BÖLÜM 1: KAVRAMSAL ÇERÇEVE
1.3. Yaratıcılık ve Yaratıcı Birey
Çevrenin olumsuz etkisine karşı direnebilen ve karşılaştığı problemleri aşabilme
becerisini sahip, kendine özgü düşünen ve iş yapabilen yaratıcı bireyler yetiştirmek,
yirmi birinci yüzyılın belki de en önemli eğitim hedefidir. Yeni ve özgün düşünceler ya
da ürünler üretebilen kişiler, öğrendiklerini birbiriyle ilişkilendirerek karşılaştığı bir
sorunu çözebilmektedir. Bu, onların zaman ve emekten tasarruf etmesini sağlayıp
rakiplerine göre bir adım önde olmalarına imkân verir. Bu nedenle insanların yaratıcı yeteneklerini açığa çıkarmak ya da var olan yaratıcılık potansiyelini geliştirmek tüm
eğitim sistemlerince benimsenmiştir.
“Günümüzdeki görüşlere göre yaratıcılık, her düzeyde var olan ve insan yaşamının her
bölümünde kendini gösterebilen bir yeti, gündelik yaşamdan bilimsel çalışmalara dek
uzanan, sanatsal alanda başyapıtların ortaya çıkmasına neden olan süreçler bütünü, bir
tutum ve davranış biçimi olarak tanımlanır” (Sünbül, 2002:164).
“Yaratıcılık kişilerde görülen bir özgünlük (orijinallik) durumudur”
(Binbaşıoğlu,2003:183). Yaratıcı bireylerde standart kalıplara ya da kurallara uymak
söz konusu değildir. Yaratıcı birey bir problemle karşılaştığında mevcut duruma
eleştirel bir gözle bakarak sorunu tespit etmeye çalışır. Bu sırada genel için geçerli olan
bakış açılarından ziyade farklı açıdan problemi değerlendirir. Problem çözme sürecinin
Yaratıcılık konusundaki bilimsel anlamda ilk çalışmalar 1960’lı yıllarda başlamış ve üç
farklı yönde gelişmiştir. Bunlar “yaratıcı kişiliği/bireyi tanımlama”, “yaratıcılığı arttıran
ya da önleyen faktörler” ve “yaratıcılığın eğitime taşınması, yaratıcı birey yetiştirmeye
yönelik çalışmalardır (Sungur, 1997:13). “Yaratıcılık üzerine çalışan araştırmacıların bir
kısmı yaratıcılığı bir sezgi süreci olarak benimsemiş, bir kısmı ise ölçüm ve kişilik
üzerinde durmuştur” (Öztuna ve Gürdal, 2004). Yaratıcılığın bir problem karşısında
çözümü sezebilme gücü olduğuna inananlar, insanların daha çok duygusal yönleriyle
ilgilenmişlerdir. Kişilikle ilgili olduğunu düşünenler ise hangi tip insanların yaratıcı
olduğunu tespit etmeye çalışmışlardır.
“Psiko-analitik yaklaşımı benimseyen psikologların görüşüne göre ise yaratıcılık, insan
yapısının olumsuz yönlerinden oluşur, bireyin iç çatışmalarının ve saldırgan enerjisinin
onaylanan kültürel davranışlara dönüşmesiyle ortaya çıkar” (Ülgen, 1995:45). Bu
açıdan birtakım ilkeler belirleyerek yaratıcılık potansiyelini açığa çıkarmanın yolları
aranmıştır.
Torrance (1962) yaratıcılıkla ilgili değişik görüşlerin olduğunu dile getirir. Bunlardan
birincisi; mutlak yaratıcılık ve yaratmanın ölçütünün olmadığıdır. İkinci görüş,
yaratıcılık ölçütlerinin tarih boyunca kültürden kültüre değişebilir olduğu anlayışıdır.
Üçüncü görüş, yaratıcılığın hazırlık gerektirdiğidir. Dördüncü görüş ise yaratıcılık
uğraşının, kendi içerisinde dereceler taşıyan orijinal ürünler oluşturmaya yönelmiş
edimler bulundurduğu inanışıdır (Akt. Sünbül, 2002:164–165).
Yaratıcılık, tarihî süreçte belirli bir dönem, sadece olağanüstü insanlara ait bir yetenek
olarak kabul edilmiştir. Bu yetenek bazı kişilere özgü, Allah vergisi bir güç olarak
atfedilmiş ve bu nedenle yaratıcılığın ölçütünün olamayacağı savunulmuştur. Oysaki
yaratıcılık “zekâya bağlı bir yetenek değildir” (Binbaşıoğlu,2003:187). “Sınavlarda
başarılı ve zekâ testlerinde de yüksek seviyede zeki çıkan bazı öğrenciler, çeşitli
alanlarda özgün, yeni düşünceler ortaya koyamamışlardır” (San, 1985). Son yıllarda
yaratıcılık kapasitesinin doğuştan getirildiği, sonradan yaratıcı olunmayacağı şeklinde
yanlış görüşler artık terk edilmektedir. Yaratıcılığın her bireyde doğuştan var olduğu
doğru olabilir; ancak bireylerin yaratıcılığı, zekâ, yetenek, çevre, eğitim vb. unsurların
“İstisnasız her insanda yaratıcılık yeteneği vardır. Ancak okul yaşamı boyunca
çocukların bağımlı kılındığı, eğitime yönelik rutin davranışlar ve daha sonraki
aşamalarda üniversite eğitimi, teknik eğitim, mesleki eğitim ve pratik alanlarda
yürütülen etkinliklerle, yaratıcılık yeteneği, başka yeteneklerin geliştirilebilmesi uğruna,
belirgin bir biçimde baskı altına alınmaktadır. Başka türlü ifade etmek gerekirse, eğitim
sistemi insanların önüne hiç de akılcı olmayan bir biçimde, onların yaratıcılıklarına sekte vuran engeller çıkarmaktadır” (Rawlinson,1995:13–14). Ayrıca sosyal çevrenin ve ailenin çocuk yetiştirmedeki bilinçsizlikleri de yaratma potansiyelini kullanamayan
bireylerin yetiştirilmesinde küçümsenmeyecek bir etkiye sahiptir.
“Doğa ve toplumdaki yaratıcılığı etkileyen faktörler Torrance’e (1962) göre kız ve
erkek çocukların farklı yetiştirilmeleri, hayallerin erken ve yersiz engellenmesi, merakın
sınırlandırılıp kontrol altına alınması, otorite ve arkadaş ilişkileri sonucunda ortaya
çıkan korku ve çekingenlik, engellemelerin ve başarının çok fazla vurgulanması,
işlevsel düşünceler ile ilgili çalışma yapabilmek için gerekli olan kaynakların eksikliği
ve eğitim düzeyi olarak özetlenmektedir” (Akt. Sünbül, 2002:170). Bunların dışında
bireylerin aşikâr çözümleri sorgulamamaları, olay ve durumları fazla hızlı
değerlendirmeleri ve aptal görünme korkusu yüzünden yaratıcı düşünmekten
kaçındıkları gözlemlenmiştir (Rawlinson,1995). Görüldüğü üzere gerek eğitim
sistemimizin gerekse toplumun değer yargılarının etkisiyle alışılagelmişten farklı,
yaratıcı bir şekilde düşünmemiz engellenmektedir. Eğitim anlayışının ve sosyal
çevrenin baskısı serbest bir ortamda her insanda tam olarak gelişebilecek durumda olan
yaratıcılık yeteneğinin gelişmesine müsaade etmemektedir.
Graham Wallis tarafından saptanmış ve bugün klasikleşmiş yaratıcılık aşamaları: Hazırlık aşaması
Kuluçka aşaması Aydınlanma aşaması
Gerçekleşme ya da doğrulama aşaması olarak açıklanmaktadır
(Sünbül, 2002:165; San,1996:182).
Günümüz eğitiminden beklenen ise öğrencinin yukarıdaki aşamaları başarıyla geçerek
sağlamaktır. Yeni ve orijinal çözümler üretmenin ilk aşaması ise yaratıcı
düşünebilmektir. Yaratıcı düşünme daha önce aralarında ilişki kurulmamış nesneler ya
da düşünceler arasında ilişki kurulmasıyla oluşur ve kişinin kendisini özgürce
anlatmasına fırsat vermekle dışa vurulur.
“Çocuğu yaratıcılığa yöneltmenin ilk koşulu, onun çevresini iyi ve doğru algılamasını
sağlamaktır. Bunun için çocuğun çok şey görmesi, işitmesi ve okuması gerekir. Bu
yollarla alınan izlenimler, algılar ya da bilgiler ve öğretmenin yapacağı “teşvik edici”
etkiler, bir an gelir ki çocuk için yetersiz kalır. İşte o zaman, zihnine aldığı bu materyal
ya da gereçlerle düşünmeye başlar. Bu sırada zihninde adeta bir “dengesizlik” hali
ortaya çıkar. Bu durumu dengeleyebilmek için, zihinde yeni düşünceler doğar. İşte bu
düşünceler birer yaratıcılık ürünüdür. Bunların zihinsel yolla yeniden düzenlenmesiyle,
uslamlama sonucu yaratıcı düşünceler oluşur” (Binbaşıoğlu, 2003:185).
Guilford'a (1950) göre yaratıcı düşünme için gerekli sekiz temel yetenek aşağıdaki gibi
özetlenebilir: (Akt: Sünbül, 2002:167)
• Probleme ve problem durumlarına duyarlılık gösterme.
• Düşüncelerde akıcılık gösterebilme ya da başka bir deyişle fazla sayıda işe
yarar fikir yürütebilme.
• Alışılagelmemiş, özgün; ancak işlevsel fikirler üretebilme.
• Bir fikirden diğerine rahatlıkla geçebilme.
• Sentez yeteneğine sahip olma.
• Karmaşık ilişkileri kontrol altına alabilme.
• Değerlendirme yapabilme.
“Beyin fırtınası, yaratıcılığın ortaya çıkmasına engel olan şartların bertaraf edilmesini
sağlayan, düşünce oluşturmaya yönelik geniş kapsamlı bir tekniktir” (Rawlinson,1995).
Bu süreçte eleştirinin yasaklanması; özgür ve eğlenceli bir ortamın varlığı, öğrencileri
düşünmeye ve düşündüklerini açıklamaya zorlamaktadır. Bu durum yaratıcı fikirlerin
ortaya çıkmasına imkân vermektedir. Bununla beraber Binbaşıoğlu’na (2003:187) göre
çocuğu yaratıcılığa götürmede belki en uygun yöntem kendisine sunulan bir iki
örnekten hareket ederek, onlara benzeyen başka örnekleri de kendisinin bulmasını
kurma” ve “zarardan yarar çıkarma” yöntemlerini kullanarak yeni çözümler bulmasını sağlamaktadır. (Demirel, 2007:106; Vural, 2005:193). Bu nedenle öğrencilerin problem
çözme becerisini geliştirmek, yaratıcılık potansiyelini açığa çıkarmak ve dersin daha
eğlenceli bir biçimde geçmesini sağlamak için beyin fırtınası tekniği kullanılmalıdır
(Erden ve Akman,1998).
Şekil 1. Yaratıcılık Güneşi
Kişilik özellikleri Öğretim Teknikleri
Gerekleri Engelleri
Süreç aşamaları İlişkili Düşünceler
Ögeleri Etkileyen Faktörler
Kaynak: Doğan (2007:190) Sabır Güdülenme Sıkı çalışma Fırsatçılık Özgürlük Riske Girme Benlik Algısı Güdülenme Yetenekler Zekâ Beyin Fırtınası Altı Şapka Yaratıcı Drama Yaratıcı Problem Çözme Bilgi İletişim Akıcılık Esneklik Özgünlük YARATICIK GÜNEŞİ Analitik Bilimsel Iraksal Eleştirel Hazırlık Kuluçka Aydınlanma Değerlendirme Merak Esin Bireysel Toplumsal Örgütsel Duyuşsal Algısal Devinimsel Bireysel Toplumsal Algısal Pragmatik
1.3.1. Yaratıcılık ve Beyin Fırtınası
Hızla gelişen ve değişen günümüz dünyasında bilgiye olan ihtiyaç her geçen gün biraz
daha artmaktadır. İnsanoğlunun bilmeye olan merakı ve küreselleşen dünyanın şartları,
bilgi üretimini artırmayı ve teknolojik gelişmeyi zorunlu kılmıştır. Bilgi üretiminin
artması ve buna paralel ilerleyen teknolojik gelişmeler, pek çok probleme çözüm
olmakla beraber yeni problemlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Sıradan problemlerini çözmede dahi bocalayan insanın, her geçen gün çoğalan ve eskilerine
nazaran daha karmaşık bir hal alan yeni problemlerle başa çıkması kolay değildir.
Teknolojik olanakların hızla ilerlediği bir dünyada karşılaştığı bir problemi, geleneksel
yöntemleri kullanarak çözmek çok zordur. Başarılı bir çözüm üretmenin en iyi yolu,
bireyin gizil güçlerini uyandırarak yaratıcılık potansiyelini ortaya çıkarmaktan geçer. Yaratıcı bireyler problemlere özgün ve kesin çözümler bularak hem kendilerinin hem de başkalarının yaşamını kolaylaştırmaktadırlar. Karayağmurlu’ya (1993:383) göre
“yaratıcı bireylerin sayısını artırmak başka bir ifade ile yaratıcılık yeteneğini ortaya
çıkarmak ya da geliştirmek eğitim ile mümkündür.”
Eğitim, bir toplumu modern toplumlar arasına sokacak en etkili silahlardan birisidir. Bu
anlamda modern devletlerle rekabet edebilecek insanlara sahip olmak öncelikle yaratıcı düşünen, problem çözen, farklı bakış açılarına sahip bireyler yetiştirmekten geçer.
“Eğitimin önemli toplumsal sorumluluklarından birisinin bireylerde ülke sorunlarını
algılama, anlama, değerlendirme ve çözüm bulma potansiyellerini geliştirmek olduğu
düşünülürse, öğrencilerde yaratıcılığın geliştirilmesi çok önemlidir. Çünkü yaratıcılık
gelişmenin, ilerlemenin temelidir” (Binbaşıoğlu, 2003:183).
Öğrencilerin yaratıcılıklarının geliştirilmesi okulda uygulanan program, öğretim yöntem
ve teknikleriyle yakından ilgilidir. Bununla beraber ülkemizde öğrencinin öğrenme
etkinliklerine yaratıcı olarak katılmaması, yaratıcı öğretimin başlıca sorunudur (Özdil,
1979). Ülkemizin eğitim anlayışının temelini oluşturan 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel
Kanunu’nun genel amaçlarının 2. maddesinde belirtildiği üzere “yapıcı, yaratıcı ve
verimli bireyler yetiştirmek” hedeflenmektedir. Buna rağmen yapılandırmacı anlayışa
geçilinceye kadar öğretmen ve konu merkezli bir eğitim anlayışını sürdürmemiz
“Öğrencilere yüksek başarı notu gibi yüzeysel ve yapay hedeflerin konduğu, onlara
inceleme ve eleştirme için zaman ve şansın tanınmadığı, tek bir yanıtın ölçüt kabul
edildiği bir eğitim ortamında öğrencilerin yaratıcılıklarını ortaya çıkarmanın mümkün
olacağını söylemek güçtür” (Öztuna ve Gürdal, 2004). Standartları pekiştiren bir eğitim
anlayışı belirli bir çalışma biçiminin yerleşmesine neden olmakta; bu da öğrencinin
yaratıcı düşüncelerini sınırlandırmaktadır. Dolayısıyla ezberci eğitim insanı
robotlaştırarak bireysel yaratıcılığın oluşmasına engel olmaktadır (Tarhan, 2004:55). Bu
nedenle öğrencileri özgür bırakan, onları farklı düşünmeye sevk eden yöntem ve
tekniklerin uygulanmasının yaratıcılık yeteneğini geliştirdiği düşünülür.
“Beyin fırtınasının yaratıcılığı geliştirmede etkili bir teknik olduğu bilinmektedir. Hatta
bu tekniğin yaratıcılık ve yaratıcı problem çözme ile ilgili en çok bilinen ve kullanılan
teknik olduğu söylenebilir” (Isaksen ve Gaulin, 2005:315; Isaksen, 1998). Beyin
fırtınası öğrencilerin yaratıcılığını, gizil güçlerini ortaya çıkarmakta ya da sunduğu
ortamla bunların ortaya çıkmasını zorunlu kılmaktadır. Araştırmalar, insanların beyin
fırtınasıyla eğlendiğini ve bu tekniği uygulayan grupların yapmayanlara göre daha fazla
fikir ürettiklerini bulmuştur (Heslin, 2002). Beyin fırtınasında bireylerin
sınırlandırılmaması, akıcı ve esnek düşünmelerinin sağlanması, farklı düşüncelerin
kınanmaması gibi özellikler yaratıcı düşüncenin ortaya çıkmasını, gelişmesini sağlayan
temel ilkeler arasında yer almaktadır (Doğan, 2007:182).
Yaratıcı düşünce üretiminin en önemli koşullarından birisinin yıkıcı eleştiri yapmak
yerine bireyi motive etmek olduğu düşünülürse, beyin fırtınası, öğrencilerin rahatlıkla
düşünmelerini ve düşündüklerini açıklamaları sağlayan tekniklerin başında gelir.
“Araştırmaların birbirini destekleyen bulguları özetlendiğinde ortaya çıkan tabloda,
yaratıcı özelliklerin çoğunun, bireyin duyuşsal özellikleri, özellikle de motivasyonu ile
ilgili olduğu görülmektedir.” (Sünbül, 2002:168). Beyin fırtınası doğru uygulandığında
öğrenciyi yüreklendirmekte, ilgisini çekmekte en önemlisi de yaratıcılık potansiyelinin
ortaya çıkmasına imkân vermektedir. Bu açıdan beyin fırtınasının öğrenciyi motive
ederek, derse katılımı sağladığı; öğrencinin hayal dünyasına hitap eden dersin de
yaratıcılık yeteneklerini kamçılayabileceği unutulmamalıdır. Eğitim öğretimin temel
amaçlarından birinin fikir üreten bir toplum yaratmak olduğu düşünülürse, beyin