BÖLÜM 1: KAVRAMSAL ÇERÇEVE
1.2. Ö ğrenme ve Beyin Fırtınası İlişkisi
1.2.1. Öğrenme ve Beyin Fonksiyonları
Öğrenmeyi nörofizyolojik açıdan ele almak için, öncelikle insan organizmasının
yaşamsal faaliyetlerini yürüten beynin incelenmesi gerekir. İnsanın bütün sistemlerinin
öğrenmenin gerçekleşmesini de sağlayan yegâne unsur beyindir. Nitekim Köksal
(2007:111) öğrenmenin temelinde sinir sistemi ve beynin yer aldığını belirtir.
Beynin kontrolündeki duyu organları vasıtasıyla algılanan veriler, sinir sistemi aracılığıyla, sisteminin merkezindeki beyne gelir ve birtakım karmaşık kimyasal
işlemlere tabi tutularak, davranış ya da bilgi haline dönüştürülür. Öğrenme sürecinin
tam olarak ne olduğunu anlamak için, öğrenme anında insan beyninde gerçekleşen
fizyolojik ve kimyasal değişimlerin neler olduğunu ve bilginin insan beyninde nasıl
somutlaştığını ortaya koymak gerekmektedir. Bu süreçle ilgili bilgilerin çokluğunun
öğrenmenin gerçekleşmesini kolaylaştırabilecek nitelikte olmasıyla birlikte, insanoğlu
beynin nasıl çalıştığını ya da bu işlemleri nasıl gerçekleştirildiğini hâlâ tam olarak
bilememektedir.
“İnsan, beynin nasıl işlediğini iyi bilirse umduğundan daha az çaba ile beynini daha
etkin kullanma becerisini kazanacaktır” (Tarhan, 2004:57). Bu nedenle insan beyni ile ilgili çalışmalar yıllardır devam etmekte, öğrenmenin gerçekleşmesini kolaylaştıracak
ve kalitesini yükseltecek ipuçları aranmaktadır.
“Sinir hücreleri arasında bağlantı oluşması demek olan öğrenmede önemli olan nöronlar
(sinir hücresi) arasındaki iletişimdir. Eskiden sinir sayısının fazlalığının zekâyı ortaya
çıkardığı düşünülürken, son yüzyılda sinir hücrelerinin oluşturduğu ağ örüntü sayısının
fazlalığının bilgi işleme sürecini güçlü kıldığı fark edilmiştir” (Korkmaz ve Mahiroğlu,
2007:94). Dolayısıyla bireyi zeki kılan beynindeki nöron sayısının çokluğu değil,
nöronlar arasındaki dokunuşların sıklığıdır.
İnsan beyninde 140 milyar civarında sinir hücresi bulunmaktadır. Bu hücrelerin her biri
akson ve dentrit adı verilen iki kısımdan oluşur. Akson, sinir hücresinin uzun kısmı;
dentrit ise nöronun kısa olan baş kısmıdır. Dentritlerin, başka nöronların aksonlarıyla
kurduğu bağlantılar sinaps boşluklarını ortaya çıkarır. Nöronlar arasındaki birleşme
noktaları olan sinapslar öğrenmeyle ya da verilerin duyu organlarınca algılanmasıyla
oluşmaktadır. Bu anlamda öğrenme yaşantısı yeni sinaptik bağların oluşmasına zemin
hazırlar (Avcı ve Yağbasan, 2008:4–7; Keleş ve Çepni, 2006:67–71).
“Gerçek öğrenmenin oluşabilmesi için öğretimde, sağ ve sol beyin yarımküreleri
Bunun gerçekleşmesi ise beyin hücreleri arasında bağlantı sayısını artıracak öğretim
yöntemlerinin uygulanmasına bağlıdır” (Nakiboğlu, 2003:345). Oysaki okullarımızda
ilkelerin, kuralların üzerinde durularak, ezber bilgilerin öğretilmesini kolaylaştıran
yöntem ve teknikler esas alınmaktadır. Bu durum beynin sol yarım küresinin geliştirirken, yeniliklere açık, yaratıcı düşünme becerisine sahip sağ yarım kürenin
gelişmesine imkân vermemektedir (Yalçın, 2002:160).
“Beyin yarım kürelerin her birinin farklı sorumlulukları vardır. Beyne dayalı öğrenme
kuramını sistematik hale getiren Hebb, beyin yarım kürelerinin sorumluluklarını ve beynin çalışma şeklini bilinmeksizin öğrenmenin doğasının anlaşılamayacağını
savunmaktadır” (Korkmaz ve Mahiroğlu, 2007). 1981 yılındaki Roger Sperry’in beyin
loplarının görevlerini açıklayan çalışmasından sonra, beyin fonksiyonları ile öğrenme
arasındaki ilişkiler daha kolay kurulabilir hâle gelmiş ve gelişmeler eğitim alanına da
yansımıştır (Boydak, 2004:239). Bu durum öğrenme-beyin ilişkisinin karanlık
noktalarının aydınlanmasına yardımcı olmakla birlikte yeni öğrenme-öğretme yöntem
ve tekniklerinin geliştirilmesine zemin hazırlamıştır.
Günümüzde, öğretim sistemleri, çoğunlukla beynin sol yarımküresinin fonksiyonlarını
aktif kılan ve değerlendiren bir yaklaşım içerisindedir (Nakiboğlu, 2003:345).
Öğrenciler mantıksal ilişkileri rahatlıkla kurabilip; bilme, hatırlama, düzeyindeki ezber
bilgileri kolaylıkla öğrenirken; gizil güçlerini rahatça keşfedememektedirler. Yetiştirilen
bireylerin yaratıcılık yeteneklerinin gelişmediği, genellikle bilişsel alanın alt
basamaklarındaki davranışları sergiledikleri gözlemlenmektedir. Oysaki kaliteli bir
öğrenme sağ ve sol yarım kürelerin beraber ve dengeli olarak geliştirilmesi ile
mümkündür.
“Beynin sağ yarım küresi yenilikçi, hissi beyin olarak kabul edilirken sol yarım küre
mantıksal (rasyonel), akıllı bölümdür. Sol beyin mantıksal ve kavramsal ilişkileri kurup
soyut düşünebilirken, sağ beyin imgesel ve yaratıcı düşünür, hayal kurar, keşfeder.
Beynin sol lobu, özellikle sözel ve dilsel fonksiyonların yürütüldüğü bölümdür. Burası,
düşünceleri sözlere aktarırken karşıdan gelen mesajları da anlamlandırmamızı sağlar.
Dolayısıyla konuşma ve okuma merkezlerinin kontrolü buradadır. Bununla beraber sol
beyin ifadesiz ve donuk sözcüklerle iletişim kurmamızı sağlar. Ses tonu ve
melodi tamamen sağ beynin kontrolündedir. Dolayısıyla beyninin sol yarım küresi
gelişmiş bireylerin, düşünme kapasitelerinin; sağ yarım küresi gelişmiş bireylerin ise
hislerinin güçlü olduğu söylenebilir” (Tarhan, 2004:58–60).
Beyin yarım kürelerinin sorumluluklarının farklı olduğu gibi çalışma sistemleri de
farklıdır. “Beynin sol yarım küresi bütünsel algılamalara sahip değildir, bilgileri adım
adım depolar. Yani herhangi bir sorunla karşılaştığında o sorunu minik parçalara böler
ve daha sonra parçaları tek tek analiz ederek bütüne ulaşır. Sağ yarımküresi ise bütüncül
olarak işlem yapmaktadır” (Boydak, 2004:241; Jacobson, 2004:41). Dolayısıyla
öğrenciye sunulan öğrenme yaşantılarının öğrenme merkezi ve biçimi farklıdır. Bu
anlamda tek bir yöntem ya da teknikle, bir merkeze hitap eden öğrenme yaşantıları
yerine, beynin her iki yarım küresini de geliştirecek farklı yöntem ve tekniklere ağırlık
verilmesi doğru olacaktır.
Beyin fırtınası tekniği sağladığı eğlenceli ortamla öğrencilerin konuşma ve yazma
alanlarındaki becerilerini geliştirmeyi hedeflerken, beynin sol yarım küresine; hayal
kurmayı, yeniliklere açık olmayı ve yaratıcı düşünmeyi teşvik ederek de sağ yarım
küresine hitap etmektedir. Beyin fırtınası sırasında psikolojik süreçlerin tetiklenmesiyle fizyolojik süreçler harekete geçmektedir. Beynin sol lobu, sağ lobun yaratma güdüsüyle
etkileşime girerek kavramları, kelime olarak dışa vurmakta; böylece yaratıcı fikirler
söze ya da yazıya dökülmektedir. Bu anlamda beyin fırtınasının, her iki yarım kürenin gelişmesine yardımcı olan tekniklerden biri olduğu, sadece iş hayatında değil öğretim
uygulamalarında da kullanılabileceğini söylenebilir.
1.2.2. Öğrenme ve Beyin Fırtınası
Günden güne değişen dünyanın, eğitim ihtiyaçlarına da yansımaları olmuş, gelişen
teknoloji ve insanın rahat yaşama isteği, bilginin önemini daha da artırmıştır. İnsanın
bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme merakı, nitelikli bir öğrenmenin gerçekleşmesi
adına, her geçen gün farklı yolların, farklı uygulamaların keşfedilmesine neden
olmuştur. Çünkü bilgiye sahip olan insanın mutlu ve başarılı bir yaşam sürme şansı çok
daha fazladır. Öğrenmenin şekillenmesini sağlayan kuramlar, değişik pencerelerden
bakmış olsalar bile her zaman daha başarılı bir öğrenmenin gerçekleşmesini
hedeflemişlerdir. Bu anlamda pek çok farklı etkinlik öğretim süreci boyunca uygulana
“Öğrenme işini asıl gerçekleştirecek olan öğrencilerin en önemli sorununun
“karşılaştıkları güçlükleri yenememelerinin” olduğunun unutulması öğrenmenin
kalitesini zedelemektedir (Tay, 2005:213). Bunun da ötesinde etkin bir öğretmenin
öncelikli koşulları olan, bireysel farklılıklara ve değişik öğrenme biçemlerine gereken
önemin verilmeyişi, son yüzyıla kadar, istenilen düzeyde başarılı bir öğrenmenin
gerçekleşmesine mani olmuştur. Bununla beraber Yıldız’a (2003:10) göre, okullardaki
öğretim uygulamalarının son yıllarda çağın ihtiyaçlarına cevap verecek yönde değişime
uğradığı herkesçe malumdur.
Farklı kalıtsal özelliklere sahip, farklı sosyo-ekonomik çevrelerden gelen öğrencilerin
aynı uygulamalarla, aynı seviyede öğrenmesini beklemek doğru değildir. Bu nedenle
öğrenme etkinliklerini düzenlerken bireysel farklılıklar dikkate alınmalı, değişik
öğretme yöntem ve tekniklerinin kullanılmasına önem verilmeli, öğrencilerin
kendilerini rahatlıkla ifade etmesine imkân tanıyan öğrenme ortamları sunulmalıdır.
“Beyin fırtınası, bir probleme çözüm aramak için herhangi bir konu hakkında, öğrencilerin düşüncelerini doğru-yanlış ayrımı yapmadan, aklına ilk geldiği gibi
söylemesi esasına dayanan ve orijinal fikirler meydana getirmeyi amaçlayan bir öğretim
tekniğidir ” (Ocak, 2007:255). Bu anlamda farklı özelliklere sahip olsalar bile tüm
öğrencilerin aktif olarak derse katılımını sağlayacak bir uygulamadır. Sunduğu
eğlenceli ortam, eleştirinin kapı dışarı edilmesi, öğrencilerin akıllarından geçenleri
rahatlıkla ifade edebilmelerini sağlayan samimi iklimiyle beyin fırtınası, öğrenme
ortamını çekici kılmaktadır. Günümüz dünyasının iki önemli gerçeği olan, “yüksek
verimlilikle düşük maliyette ürün elde etme” ve “kaliteli üretim yapma” anlayışının
eğitime yansımasını sağlayan beyin fırtınası, kısa sürede çok sayıda fikrin arasından
orijinal ve yaratıcı fikirlerin üretilmesine imkân tanımaktadır.
Beyin fırtınası oturumlarında öğrencilerin zor işlerde bile eğlenmeyi, inisiyatif
kullanmayı ve ulaşılacak sonuca kısa sürede bulmayı öğrenmeleri, tekniğin diğer
artılarındandır (Pinkston,1981). Kimi araştırmacılara göre beyin fırtınası, yüksek kaliteli
fikirleri oluşturmak için, diğer tekniklere nazaran daha az etkili bir yol gibi görünse de
grubun kaynaşmasını sağlayan unsurlardan biri olan yaratma maksadına hizmet
etmekte, eğlenceli ve uyaran bir öğrenim faaliyeti niteliği taşımaktadır (Brocker ve
Beyin fırtınası oturumlarında birçok öğrencinin görüşlerinin saçma da olsa alınması, bir
grup kültürü oluşturmakta, ortak bir paylaşım ve sorumluluk bilincini geliştirerek,
öğrencilerin kendilerini gruba ait görmesini sağlamaktadır. Bu açıdan beyin fırtınası,
öğrencilerin sosyalleşmesine yardımcı olmakla birlikte, onları öğrenmeye motive edip,
öğrenme hakkında olumlu bir tutum geliştirmelerine yardımcı olarak, duyuşsal alan
düzeyinde davranışlar kazanmalarını sağlayabilir.
Nakiboğlu’na göre (2003: 351) bu teknik ile öğrenciler:
Kendisine ulaşan bilgileri ve gözlemlerini, nerede, nasıl kullanacağını
öğrenir (Gözlemin değerlendirilmesi).
Grup çalışmalarında çözüm arayışı ve problem çözme etkinlikleri ile
birbirini izleyen fikir dizileri sayesinde konunun en ince ayrıntılarına iner (Analiz).
Konuya farklı boyutlardan bakarak bu boyutlar arasındaki bağlantı ve ilgiyi
kurar (Sentez).
Problemin cevabını ararken konuları irdeleyerek sonuca varır (Sonuç).
Dolayısıyla beyin fırtınası, sadece duyuşsal alanda davranış kazandırmakla kalmayıp
bilişsel alanın üst basamakları (analiz, sentez ve değerlendirme ) düzeyinde de davranış
kazandırmaktadır.
Beyin fırtınası, öğrencilerin öğrenme sürecine aktif olarak katılmasını sağlayıp,
öğretmen baskısının olmadığı, demokratik bir öğrenme ortamında derslerin işlenmesine
imkân tanır. Tekniğin uygulanışı sırasında öğrencilerin fikirlerini savunmalarının
istenmeyişi ve eleştirinin yasaklanması, her öğrenciyi aklından geçeni rahatlıkla
söylemeye teşvik eder. Bu sayede öğrenciler gerçek hayatta karşılaşacakları problemlere
çözüm üretmek için girişken olmayı ve çok sayıda alternatifi göz önünde bulundurup,
karar vermeye öğrenir. Bu durum aynı zamanda öğrencilere fikrinin değerli olduğu
hissini vermekte, belli bir konuya ilişkin farklı düşünceleri kabul etmelerine yardımcı
olmaktadır.
Beyin fırtınası tekniğinin eğitim alanına sunduğu olumlu katkılarının yanında birtakım
sınırlılıkları da mevcuttur. Bu teknikte öncelikle dikkat edilmesi gereken konunun çok iyi seçilmesidir. Çünkü bazı konuların etkili bir biçimde tartışılması çok güçtür.
Tartışmaya açık olmayan bir konuda katılımcıları konuşturmaya çalışmak, onları
zorlamaktan başka bir işe yaramayacaktır.
“Beyin fırtınası tekniğini grup içerisinde çalışmaktan çekinen ve içine kapanık bazı
öğrencilere uygulamak zor olabilir” (Rıza, l990:138). Ayrıca grubu sürükleyen
öğrencilerin sayısının yeterli olmayışı, çok sayıda fikrin üretilme ihtimalini azaltır. Bu
nedenle oturuma katılacak öğrencilerin seçimine özellikle dikkat edilmeli, farklı
özelliklere sahip katılımcıların gruba dâhil olması sağlanmalıdır. Bununla beraber farklı
özellikteki öğrencilerin kontrolünün de zor olduğu unutulmamalıdır.
Oturum esnasında katılımcıların tümünün fikrini söylemesi zorunluluğu, hiçbir fikri
olmayan öğrencileri zor durumda bırakabilmektedir (İşman ve Eskicumalı 2003,101).
Bu durum katılımcıların psikolojisini olumsuz etkilemekle beraber hiç ilgisi olmayan fikirlerin söylenmesine, zaman kaybına ve gerçek çözümden uzaklaşılmasına neden
olur.
“Beyin fırtınası sürecinde dikkat edilecek bir diğer husus da bazı iyi önerilerin göz ardı
edilebilmesidir” (Nakiboğlu, 2003:343). Açıklanan fikirlerin çokluğu, kaliteli fikirlerin
tespit edilmesini güçleştirmektedir. Bu açıdan oturum sonrası titiz bir değerlendirmenin
yapılması gerektiği unutulmamalıdır.
“Beyin fırtınası sürecinde her öğrenciyi ayrı ayrı değerlendirme ve yapıcı eleştirilerde
bulunma fırsatının olmayışı tekniğin bir diğer dezavantajıdır”(Ocak, 2007:256). Ayrıca
ortaya atılan her fikrin kombinasyonu ve gelişmeyi sağlamak adına yazılması
zorunluluğu, fikirlerin akış hızını yavaşlatıp, zaman açısından sıkıntı yaratabilir.
Fikirleri yazacak grup içinden ya da dışından bir sekreterin varlığı da katılımcıları
rahatsız edebilmektedir.
Birçok öğretim etkinliğinde kolayca kullanılabilecek ve pek fazla hazırlık
gerektirmeyen yaratıcı bir düşünme tekniği olan beyin fırtınası, çağın öğrenme
ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte bir öğrenme aracıdır. Yaratıcı ve kaliteli fikirlerin
kısa sürede üretimin önemli olduğu günümüzde beyin fırtınası, pozitif bilimlerde
başarıyla kullanılmaktadır. Sosyal bilimlerin somut verilerle çalışamaması, beyin
fırtınasının bu alanındaki gücünü gölgelemiş olsa bile özellikle Türkçe öğretiminin
1.2.3. Beyin Fırtınası Tekniği
İş yaşamında ve eğitim alanında kullanılan beyin fırtınası tekniği, temelde aynı
özellikleri taşıyıp birtakım ortak amaçlara yönelmiş olsa da her iki alanın kendine özgü
ihtiyaçları ve hedefleri bulunmaktadır. Yaratıcı fikirleri ortaya çıkarmak için şirketlerce
hazırlanan profesyonel beyin fırtınası organizasyonlarında, temelde kâr amacı güdülürken, eğitim alanında kullanılan beyin fırtınası tekniğinin hedefleri, eğitim
ihtiyaçlarına ve derse göre değişmektedir. Bu durum beyin fırtınasının ne olduğunun,
hangi anlamları ifade ettiğinin tartışılmasına neden olmuştur.
“Beyin fırtınası, bazılarına göre sadece bir araya gelmek ve birkaç fikir edinebilmek için günlük bir taştırma yapmaktır. Bazıları beyin fırtınası teriminin jenerasyon ( nesil)
kavramıyla aynı olduğuna inanırken, bazılarıysa beyin fırtınasının evrensel bir tedavi
(yaratıcı olmanın tek yolu) ya da CPS (Creative Problem Solving / Yaratıcı Problem Çözme) sürecinin eş anlamlısı olarak görmektedirler” (Isaksen, 1998:3). Beyin
fırtınasının birey ya da grupların yaratıcı yeteneklerini eğitmek amacıyla çalışan
profesyoneller için özel ve teknik bir açıklaması vardır. Ancak eğitimciler için önemli
olan beyin fırtınasının terimsel boyutundan ziyade öğrenme-öğretme sürecinde öğrenci
davranışlarına olan katkısıdır.
“Beyin fırtınası 1930’lu yıllarda, New York’ta “Batten Barton Durstine” isimli bir reklâmcılık bürosunda çalışan Alex Osborn tarafından geliştirilmiştir” (Rawlinson,
1995:44; Quah, ?). İlk kez reklamcılık alanında kullanılan bu teknik, temelde çok sayıda
fikir üreterek onlar arasından kaliteli olanları seçip, ürünlerin satışını artırmayı
hedeflemiştir. Sonraki yıllarda, kısa sürede çok sayıda fikir elde etmede gösterdiği
başarı nedeniyle farklı alanlarda da kullanılmaya başlanmıştır.
“Oturum esnasında sürekli fikir üretiminin katılımcıların beyinlerinde bir fırtına oluşturduğu düşüncesiyle tekniğe beyin fırtınası ismi verilmiştir” (Kaptan ve Kuşakçı,
2002:197; Quah, ?). Fikirlerin keşfini sağladığı için de “buluş fırtınası” adıyla da
bilinmektedir (Demirel, 2007:105; Vural, 2005:192). Son yıllarda beyin fırtınası teriminin suiistimal edilmesi, amacının ve etkili kullanımının yanlış anlaşılmasına yol
açmıştır. Buna rağmen tekniğin popülerliğinin, grupların üretkenliğini artırma
ihtiyacının yaygınlığından ve kalıcılığından kaynaklandığı bilinmelidir (Isaksen,
Başarılı bir beyin fırtınası süreci için birtakım şartların yerine getirilmesi gerekmektedir.
Bu noktada öncelikle sürece dâhil olan katılımcıların tespiti ve sayısı çok önemlidir. Oturuma katılanların sayısı fazla olursa katılımcıların bir kısmı konuşmaya fırsat
bulamazlar, bir süre sonra ilgileri dağılır ve sürece dâhil olmaktan vazgeçerler. Bu
durum onlardan gelebilecek katkının kaybedilmesi anlamına gelmektedir. Beyin fırtınası oturumlarında katılımcı sayısının az olması da oturumun hedefine ulaşmasına
engel olur. Küçük gruplarla yapılan uygulamalara gereğinden fazla nezaket havası
hâkimdir. Katılımcılar kendi söyleyeceğini söylemeden önce diğerlerinin fikirlerini
açıklamalarını bekler. Bu durum fikir üretimine sekte vurur. Bu nedenle az kişiyle
yapılan beyin fırtınası oturumlarında da istenilen verimi almak zordur. Beyin fırtınası grupları için en uygun sayının çeşitli araştırmalarda (Erginer, 2000:229; Gözütok, 2006;
Rawlinson, 1995:46; Yalçın, 2002:160) 12 olduğu belirtilmiştir.
Beyin fırtınası oturumuna katılacakları tespit etmek, sürecin başka bir boyutudur.
Katılımcıların farklı niteliklere sahip olan bireylerden oluşması gerekir. Çünkü değişik
özellikteki bireyler, probleme farklı açılardan bakarak, değişik çözüm önerileri
sunabilirler. Tartışılan konunun uzmanları teknik hususları görebilirken, sorunun sosyal
boyutunu göz ardı edebilirler. Konuyla ilgisi olmayanlar ise sosyal problemleri çözebilirken, teknik hususları atlayabilirler. Bu sebeple beyin fırtınası grupları farklı disiplinlerden gelen katılımcılarla oluşturulmalıdır.
“Beyin fırtınası etkinliğinin yaratıcı düşünme ve imgeleme sağlaması için dört temel
koşulu bulunmaktadır” (Heslin, 2001; Mickenberg, ?; Nakiboplu, 2003; Özden,
1997:141; Pinkston, 1981; Rawlinson, 1995:47).
Eleştiriyi kapı dışında bırakarak değerlendirmeyi sona bırakma, Serbest bir ortam hazırlayarak sınırsız düşünmeyi sağlama, Nitelikten çok nicelik arama,
Kombinasyon (çaprazlama) ve gelişmeyi sağlama.
Sürecin etkin bir biçimde yürümesi için öncelikle yapılması gereken, katılımcıların fikirlerini rahatlıkla açıklayabilecekleri bir ortam hazırlamaktır. Beyin fırtınası, hayal gücünü geliştirerek yeni ve marjinal fikirleri cesaretlendirmeli ve yargılayıcı
olmamalıdır. Bu anlamda eleştirinin yasaklanması katılımcıların aklından geçenleri
olmayanıyla bütün fikirlerin eleştiriye ve değerlendirmeye tabi olmayışı sürecin hızlı ve
eğlenceli bir biçimde yürümesini de sağlar. Yaratıcı düşünce üretme sürecinin olmazsa
olmaz şartı olan eleştirinin kapı dışarı edilmesi, amacına hizmet etmekle birlikte,
öğrencilerin konuşma ve yazma becerilerinin de gelişmesine yardımcı olabilir. Çünkü
uygulayarak gelişmeye müsait olan konuşma ve yazma davranışları bu teknik
aracılığıyla sıkça tekrarlanmaktadır. Beyin fırtınası öğrencileri düşünmeye ve
düşündüklerini ifade etmeye teşvik ederek, konuşma ve yazma davranışlarının aktif
olarak kullanılmasını sağlayacaktır.
Beyin fırtınası sürecinde ortaya atılan fikirlerin kalitesinden çok miktarı önemlidir. Dolayısıyla süreçte fikirlerin nitelikli olması yerine, nicelik açısından fazla olması hedeflenmektedir. Bu bakımdan değerlendirme sonraya bırakılarak çok sayıda fikrin
üretilmesi teşvik edilir.
“Beyin fırtınası oturumlarında fikirlerin sayısını artırmak adına çaprazlama (kombinasyon) bir gelişme takip edilmektedir. Çünkü bir öğrencinin fikrinden diğer
öğrencilerin de esinlenmesi söz konusudur” (Kaptan ve Kuşakçı, 2002; Ocak,
2007:255). Katılımcılar her fikri diğerlerinin üstüne inşa ederek yeni fikirler üretmekte
ya da diğerinin fikrini bir adım daha öteye götürebilmektedir.
Beyin fırtınası sürecinde önemli olan hususlardan bir diğeri de eğlenceli bir ortamdır.
Rawlinson’a göre, (1995:45) “Ortamdaki kahkahalar ve gürültü başarılı bir beyin
fırtınası oturumunun mükemmel katalizörleridir. Derin bir sessizlik beyin fırtınası oturumunu kısa sürede başarısızlığa mahkûm eder.” Çünkü sessiz bir oturum grubun
temposunu düşürerek, onları yaratıcılıktan uzaklaştırır. Bu nedenle çılgın ve saçma
fikirler eleştirilmemeli, eğlenceli ortamların öğrencileri fikir üretmeye; dolayısıyla
konuşmaya sevk ettiği unutulmamalıdır. Rawlinson (1995) başarılı bir beyin fırtınası
sürecinin altı aşamada gerçekleşeceğini savunmaktadır: Sorunun belirtilmesi ve tartışılması,
Sorunun yeniden tanımlanması,
Yeniden tanımlanan sorunun, yeni ortaya çıkarılan tanımlarından biri temel alınarak kaç şekilde çözülebileceğinin sorulması,
Beyin fırtınası,
En akla gelmeyecek düşünce.
Beyin fırtınası sürecinin başlangıcında katılımcılara neyin tartışılacağı açıklanmalıdır.