• Sonuç bulunamadı

Eleştirel Düşünme İşbirlikli Öğrenme İlişkis

9. Holistik Eleştirel Düşünme Puanlama Rubriği (Holistic Critical Thinking Scoring Rubric): Bu test eleştirel düşünme becerileri ve eğilimlerinin her

1.2. Yaratıcı Düşünme

1.2.3. Yaratıcılığa ilişkin kuramlar

Yaratıcılık üzerine farklı bakış açıları vardır. Yirminci yüzyılın son çeyreğinden bu yana, farklı yaklaşımlarla açıklanmaya çalışılan yaratıcılık kavramının hala tüm davranış bilimciler tarafından kabul edilmiş bir tanımı bulunmamaktadır. Tarihsel gelişim içerisinde kavramla ilgili olarak psikoanalitik, humanistik, gestaltçı, bilişsel ve karmaşık yaklaşımlarla değişik anlamlara gelecek tanımlamalar yapılmıştır (Demirci, 2000:5).

1.2.3.1. Psikoanalitik kuram

Bu kuram, psikoanalizmin savunucusu olan psikologların görüşlerini kapsamaktadır. Freud, Kris, Kubie, Slochower, Mac Kinnon ve Jung, kurama katkısı olan isimlerdir. Psikoanalitik yaklaşıma göre yaratıcılık, içgüdüsel dürtülerle atılganlığın ürünüdür. Bu tür davranışlar, kişinin iç çatışmaları ve saldırgan enerjisinin toplumca benimsenen ürünlere dönüşmesiyle ortaya çıkar (Sönmez, 1992:145). Freud yaratıcılığı, kişinin karşı koyamadığı “libido” enerjisi ile bilinç altı arasındaki çatışmanın savunması olarak düşünür. Ona göre yaratıcı kişi yüceltme mekanizmasını harekete geçirerek, içgüdülerini toplumca kabul edilir biçimlerle ortaya koyar. Bu haliyle de gerçek dünya ile değil, daha çok fantezilerle ilgilidir (Storr, 1972’den aktaran, Çoban, 1999:45).

Freud’un kuramı, olgun insanda, yaratıcılığın ve normalliğin beraber gidip gitmediğini ya da birbirine zıt olup olmadığını kesinlikle açıklamaz. Bununla beraber Freud, son şıkka doğru bir eğilim göstermektedir. Gerçekte Freud, yaratıcılığı tüm insanlarda az çok bulunabilecek bir yetenek yerine, bilimsel olmayan birkaç alana yakıştırmaktadır. Bazı yazılarında, sanatı zevklenmek için türetilen bir güç olarak betimlemekte; sanatı ruhsal yönden olgunlaşmamış ve olgunlaşmak istemeyen yetişkinlerin önemsiz, anlamsız bir uğraşı olarak görmektedir (Yavuzer, 1989:54).

Psikoanalitik görüşte Slochower (1974), yaratıcı sürecin aşamalarını iki aşamada incelemiştir. Bilinçaltı ve esinlenmeyi ilk aşama olarak kabul etmiştir. Yaratıcı süreç bir düş, düşlem ya da derin düşünceye dalmada, herhangi bir yerde, bir

zamanda ortaya çıkabilmektedir. Simgecilik ve bilinç ötesini ikinci aşama olarak ele almıştır. Sanat ve kültürde yaratıcı süreci simgeye dönüştürme zorunludur. Simgecilik ve yaratıcılık işlevleri, yaratıcı süreç içerisinde bilinç altının rolüne bağlıdır. İnsanın simgecilik gereksinmesinin nedeni fiziksel yaşamda tam doyuma ulaşamamasından ileri gelir (Yavuzer, 1994).

Sungur (1992:47), psikoanalitik yaratıcılık kuramının gelişimine Freud’unkilerden çok E. Kris ve L.Kubie’nin görüşlerinin katkıda bulunduğunu belirtir. Kris’e göre yaratma süreci esinlenme ve zenginleştirme olmak üzere iki temel aşamadan geçer. Ona göre birinci aşamada ego geçici olarak bilinç öncesi düşünme düzeyine geri dönüşe izin vermek için düşünceler üzerindeki kontrolünü gevşetir. Bu yolla düşünme anında ortaya çıkan nötr enerji serbest kalarak, işlevsel bir zevke, oradan da kişiyi yaratıcılığa yöneltir. Psikoanalitik kuram, yaratıcılık kuramları arasında belki de en çok tartışılanı olmuştur. Yaratıcı düşünce süreci üzerine farklı bir bakış açısı kazandırması bir yana, ilgileri toplaması, tartışmaları attırması ve bu alana yönelik araştırmaları ötelemiş olması açısından büyük önem taşımaktadır.

1.2.3.2. Hümanistik Kuram

Literatürde de yaygın olarak görülebilecek bir biçimde “insancıl kuram” olarak da geçen bu kuramı ortaya koyanlar Rogers ve Maslow’dur. Humanistik yaklaşıma göre yaratıcılık, yaratıcı bir süreci bir taraftan bireyin bir tekliği dışında gelişen bir karmaşık ilişkisel ürünün ortaya çıkışı; öte yandan maddelerin, olayların, insanların yaşantılarındaki koşulları oluşturması olarak savunmaktadır (Sungur, 1992:51). Rogers, yaratıcı süreci bir taraftan bireyin eşsizliği dışında gelişen bir karmaşık ilişkisel ürünün ortaya çıkısı; öte yandan maddelerin, olayların, insanların ya da onun yaşantı koşullarının ortaya çıkısı olarak tanımlar. İyi ya da kötü yaratıcılığın olmadığını ekleyerek, ‘Bir insan acıyı azaltmak için, diğeri daha katı bir işkence yöntemi bulmak için çalışır. Her ikisi de yaratıcı eylemlerdir, fakat toplumsal değerleri farklıdır’ demektedir (Sungur, 1992: 51). Rogers, psikoanlitikçi Freud’u şöyle eleştirmektedir: “Freud’a göre yaratıcılık, gerginliğin azaltılmasıdır. Fakat,

insan sadece rahatın peşinde değildir. Birey etkinliği ve çabadan gelen gerginliği de arar. Etkin olmak, keşfetmek, meydana çıkarmak, deneyim yapmaktır. İnsan gerginlikleri ve çatışmaları da aramaktadır. Normal insan bundan kaçınmamakta ve hatta bunların peşinden koşmakta, ancak bu şekilde mutlu olabilmektedir.” (Süzen, 1987). Rogers bireydeki bazı koşulların yaratıcılıkla bir arada bulunduğunu söylemektedir. Örneğin; deneyime açık olma, değerlendirmenin içsel dokusu, elemanları ve kavramlarla ilgilenme yeteneği gibi. Rogers, boş zamanlarımızda bile pasif ve toplu eğlence biçimlerini seçmekte olduğumuzu belirtmektedir. Rogers’a göre eğitim sistemi, okulu bitirmiş elemanlar yetiştirmekte, bilimsel alanlarda yararlı kuram geliştirip bunu denencelerle sınayanlardan çok, büyük bir kadro araştırma teknisyenliği yapmaktadır(Sungur, 1992).

Rogers’ın değindiği bu iki farklı yaratıcı tavırdaki en büyük ortak yan, özgünlük, yenilik ve kişiye has olma özelliklerinde yatmaktadır. O yaratıcılığı belirleyen iki koşulu X ve Y diye iki kategoride belirler:

X- Psikolojik güvenliktir ve onu da kendi içinde üçe ayırır: Birey eşsizdir ve değerlidir. Ona dışarıdan değerlendirmelere açık olmayan bir ortam sağlanmalıdır ve empatik anlayış gösterilmelidir.

Y’yi psikolojik özgürlük diye niteler ve bireyin içinde taşıdığı yaratıcılığı yargılardan uzak özgür kalabildiği durumlarda gerçekleştirebileceğini düşünür (Sungur, 1992: 53).

Abraham Maslow ise, çok sayıda deneklerle gerçekleştirdiği bilimsel çalışmalardan sonra, özel yetenek gerektiren yaratıcılık ile, her insanda bulunan kendini gerçekleştirme tutkusunun bir sonucu olan yaratıcılığı ayırmıştır. Kendini gerçekleştiren kişi, olağanüstü esnek bir yapıya sahiptir, bu nedenle çelişkili kavramları kendi içinde barındırabilir ve insanlara hoşgörü ile yaklaşarak karmaşık yaşamı eğlenceli hale getirir (Arietti, 1976’dan aktaran, Çoban, 1999:48).

Yaratıcılıkta bireyin içsel bütünlüğü önemlidir. İnsanın her etkinliğinde, onun bireyselliği sezilebilir. Kendini gerçekleştirme isteği duyan insan, yaratıcı çaba

ile buna ulaşabilir (Çoban, 1999: 49). Maslow, yaratıcı bireylerin kendilerini diğer bireylere göre daha çok kabullenmiş, davranışları spontane, daha az denetimli, daha az planlı, daha kolay dışa açılabilen, daha az engellenme algılayan bireyler olarak nitelendirmektedir (Maslow, 1959’dan aktarımlı olarak Sungur, 1998’den aktaran, Çiftçi, 2002:21).

1.2.3.3. Çağrışım kuramı

Bu kuram yaratıcı düşünceyi çağrışımlarla açıklamaya çalışmaktadır. Çağrışım kuramcılarına göre, fikirler arasındaki çağrışımlar düşünmenin temelini oluşturur. Yaratıcılık, bu çağrışımların sayısına ve alışılmamış olmasına bağlıdır. Kuramın temelleri bazı kaynaklarda İngiliz ampirisistlerinden Hume ve Mill’e kadar dayandırılmaktadır (Sungur, 1992: 50). Çünkü onlar da her türlü bilginin temelini tecrübeye dayandırmakta, dolayısıyla da çağrışımın önemini vurgulamaktadırlar.

Mednick, uzak çağrışımlar testini geliştirmiştir. Mednick; bireyin yaratıcılığının onun çağrışımsal hiyerarşisine bağlı olduğunu öne sürmüştür. Örneğin; “masa” denildiğinde düşük düzeyde yaratıcı insanlar büyük bir olasılıkla “sandalye” gibi kalıplaşmış tepkiler verir. Daha yaratıcı olanlar ise genel bir tepkide bulunabildikleri gibi aynı zamanda “su” gibi uzak tepkiler de gösterebilirler (Busse, 1980, Aktaran: Sungur, 1988). Mednick’e göre, yaratıcı çözüm şu üç süreç aracılığıyla başarılabilir:

1. Olumlu Rastlantı: İstenilen çağrışım elemanlarını bir rastlantı sonucu