• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: YAZINSAL ÇEVİRİ VE İLETİŞİM

3.8. Diller Arası İmgesel Geçiş Olgusu

3.8.1. Yazın Çevirisinin İletişimsel Tanımı

İletişimin tanımını yapmak oldukça zordur. Nitekim iletişim birçok konuyla ilintili olarak tanımlanabilir; her ilinti ise farklı bir tanımı da beraberinde taşımaktadır. Biz bu sebepten dolayı iletişimi genelden özele doğru ve asıl yazınsal iletişim bağlamında tanımlamaya çalışacağız.

İletişimi insani bir edim olarak ele aldığımızda, en basit şekliyle iki insanın bir biriyle sohbet etmesi örneğini verebiliriz. Sohbetin geçekleşmesi için ise tarafların bir birini anlıyor olması şarttır. Dolayısıyla aynı dil sistemi üzerinden bir biriyle bir etkileşim kurma yolunu seçmiş olmaları gerekmektedir; daha ayrıntılı bir ifadeyle, göndericinin sinir sisteminde biçimlenen ve alıcının sinir sisteminde çözümlenebilen olguya biz iletişim diyebiliriz.

Aynı şekilde, göndericinin sinir sisteminde oluşturulup satırlara, sayfalara ve kitaplara dizgilenen göndergelerin tekrar bir alıcının sinir sisteminde çözümlenmesi ve anlamsal değer kazanması ile gerçekleşen edime biz iletişim diyebiliriz.

Yazın çevirisinin iletişimsel tanımına gelince, o farklı dil ve kültürlerin kitlelerini bir biriyle, göndergeler üzerinden ama bu sefer kaynak kitlenin kodlarını erek kitlerinin kodlama sistemine uygun hale getirerek gerçekleştirilen bir edimdir.

3.8.2. Yazın Çevirisinin Yabancı İmgesini Etkileme Olgusu

Yazın çevirisi öteki imgesinin oluşmasında etkin bir rol almaktadır. Aslında sadece yazın çevirisi değil, bu kapsamda kitle iletişim araçları, başka erek edebiyat dizgesinde oluşturulmuş özgün kitaplar, filmler, tiyatrolar, anlatılar gibi araçların öteki imgesinin zihnimizde şekillenmesinde etkisi vardır. Burada ötekiden kasıt, öz kültüre ait öğeler değil, yabancı kültüre ait öğelerdir.

Kuran, öteki (yabancı) imgesinin oluşmasında bazı özel koşullarda çevirinin belirleyici rol oynadığını savunur. Burada bir ülkenin kültürel yapısının değişmesi, yeni bir kültürel yapının oluşmasından bahseder ve diğer bir durum için de, coğrafya ve dil açısından bir birinden uzak ülkelerin bir birlerinin kültürlerini ilk defa tanımalarına araç olacağından söz eder. Bu olgulara örnek olarak bizde Tanzimat dönemindeki çeviri hareketlerinin doğurduğu kültürel değişime ve öteki imgesinin erek kültürde oluşumuna örnek gösterir (Bkz. Kuran, 2010:39). Oysa verilen örnekler geçmişe aittir ve o dönemde modern kitle iletişim araçları yoktur, bu nedenle ilk defa çeviri yolu ile bu olguların geçerliliği doğrudur; ancak günümüzde aynı olguların yazın çevirisi sayesinde “ilk defa” gerçekleştiğini savunamayız. Nitekim internet ve televizyon yoluyla, hatta insanların refah seviyelerinin yükselmesi dolayısıyla seyahat olanakları bulması neticesinde kendi ülkelerinde yabancı ülkeler hakkında anlattıkları da ciddi bir anlamda yabancı imgesinin oluşumunda etkilidir. Oysa çeviri yazınının gerçekten belirleyici rol oynamasının sebebini aşağıdaki koşullara bağlayabiliriz:

a) Okuma esnasında okur etken bir durumdadır

b) Yazılı metinlere daha fazla itibar edilmesi geleneğinden

Araştırmalar göstermiştir ki, kitap okuru, okuma esnasında etken bir durumdadır. O “sayfa üzerindeki bilgilerden yola çıkarak, elindeki gerecin, yani belleğinin yardımıyla, yeniden bir görüntü ve serüven kurar” (Şevki, 2009: 430). Oysa televizyon seyrederken kişi edilgen durumdadır ve her şeyi hazır buluğu için bilgileri, zihinsel faaliyet boyutu çok daha az olduğundan unutma olasılığı da yüksektir. Nitekim burada bilgilerin görsel ev işitsel olarak çift kanaldan gelmesi zihni yormamaktadır çünkü her şey hazır halde zihne ulaşmaktadır. Örnek gösterirsek, bir kişi sinemadan hiç ara vermeden 3 saat boyunca film izleyebilir ve çıktığında herhangi bir yorgunluk hissetmeyebilir, ancak aynı durum kitap okuyan birisi için söz konusu olmaz, nitekim kitap okurunda işitsel ve görsel öğeler kişinin kendi zihninde üretilmektedir.

Diğer taraftan, bir araştırmaya göre öğrenilen ve hatırlanan bilgilerin zihinde geri çağırmayla, yani hatırlanma yoluyla, zihni çalıştırma yöntemiyle büyük ölçüde sağlandığı görülmüştür. Bu ise kitap okuma süreçlerin hatırlatıcı etkisini gözler önüne sermektedir. Nitekim yukarıda bahsettiğimiz üzere, okuma yoluyla zihin etken

kelimeler ve kavramlar metnin ilerleyen satırlarında tekrar edince, bu bilgiler tekrar zihinden çağrılmak yoluyla kalıcı hale getirilmiş olur. O halde diyebiliriz ki, okuma esnasındaki bilginin kalıcılığı, işitsel veya görsel olarak elde edilen bilgilerden daha kalıcıdır.

Dolayısıyla diyebiliriz ki, çeviri yazını yabancı kültürleri öğrenmemizde ve bu anlamda yabancı imgesini kavramamızda, zihnimize yerleştirmemizde, diğer araçlara göre önemli bir rol oynayabilir.

Bir başka belirleyici öğe ise, yazılı metinlerin daha fazla itibar görmesidir. İnsanlar yazılı kaynaklara genel anlamda daha fazla güven duyarlar. Bir cümlenin iki dudağınızın arasından çıkması ile aynı cümlenin nitelikli olsun olmasın, hacimli olan bir kitabın içersinde yazıyor olması hedef kitlede daha fazla güven uyandırabilir. Bunu doğrular biçimde yazılı bilgiye hürmet ile, sözlü olan bilgiye hürmet arasındaki farkı gösteren atasözleri vardır. Örneğin: “söz uçar, yazı kalır”. Bunun psikolojik bir sebebi ise, yazılı metinlerin denetlenebilir olmasıdır. Kaynağı bellidir ve değiştirilemez durumdadır. Siz oradaki bilgiyi alıp denetleyebilirsiniz, ancak sözlü bilgide konuşmacıdan aldığınız bilgiyi denetleseniz dahi, konuşmacının aslında kast etmek istediği şeyin başka bir şey olduğu itirazı ile karşılaşabilirsiniz. Bu açıdan sözlü ifadelerin denetlenebilirliği daha az olup, güvenilirliği de o oranda daha azdır. Bu eksende yazılı metinlerin daha fazla itibar edilmesi doğal gözükmektedir. Bu ise, yabancı kültürün yazılı olarak aktarılmasında, yani çeviri yazını ile erek kitleye ulaşıp yabancı hakkındaki imgeleye şekil vermesi açısından belirleyici rol oynadığını söyleyebiliriz.

Yabancı imgesini etkileyen etmenler arasında çevrilecek kaynak metnin seçimi de rol almaktadır. Nitekim kaynakta kendi özüne ait bilgilerin bulunduğu, kendine özgü olanın en yoğun biçimde işlendiği bir yapıtla, daha çok evrensel değerler taşıyan ve düşünce üzerinde yoğunlaşan bir yapıt doğal olarak aynı ölçüde kaynak kültürden bilgi vermeyecek ve dolayısıyla erek okurdaki yabancı imgesini çok fazla besleyemeyecektir. Buna karşılık, kaynak kültüre ait öğelerin daha yoğun görüldüğü yazın eserlerin çevrilmesi erek okurda yabancı imgesini daha yoğun olarak besleyecektir.

Bu noktada seçilen yapıtın nasıl çevrildiğine dair de bakmakta fayda var. Nitekim çeviri sürecinde, çevirmenin kaynak kültüre ait unsurların nasıl algıladığı ve yorumladığı da erek okurun yabancı imgesini etkileyen etmenler arasında olacaktır.