• Sonuç bulunamadı

Yazan : HAMİD SALİH ASYAL

Belgede Cumhuriyet devrinde Çukurova (sayfa 42-45)

— Kız Ülker, yetmez mi kalan? Hani harman sonu kayacıyık elemedin mi? Aha kozalar toplanıyor.. Sen daha birşey demiyon. Kimden korkuyon kız? Desenem; diliyin altında kurbağacık mı var? Kız seni ne katlak severim bilmiyon mu?

— Seven ağam. Boyuma mor iplikler ölçsünler yalansam, ben de seni severim.. — Korkuyon mu ya?

— Heye, heye, belli korkuyon. Kız, seven korkar mı ? — Vallaha yok..

— Seviyon mu?

— Kör olam heye.. hemmi de dünen.. — Ne oldu?

— Hey., hani düşümde gördüm.. Sennen uçuyorduk. Sufetular.. ikisi de bu rüya içindeki uçuşu düşündüler.

* îfc *

Ülker köyün muhtarı Yıkıldıiaıın Ahmet Ağanın biricik kızı idi.

Köyde iki güzel vardı; biri geçen ay deli bir mandanın boynuzlarına takılarak tacı Ülkere bırakmıştı.

Ahmet A ğa, birikmiş arazi vergisi borçlarını birkaç harmanını haczettirerek öd e­ mişti. Hayli topraklara malik eşraftandı.

Buğdaylar ümidin üstünde kâr bırakmış; pamuklar eğri belini biraz daha doğrultmuştu. Koza işi bitince de Ülkerin düğününü yapacak ve ihtiyar son deminde sevinç yaş­ larını silecekti. Bütün düşüncesi burada toplanıyordu. Tarladan çiftliğe dönüşünde Ülker- den başka hiçbir şey düşünmedi.

— Allahiiâlem, diyor, iyi bir çocuktur. Kendi başına., hemmi de az paralı değildir. Ahmet Ağanın fikrini çelen zaten paraydı. Damad zengindi.

Bacakları az mukavves ve başı hatırısayılır bir mesafeden farkedilebilecek kadar büyüktü. Y ü zü n ' az çıh \ 'ı. Az da peltek konuşurdu. Yürürken; otururken kendiliğin­ den söylenir, güler, hiddetlenir, gene gülerdi. Cimriydi, fakat kimsenin hakkını yemeyi ha­

tırından bile geçirmezdi. Ahmet A ğa

— Hepisi hoş. Bu da iyi deise kızım ersiz kalır.

diyor. Fakat bunların bütününe karşılık olabilecek bir kusur daha vardı, o da Ahmet Ağanın malûmu değildi.

İş tamamlanmış sayılabilirdi. Lâkin meseleyi henüz kızına açmamıştı. Ve bunu an­ cak şimdi hatırlıyabildi.

Mamafi buna da lüzum görmemişti. Bu, işten bile değildi. Kız aptal değil a hazır­ lıktan anlayıversin.

* ❖ — Gidiyon mu?

Ülker başını sallıyor; yazmasınının uçları ile oynıyordu. — Heye ağam, kuşluk oldu.. Deelmi...

— Gene gelecen mi?

Düşünüyor. “Ne desem, nasıl anlatsam ?„ diyen bir hali vardı. Biliyordu ki dün şe­ hirden gelen bohça hayırlı bir işin başı değildir.

Tırnaklarını yiyor. Titrek, ağlıyan bir sesle: — Gelecem.

diyor..

* *

Ülker gidince yalnız kalmıştı. Hiddetinden, ağlıyamıyordu. Kalbi sıkılıyor, ya ölmek veya öldürmek istiyordu.

Onu iyice tanımamış olsaydı hakkında kötü şeyler düşünebilecekti. Bununla beraber — Kancık, dedi, beni sevmiyon daha. Ve düşündü:

Güzel değildi; bütün güzelliği adale, zekâ ve hassasiyetinde mündemitci. içli ve iyi kalbli idi. Bir kabahati vardı: Fakir doğmuş, fakir yaşıyordu.

Bu güne kadar bunu düşünememişti. Bundan sonra da kızmaya hakkı yoktu. Kerevetine uzandı, ve huğunun delik damından göğü seyre daldı. Yalnız dudakları kıpırdıyor:

— Kız seviyon mu; sevmiyon mu, beni? ve gene kendisi cevap veriyor:

— Seviyon kız vallahi seviyon..

Yine mevkiini hatırlıyor ve utancından ağlıyordu. * *

*

Ülker evlerine döndüğü zaman babasını annesiyle konuşuyor buldu. Bir hırsız gibi gizlene gizlene koza çekilerinin arkasna geçti. Bazan gözlerini, bazan da kulaklarını ka- pıyarak dinledi. Kendisini tutamadı; ağladı.

Yatağına götürdüklerinde henüz ayılmamıştı. * *

*

Damad eve sık sık uğrıyor.. Amcasının ve kaynanasının ellerini öperek sevine sevine gidiyordu.

Her seferinde, oturduğu minderin altından bir deste para çıkarılıyordu. Bu çeyiz ve gelinin bazı masrafları için âdettir.

Gelin iyileşmişti. Düğün hazırlıkları bitti, bitecek. Bunu işitmiyen kalmamıştı.

Fakir genç yalnız kaldığı gündenberi çiftesini alıyor, köyün şimalinde yükselen dağların yeşil ormanına giriyor ve bu böyle devam edegeliyordu. Bütün meşgalesi avdan ibaret zannını verebilirdi.

Birkaç defa kendini avlamayı düşündü. Fakat vazgeçti. Ölüsünü o görü rse fena bir şey yapmış olacaktı.

Ayağından vurduğu bir incir kuşunu uçurmıya uğraşa uğraşa evine iniyordu, işte bu meş’um zaman içinde meçhulü olan haberi herkesten bambaşka öğrenmiş oldu:

( — Ülker yarın evleniyor.. Tahtacıların Bekir sevinsin.)

Ayakları kendini götüremez oldu. Düştü. Oturduğu yerde çiftesini her zamankinden daha çok doldurdu. Bastırdı.

Ay doğmamıştı. Davul sanki başında çalınıyordu.

— Neşel oldu, şimdiye dek ağnamadım? diye hayıflanıyor.

Gözlerinde ateş yanıyor ve silâhını tekrar, tekrar muayene ediyordu. Bütün kuvveti gene ayaklarına toplanmış gibi sıçradı ve köye doğru bir rüzgâr hıziyle esti.

Ay yükseliyor.. Akşamın sihrine gömülü damlar, ağaçlar birer gölge yığını halinde beliriyor.

Kuzu melemeleri inek böğürmelerine karışıyordu.

Köpekler kara bir gölgeyi kovalıyor; köyde düğün mahşer gününe dönüyor. Fakir genç çok mustaribdi. Huğunda ölümü beklemesi kalıyordu. İlk ve son olarak gene burasını melce seçmişti. Bütün hava barut kokuyor.. Kendisi de bunun farkındaydı.

Kapısını itti, içeriye mehtab dolmuştu. Ve Ülkerini ayakta bekler buldu. Şaşırmadı. Elinden kavradı. Ayağından düşen Tarsus pabucunu almasına vakit bırakmadan peşinden sürüdü.

— Gel.. Benim ciğerim, utaş beni. Bu, gördüğün düştür. ( Gördüğün rüyanın devamıdır. Demek istiyordu. )

Kız itaat ediyor.. Ve uçar gibi bir hal alıyordu.

ince bir saç beliği gibi kıvrılan gümüşî derenin derinden, hazin sesi duyuldu. Göz göze geldiler.

Su çok engindi. Y a r kırk metreden aşağı değildi.

Bütün köy ayaklanmış, peşlerine takılmıştı, insan gürültüsünden suyun sesi duyul­ muyordu.

Bu, yarın kenarında bütününü durdurabilirdi, içinden düşünerek: — Gelmeyin... inan olsun atarım.

Fakat bundan da vazgeçti ve böyle düşündüğünden kızardı.

Sağlığını temin etse bile onu bir daha görebilecek miydi? Onsuz yaşamanın ne kıymeti vardı.??

Belinden şalını çözdü, Ülkeri kendine düğümledi. Yanmış dudaklarını sevgilisinin- alnına bıraktı.

Köylüler ayrı ayrı tanınabilecek kadar yaklaşmışlardı. — Ülker, dedi, uçak mı?.

— Heye ağam , uçak....

Yarın derinliğinden korkunç bir vınıltı yükseldi.

Sular çatladı. Mehtab biraz daha parladı. Ve rüzgâr serin serin esti. Şimdi gece böceklerinin bile sesleri işitilebiliyordu.

29/8/938 Adana

Cumhuriyet Sıhhiyeciliği ve

Belgede Cumhuriyet devrinde Çukurova (sayfa 42-45)

Benzer Belgeler