• Sonuç bulunamadı

Yazan : Dr EKREM BALTAC

Belgede Cumhuriyet devrinde Çukurova (sayfa 45-50)

Sosyal Yardım Komitesi Başkanı

Ancak asırların istiabına kâfi olan büyük inkılâbımızın derin hamleleri şu on beş yıllık cumhuriyet devletimiz zamanında ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve süel alanlarda olduğu kadar memleketin sıhhî ve İçtimaî bünyesine de yardım hususunda attığı adımlar, kurduğu teşekküller bütün milletin sıhhatini tamamen koruyacak ve takviye edecek, ölümü azaltarak nüfusu artıracak ve nihayet aziz yurdumuzu sıhhî refah ve saadete erdiren ve erdirecek olan kudret ve gayededir.

Osmanlı imparatorluğunun par- ça parça olan şevket ve satvetinden miras kalan çorak, kanunsuz denecek kadar disiplinsiz ve tamamen kıymet­ siz ve ehemmiyetsiz denecek kadar da hurda bir halde kalan sıhhî işler bilhassa Anadoluda son derece bozuk ve eksikti. Bu yolda çalışma, iş görme vasıtaları yok olmuştu. Bu virane üstünde cumhuriyet idaresi kemalizm idealinin verdiği büyük nur ve ilham ile yepyeni bir sisteme malik, ideali, gideceği yolu muayyen kanunlarla çerçevelem iş mazbut ve hekimliği dünyadaki değerine ulaştıracak büyük

bir hamle ile devlet sıhhiyeciliğinin tam ve olgun bir varlığa, tekâmülün büyük mertebe­ sine çıkarmıştır. Bu çıkarışta Büyük Şefin o aziz Alanın işaret ettiği nurlu yolun üsfünde ^şunlar yazılıydı: Milletimizin sıhhatini koıumak ve kuvvetlendi)rr.ek, öli'nü azaltarak nüfusu çoğaltmak, bulaşıcı ve salgın hasta- lıklarların tahribine karşıkoymak ve bu suretle millet ferdlerinin dinç ve çalışmaya kabiliyetli, sıhhatli vücutlar halinde yetişmesini temin etmek..

Atatürkün kısa fakat şümul de­ recesi çok yüksek olan bu cümlelerle çizdiği sıhhat ve İçtimaî muavenete aid devlet siyaseti memleketin umu­ mî sıhhat işindeki İdarî vazifeler y a­ nına bir de büyük mikyasta tedavicilik şiarının ilâvesini emrediyordu. Bu şe­ kilde cumhuriyet sıhhiyeciliği de sıhhî idarenin tekâmülüne yarıyan çalışma-

jarla beraber bilhassa millî bünyemizi kemiren hastalıklara karşı açılması icab eden büyük tedavi mücadeleleri ile işe birden başlamış oldu; netekim bir hamle ile bu büyük teşkilât tam yürüyüş halinde ilerlemeye koyularak bugün o başlangıçtan onbeş yılın ifade edebilece­ ğinden çok ileri gitmiş, gayesine ulaşmış ve hür memleketlerin seviyesine çıkmış bulunuyor. Osmanlı imparatorluğunun ilk devirlerindeki azçok Türk devlet ve mefhumunun hâkim olduğu çağlarda sıhhî işler ve bilhassa İçtimaî muavenet işleri ehemmiyetli bir yer tutmuştu. Ozamanlar mühim varidata sahib olan devlet vakıflarının idare ettiği hastaneler, yoksul ve yetimlere parasız yemek, çorba ve ekmek veren imarethane namındaki müesseseler, şehir suları tesisatı ve kimsesizlere bakım ve yardım teşekkülleri vardı. Lâkin gittikçe yurdun

her tarafında olduğu gibi vakıf işlerine de çöken Osmanlı ruhu bu vakıfları bakımsızlıktan harab ettirmiş, gelirleri hususî ellere bıraktırmış ve nihayet söndürmüş, bu varidatın idare ettiği müesseseler de birer birer kapanıp gitmiştir.

Türk ruhunun ve Türk enerjisinin hâkim olduğu devirlerden gele gele nihayet on- yedinci asra kadar Türk hekimliği Avrupa hekimliğinden üstündü; hattâ Yıldırım zamanında Bursada açılan Darüttıb ile tstanbulda açılan tıb medreseleri memlekete çok değerli dok­ torlar ve tababet sahasında kıymetli keşifler yapan hocalar yetiştiriyordu. Lâkin gitgide sönen ve inhitata uğrıyan imparatorluk idaresi böyle hayır ve irfan müesseselerini de birer birer peşinden sürükledi ve nihayet bir zamanlar o hale geldi ki mesleğin şeref ve haysi­ yeti bile kalmadı. Bir zamanlar bu medreselerden ders ve usul öğrenen Avrupa hekimliği dev adımlariyle ilerlerken bunlar tedricen bilgiye karşı kapılarını kapıyarak bulundukları medreseleri birer ilim zindanı haline getirdiler ve o eski fenne aid terakki ve tekâmü­ lün yerini muskalar, dualar, hurafeler ve büyülerle doldurdular ve hekimliğe git gide dinî bir mahiyet vermeye ve verdirmeye başladılar.

On dokuzuncu asırda bu yönden hiçbir teşkilât kalmamış, hepsi sönmüş ve hiç denecek hale getirilmişti; taassub ve cehil etrafı bürümüş, her şeye o hâkimdi; buna rağmen bu devirde bu cehennemi karanlığı biraz sıyıracak bir adım atıldı. O da bir Tıbhane tesisi olmuştur. Daha sonraları Mektebi tıbbiye namını alan bir hekim mektebi açıld; bu­ rada fennî ihtiyacatı kısmen temin ederek yeni Türk hekimliğine bir meydan verildi. Mek­ tebin başına da Viyanalı bir profesör getirilmişti. Bu suretle her tazyika ve her cihetten körletilmeye yeltenilse de asla sönmiyen Türkün zekâsı ve kabiliyeti kendini göstererek, bu ilim ve fen yuvasında binlerce muktedir Türk hekimi yetişti.

Her yerde olduğu gibi bu sahada da Osman oğullan dar ve kara düşünüş ve g ö ­ rüşleriyle ve nihayet kabiliyetsizlikleriyle idare ettikleri devirleri daima kendileri için, kendi zevk ve sefahetleri için döndürdüklerinden halka ve halkçılık mefkûresine yabancı kalmış­ lardır. Ve binnetice halkın umumî sihhati ve memleketin umumî hıfsısıhha vaziyeti karşı­ sında büyük olan vazifelerini yapamamışlar, bilememişler ve düşünememişlerdir.

Sıhhî teşkilât çok fena idi; bir taraftan da vatan sıtma, verem ve firengi gibi nesir çürüten, nüfusu kıran ve bakiyesini de sakat ve işe yaramaz bir hale sokan İçtimaî hasta­ lıklara âdeta kucak açmış bir şekilde her belâya açık bırakılmıştı. Aynızamanda kolera, veba gibi salgınlar yapan hastalıklar yüzünden de onbinlerce Türk ölüyordu.

Bu acıklı ve felâketli hâl hanedan sülalesinden ziyade Avrupa devletlerinin dikkat nazarını çekti. “Siz kendi milletinizi düşünmüyorsunuz, amma biz Osmanlı limanlarına uğ- rıyan gemilerimizin kolera ve veba mikroplarını alıp Avrupa şehirlerine getirmemesi için her türlü tedbiri almaya mecburuz.,, diyerek merkezi Istanbulda olmak üzere bir karantina idaresi tesis ettiler. Bu öyle bir leke ve öyle bir sıhhî kapitülâsyondu ki baştakiler bunun ne demek olduğunu bilmediklerinden derhal razı olarak ha'kayı elleriyle koyunlarma tak­ mış oldular. Bu hâl medenî bir devletin haysiyetine ve istiklâline vurulan ağır bir darbe idi, işte bu suretle beynelmilel bir sıhhiye idaresi kurulmuş oldu.

OsmanlI devrinde sıhhat işleri dahiliye nazırlığına ağlı, ehemmiyeti pe-c olm.yan Sıhhiye müdiriyeti umumiyesi taraf.ndan idare olunuyordu. Meşrutiyet devrinde de f,rengi ve sıtma ile mücadele teşkilâtı açılmışsa da işin mühimsenmemesı, saray masraflarından ve borç faizlerinden para artırılamaması yüzünden bu da iptidai bir şekilde kaldı ve sondu.

Cumhuriyet devletinin Ankarada ilk doğuşu ve teşekkülü anında umumî sıhhat işle­ rinin müstakil bir vekâlet taraf.ndan yani Sıhhat ve İçtimaî muavenet vekalet, tarafından yapılması şeklinde halkın umumî sıhhatine aid verdiği tarihî kararla memleketin refah, ıçm çok isabetli ve kuvvetli bir adım atılmış oldu.

Cumhuriyetin sıhhat vekâleti bütün bir yokluk içerisinde olmasına rağmen Umumî harbin binbir felâketini gören doğu vilâyetleri halkını yurtlarına göndermek; Adana n ep İzmir, Balıkesir, Bursa, Kütahya ve Eskişehir gibi vilayetlerden dıge, yerlere hicret eden yüzbinden fazla halkın barınmasını, açlıktan kurtulmasın,; yerlerine dönenlere J o h u m l u k ve yemeklik verilmesini ve her türlü vergi maafiyetın. temin etmek g.b, en hayırlı ve en bedbaht miraslarından kalan şehid ve bin,sesi* y a ,- ruların barınacağı ve istikballerini temin edeceği yetim yurdları açtı. Yalnız açmakla kal­ mayıp orada bulunanları fennî, sınaî bilgiler aşılıyan elemanlarla idare etti ve yetişti, d,.

Asıl iş, Lozan zaferinden som a muasır medeniyet yolunda büyük hamleler yapan devletimizin sıhhî teşkilât üzerinde bulunan ve binnetıce medeni bır demetin şeref ve is­ tiklâli namına leke olan, eski Osman oğullarının kotanım idareler, ve ve mezbele haline gelmiş işleri arasında ecnebî eller tarafından idare edilmekte olan beynelmilel sah,! sıhhıy teşkilâtı namındaki sıhhî kapitülâsyonu derhal kaldırıp atmış ve o teşkilatı milli iradenin ve millî idarenin hakkiyle eline vermiş olmasıdır. Bununla yen, devlet tuttuğu yolu her

yönde olduğu gibi bu sahada da cihana öğretmiş oldu.

Sırası geldikçe sıhhiye teşkilâtımız bu cihazın tekemmülü için faydalı faaliyetler ve bilhassa millî bünyeyi kemiren hastalıklarla mücadele etmek prensibi üzerine esaslı p rog­ ramlar çizdi ve bugün gördüğümüz büyük başarılara varan işe butun h.zıyle başlamış oldu. Saltanat devrinde sıhhiye teşkilâtı bilhassa Anadoluda tamamen bozukduzen bir tarz­ da ve kanunsuz denecek bir halde idi. Bu yüzden sıhhat müdürleri ve hükümet doktorları is görecek halde değildiler. Lâkin cumhuriyet sıhhiyeciliği bunları da muayyen kanunlara l " , a r . t a z y i k vazife ve s e c i y e ,.e , ini Islâh etli ve esasi, M.- , * £ * * « * £

Bunla,in faali,ellerini müsmir kılacak vas,talar temin etti; hafta s * e s dokto l .n da b nizam altına alarak nihayet mesleğin yüksek seviyesin, korumak maksadıyle etıbba oda a teŞİdl Umumi hıfzıssıhha işlerini memleketin sıhhî vaziyetine uygun bir şekilde çevirmek üzere tamamen ilmi ve fennî mahiyette kanunlar çıkardı ki bu umum, hıfzıssıhha kanunu CUmh" M e t h i n t l m f ' f ç i ”mabî'r' veT arT b astalık lariyle mücadele yolunda icab eden her tedbM yapmak ve onlara lazım olan aş, ve serom gibi kati devayı bulmak ve yap­ mak üze e Ankarada bir merkez hıfsıssıhha müessesesi yapıldı ve aş, yapan d ,ger mües­ seseler de ıslah ve tanzim edildi. Tıbbiye mektebinde okuyan yoksuUara yardım etmek üzere Tıb talebe yurdu ve sıhhal teşkilâtının yardımcılarından demek olan ebe ve kuçuk sdüıat memurlar, yetiştirmek için birer m e k .b

S d S lk tifaS tîn iy en mımhuriyeSidaresi Ankarada, ilerde Vanda açılacak nlanrlan başka bir tıb fakültesi daha kurmuştur.

S ağ,r dilsiz, kör ve ap tallar* okuyup yazmasmı ve sanat öğrenmesin, temin ıçm İzmirde 1 0 0 yataklı bir müessese kuruldu.

Umumî salgınlara karşı tamamen yerinde itfa ve temizleme metodiarı fennî ve kestirme mücadeleler açıldı. Halkımızın umumî bünyesini kemiren bilhassa sıtmayı ortadan kaldırmak azim ve gayretiyle çalışan ve bugün büyük neticeler alınan sıtma mücadelesin­ den, muhtelif vilâyetlerde açılan firengi teşkilâtından ve şimal memleketlerinde yapılan mücadelelerden ve nihayet şark vilâyetlerinin halkım taburlar halinde körlüğe sev- keden trahom hastalığiyle mücadele eden kurumlardan, verem mücadelesini koruyan sana- toryom ve dispanserlerden, yurdun muhtelif yerlerinde açılan nümune hastaneleri ile çocuk bakım ve doğum evlerinden ve buralarda çalışan çok değerli mutahassıs hekimlerle onla­ rın göğüs kabartan başarılarından iftihar duyulmaktadır. Cumhuriyet sıhhiyeciliği bu suret­ le büyük Atasından aldığı direktif ve irşad ile memleket sıhhî varlığının zinde ve işe y a­ rar kabiliyette sağlam olmasını temin için tedavicilik yolunda attığı bu pek kuvvetli adım­ larla bugün memleketimizde umumî ve mutad hastalıklardan başkasına tesadüfü arızî bir hale ve hadde irca etmiştir. Yurdun ve ulusumuzun vardığı, ulaştığı bu mesud neticeleri görürken Büyük Şefin ilham ve direktifinin memlekette tatbikinde bilgili bir imanla büyük bir hassasiyet göstererek senelerce bu umumî teşkilâtın başında yorulmak bilmez isabetli çalışmalar ve binnetice müsbet başarılar elde eden sabık sıhhat ve İçtimaî muavenet ve­ kili Dr. Refik Saydamı saygı ve şükranla anmak lâzımdır.

Vaktiyle kuduza yakalanan mutlaka ölürdü. Cumhuriyet sıhhiye idaresi bu felâketi de önlemek üzere memleketin muhtelif yerlerinde kuduz müesseseleri açtığı gibi her vi­ lâyette serbesce tatbik edilmek üzere aşılar yaptırdı ve gönderdi; bu sayede kuduz ol­ mak tehlikesi de yok haline girdi.

Sıhhî öğütleri ilham eden filmlerle, muhtelif neşriyatla ve konferanslarla da milletin uyanıklığını temin hususunda elden geleni yapmaktan çekinmemektedir.

Ayrıca bu sıhhat ve İçtimaî muavenet camiasına dahil olan Kızılay ve Himayei et- fal gibi teşekküller ve bunların yaptığı büyük hayır ve insaniyet sever işler yurdun her tarafında milletin daima vesilei şükran ve takdiri olmuştur. Bunlar da cumhuriyetin feyizli işlerini ve nurlu emellerini başarmak ve tamamlamak için derin bir hızla çalışmaktadırlar.

S i y a h G e c e l e r - M av i Y ıld ızlar

Y a z a n : MÜRŞİDE A K YO L

Ayın bambaşka bir karanlığı.... Her yer simsiyah, bütün varlık bu siyahlıklara g ö ­ mülmüş bulunuyor... İnsan bir an için kendi mevcudiyetinden bile şüphe eder... Y e r go biribirine kalışmış; öyle koyu, öyle derin, öyle korkunç bir boşluk kıl... Başlan göklere eren minareler, alınlan tanrıya ulaşan dağlar, hepsi, hepsi bu karanlıklarda enmiş san k i.. Bir zerre ile bir küme birbirinden farklı değil k il..

Bir şeyler görebilmek için gözlerim ihtiyarsız olaıak o kadar açılıyor kı, adeta bakışlarım üşüyor, sızlıyor, yoruluyor, sulanıyor ve nihayet kapanıyordu... Derin ve sonsuz bir siyah dünya!.. Bu simsiyah boşluk insanı öyle tedhiş ediyor kı, ürpermelerden, t.tremeler- Y e şif kırlar, renkli çiçekler, şen hayat hayallerde bile canlanamıyor; butun bu hayal kudretlerini de bu siyah boşluk yutmuş sanki...

Ne olur güneş görmiyen diyarlarda olduğu gibi, çiçekler, ağaçlar renksiz olsun biraz görünse!., onların mevcudiyetlerine nazarlarım biraz olsun dokunsa....

Ayışıklarının kaynaştığı binbir esrar dolu o gümüş

suların

ses erinden bile eser yok!.., Onları da bu siyah boşluk içmiş galiba!... Her taraf fan, bir alem gıbı sessiz, her yer fanilerin meskenleri kadar karanlık!... Tipkı sonmuş umıdler, tıpkı enmiş emeller gibi.... Fakat, Bu esrarengiz siyahlıklar içerisinde yalnız, evet yalnız bir şey goruyorum: (Mavi Yıldızlar, - Onun gözlerini)., evet bütün canlılığiyle bütün renkleriyle, butun par- laklaklığiyle, bütün cazibesiyle görüyorum işte!... Ta içime kadar kayan bu şimşek b ş- ları, gündüz gibi görüyorum... Bu mavi yıldızlar ki, İnsanlığa haya m rengim, cazibesin, felsefesini ilham eden yagâne bir kudrettir; sonra, özvenl.ğı, insanlıktan ustun ı.ade kabi­ liyetini telkin eden yegâne kudret (Mavi Yıldızlar) dır.

Bu Mavi Yıldızlar ki, arzın ezelî ve ebedî ışığı!.... İşte bu mucizevi ışıklar, - rini çok geciktirmedi, göklerin bahçesinden bulutlar parça parça yarıldı, sıyrıldı, mavi tavan bütün güzelliğiyle, bütün cazibesiyle, bu Mavi Yıldızlara uzandı onlar, öperek takdis etti ve daha sonra onun ışığlyle yeryüzünün butun güzelliği de tecelli etli.

İşte Mavi Yıldızların sahibi bir yıldırım süratilye, bır çelik kudretiyle güzelliğine haş­ met, haşmetine güzellik katarak yeryüzünü ışıklarlarla doldurdu; herşey can andı, butun varlık onun ülküsüne bağlanarak gene onun en « d ,k yolcusu kesıldn Butun

nsal varlığın yarattığı bediaların prestişkârları olmakla bahtiyar oldular. Onun çelik irade siyle beslenen vicdanlarımız, inanlarımız ruhlarımıza, kalplerimize her an yaşam a ve ilerle­ me yollarında emniyet ve itimat telkin etmekle olduğundan hızımızdaki kudret gene her 3" taY a"ran tk 'adr riçerisin= gömülmüş, kilitlenmiş bir iradeye karşı bugün, çeliklenmiş bir irade kudretinin tebarüz ettirdiği yeni rejimin ahengin» uyan b.zler, bahtiyarlığın hukum- ran olduğu bu Atatürk diyarının mesudları olmakla öğünuruz. . . . .

Bütün b i7 ulusun hayatı, Mavi Yıldızların ve onun sahibinin yarattığı yen, rejimin temposuna uymuş, huzur ve sükûn, saadet ve refah ufuklarının onbeŞinc, Yılını idrak ederken bu eserin sahibini - Mavi Yıldızları sonsuz günleredek takdıs^etmeğ, kendisine yüksek bir borç bilir.

Belgede Cumhuriyet devrinde Çukurova (sayfa 45-50)

Benzer Belgeler