• Sonuç bulunamadı

Fatma Barbarosoğlu’nun hikâyelerinin birçoğunda kadın, çalışma hayatının içinde görülür. Yazarın hikâyelerinde öğretmen, doktor, bankacı, temizlikçi… mesleklerinde çalışan kadınlar vardır. Yine kendi emeğini pazarda satarak çalışma hayatına dahil olan kadınları da hikâyelerde görüyoruz. Çalışan kadınların hikâyelerinde çalışma hayatının zorlukları, kadınların katlandıkları sıkıntılar ve çocuklarına yeterince

zaman ayıramamaları anlatılır. Bu kadınlar çocuklarına ve kendilerine yeterince zaman ayıramadıkları için mutsuzdurlar.

Çocuk bakış açısıyla anlatılan Sevilmek İçin Randevu Alan Çocuk (GA) hikâyesinde çalışma hayatının bir kadının hayatını ne kadar zorlaştırdığını görürüz. Kadın, dışarıdaki yoğunluktan sonra akşam evde yapması gereken işler yüzünden sıkıntıya girer. İş yerinde (bankada) tamamlanamayan işleri evine de taşımak zorunda kaldığı için çocuğuna zaman ayıramaz. Hem iş kadınlığı, hem annelik, hem ev kadınlığı bir arada zor yürüdüğü için bunalır, mutsuz olur. İş, öncelik sıralamasında ilk sırada yer aldığından çocuğuna ve ev işlerine yeterli zaman kalmaz. Bu karmaşıklık ve yoğunluk çalışan kadını yorar. Sevilmeyi bekleyen çocuğuna zaman ayıramaz:

Annesi kapattı telefonu. Mutfaktan tencere kaşık sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti. ‘Sana yardım edeyim mi?’ dedi en sevimli halini takınarak. Annesi manalı manalı baktı. ‘Hayırdır. Bir yaramazlık filan. Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten’ (s.17).

‘Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz.’ (s.18).

Masanın üzerindeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilemez bir pişmanlık doldurdu içini. Uyandırmaktan korka korka küçük alına bir öpücük kondurdu. Çocuk sanki bu öpücüğü bekliyormuşcasına ‘İşin bitince beni sever misin anne?’ dedi (s.19).

Tamir Görmemiş Aşk (GA) hikâyesinde çalışan, mutsuz, evli bir kadın vardır. Eşi çalışmadığı için evin geçimi tamamen Nurgül’ün üzerindedir. Nurgül de Sevilmek İçin Randevu Alan Çocuk hikâyesinin kadın karakteri gibi bankada çalışır. Nurgül, kendi istediği ve sevdiği işi de yapmaz. O, aslında edebiyat okumuş, öğretmenlik yapmak istemiş; ancak eşi alıştığı şehirden ve çevresinden ayrılmasın diye bankada çalışmaya razı olmuştur. Her gün kalabalık otobüslere, bankanın bunaltan havasına katlanmak zorunda kalır. Eşinin mutluluğu için kendi mutluluğunu feda eder:

Gülyüz nereye gitmiştir? Bilgisayar tuşlarıma her sabah bir gülüş mü kurban edilmiştir? Çeklere… Senetlere… Gülüşlerim sıfırların arasında kaldı (s.74).

Banka memurunun bunaltılı saatleri kimin umrunda. Sürekli horlanmak kimin umrunda. Bütün takdirler Özhan Bey’e yönelmişken… (s.76).

…Çünkü kimse bilmez Nurgül’ün neden edebiyat tahsili görüp de banka cariyesi olduğunu. Özhan Bey ayrılmaz İstanbul’dan (s.77).

Bilgisayar başında çeklerle senetlerle uğraşan Nurgül, bakımlı olmadığı için eşi tarafından eleştirilir. Çocuğu ondan yeni, gösterişli kıyafetler giymesini ister. Nurgül, o kadar yıpranmışlığın içinde eski kazak, eski ayakkabılara razı olur:

“Maaşım artmıştır. Giydiğim kazakların top top olan kolları. Her sabah boyayarak mukavemeti arttırılmaya çalışılan ayakkabılar isyan bayrağını açalı belki yüzyıl olmuştur…”(s.72). Tüm fedakarlıklarına karşılık Nurgül, eşi tarafından aldatılır.

Haset (RA) hikâyesinde yine bankada çalışan bir kadın yer alır. Didem, bankada arkadaşları ve müşterileri karşısında takındığı yüzler, oynadığı roller nedeniyle mutsuzdur:

Kaç hayatı birden yaşıyor, kaç ayrı bedenin içinde. Tiyatrocuların bile sezonda bir rolü varken en fazla, Didem gün içinde dokuz ayrı rolde. Yaşlılara şefkat, fakirlere merhamet, zenginlere zeka, meslektaşlar için kana kan cana can, şefe itina, Müdüre saygı, çaycı Hasan’a danışmanlık, güvenlik görevlisi Erdal’a ablalık. Can mı dayanır bunca gayrete (s.63).

Didem, çalışma ortamı ve mesai arkadaşları içerisinde sıkıntılar yaşamaktadır. Didem, aynı çalışma ortamı içerisinde, işinde yükselen, itibar gören arkadaşlarına karşı haset duyar.

Muhasebe/gitmiyorgibigittim…. (RA) hikâyesinde Doktor Reyhan, çalışan bir kadındır. Ailesinden uzakta, bilmediği bir şehirde doktorluk yapmaya çalışır. Reyhan ve Reyhan ile birlikte görev yerine giden bayan öğretmenler yoluyla çalışan kadınların Doğu’ya gidiş serüvenine de şahit oluruz. Çalışma hayatının zorluklarını, bilinmeyen bir yerde yaşanan yabancılığı ve yalnızlığı, memurların “yaşamıyor gibi yaşamalarını” Doktor Reyhan’ın hikâyesinde görme imkânı buluruz. Bu hikâyede “çalışan” kadın

kimliği “doğu”da çalışan kadın” içinde verilir. Doğuda çalışmak zordur, kadın olarak çalışmak daha da zordur:

Gelenler, müdavimi oldukları medya ile geliyor çünkü. Sokakları, sokaktaki insanı, sokaktaki esnafı gören, iletişime geçen o kadar az memur var ki. Herkes görevini formel olarak en iyi şekilde yapıyor…

Bu dikkatin bedeli ağır. Bu dikkatin bedeli yaşamıyor gibi yaşamak. GELENLERin hayatı askıda bir hayat… (s.137).

Kaybolan Kadın (GA) hikâyesinde iki çalışan kadın vardır. Asıl hikâye, farklı anlatıcıların bakış açısı ile sunulan “kaybolan” temizlikçi kadının hikâyesidir. Hikâye temizlikçi kadının hayatı üzerine kurulmuştur. Hikâyedeki diğer çalışan kadın, temizlikçi kadının evine temizliğe gittiği doktor kadındır.

Enteresan, gizemli bir kişiliğe sahip temizlikçi kadın; gideceği evi seçerek gider: “Ben sadece çalışan kadınların evini temizlemeye giderim dedi…

Saliha hanıma da yakın yerlere temizliğe gitmediğini, zaten bütün günlerinin dolu olduğunu söylemiş…”(s.51).

Temizliğe gittiği evlerde sadece temizlikle yetinmeyip evin düzenine de karışır. Örtülerden, köşe sehpasına, çiçeklere kadar evin dizaynıyla ilgili düşünür: “ Küçük bir masa vardı bir köşede. Masaya bakıp ‘ben dantelsiz evde çalışmam’ dedi”(s.53).

Temizliğe gittiği evlerde her şeyi mükemmelleştirip, bir düzene koyduktan sonra ortalardan kaybolur. Temizliğe gittiği “doktor kadın”ın da evine çeki düzen veren bu “işine âşık kadın” ortadan kaybolur. Bu durumu ev sahibi doktor anlatır:

…Akşam oldu, eve geldim. Evin kokusu, havası baştan aşağı değişmiş. Bütün o sararmış danteller yıkanıp, ütülenip kolalanmış… Duvardaki levhaların yerleri yeniden ayarlanmış, masalara dantel örtüler serilmiş. Halının kilimin yeri değişmiş. Anlayacağınız, bizim evdeki birbirine küs gibi duran eşyalar bir barışmışlar, aralarında bir muhabbet bir muhabbet (s.54). Sonra mı… Sonrası bir gün gelmez oluverdi. Ansızın. Hani şarkı bir gece ansızın gelebilirim diyor ya… Bu da öyle bir gece ansızın gidiverdi (s.57).

Temizlikçi kadını bir de aynı apartmanda oturan komşusu anlatır. Temizlikçi kadını “estetik delisi” olarak görür. Onun çalışma hayatı içerisindeki tuhaflıklarını, tutkusunu, aldığı parayı nereye harcadığını anlatır:

… Bir tutkusu vardı komiser bey. Elâlemin evlerini temizleyerek kazandığı paranın büyük bir kısmını, gazetelere verirdi. Tek tek kupon keserdi… Temizliğe gittiği evleri anlatırdı. Evleri nasıl değiştirdiğini. Hatta öyle bir tutku vardı ki onda, evlerin bir kendinden önceki halinin resmini çeker, bir de kendi düzenledikten sonraki halini. Uzun uzun anlatırdı. İnsanların parası var, zevki yok diye söylenirdi. Onun için şey diyordum ben… Şey… Estetik delisi… (s.58)

Hikâyede diğer çalışan kadın (doktor), yoğun çalışma hayatı içerisinde evine yeterince zaman ayıramaz. Evini temizlemesi için temizlikçi kadını tutar. Evinde kendi yapamadıklarını, düşünemediklerini başkasının yapması, düşünmesi hem tuhafına gider hem bu durumdan hoşlanır.

Evet bu kadın kendisini benden daha çok evin sahibi gibi görüyordu. Eşyalar benden daha çok ona aitti. Çünkü benim değil onun eli geziniyordu üstlerinde. İtiraf etmeliyim ki, sırf o evin sahibi benim diye eşyaların yerini değiştirmeye kalktım. Olmadı tabi. Huzursuzum. Niçin bu kadın benden daha çok benim evime ait? Bütün neşem kaçtı, anlıyor musunuz? Oysa mutlu olmam lazım. Evin tertibi düzeni yerinde. Ben eskiye oranla çok az yoruluyorum… (s.55)

Evde “birbirine küs gibi duran eşyalar barışıp, aralarında muhabbet oluşunca” temizliğe gelen kadını kaybeder. Hikâyede, çalışma hayatına giren kadınların zamanla ev hayatlarını, ev huzurunu unutmaları ile bu çalışan kadınlar gibi evlere, imkanlara sahip olmayan, bu kadınların evlerinde çalışan bir başka kadının evlerin unutulan güzelliğini yeniden göstermesi anlatılır.

“Kadın” ve Kadın (İK) hikâyesinde de çalışma hayatına dahil olmuş temizlikçi kadınları görürüz. Evlerini geçindirmek için büyük fedakârlıklar gösteren kadınlar, başka kadınların evlerine temizliğe giderler. Bu kadınların, fiziki görüntüleri aktarılırken hayatları hakkında da bilgi sahibi oluruz. Özellikle içlerinden birisinin,

“dünyanın altında kalmış küçük kadın”ın hayat hikâyesi ve yaşadıkları daha ön planda anlatılır. Kadınlar işe gitmek için tren durağında toplanırlar:

O esnada üçüncüsü geldi. Üstü başı dökülüyordu. Sırtındaki hırkanın her tarafı top top olmuş, kol ağızları iyice genişlemiş, elleri içinde görünmez olmuştu. Ayağındaki ayakkabılar adım attıkça fırt fırt çıkıyordu.

…Büyük beden elbiselerin içinde, küçücük kalmış kadın minnetle baktı. Dünyanın karşısında bir karıncaydı adeta. Yaşlı bir karınca. Kendi evini toplamaya gücü yetmezken, üç kuruş için başkalarının evini temizlemeye talip olmuştu. Bir gittiği yere bir daha çağırmıyorlardı. Kimseler beğenmiyordu yaptığı işi… (s.36-37).

“Dünyanın altında kalmış kadın”, trene binerken sıkışır. Bir ayağına ayakkabı yerine havlu üzerine poşet sarıp temizlik yapacağı eve gider. Evin sahibi onu hoş karşılamaz. “Günaydın demeden, içeri buyur etmeden” kapıda bırakır. Görüntüsünden onun kendi işine yaramayacağını anlar, telefon ettiği bir arkadaşından “kendi kadınını” göndermesini ister. Eski güzel günlerini düşünen temizlikçi kadın, kapıda beklemesinin anlamsız olduğunu düşünerek “beddua etmeden, iyi dileklerle” oradan ayrılır:

Gitmekle kalmak arası bir tereddüt geçirdi kadın. Poşeti çözemeden geri doğruldu. ‘Düşmez kalkmaz bir Allah. Senin bu evinden daha büyük evim vardı’ demek istedi. Kalsa mıydı? ‘Parasını vereceğim nasıl olsa’ dedi. Ama gözlerini yüzüne bile değdirmedi. Sanki bir şey bulaşacak…O parayı hak etmesi gerekiyordu. Yüzüne baksa ayağının sakat olmadığını, trene binerken itiş kakış arasında ayakkabısının düştüğünü anlatacaktı… (s.40).

Beddua etse tutacağını hissetti o an. Ah çekse ahının yerde kalmayacağını. ‘Allah seni iyi etsin. Ne diyeyim…’ dedi kapıyı çekip giderken (s.41).

Başkalarının evini temizleyerek aile geçimlerine katkı sağlayan kadınlar, gittikleri kapılarda farklı kadınlarla karşılaşırlar. Kendi işlerini yapmaya güçleri yetmezken para kazanmak için başkalarının evlerini temizlemeye giden kadınlar, ev sahibi kadınlara kendilerini beğendirmek zorunda kalırlar. Çalışmak mecburiyetinde oldukları için gittikleri evlerdeki kadınların kaprislerine, aşağılamalarına katlanırlar.

Plan (AZ) hikâyesinde Doktor İnci, çalışan bir kadındır. Doktor İnci’yi hastaneye gelen ve hiçbir şey hatırlamayan, konuşmayan bir hastasıyla ilgilenirken görürüz. İnci, meslektaşları içerisinde hastasına farklı yöntemlerle tedavi uygular.

Çuha Renkli Çocukluğum (GA) hikâyesinde Terzi Rüveyda Abla, Çekim Hataları (SH) hikâyesinde aile geçimi için pazarda kendi ürünlerini satan Laz Emine Teyze, “Acı Deniz”i yeniden okurken (AD) hikâyesinde öğretmen anlatıcı kadın, Kapanmayan Yaralar Antolojisi (SH) hikâyesinde öğretmen Nihan… Fatma Barbarosoğlu’nun hikâyelerinde rastladığımız diğer çalışan kadınlardandır. Ancak bu hikâyelerde “kadın-çalışma hayatı” konusu daha geride durmaktadır.

Çalışan kadın, sadece evinden dışarıda başka bir ortamda çalışan kadın değildir. Fatma Barbarosoğlu’nun birkaç hikâyesinde bu meseleye değinilir. Kadının evde yaptığı işler de birer çalışmadır ve ailenin geçimi, düzeni için önemlidir. Evde Raks (İK), İmajatörün Evi (GA) hikâyelerinde de dışarıda çalışmayan; ancak evde yaptığı çalışmayla mutlu olan kadınlar yer alır. Hep Böyle (AZ) hikâyesinde de Ardahanlı kadınlar, birçok işi kendileri yaparak evin geçimini sağlarlar. Su taşımaktan, ekmek yapmaya kadar bütün işler kadınların üzerindedir. Bu bakımdan bu hikâyelerdeki kadınları da çalışan kadınlar olarak değerlendirebiliriz.

Kadınların evde çalışmalarının, ev işlerinin de “çalışma” olduğunu vurgulayan Fatma Barbarosoğlu hikâyeleri içinde bu konu Evde Raks hikâyesinde başlı başına tartışılır. Dışarıda çalışmadığı için evde yaptığı işler önemsenmeyen kadın hikâye karakteri, çalışan kadınları eleştirir:

Her gün giyinip kuşanıp, sürüp sürüştürüp sabah karanlığında düğüne giden edalarına bakma sen bunların. Mahalleye girerken bir de çıkarken takındıkları iki ayrı yüzleri var. Bize caka satmak için. Bizi kıskanıyor onlar. Evimizin tertibini, düzenini, temizliğini kıskanıyorlar. Sabah kahvelerimizi, ikindi çaylarımızı bile dillerine doluyorlar. Keyifle seyrettiğimiz televizyon programlarını çekemiyorlar. Neymiş, büyüklere masallarmış.

Uyutuyorlarmış bizi onlarla. Uyanık kullar, çalıştıkları yerde televizyon seyretmek serbest olsa bayılırlar seyretmeye… (s.27)

“Çalışan kadın” başlığı altında değerlendirilen hikâyelerde yer alan kadınların, evlerine ve çocuklarına yeterince zaman ayıramadıkları için mutsuz oldukları görülür. Çalışan kadınları eşleri de yeterince anlamazlar ve destek olmazlar. “Kadın” ve Kadın hikâyesinde olduğu gibi temizliğe giden çalışan kadınların başka kadınlar tarafından aşağılandığı da görülür. Dışarıda çalışmadığı için evinde yaptığı işler çalışma olarak görülmeyen kadın konusu da yazarın hikâyelerinde yer almıştır.