• Sonuç bulunamadı

Fatma Barbarosoğlu’nun birkaç hikâyesinde görülen bir diğer kadın kimliği de “gelin”liktir. Gelinler, çoğunlukla kayınvalideleri ile olan anlaşmazlıkları, kayınvalidelerinin olumsuz bakış açıları ile anlatılırlar. Gelin- kayınvalide ilişkisi içerisinde kayınvalideler de gelinler tarafından şikâyet konusu olurlar. Kayınvalidelerin iyi niyetli davranışları gelinler tarafından yanlış yorumlanır.

Kayınvalide Hikâyeleri’nde (AZ) kayınvalidesi hayatta olan ve kayınvalidesi hayatta olmayan gelinlerin hikâyeleri anlatılır. Kayınvalidesi hayatta olan gelinler

kayınvalidesi olmayan gelinlere gıpta ederler. Hikâyenin anlatımını kayınvalidesi olmayan hikâye karakteri Ayşe yapar:

Gelinliğimi giydiğim dakika Hatice Hanım torununu karşıma oturttu. Bir saat karşılıklı birbirimize baktık……Hatice Hanım, onun da adı Hatice olan kayınvalidesi ile oturuyor. Yetmezmiş gibi büyük oğlunun hanımının adı da Hatice ve oğlu işsiz kaldığı için kayınvalidenin gelini, gelinin gelini üç Hatice aynı evde oturuyor…...Üç Haticelerin evinde en mutsuz Hatice II. olmalı ki, kayınvalide kaderinin torunlarında devam etmemesi için duyduğu bütün batıl inançları harfiyen yerine getiriyor. Nereden duymuşsa duymuş ‘Kader dediğin kızından anasına geçer’ diye. Kendinden Zehra’ya geçmiş olan kaderin, Zehra’dan da Hande’ye geçmemesi için, henüz yedi yaşında olan Hande kayınvalidesi olmayan her gelinin karşısına oturtuluyor. (s.31- 33).

Ancak Ayşe, kayınvalidesi olmadığı için arkadaşlık ilişkilerinde eksiklik yaşar. Zira onun herkes gibi anlatacak, şikâyet edecek bir kayınvalidesi yoktur:

“İnsan şikâyet ederek arkadaş kazanıyor en çok. Şikâyet etmediğin zaman, sana anlatılanlara sadece dinleyici figüründe kaldığın zaman hep mesafeli, hep biraz yukarıda kalıyor her şey. Yukarıda ve uzak” (s.34).

Ayşe, eşinin işi dolayısıyla üç aylığına gittikleri bir yerde diğer kadınların kayınvalide hikâyelerini dinlemek zorunda kalır:

Kahvaltı yapılıp keyif kahveleri de içildikten sonra herkes başlıyor ‘hayat mücadelesi’ni anlatmaya. Allah’ım ne mücadeleci kadınlar. Hepsinin mücadelesi kayınvalidesi ile başlayıp kayınvalidesi ile bitiyor. Belli ki evin dışına hiç çıkmamışlar. Hayat bir düşman ister. ‘Cadı kadın, bana neler çektirdi’ diye lafa başlayan daha sözünü bitirmeden başlıyor anlatmaya: ‘Ay şekerim o da bir şey mi? Sen esas benimkini görseydin’ (s.35).

Ayşe’nin yakın arkadaşı Tercan, kayınvalidesini anlatırken bir başka Tercan olur:

On yıldır tanıdığım Tercan bambaşka bir Tercan olarak konuşuyor. Bu anlattığı Şadiye Hanım Teyze mi sahiden? Canım benim, ne hoş ne zarif kadındır. ‘Bunlar İskenderunlu ya, en iyi mutfak bunlarda. Kadın her hafta sonu telefona sarılır. Kızım –bak kızım diyor bir de iyi kaynana ayaklarında- mercimek köftesi yaptım. Buyurun kahvaltıyı birlikte yapalım. Ayol ta

Altunizade’den Beşiktaş’a mercimek köftesi yemeğe gidilir mi? Kadın, bir rahat versen de biz de Pazar günümüzü bilsek değil mi?... (s.35)

Kayınvalidesi olmayan Ayşe’nin bakış açısıyla gelinlerin gözünden kayınvalideleri, kayınvalide Hatice ve Şadiye Hanım örnekleri ile de gelinleri tanıma imkânı buluruz. Ayşe’yi en çok yaralayan Tercan’ın kayınvalidesi ile birlikte kendisine misafir geldikleri gündür. Tercan, kayınvalidesini gizli gizli eleştirir. Kayınvalidesi rahatsızlandığı zaman da umursamaz. Tercan’ın kayınvalidesi Şadiye Hanım’ı hastaneye götürürler. Ayşe, Tercan’ın hastanedeki rahat tavırlarına, hastanede bile kayınvalidesini çekiştirdiğine şahit olur. Dostlukların Son Kullanma Tarihi (İK) hikâyesinde Çiğdem, “gelin kadın” olarak hikâyede yer alır. Kayınvalidesi ile birlikte oturan Çiğdem, “çenesi sağlam kayınvalide” ile geçinmeye çalışır. Kayınvalideden bunaldığında, rahat hareket edemediğinde nefes almak için çeşitli bahanelerle karşı komşusuna gider. Kayınvalidesinin “çelikten çenesi”ne laf yetiştiremeyince de “bunlar benim değil oğlunuzun marifeti” diyerek karşı durmaya çalışır.

Yine aynı hikâyede Esma ile Saime’nin hikâyesinde Saime gelindir. “Biraz nostaljik, biraz kederli ama çokça verimli” olan Saime’ye kayınvalidesinin bakışı olumsuzdur:

Kaynanası onu verimli bulmuyordu. Değil mi ki çoluğu çocuğu yoktu? Herkeslere akıl veren, aklı herkese yeten biri olmasının ne önemi vardı? Durmadan okurdu üstelik. ‘Oğlum, sen bu kızla okulunu bitirince evlendin sandıydım ben. Sizinle evlenenlerin çocukları okul bitirdi senin karın hâlâ okuyor’ … (s.106).

O Yaz (İK) hikâyesinde Sabahat Hanım, Mürüvvet Hanım’ın gelinidir. Mürüvvet Hanım, küçük oğlu Sinan’ı Arnavut güzeli Oya’ya kaptırmıştır. “Önceliği geline kaptırma derdine duçar olan Mürüvvet Hanım” büyük oğluna köyden Sabahat Hanım’ı alır. Böylelikle diğer gelini Oya’nın evdeki hükmünü geçersiz kılacağını düşünür. Ancak kayınvalide yeni gelin Sabahat Hanım ile de anlaşamaz. Gelinine

kızdığı zaman onu “köylü” diyerek küçümsemeye çalışır. Gelin kaynana arasındaki anlaşmazlıklar birinin oğlu diğerinin kocası Nuri Bey’in ölümü ile ortadan kalkar. Kocası hayatta iken kayınvalidesine üç ay zor dayanan gelin Sabahat Hanım, kocasının ölümünden sonra kayınvalidesinin hep kendisinde kalabileceğini söyler. Diğer gelin Oya, kayınvalidenin üç aylığı için bu teklifin yapıldığını düşünse de gelin Sabahat Hanım, “Üç aylığın gitsin, sen kal anne” der.

Evde Raks (İK) hikâyesinde anlatıcı kadın karakter, kayınvalidesi hayatta olan bir gelindir. Televizyon programlarını misafirine anlatırken “kaynana program”larına da değinir. Bu esnada kadının kayınvalidesi ile olan gelin- kayınvalide ilişkilerini öğreniriz. İyi bir “ev kadını” olduğunu düşünen anlatıcı kadın, aynı zamanda iyi bir “gelin” olduğunu da düşünür.

Ama kaynana programlarını seyretmiyorum. Seyretsem bile seyretmiyorum diyorum. Senden laf çıkmaz. Neden mi? Ay neden olacak kaynanam yüzünden. Seyredip seyredip telefona sarılıyor. A bak ne insanlar var diye. Her seferinde ‘Ah evet anneciğim. Sizin gibi kayınvalide var mı?’ dememi bekliyor. Ama bir iki. Her gün sayıp dökemem ya. Ona bakarsan, o da benim gelini nereden bulacak! (s.30)

Eksik Kalan (İK) hikâyesinde Elif gelindir. Aynı zamanda başörtülü bir gelindir. Elif’in gelinliği, kayınvalidesi ile olan münasebeti de başörtülü oluşu dolayısıyla anlatılır. Kayınvalidesi oğlunun istikbali için Elif’e akıl verir. Annesini ve babaannesinin verdiği akılları aktaran Elif’in kızı Dilek’tir.

…Babaannesi gelir türlü akıllar verirdi. ‘Kızım beni yanlış anlama ama… Yani demem o ki… Kocanın etrafında bir sürü genç, güzel kadın var. Şöyle çeki düzen ver kendine biraz. Saçlarına boya attır. Yüzüne gözüne azıcık sür sürüştür. Evin içinde örtme şu başındakini. ‘İhtilal oldu’ diyorlar. Postmodern ihtilalmiş bu! Karısının başı kapalı olanlara neler neler yapıyorlarmış… Hak ver kocanın sıkıntılarına. Hadi aç başını. Günahın benim olsun evladım. Bak Şadiye Hanımın kızı açmış başını. Kocası üniversitedeydi biliyorsun. Devir fedakârlık devri. Sedat bu kadar yükün altından kalkamaz.’ (s.49)

“Gelin Kadın” başlığı altında değerlendirdiğimiz hikâyelerde gelinler, kayınvalidesini eleştirenler (Tercan), kayınvalidesi tarafından eleştirilenler ( kayınvalide Mürüvvet Hanım) ve kayınvalideleri mesele etmeyen gelinler (Ayşe) olarak karşımıza çıkarlar. Eleştirilen gelinlerin kayınvalidenin istediğinden daha farklı bir anlayışa sahip oldukları söylenebilir. Kayınvalide Hikâyeleri’de (AZ) Ayşe, Dostlukların Son Kullanma Tarihi’nde (İK) Saime, Eksik Kalan’da (İK) Elif, alışılmış olan gelinlerden farklı olduğu için eleştirilir. Onlar, başkalarını konuşmaktan hoşlanmaz. Kitap okumak, bir şehri gezmek, kendilerini geliştirecek işlerle meşgul olmak onları mutlu eder. Bu gelinlerin karşısında kayınvalideler, gelinlerini kendi yaşam tarzlarına ya da istenilen yaşam tarzına uydurmaya çalışırlar.