• Sonuç bulunamadı

Fatma Barbarosoğlu’nun hikâyelerinde görülen benzer karakterlerden biri de kadın “yazar/şâir” ve “okuyucu” kadın karakterlerdir. Yazarın hikâyeleri içerisinde Yazar Müberra Esen (RA) ve Yoğun Bakım Yoğun Gündem (RA) hikâyelerinde bir kadın yazarın hikâyesi daha ayrıntılı verilmiştir. Yazar Müberra Esen karakteri ile günümüz modern hayatı içerisinde bir kadın yazarın yaşadıklarını bir parça da olsa anlama imkânı buluruz. Bu hikâyelerin dışında birkaç hikâyede daha kadın karakterler “yazma” ve “okuma” konusuyla karşımıza çıkar.

Hikâye Avcıları (AD) hikâyesinde üç hikâye yazarı vardır. Bu üç yazar, öğrenci genç kızlardır: “Üç odalı, sarı basma perdeli bir evde oturan üç hikâye avcısıydık” (s.57).

Üç genç kız/yazar yoluyla üç farklı hikâye yazma serüvenine tanık oluruz. Aynı evi paylaşan üç arkadaş, hikâye yazma peşinde günlerini geçirirler. Üç genç kızın hikâye yazma tekniği birbirinden farklıdır.

Derin kara gözleri olan keman teli saçlı kız, avını evin içinde gerçekleştirirdi. Bütün gün kitap okur sonra da: ‘İçimde tamamlanmamış bir beste var’ diyerek gözlerini kapatıp öylece otururdu… (s.57)

Selma, keman teli saçlı kızın hikâyelerini anlamıyordu. O hikâyeleri cansız, hayat tecrübeleri olmayan hikâyeler olarak görüyordu. Onun için her gün yeni bir kılığa girerek hikâye avına çıkıyor fakat her akşam eli boş dönüyordu… (s.58)

Ben malûm okulda, (Sahi siz benim daha hikâyelerimi nerde avladığımı bilmiyorsunuz. Fakültede. Onun için benimkiler fazla entel oluyor…) (s.59)

Hikâyede bahsedilen her tekniğin özellikleri ve beraberinde getirdiği sıkıntılar da gözler önüne getirilmeye çalışılır. Her yazarın hikâye yazma tecrübesinin farklı olduğunu görürüz. Hikâye, hikâye avcılarının yazdıkları hikâyeleri okumaları/okuyamamaları ve üç arkadaşın birbirinden ayrılışları ile biter.

Şiirleri Şehirleri Dolduran Kadın (GA) hikâyesinde şair bir kadın karşımıza çıkar. Şair kadının kocası da şairdir. Kadın, evliliğini şiir ile birlikte zor yürütür. Hikâyede kadın ve şairlik/yazarlık konusunun yanında kadın ve evlilik konusu da ele alınır. Kadın evlilik hayatı içerisinde ne şiir yazarak ne de yazmayarak mutlu olur.

Vakit Nakit(mi)dir (AZ) hikâyesinde yazar bir kadının gün içerisindeki vaktini değerlendirilişi konu edilir. Kadın olarak ev işleriyle uğraşmak, aynı zamanda yazı yazmak kolay bir iş değildir. Karakterin ağzından zamanını nasıl geçirdiğini öğreniriz:

‘Telefonla konuşurken yemek, çocuklara ders çalıştırırken ütü yaparım. Herkes televizyon seyrederken onların ortasında kitap okurum. Yatmadan önce evi toplar, sabahları asla iş yapmam’ (s.69).

Günlerden bir gün oturmuş ciddi ciddi çalışıyordum. Muhalif tavırlar üzerine bir makale yazmaktı niyetim. Telefon çaldı. ‘İnşallah kısa kesen biri olur,’ diyerek korka korka kaldırdım. O ses. O metal sesli kadın ve metal sesli kadının kahkahaları.

…Sağlıklı kalmak için ne yaparsınız? Bütün o tatsız tuzsuz telefon konuşmalarından bir lezzet oluşturmaya çalışarak ayakta kalmaya didinirsiniz değil mi? Ben de öyle yapıyorum. Tanımadığım ya da tanıyıp da uzun konuşacağını tahmin ettiğim kişilerin ‘alo’ diyen seslerini duyar duymaz başlıyorum soğan soymaya. Karşımdaki konuşuyor. Yalan yok. Ben de konuşuyorum. Üstelik vaktim boşa gitmiyor diye rahat rahat konuşuyorum… (s.68)

Fatma Barbarosoğlu’nun son hikâye kitabı Rüzgar Avı’nda Yazar Müberra Esen (RA) hikâyesinde bir kadın yazarın, Müberra Esen’in dünyasına, bakış açısına, isteklerine tanık oluruz. Gazetede de yazan Müberra Esen, günümüz Türkiye’sinde yaşamaktadır. Müberra Esen, etrafındaki insanlardan ve yaşantılardan rahatsızdır. İçinde bulunduğu ya da bulunmak zorunda kaldığı siyaset, bürokrasi ortamı onu huzursuz eder. Kendi anlayışına ters insanları ve davranışları eleştirir:

“Bu üçüncü ilçe. Birbirinin aynısı. Başkan ve karısı ve avenesi ile akşam yemeği. Kına gecesi formatında. İlçenin kadınlarının giyilecek tuvaletlerini gösterme sosyalleşmesi” (s.19).

Yazar, “imaj” derdinde olan etrafındaki insanların aksine gösterişten uzak ve konuşabileceği, dinleyebileceği insanlar ister:

“Ağırlanmak istemiyorum. İmaj istemiyorum. Promosyon istemiyorum. Halkla ilişkiler seremonisi istemiyorum. Sadece insan istiyorum. İnsan. O kadar. Etiket umurumda değil. Sunum umurumda değil” (s.19).

Yoğun Bakım Yoğun Gündem (RA) hikâyesinde Yazar Müberra Esen hikâyesindeki karakter yazar Müberra Esen’in hayatını “yoğun gündemini” okumaya devam ederiz. Yazar, Kadınlar Günü münasebeti ile değişik yerlerden ve kişilerden davetler alır. Bu davetlere katılımı için kimi zaman zorlamaya varan ısrarla karşılaşır:

…Biz öğrenci kulübü olarak bir panel hazırladık. 8 Mart’ta sizi de panelist olarak bekliyoruz. Lütfen gelin. Lütfen. Hangi konuda isterseniz konuşabilirsiniz… (s.35)

Müberra Hanım Bakan Bey’in makamından arıyorum. Bu akşam Bakan Bey sizi kendisinin de katılacağı z kanala davet ediyor. Nasıl gelirsiniz? Biz sizi aldıralım mı? Yoksa kendi imkânlarınızla mı gelirsiniz?

Ne diyorsunuz Esra Hanım hiç öyle şey olabilir mi? Programınızı ayarlamaya çalışın lütfen. Katılamayacağınızı söylemem söz konusu bile olamaz… (s.37)

Yazarı davet edenler onu kendi toplantılarının imajı olarak kullanmak isterler. Hatta yazarı bakan adına davet eden sekreter yazarın adını bile yanlış bilmektedir. (Müberra yerine Esra der.) Yazar Müberra Esen, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle kendisini arayan ve çoğunluğu da ısrarcı olan kişilerle gönülsüz de olsa konuşur; ancak hiçbir davete katılamaz. Hastalanır ve hastaneye kaldırılır:

“Yazarımız Müberra Esen dün akşam hastaneye kaldırıldı. Yazarımıza geçmiş olsun diyor, bu vesile ile kadınlar gününü hastanede kutlayan bütün kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü tebrik ediyoruz” (s.39).

“Yazar” kadının yanında “okuyucu” kadın karakterler de Fatma Barbarosoğlu’nun hikâyelerinde görülür. Hikâyelerde kadın okuyucunun okuma serüveni anlatılır. Karakterlerin okuduklarından etkilenmesi söz konusudur.

Çalınan Hikâye (AD)’de bir kadın okuyucunun hikâye yazarını ziyareti yer alır. Konu, okuyucunun kendi hikâyesinin metne taşındığına inanmasıdır. Okuyucu, yazarı ziyaret eder. Olay, yazarın zihninden anlatılır:

Otuz, otuzbeş yaşlarında bir hanım. Kendisiyle görüşmek istiyordu. Okuyucusuymuş. Ne münasebet. Her okuyucu çat kapı görüşmeye gelirse hali haraptı. Soğuk bir yüz ifadesiyle hafifçe araladığı kapıdan ‘Buyurun’ dedi. Ne söyliyeceksiniz söyleyin işte der gibi (s.88).

Kadın okuyucu, yazarı ve yazdıklarını eleştirir. Yazarın hikâyesindeki hayatın kendi hayatı olduğunu savunur ve yazarı yazdıklarından dolayı suçlar:

“Kadın yazarın kendisini içeri almaya niyeti olmadığını anlamış olmasına rağmen hiç istifini bozmadı. Zaten böyle kapı aralığı sohbeti yapmaya talip bir edada: ‘Niçin benim hikâyelerimi yazıyorsunuz?’ dedi yazarın sesinin soğukluğunda” (s.89).

Hikâye ile kendi hayatını tamamen özdeşleştirmiş olan kadın, kızının intiharında da yazarın hikâyesinin payı olduğunu düşünür.

“ ‘Hikâyenizdeki gerçek boyutu benim acıyla yaşanmış hikâyeme yaslanarak yakaladınız değil mi? Yazdıklarınız o kadar benim hikâyemdi ki, sonunda kızım intihar etti. Yazarın zaferi.’ ” (s.93)

Acı Deniz’i Yeniden Okurken (AD) hikâyesinde yine bir kadın okuyucu yer alır. Kadın okuyucu, çocukluğunda tanıdığı yazar ve onun yıllar sonra tekrar okuduğu kitabına dair izlenimlerini paylaşır. İç dünyasında yazarla konuşur:

Ne kadar çok saklamışsınız kendinizi. Ne yüksek duvarlar örmüşsünüz. Her tuğlanın harcına ‘tekrar be tekrar’ yalnızlığınızı koyarak. Yıllar sonra kitabınızı yeniden okudum. İlk okuyuşumda hiç anlamamış olduğumu anlayarak… Ve kahrolarak ve kendime dair isyanlarda yanarak… (s.39)

Okuyucu kadın, çocukluğunda tanıma imkânı bulduğu yazarı yıllar sonra tekrar okuduğunda aslında önceden hiç anlamamış, tanımamış olduğunu fark eder.

Şu an hissettiklerimi o zaman hissetmiş olsaydım; bir duvar ve bir ıhlamur ağacının dallarıyla ayrılan evimizden size koşar, bendeki ‘Acı Deniz’i bütün satırların kağıt üzerinden bana yürüyen ahenginden gönlüme ulaşıp, kendi maverasında yolunu bulan ruhun mutluluğu içinde size geri takdim ederdim. Dağlarda yankılanan ses gibi, içime gönderdiğiniz sese, gönlümde uyandırdığı bütün mânaları yükleyip size geri gönderirdim. Ve o zaman, sizin için, yalnız sizin rastlayacağınız, belki de bütün zamanların en iyi okuyucusu olurdum (s.39).

Bu okuyucu kadın, Kütahya’da görev yaptığı okulda tanıdığı başka bir kadın okuyucudan söz eder. Bu kadın okuyucu yazarın yazdıklarını çok daha farklı dikkatlerle okumakta, yorumlamaktadır:

…Görev yaptığım okulda, yazdığınız her şeye umutsuzca bağlanan bir felsefe öğretmeni tanıdım. Nihan Hanım. Sizin yazdıklarınızdan inanılmayacak bir dünya kurmuş kendine. Zaten ‘Acı Deniz’i yeniden okumam onun etkisiyle oldu. Ne müthiş yorumluyordu eseri. O, sizin eseriniz hakkında konuştukça çıldıracak kadar onu kıskandım, ne hakla bana anlatıyordu. Siz bile, hiçbir eseriniz hakkında bu kadar hararetli konuşmazken, bu taşralı kıza ne oluyordu. Yazdıklarınız tekrar tekrar bu kızın gönlünde yankılanıyordu. Garip olan, eserlerinizi böylesine sevmiş birisinin size dair hiçbir şey sormamasıydı (s.43-44).

Bu hikâyede kadın okurların, okuduklarını hayatlarına taşımaları, kitapları zihinlerinde gezdirmeleri, kimi okurların okudukları kitapların yazarlarını yüceltip yazarın hayatını merak ederken kimi okurların yalnız yazılanla ilgilenip yazanı merak etmemesi konu edilir. Dolayısıyla hikâyede farklı okur tipleri anlatılır.

Fatma Barbarosoğlu’nun kadın hikâye kişileri içerisinde “okur” kimliğine sahip kadınlar önemli bir yer tutar. Bu okur kimliği kadınları kimi zaman eşleri ve kayınvalideleri tarafından eleştirilen kişiler konumuna getirir. Kimi zaman “okur” olmak, kadın için yalnızlığa itilmenin bir sebebi olur. “Okur” kadınların yanında

“yazar” kimliği ile karşımıza çıkan hikâye kişileri de vardır. Yazarlar, hayata bakışları, eleştirileri ile farklı bir duruşa sahiptirler.