• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: ÇEVİRİ YÖNTEMLERİ

2.2. Çeviri Tarihine Yöntemsel Yaklaşımlar

Tarih boyunca çeviri faaliyetlerinde hangi yöntemlerin kullanıldığını irdelerken, inceleyeceğimiz, üzerinde iz süreceğimiz ölçüler arasında çevirinin yöntemini belirleyen etmenler olacaktır. Nitekim tarihi kaynaklar bize her daim çeviri yöntemleri ile ilgili bilgi vermemektedir. Çevirinin yöntemini belirlemede ise bize yol gösterici işlevi olan bir kavram olarak “amaç” kullanılacaktır. Nitekim Kurultay, Schleiermacher’in çeviri yöntemi üzerine düşüncesiyle adlı yazısında amacın yöntemi belirlediğini aşağıda olduğu gibi dile getirmiştir:

“Çeviri Schleiermacher için dış ilişkilerden yalıtılmış, kendi başına ele alınacak bir

şey değildir. Çeviri kültürel yaşamın bir parçası olarak görülür ve incelemenin hemen her noktasında bu bütün-parça ilişkisi yön verici, sınırlayıcı ya da destekleyici bir erek olarak kendini duyurur. Çevirinin nasıl yapılacağı, neye önem vereceği, ne için yapılacağından çıkarılmaya çalışılır. Diğer deyişle yöntemi belirleyen amaçtır. Çeviri konusu çeviri dışı öğelerin bağlayıcı ilişkileri içinde incelenir” (Kurultay, 1984:191).

Buradan yola çıkarak, çevirinin yöntemini belirlemede kaynak kültürün etkileri olduğu kadar, erek kültürünün de etkilerinin bulunduğunu söyleyebiliriz. Burada kültürü bir bütün olarak ele aldığımızda, onun çeviri ile olan ilişkisini, yani parçayla olan durumunu göz önünde bulundurmamız, bize çevirmenin yöntemine ilişkin ipuçları sağlayacaktır. Kurultayın yazısında olduğu gibi, çevirinin nasıl yapılacağına yönelik, neye önem verileceğini dönük ve ne için yapılacağını tespit edici sorular sayesinde

çevirinin yöntemini ortaya koymak mümkün olabilir. Ancak daha da kesin sonuçlar almak adına, sorular özele inme bağlamında derinleştirilerek, genel bulguların sağlaması yapılabilir.

Even-Zohar, çoğul dizge kuramında, bir metnin asla tek başına var olamayacağını, onun varlığının bir dizgeler bütününün merkez ve çevresinde bulunan diğer metinlerin oluşturduğu bir ilişkiler zinciri içerisinde yer aldığını söylemektedir (Gürçağlar, 2005:19).

Bir metin derken, çevirinin de bir metin olduğu unutulmamalıdır. Toury’ye göre, o erek kültürdeki bir metindir, onu tanımlarken, onu betimlerken erek kültür dizgesine bakmamız gerekmektedir. O kaynaktan alınarak, erek dizgeye taşınmıştır. Bu bağlamda kaynak kültürü ikincil bir konuma yerleştirmiş, çeviriyi incelemeye kaynak metinden değil, bizzat çeviri metininden ve erek kültürden başlamamız gerektiğini vurgulamıştır (Gürçağlar, 2005:19).

Betimleme sürecinde erek dizgede bulunan metninin çeviri metni olduğunu tespit etmekle ilk aşama başlar. Çeviri aslında erek dizgeye ait olsa da onu çeviri metni diye tanımlayıp, bir süreliğine erek dizgeden ödünç alarak tespit etmek, betimleme sürecine giriş demektir. İlk aşamada yapılan karşılaştırmaların hepsi erek düzeydedir; tıpkı aynı kaynak metinler arasında, farklı çevirmenlerin aynı dönem veya yıllarda aynı erek dile yapmış olduğu çeviriler arasında, çeviri sürecinin çeşitli aşamaları arasında, aynı çevirinin çeşitli baskıları arasında ve aynı metnin farklı dillere yapılmış çevirileri arasında olduğu gibidir (Kuran, 2010:17). Bu betimleme süreçlerinin sonucunda ise çevirmenin kararları ortaya konabilmiş olacak, bu ise çeviri yöntemi hakkında fikir sahibi olmamızı sağlayacaktır.

Ayrıca Zohar’a dönecek olursak, bu ilişkiler yumağında çevirinin konumunun da çeviri yöntemleri üzerinde etkisinin olacağı düşünülmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, çevirinin hangi katmanda bulunduğunu, Zohar’ın kuramına göre, merkezde mi yoksa çevrede mi olduğunu ve birincil mi ikincil durumda olduğunu erek kültür dizgesi ve kaynak kültür dizgesi açılarından ele almak, bizim çalışmamıza katkı sunacaktır.

Tekrar Toury’ye dönecek olursak, hatırlamamız gereken, çevirinin erek kültür içerisinde bir metin olduğudur. Çevirinin incelenmesine ise yukarıda belirttiğimiz gibi çeviri

metninden başlanmalıdır. Nitekim betimleyici inceleme yönteminde metin içi ve metin dışı kaynaklardan bahsedilmektedir. Metin içi kaynak ise, akla gelebileceği gibi, doğrudan çevirinin kendisidir. Metin dışı kaynak ise, çevirinin dışında oluşturulan ama yine çeviri ile ilgili olan söylemlerin tamamıdır. Gerek metin içi ve gerekse metin dışı kayaklar yine erek kültürü işaret etmektedir. Toury bu bağlamda, çeviri metnin incelenmesinde birincil konuma erek kültürü oturtmaktadır diyebiliriz.

Toury ve Zohar’ın kuramlarına karşı geliştirilen bir tez ise dikkate değerdir. Nitekim bu görüş tarihin belirli kısımlarını ve özel durumlarını kapsamaktadır. Sömürgecilik sonrası güçlerin bir dayatması olarak kendi kültür politikaları çerçevesinde çeviriyi kullandıkları ve erek kültürün ihtiyacının bir talebinin bulunmadığı durumları örnek göstermiştir.

Bu görüşü, biraz daha derinlemesine analizler yaparsak eğer birçok erek dizgeye uyarlayabilir ve diyebiliriz ki: Aslında her erek dizge içerisinde yeni yabancı dizgeye karşı çıkış belirli bir kesim tarafından ve belirli bir düzeyde vardır. Bu ise erek kültürün kaynak kültür ile zıtlaştığı düzeyde; daha somut olarak, erek kültür normların kaynak kültür normlarıyla çatıştığı ölçüde de karşı çıkışların, yani çeviriye karşı gelişlerin olması doğal olacaktır. Nitekim Cumhuriyet tarihimiz incelendiğinde, Tanzimat sonrası çeviri faaliyetlerini gerçekleştiren ve bu kapsamda farklı bir kültür dizgesinin erek kültür dizgesine girişine imkan tanıyan kesimin çok sınırlı olduğu görülebilir. Bu kapsamda, çeviri hareketi sömürgeci güçlerin bizzat dayatması ile yapılmamış bile olsa, o kültüre öykünen ve kendi ideolojisi bağlamında çalışan bir kesimin bütün bir kültürün sözcülüğünü yapamayacağı dikkatten kaçmamalıdır. Dolayısıyla, öncül çevirilerin ilk olarak erek kültürle karşılaşmasını değerlendirdiğimizde, bir dayatmadan bahsetmemiz bu sayede mümkün olabilmektedir ama aynı zamanda, erek kültürün çeviri sayesinde yeni tanıştığı kültürel, dilsel ve türsel yapılarla zaman içerisinde uyum sağlayıp talep eder seviyeye de gelebileceği gözden kaçmamalıdır. Bu düşünceler ışığında, öncül çevirilerin aslında erek kültür dizgesinde görülemeyeceği düşüncesini de dikkatle nazara almak lazım.

Buradan yola çıkarak, bir çevirinin öncül olup olmaması, çeviri yöntemini, betimleme yöntemi ile metin içi normlar çerçevesinde değerlendirirken dikkat edilmesi gereken bir husustur. Çünkü öncül çevirileri incelerken, erek kültür dizgesine bakıldığı vakit, öncül

olmayan çevirilerin incelenmesi esnasında erek kültür dizgesindeki normlar başka değerler gösterecektir. Bu ise çeviri yöntemini belirleme noktasında dikkat edilmesi gereken bir husustur.

Bu hususu doğrular mahiyette olan ama çevirinin erek kültür dizgesinde değerlendirilmemesine yönelik bir bakış açısı bulunmayan; asıl amacı çeviri tarihi çalışmalarını değerlendirme kapsamında Lefevere’nin dizgelerin denetim mekanizmaları kavramına dikkat çekmek isterim.

Lefevere’ye göre çevirilerin denetim mekanizmaları bulunmaktadır. Bunlar ise, himaye ve kurumsal yönlendirme gibi etmenlerin çeviriye yönelik girişimlerini ortaya çıkarmak adına eleştirel bir bakış açısı sağlamaktadır (Gürçağlar, 2005:29). Nitekim çeviri ve çevirmeni amacını belirleyebilecek bu etmenler sayesinde; hatta çevrilecek kaynak metinden çevirmenine kadar tercih yapabilecek iradeye sahip bu etmenler, çevirinin amacını belirlemede ve bu kapsamda çeviri yönteminin analizinde incelenmesi gereken bir olgudur.

Diğer taraftan kültürün yerleşik ve kesin bir çizgilerle sınırlandırılmış bir olgu olarak kavramsallaştırılmasına karşı çıkan Pym aslında çeviri incelemeleri ışığında erek ve kaynak kültür dizgesinin incelenmesinde çok önemli bir noktaya değinmektedir (Gürçağlar, 2005:31).

Öncelikle yukarıda belirttiğimiz gibi, Toury’nin çeviriyi erek kültürün içerisinde gören yaklaşımına eleştirel bakışımızı Pym’ın düşüncesiyle de destekleyebiliriz. Nitekim Pym’in kültür anlayışına uymayan, Toury’nin çeviri metnini erek kültür içerisinde görmesi, kültürün devingen olan yapısını görmemezlikten gelerek, bir anlamda erek kültürü dondurulmuş bir yapıya çevirmektedir. Özellikle de günümüzde çok kısa zaman aralıklarında kültürel transferlerin ve transformasyonların söz konusu olduğu ve bu bağlamda da karşı çıkışların ama aynı zamanda kabullenmelerin hızla gerçekleştiği bir dönemde Pym’in haklılığı yadsınamazdır. Dolayısıyla, çeviri metnin incelenmesi eşsüremli bir çerçevede gerçekleşmeli ama aynı zamanda erek kültür dizgesini veya kaynak kültür dizgesini tek ve uyumsuzluğun olmadığı bir yapı olarak görmemek lazımdır.

Çeviri metni olmayan, telif eser olan ancak çeviri olarak erek kültüre sunulan diğer bir metin ise sözde çeviri metinleridir. Bunlar kendi döneminde, erek kültür dizgesinde çevirinin merkez konumda olmasından faydalanarak, ticari amaçlar çerçevesinde böyle ele alınan sözde çevirilerdir. Ya da erek kültürün yadırgadığı değer yargılara karşı kendini dışarıdan geliyormuş izlenimi ile tepkileri hafifletme kaygısıyla ele alınmışlardır. Gürçağlar’a göre: “Sözdeçeviriler, erek kültürün kaynak olarak gösterilen kültüre atfettiği önem ve prestiji de gözler önüne serer” (Gürçağlar, 2005:21). Oysa erek kültür Pym’nin de belirttiği gibi kesin çizgilerle sınırlandırılmış yerleşik bir olgu değildir. Bu nedenle toplumun bir kesimi sözde çevirilere değer veriyorsa, bunu bütün bir erek kitlenin değer yargısına mal etmek doğru olmayacaktır. Nitekim Brenner, her çeviri olgusunu erek kitlenin bir beklentisiymiş gibi algılamamızın yanlış olacağını vurgular (Brenner, 1998:161). Ayrıca, sözde çevirilerin ne amaçla çevrildiği de ayrı bir tahlile tabi tutulması gereklidir, nitekim burada çevirmenin veya çeviri metnin tercih edilmesinde rol oynayan özne veya kurumun idealist gerekçeleri de olabilir ve bu da, Gürçağlar’ın dediği gibi, erek kültürün kaynak kültüre atfettiği önem ve prestiji gözler önüne sermez. Dolayısıyla sözde çevirilerin hangi amaçlar çerçevesinde çevrildiğini ve bunun toplumdaki karşılığını öncelikli olarak gözden geçirmek lazım gelir. Bu aşamadan sonra sözde çeviriyi, çeviri yöntemi analizi kapsamında ele almak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Bir diğer husus ise, çevirmenin de betimleyici araştırma çerçevesine alınmasıdır. Nitekim çeviri yöntemini nihai olarak tayin edecek kişi odur. Çevirinin amacını ve dolayısıyla çeviri yöntemini belirleyen ne kadar dış etmenler olsa da, bu etmenleri öznel algısıyla değerlendiren bir çevirmenin özne olarak çeviri kararları da dikkate alınmak durumundadır.

Tarihsel bağlam içerisinde çeviri yöntemine yönelik yapılacak bir analizde birçok etmenin dikkate alınması gerekliliği bilinmelidir. Bu etmenler arasında çeviri, çevirmen, kültür, dil, çeviriye etki eden denetim mekanizmaları, çeviri sürecini başlatan özneler ve görüşleri, çeviriye yönelik erek kültür yargıları, çevirinin süreci esnasında gelişen ulusal ve uluslar arası olaylar, çeviriye yön veren eleştiriler, çeviriyle ilgili toplumun içerisindeki farklı ideolojik grupların ortaya koyduğu tavırlar ve çevirmenin araçlarıdır.

Vermeer’e göre, bir eylemin gerçekleştirilmesi, bir amaca bağlıdır ve bu sayede var olan bir durumun değiştirilmesi hedeflemektedir. Çeviri kuramı ışığında eylem kuramı, kaynak metnin erek kültür dizgesindeki varlığını önceden kabul etmektedir; erekte var olanı değiştirme noktasında önem kazanan sorular çeviri eyleminde bulunulacak mıdır ve nasıl bulunulacaktır değil; sorulacak soru ne gibi bir çeviri eyleminde bulunulacağı ve mevcut olan eylemin nasıl geliştirileceği ile ilgilidir. Bu bağlamda, çeviri kuramı aslında karmaşık bir eylem kuramı demektdir (Reiss ve Vermeer, 1984:95). O halde, çeviri eylemini tanımlayabildiğimizde amacı, amacı bulduğumuzda da çeviri yöntemini ortaya koyabileceğizdir.

Vermeer’in eylem kuramında değindiği diğer bir konu, eylemin daha önce iyi veya kötü kaynakla erek arasında bulunduğu yönündedir. Her eylem bir önceki eylemin üzerinde bir motivasyonla eylemi gerçekleştirmekte olduğuna göre, önceki eylemleri incelemek çeviri yöntemi açısından yine yararlı olabilir. Nitekim bir sonra, aynı düzlemdeki eylem, daha iyi gerçekleştirilebilmek için ortaya konacak olduğundan, kendisinden öncekilerle, yani erekte bulunan diğer eylemlerden numuneler arz edecektir. Burada öncül eylemlerin incelenmesi, Toury’nin kabulüyle; erek kültürdeki çeviri metinlerle ilgili olabileceği gibi, çevirisi incelenecek olan metnin erekteki telif eserlerin bütün benzer formları kabul olabilir.

Tüm bunların yanı sıra, tarihi araştırmalarda eşzaman ve artzaman kavramlarından faydalanılmalıdır. Çünkü çeviri metinleri var olduğu zaman zarfındaki kültürel ve dilsel normlar içerisinde, aynı zamanda dönemin siyasi, sosyolojik ve ekonomik yapılarının hepsi çevirinin altyapısını oluşturmaktadır ve ancak kendi anlaşılırlığını böyle bir inceleme sayesinde sağlar.

“Tüm tarih boyunca öncelikle Batı’da ‘sadık’ ve ‘serbest’ çeviriden söz edilir. Bu kavramlar zaman zaman ‘’verbum e verbo” (sözcüğü sözcüğüne), ‘sensum de sensu’ (anlamı aktaran çeviri), ‘imitatio’ (kaynağa öykünen çeviri), ‘aemulatio’ (kaynaktan daha üstün bir yapıt yaratmaya yönelik çeviri yaklaşımı) ifadelerle karşımıza çıkar” (Eruz, 2010:133).

Osmanlı çeviri sürecinde adaptasyon ya da açımlama tekniklerinden yararlanır, gerektiğinde de bazı bölümleri erek metne almaz. Gerekli gördüğü takdirde erek metne

Tarihte bu yaklaşımlar iç içe de ele alınmış, bazen de birisi alınıp diğeri tamamen reddedilmiştir. Dönem dönem bazı yaklaşımlar ön plana da çıkabilir.