• Sonuç bulunamadı

Programlar ne, niçin, ne zaman, kim, ne ile sorularının meydana getirdikleri temeller üzerine otururlar (Büyükkaragöz, 1997:7). Programlar hazırlanırken bu sorulara cevaplar aranır ve ulaşılan cevaplar doğrultusunda şekillendirilir. Eskicumalı (2004:58) programlarda yer verilen bilginin geniş bir literatürden seçildiğini ve bu seçimde kültürel kapitalin, toplumdaki güç odaklarının ve haki ideolojilerin etkilerinin bulunduğunu belirtmiştir. Ayrıca geçerli olan bu ideoloji, güç ve ekonomik-toplumsal yapıların eğitim programlarını, kullanılan öğretim yöntem ve tekniklerini hatta öğretim materyallerinin seçilmesini bile etkiledikleri vurgulanmaktadır. Bu sebeple eğitimin kendi kendine gelişen bir yapı olmadığı bazı dış unsurlar tarafından yapılandırıldığı söylenebilir. Bilgi toplumu olma çabasındaki toplumların

hedefi, eğitimin tüm yönleriyle ele alınıp değerlendirilmesi; bireysel, ulusal ve evrensel boyutlarda gerekli değişimin ve dönüşümün gerçekleştirilmesi olmalıdır. Geleneksel eğitim anlayışlarının yetersiz kaldığı günümüzde eğitim politikalarında, eğitim kurumlarının yapı ve işlevlerinde, eğitim programlarının içeriklerinde köklü yenilikler yapılması önemli bir ihtiyaçtır (Arslan ve Eraslan, 2003:89-90). Bu değişim ihtiyacını karşılamak amacıyla hazırlanan yeni ilköğretim programları bazı temellere oturtulmuştur ve bu temeller bireysel, toplumsal, ekonomik ve tarihsel kültürel temeller olarak sıralanmıştır (MEB, 2005).

2.3.1. BİREYSEL TEMELLER

Birey programın en önemli temelidir. Çünkü amaçlar, konular, yaşantılar her birey için ortaya çıkarılır. Bu yüzden bireyi bütün yönleri ile tanımalı ve programı ona göre hazırlamalıyız.

Her birey bazı özelliklerle donanık bir organizma olarak belli bir toplum ve kültür içinde doğmakta ve o toplumda kültürlenerek oluşup gelişmektedir; yani insan hem biyo- kültürel hem de sosyal bir varlıktır (Ertürk, s.3).

Bireyi tanımak için bakmamız gereken birinci boyut bireyin yaşama süreçleri ile ilgili ihtiyaçlarının bilinmesidir. Mesela, fizyolojik ihtiyaçlar, sevgi ihtiyacı, kabul edilme ihtiyacı, itibar görme ihtiyacı gibi. Bunlar bireyin davranış tarihçesine ve içinde yaşadığı topluma bağlıdır. Bireyin bu durumları bilinmelidir ki programda ihtiyaçlarını giderici tedbirler alınabilsin. Programı bireye göre düzenleyebilmemiz ancak, bireyin yaşama sürecine ait ihtiyaçlarını bilmemize bağlıdır. Bunun yanında bireyi tanımamız gereken bir diğer boyut eğitim ihtiyaçlarının bilinmesidir. Başka bir deyişle, bireyin mevcut durumu ile istenen durumu arasındaki fark bilinmelidir ki, aradaki bu farkın giderilmesi için gereken tedbirler alınsın ve ona göre çalışılarak programa biçim verilsin. Bireyin eğitim ihtiyacı bilinmeden yapılan çalışmalara boşunadır. Bizim birey için düşündüklerimize belki de bireyin ihtiyacı yoktur. Ya da bunun tam tersi de olabilir (Büyükkaragöz, s.41).

Programlar hazırlanırken bireyin tanınması, bireyin bizzat incelenmesinden elde edilen verilerden yine çocukların eğitiminde faydalanılması anlamına gelir. Birey hakkında bilgi edinmek, bu bilgiyi kontrol etmek ve gerekirse incelemeyi tekrarlamak önem taşımaktadır (Varış, s.51).

O halde bireyi tanımak bize neyi yapıp neyi yapmamamız gerektiğini söyleyecektir. Başka bir deyişle, bireyi tanımak amaçların tanınmasında bize kılavuzluk edecek ve bireye uygun amaçlar koymamıza yardımcı olacaktır. Ya da amaçların bireye uygun olarak hafiflik- ağırlık, öncelik-sonralık sırasına konmasında ve gereklilik-gereksizlik seçimini yapmada kolaylık sağlayacaktır (Büyükkaragöz, s.14). Bireyin eğitim ihtiyaçları, ilgileri, tutumları, yetenekleri, öğrenme yolları, geçmiş yaşantıları, onların hangi davranışları nasıl öğrenebilecekleri hakkında bize bilgi verir (Erden, s.7).

Gerek yaşama sürecine ilişkin ihtiyaçları gerekse eğitim ihtiyaçları ile birey tam olarak tanınmalıdır. Bu tanıma süreci ile bağlantılı olarak programımızda ya başarılı ya da başarısız olacaktır. Birey olmadan program düşünülemeyeceği gibi birey tanınmadan da programın hazırlanması düşünülemez.

2.3.2. TOPLUMSAL TEMELLER

Genel çizgileriyle eğitim, bireyin içinde yaşadığı toplumda davranış biçimleri edindiği süreçler toplamıdır (Varış, s.13). bilgi davranış ve kabiliyetlerin geliştirilmesi ve kazandırılması için sürekli olarak belli faaliyetler gerçekleştirilir. Fertlerin sosyalleşmesine yardımcı olan, sosyal münasebetleri ve toplumun sosyal bakımdan kalkınmasında rol oynayan eğitim, faaliyet sahsı itibariyle sosyolojisinin kapsamı ve çemberi dışında düşünülemez (Erkal, 1982, s.49).

Oğuzkan (1993) sosyolojiyi (toplumbilim), insan topluluklarının kökenlerini, yapı ve işlev bakımından gelişmelerini, özelliklerini ve sorunlarını inceleyen bilim olarak tanımlanmaktadır (Oğuzkan, s.145).

Kösemihal (1989) sosyolojiyi; insan toplumlarını ve bu toplumlar içinde meydana gelen çeşitli olayları – zümre veya toplumun bütünlüğünü daima göz önünde bulundurarak araştıran bir bilim olarak tanımlamaktadır (Kösemihal, 1989, s.18).

Tezcan (1992), en geniş anlamıyla sosyolojiyi insan davranış ve ilişkilerini konu edinen, toplumsal davranışın kalıplaşmış düzenliliklerini inceleyen bir bilim olarak tanımlamıştır (Tezcan, 1992, s.4).

Dönmezer (1990) sosyolojiyi; insanların, “toplum” biçiminde ve “gruplar” halinde yaşamaları olayından hareket etmekte ve insanın, gruplar içinde, modele uygun, örnekleşmiş,

gruba katılan diğer bireylerce de bölüşülebilen tavır ve hareketlerini incelemekte, böylece, sosyal ilişkilerde aldıkları yer ve rol bakımından insanlarla ilgili bulunan bir bilim olarak tanımlamaktadır (Dönmezer, 1990, s.2).

Erkal (1982) sosyoloji için sosyal ilişkiler ve bu ilişkilerin nasıl teşkilatlandığı ve düzenlendiği üzerinde duran bir ilimdir demektedir.

Celkan (1993) ise, sosyolojinin konusunu toplumun yapısını, düzen ve değişmesini, örgütlenmesini, değer yargılarını, normlarını, kısaca her türlü problemini incelemek olarak ele almaktadır (Celkan, 1993, s.3).

Kıncal (2000) sosyal ilişkiler ile bu ilişkilerin nasıl kurumsallaştığı ve düzenlendiği üzerinde duran bir bilim olarak sosyolojiyi tanımlarken, toplum olmadan eğitimin olamayacağı gerçeğine dikkat çekerek, eğitim-öğretim faaliyetlerinde sosyolojinin verilerine duyulan ihtiyacın kendiliğinden ortaya çıktığını belirtmektedir (Kıncal, 2000, s.44).

Sosyoloji için bütün bu tanımlar ve eğitimin toplumla olan bu ilişkisi programı doğrudan etkilemektedir. Yapılan bir program da toplumdan ve tıoplumun ihtiyaçlarından uzak kalamaz. Çünkü yetiştireceğiniz kişiler toplumun birer parçasıdır ve topluma hizmet edeceklerdir.

Toplumun ihtiyaçları tespit edilirken toplumun önemli problemleri var mı, toplumda büyük çatışmalar yaşanıyor mu, toplumdaki değişme ve yönelimler ne yönde, iş imkanları nasıl vb. sorulara yanıt aranmalıdır. Bütün bu sorular programımızı önemli ölçüde etkiler. Eğer bu sorulara tam olarak cevaplar vermiyorsak o zaman toplumdan kopuk bir program hazırladık veya toplumdan kopuk bir eğitim yapıyoruz demektir.

2.3.3. EKONOMİK TEMELLER

Burada hem doğrudan doğruya ekonominin hem de eğitim ekonomisinin program üzerindeki etkisi söz konusudur.

Ekonomi, genel olarak insanların sınırsız olan ihtiyaçlarının sınırlı kaynaklarla karşılanması için yapılan faaliyetler şeklinde tanımlanmaktadır.

Oğuzkan (1993) ekonomiyi; insan topluluklarının gereksinimlerinin karşılanması için gerekli mal ve hizmet birimleri ile kaynaklar arasındaki bağlantıları değişik açılardan inceleyen ve insan ekonomisi, tarım ekonomisi, endüstri ekonomisi, toplumsal ekonomi gibi dallar ayrılan

bilim olarak tanımlamıştır. Eğitim ekonomisinin tanımına baktığımız da ise; eğitim dizgelerinin ekonomik kalkınma ve büyüme katkısı bakımından inceleyen, eğitimin akçasal yönleri, verimliliği ve etkililiği gibi konular üzerinde duran, insan gücü kestirimi ile ilgili sorunlarla uğraşan bir bilim alanı olarak karşımıza çıkmaktadır (Oğuzkan, ss.47-50).

Ekonomik faaliyetlerin buna bağlı olarak bu faaliyetleri gerçekleştirecek insan gücünün niteliğinin değişmesi, eğitim kurumlarının gelişmesi ve değişmesine neden olmaktadır. Ancak bu ilişki tek yönlü değildir. Eğitim kurumları da yetiştirdiği insan gücü ile ekonominin gelişmesine önemli katkıda bulunur. Ekonomik büyüme, üretimi artıracak teknolojinin gelişmesi, doğal kaynakların ve sermayenin en iyi ve akılcı biçimde kullanılması ile mümkündür.

Programların hazırlanmasında ve düzenlenmesinde, programların mali imkanlarla sınırlı olduğunu unutmamak gerekir. Bir programda pek güzel amaçlar, yaşantılar kaynaklar, araç ve gereçler öngörülmüş olabilir, fakat sadece bunlara bakılarak programın iyiliği hakkında bilgiye varılamaz. Bir amacın geçekleşmesi için gereken imkanlardan yoksun bir okul için o amaçlar geçersizdir. Diğer taraftan yetiştireceğimiz insanlar, ekonomik kalkınmaya katkıda bulunabilecek nitelikte olmalıdır. Ayrıca, yeni gelişen eğitim ekonomisi alanı da programlarımıza dikkatle alınmalıdır. Toplumun ihtiyaç duyduğu insan gücü ile bu gücü geliştirecek gerekli yatırımlar arasında bir ilişki kurulmalıdır. Eğitim kendi imkanlarıyla istenen gücü yaratamıyorsa bir yerde kısır ve verimsiz bir çaba içine girmiş demektir. O halde, eğitim hizmetlerini istediğimiz insanı yetiştirecek imkanlara kavuşturmak zorundayız. Bunun için bazı eğitim yatırımlarına ihtiyaç olacaktır. Ancak, bunu yaparken, eğitim yatırımları ile elde edeceğimiz ürün arasında olumlu bir ilişkinin olmasına dikkat edilmelidir (Büyükkaragöz, s.13).

Bütün bu yazılanlar ekonominin programlar üzerinde ne kadar etkili olduğunu bize göstermektedir. Programlar ekonomik temel dikkate alınarak hazırlanırsa, topluma daha uygun, yararlı ve daha başarılı olacaktır.

2.3.4. TARİHSEL VE KÜLTÜREL TEMELLER

Eğitimin temel görevlerinden biri toplumun kültürel mirasını yeni kuşaklara aktarmaktır. Başka bir ifadeyle eğitimin amaçlarından biri kültürü nakletmektir. Aynı

zamanda unutulmamalıdır ki eğitim toplumun kültürel yapısında etkilidir. Bu etkilemenin tek yönlü olmadığı; yani eğitimin aynı zamanda bir kültürel değişim aracı olduğu da bilinmektedir (Tezcan, 1997 : 67). Toplumlar gelişip değiştikçe bu değişim karşısında kültürde de değişmeler olmaktadır. Günümüzde kültür, teknik, bilimsel ve sosyal gelişmelerin doğal sonucu olarak, gittikçe evrensel bir nitelik kazanmaktadır. Ancak evrenselleşmeye rağmen her toplumun kendine özgü kültürü vardır (Öztürk, 1993 : 132). Kültürün toplumların tarihsel birikimleri olduğu unutulmamalıdır. Bu sebeple öğretim programlarının tarihsel ve kültürel temellerinden söz etmek mümkündür. Yeni ilköğretim programlarının tarihsel ve kültürel işlevleri şöyle sıralanmıştır (MEB, 2005):

1) Atatürk İlke ve İnkılâplarını insan yetiştirme modelimizin ana unsurlarından biri olarak değerlendirmek

2) Tarihsel, kültürel ve sosyal kalıtımı destekleyici ve geliştirici öğeler bulundurmak 3) Öğrencilerin kendi örf ve âdetleri içerisinde değişerek gelişmelerini, gelişerek değişmelerini hedeflemek

4) Tarihimizi geleceği plânlamanın işlevsel bir aracı olarak değerlendirmek

5) Kültürel ve sanatsal değerlerimizi, kişilik gelişiminin ve toplumsallaşmanın bir aracı olarak görmek

6) Tarihsel ve kültürel birikimimizi, evrensel kültüre özgün bir katkı sağlamanın manevi bir aracı olarak görmek

2.4. YENİ İLKÖĞRETİM PROGRAMININ DAYANDIĞI İLKELER VE