. Zaten 1880’lerin sonları ve Servet-i Fünun şiirlerinin iyice şekillendiği 1890’lı yıllarda bu iki isim, içlerinde yenilikçi ve ferdiyetçi mizaca sahip tüm şairleri etkilemiştir.

Nasıl Fikret, Ekrem ve Hamit etkisiyle yazdığı şiirlerde dahi orijinalliği yakaladıysa, Cenap Şahabettin de bu orijinalliği yakalayabilmiştir. “Hamid’in şiirlerine yazdığı nazirelerde, Hamidane fakat orijinal ifade ve hayaller vardır.” (Kaplan, 1984: XVII) Cenap Şahabettin’in “Tamat” eserinin “Hamit” etkisinin bir ürünü olduğunu Đnci Enginün belirtmiştir. Cenap Şahabettin 1889 yılında Tıbbiye’den doktor yüzbaşı olarak çıkmıştır ve ihtisası için Paris’e gitmiştir. Bu iş, Cenap Şahabettin’in şiiri için bir dönüm noktası olmuştur. Kendisi şiirle uğraşan bir doktor olarak, o yıllarda Paris ve Fransa’da etkili olan Naturalizm, Parnasizm ve ortaya çıkmaya başlayan Sembolizm akımlarını tanımaya başlamıştır.

Sanat ve edebiyattaki modernizmin ürünleri olan bu akımlardan özellikle Parnasizm ve Sembolizm Cenap Şahabettin üzerinde etkili olmuştur. “Ancak bu yıllarda Fransa’da sembolizmin rağbette olmasına rağmen, Cenab, bu şiir anlayışını ve sembolün kullanılış şeklini pek kavrayamamış, “sadece bu şiirin “istiareyi ve müziği ön plana almak” hususundaki görüşünü benimsemiştir.” (Akyüz, 1982: 84) Zaten bu yıllarda ister parnasyen olsun, ister sembolist olsun, bu iki şiir anlayışından birisinin

bütün özelliklerinin Fikret’te ya da Cenap’ta noktası noktasına görülmesi pek mümkün olmamıştır.

Cenap Şahabettin yurda döndükten sonra bu Batı etkisiyle yazdığı ilk şiirlerini Malumat dergisinde yayınlamıştır. Bu zamanlardan itibaren de kendine özgü bir üslup oluşturma arzusu git gide artmaya başlamıştır. Bu arzunun ürünü olan şiir örneklerinde ise “Batılı şairler gibi, resim ve musiki sanatlarından istifadeye çalıştığı, bazen kelimelerin uyandırdığı pitoresk hayallere, bazen onların fonetik imkanlarına ağırlık verdiği; ideal olarak, şiir ile resim ve musiki sanatlarını birleştirmeğe çalıştığı görülür.” (Kaplan, 1976: 392)

Cenap’ın şiirinin şekillendiği yıllar, Servet-i Fünun şiirinin etkisinin şiirimizde hissedilmeye başlandığı yıllardır. Cenap Şahabettin ile Tevfik Fikret, Servet-i Fünun şiirini bu yıllardan itibaren şiir ve edebiyat tarihimizde benzersiz bir yere taşımaya başlamışlardır. “Cenab’ın, Türk şiirine getirmiş olduğu yeniliklerden biri ve en mühimi, Türk edebiyatında o zamana kadar kullanılmayan orijinal terkipler, sıfat ve isim tamlamalarını şiirde kullanmış olmasıdır.” (Kaplan, 1984: XVIII) Bu terkipler, o zaman için çok değişik bulunmuştur (Saat-i semen-fam, tuf-i tesliyet, nay-i zümrüd vb.) ve eleştirilimiştir. Cenap, Servet-i Fünun şiirini kuran 2 isimden biri olarak “Seçtiği kelime ve terkiplerle tamamiyle şahsi, yeni ve çok ince işlenmiş bir üslup yarattı.” (Kaplan, 1984: XVIII)

Đşte bu sebeple ilk zamanlarda şiiri çok eleştirilmiştir. Batı edebiyatına aşina olan Ahmet Mithat da Cenap ve arkadaşlarını “Dekadanlık” ile itham etmiştir. “Ancak batı şiirini tanıyan gençler onun orijinal üslubunu taklit ettiler. Cenab’ın üslubu yaygın hale gelince ve geniş bir okuyucu zümresi ona alışınca, tenkitlerin arkası kesildi.” (Kaplan, 1984: XVIII)

Cenap Şahabettin, bu kendine özgü üslubu oluştururken, ileriki yıllarda neler yapacağının sinyallerini de vermiştir. “Cenab Şahabeddin, bir kısmı Tamat’ta, bir kısmı 1886 yılında Sebat ve Gülşen mecmualarında çıkan ilk gençlik şiirlerinde, başvurduğumuz hiçbir lügatta bulunamayan birtakım kelimeler kullanmıştır. Eskilerin “garabet” adını verdikleri bu nevi ifadeleri, onun daha sonra imajlarda arayacağı orijinalitenin henüz olgunlaşmamış bir tezahürü olarak kabul etmek mümkündür.” (Kaplan, 1984: XXII) Bu benzersiz kelime ve tamlama kullanımları, Cenap sayesinde bütün Servet-i Fünun şiirine damgasını vurmuştur.

Cenap Şahabettin ayrıca, Servet-i Fünun dergisinde, kendi şiir anlayışlarını Ahmet Mithat ve Muallim Naci’ye karşı savunmak için yazılar da yazmıştır. “Sembolizm Nedir? adlı yazısında Stéphane Mallarmé’nin şiirini ve dayandığı fikri esasları anlatıyor.” (Ülken, 2001: 149) “Dekadanlık” suçlamasına da “Décadisme Nedir?” yazısıyla cevap vermiştir. “Cenap, Décadisme Nedir adlı yazısında, o sırada Fransa’daki decadant diye tanınan akımı, Sully Prud’homme’u ve bunların dayandığı fikirleri açıklıyor. Bu yazıların hemen daima, Muallim Naci ve Ahmet Mithat’a karşı Servet-i Fünun’u savunma gayesiyle yazılmış olduğunu unutmamalıdır.” (Ülken, 2001: 149)

Cenap Şahabettin, Dekadizm’le ilgili yazısında, ilk dekadan şair olarak Baudelaire’yi gördüğünü, Paul Verlaine ve Arthur Rimbaud’dan sonra dekadan deyiminin yerleştiğini vurgulamıştır. Sembolizm ile ilgili yazısında ise sembolizmi “mikrokozmosun (insan), makrokozmosa (dünya) aksettirilmesinden doğan sembolü ifade tarzı” olarak gördüğünü belirtmiştir.

Ancak Cenap Şahabettin’in sembolizm karşısındaki tutumu, onu içine sindirmekten ziyade ondan etkilenmeden ibaret sayılmıştır. “Cenap Şahabettin sembolizmden sadece etkilendiği, onu içine, sanat zevkine ve anlayışına gereği gibi sindiremediği için kendisini, bazı edebiyat araştırmacılarımızın ileri sürdükleri gibi, “Türk şiirine sembolizmi getiren ilk şair” olarak nitelemek kolay kolay mümkün değildir.” (Kutlu, 1981: 98-99)

Cenap Şahabettin aynı zamanda parnasyen şiir anlayışının modern Türk şiirine tanıtılması ve uygulanması alanında da katkıda bulunmuştur. Sone şekliyle şiirler yazmıştır. “Bu şekil, eski şiirin sağlam yapısına benzer ve şiiri romantik şairlerin sonu gelmez sızlanmalarının gevezeliğinden kurtaran parnasların tablo şiirine uygundur.” (Enginün, 2006: 136) Zaten Cenap Şahabettin de edebiyatımızda iz bırakan tablo şiirler yazmıştır. Bunlara ileride daha çok değineceğiz. Cenap Şahabettin’in şiirde en etkili olduğu yıllar, Servet-i Fünun dönemi olmuştur. Bu dönemde Servet-i Fünun şairlerinin sıkça kullandığı batık imge, en başarılı şekilde Cenap Şahabettin’de kendisini bulmuştur. “Özellikle Cenap Şahabettin’in şiir perspektifini, yaratıcı bir resim terbiyesi ile de beslenen batık imgelerin oluşturduğunu söyleyebiliriz.” (Korkmaz, 2005: 142) Bu durum bize, parnasyen şiirin özelliklerini hatırlatır. Ancak Cenap Şahabettin nasıl tamamıyla bir sembolist şair değilse, parnasyen şair de değildir. O, tıpkı Fikret gibi, bu iki akımı hatırlatan unsurları bazı şiirlerinde göstermiştir.

Ancak Cenap Şahabettin şiirlerinde müzikaliteye mi, yoksa resim unsurlarına mı daha çok önem verdiği konusunda çeşitli görüşler vardır. Đnci Enginün müzikaliteyi ön planda görmüştür. “Cenap, musikiye resimden daha çok ağırlık vermiş, şiirlerinin bir çeşit beste olmasını istemiştir. Bunu hem kullandığı vezin, hem şekli kırışlar, hem de kelimelerinin ses benzerlikleriyle sağlamaya çalışmıştır.” (Enginün, 2006: 159) Mehmet Kaplan ise asıl unsur olarak resim unsurunu ön plana almıştır. Ayrıca, Cenap Şahabettin’in şiirlerini Mehmet Kaplan (daha çok tasviri özellikte) şu kategorilere ayırmıştır: 1. Alegorik Şiirler (Murg-ı Siyah, Benim Kalbim, Berg-i Hazan, Đhtiyar Çınar) 2. Ev Đçi Tasvirleri (Büyük Valide, Hab-ı Seheri, Mev’id-i Telakide, Baş Ucunda, Ümid ü Đntizar, Şeydayane Bir Hayat, Hayal-i Mader) 3. Gece Şiirleri (Aks-i Mah, Meşcere-i Saadet, Leyal-i Zahire, Ab ü Ziya, Terane-i Mehtab, Makdem-i Yar, Temaşa-yı Leyal, Son Arzu, Riyah-ı Leyal) Daha sonra sonbahar şiirleri de incelenmiştir.

Mehmet Kaplan, Cenap Şahabettin’in şiirlerindeki müzikalite üzerine de araştırmalar yapmıştır. Bunlardan, konumuzla ilgili şiir incelemeleri yaparken faydalanacağız. Cenap Şahabettin en verimli şiir dönemini Servet-i Fünun döneminde geçirmiştir. 2. Meşrutiyet ve sonraki yıllarda bu dönem kadar verimlilik gözükmez.

Onun şiirlerinin temalarına bakınca ağırlıklı olarak; aşk ve tabiatı görmekteyiz. “Aşk teması, mahiyeti bakımından, onda değişik şekiller gösterir. Bu aşk, bazan, çok santimantal hatta romantik (Son Arzu); bazan da, çok maddi hatta şehvetlidir (Don Juan). Bu bakımdan onun şiirlerinde, kadının, bazan çok idealize edilmesine karşılık, bazan da sadece bir zevk vasıtası sayıldığı görülür. Tabiat şiirleri ise, dış alemle iç alemin çok başarılı bir kompozisyonu halindedir. Bu şiirlerde, tabiatla insan iç içe yerleştirilmiş ve birleştirilmiştir. Tanzimat şiirinde ilk denemelerini Hamid’te gördüğümüz insan-tabiat kompozisyonunu, bu kadar başarılı bir şekilde, ilk defa ortaya koyabilen Cenab’tır. Onun tabiat şiirlerinin içine psikolojik bir durumun da yerleştirilmiş olduğunu görmek, her zaman, mümkündür.” (Akyüz, 1982: 85-86) Cenap Şahabettin “Tabiatı belli bir dekor içinde, özellikle daima seçkin ve yüce olarak hayal ettiği güzel bir kadını çerçeveleyen bir dekor olarak düşünür.” (Kutlu, 1981: 99)

Cenap Şahabettin genellikle “Sanat için sanat” unsuruna bağlı olarak şiirlerini yazmıştır. Ülkücülük, toplum ve özgürlük sorunları gibi unsurlar onda pek gözükmez. Ancak Elhan-ı Nalan şiirinde zavallı insanlara acıma duygusu hissedilir. Kaside-i Elem de ise kötümserlik görülür. Asıl mesleği doktorluk olan Cenap’ın, Muhtazır, Hasta gibi

şiirlerinde hasta, verem, öksürük, can çekişen hastalar vs. unsurlar da gözükür. Teavün şiirinde ise insanların bütün zorluklara karşı savaşıp zafer kazanmasını ister. Ayrıca Cenap, Fikret’i öven bir şiir de yazmıştır. Fakat bütün bu istisnalar kaideyi bozmamaktadır.

Cenap Şahabettin, nesir alanında da eserler vermiştir ve burada da iz bırakmayı başarmıştır. Nasıl şiirde Fikret’ten sonra Servet-i Fünun’un en büyük ismiyse, Servet-i Fünun nesrinde Halit Ziya’dan sonraki en etkilidir. (Mehmet Rauf’la beraber) Onun Servet-i Fünun içindeki en çarpıcı tarafı da budur. Yani hem şiirde hem de nesirde büyük olmayı başarabilmiştir. “Bu özelliği yüzünden de o, Servetifünun’un üç büyük temel direğinden birini teşkil etmiş olur.” (Kutlu, 1981: 98)

3.2. Şiirlerindeki ve Tablo (Tasviri) Şiirlerindeki Modernizm Unsurları