• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II İNCELEME ALANI VE ÇEVRESİNİN JEOLOJİSİ

2.7 Yapısal Jeoloji

Orta Anadolu Bölgesi Oligosen döneminin sonuna kadar özellikle Afrika ve Avrasya levhaları arasında Tetis’in güney kolunun itiliyor olmasından dolayı K-G yönlü sıkışmaya maruz kalmıştır (Şengör ve Yılmaz 1981). Başka bir değişle henüz KAFZ ve DAFZ oluşmamıştır. Afrika levhası Anadolu plakasının altına dalarken, dalan levha mantoda ergiyerek kalkalkalen volkanizmaya sebep olmuştur (Dirik vd., 1999). Daha sonra Miyosen döneminde Arap-Avrasya levhalarının çarpışmasından sonra Türkiye'de genel bir D-B (tam olarak BKB-DGD) yönlü sıkışma meydana gelmiştir. Buna bağlı olarak Miyosen döneminin ortalarında KAFZ şekillenmeye başlamıştır. Erken-Orta Miyosen döneminde Orta Anadolu bu kuvvetlerden düşük seviyede etkilenmiştir.

Bu aşamada önce ortaç bileşenli daha sonra (Pliyo-Kuvaterner’de) da alkalen bileşenli çok yaygın bir volkanizma oluşmuştur. Bu dönemde, astenosferin yukarı hareketi bölgeyi yükseltmeye başlamış buda zayıf bir gerilme tektoniğine sebep olmuştur. Bu sebeple, özellikle Tuz Gölü fayının batısında zayıf normal fayların etkisi gözlenmektedir. Ancak bu hattın doğusunda, Doğu Anadolu’da meydana gelen Arap- Avrasya plakalarının çarpışması ve ilişkili kaçma tektoniğinden ötürü doğrultu-atımlı fayların da bu normal faylarla beraber çalıştığı görülmektedir (Şengör ve Yılmaz 1981).

Bölgedeki jeodinamik ortamın değişimi, rotasyonel hareketler ve birbirini kesen fay sistemleri yüzünden büyük olasılıkla bu hareketler ekstansiyon oranının değişmesine ve kabuk-ölçekli kırık sistemlerinin gelişmesine neden olmuştur (Dirik vd., 1999). Bu faylar ve kırık sistemleri 1) magma yerleşimi/erüpsiyonu için çıkış yollarıdır ve 2) magmanın yeraltında kalma süresini ve böylece kabuk materyaliyle olan etkileşimi

kontrol ederler. Aynı volkanik komplekste geniş bir aralık sunan kayaç bileşimleri (kalk-alkalen, toleyit-alkalen geçişi ve alkalen) tektonik hareketlerle kontrol edilen magmanın yeraltındaki kalış süresiyle direkt olarak açıklanabilir. Bu yapısal özellikleri nedeniyle, Kapadokya jeotermal provensi içerisindeki hidrotermal suların ve bunların açığa çıkmasını sağlayan çatlak ve fayların zayıf gerilmeli bir tektonik rejimin ürünü olduklarını ve sistemi ısıtan magmatik unsurlarında yukarıda bahsedilen astenosferin yukarı doğru hareketiyle ilgili olduğu öngörülebilir.

2.7.1 Paleotektonik dönem yapılar

Bunlar Orta Eosen öncesinde gelişmiş yapılar olup (1) metamorfizma öncesi oluşmuş uyumsuzluklar, (2) metamorfizma sırasında gelişen kıvrımlar ve (3) metamorfizma sonrası gelişen yapısal unsurlar olmak üzere üç alt grupta toplanmaktadır (Güncüoğlu ve Toprak, 1993) (Şekil 2.14).

Şekil 2.14. Miyosen’den günümüze bölgedeki fay sistemlerinin hareketleri, A) Geç- Orta Miyosen, B) Geç Miyosen-Erken Pliyosen C) Geç Pliyosen-Kuvater. (OKFZ: Orta Kızılırmak fay zonu; DF: Derinkuyu fayı; EFZ: Ecemiş fay zonu; KMF: Keçiboyduran-

Melendiz fayı; NFZ: Niğde fay zonu; TFZ: Tuzgölü fay zonu) (Toprak ve Göncüoğlu, 1993)

2.7.1.1. Metamorfizma sırasında gelişen yapısal unsurlar

Orta Anadolu’da en çok Niğde yöresinde gözlenen bu yapılar genelde KD-GB ve DKD- BGB ile K-G eksen doğrultulu antiklinoryum ve senklinoryumlardan oluşmaktadır (Şekil 2.15). Bu yapıları oluşturan deformasyon sırasında metamorfikler devrik bir şekilde bir kaç kez kıvrımlanmaya maruz kalarak olduklarından daha kalın bir hale gelmişlerdir (Güncüoğlu vd., 1991).

2.7.1.2 Metamorfizma sonrası yapısal unsurlar

Metamorfizma sonrası gelişen ilk yapılar ofiyolitik üzerlenmesi ile doğrudan ya da dolaylı yoldan ilişkili yapılardır. Bölgedeki granodiyoritlerin oluşması ve buna bağlı bölgesel domlaşmalar bu tür yapılara örnek teşkil eder (Göncüoğlu vd., 1991). Aynı zamanda ofiyolit üzerlenmesi sırasında oluşan sıkışma rejimini izleyerek, bugün temel üzerinde hemen her yerde gözlenebilen ofiyolit bindirmeleri ve bu bindirmelerin türevleri olan yapılar bu dönemde bölgedeki sıkışma rejimin yapılarındandır (Koçyiğit 2003) (Şekil 2.15).

Orta Eosen sırasında veya hemen sonra, gerilme rejimini izleyen ikinci bir sıkışma rejimi sırasında temelden sıyrılan metamorfik ve ofiyolitik kütleler yeni basenler üzerine ters ya da bindirme fayları boyunca aktarılmış ve daha sonra basen çökelleri üzerine tektonik dilimler halinde yerleşmiştir (Göncüoglu, 1985; Göncüoğlu ve Toprak, 1992; Kuşcu ve Erler, 1999). Benzer olarak çalışma alanında, Orta Anadolu’daki Tersiyer basenleri içinde çökelmiş olan Orta Eosen yaşlı Evliyatepe formasyonu gibi birimlerde bindirme fayları ve bu faylara yakın kesimlerde DKD-BGB ve KD-GB eksen doğrultulu, asimetrik devrik antiklinal ve senklinaller oluşmuştur (Dirik ve Göncüoğlu, 1996; Kuşcu vd., 1993).

2.7.2. Neotektonik dönem yapılar

Neotektonik yapılar KD-GB, BKB-DGD ve ender olarak D-B doğrultusunda gelişmiş normal faylar tarafından temsil edilmektedir. Bu yapılar, Çamardı bölgesinde etkili olmuş paleotektonik dönem yapılarını öteleyen yapılardır. Bu yapılar CBF (Celaller bindirme fayı) ve Pliyosen yaşlı birimleri kesip onları öteleyen genç yapılar olarak da sınıflandırılmaktadır (Şekil 2.16).

Şekil 2.16. Landsat Uydu görüntüsünden elde edilen Niğde bölgesinin yapı haritası (Henden, 1983)

Bu fayların genel doğrultuları Kuşçu (2001) tarafından tanımlanan Hasandağı fay seti'nin genel doğrultusuna paraleldir (Kuşcu vd., 1993). Dolayısıyla bu fayların Niğde kuzeyinde gözlenen Hasandağı fay setinin güneyindeki devamı olduğu kabul edilmektedir.

Neotektonik yapıların en önemlisi ve en yaygın olanı Üçkapılı fayı (ÜF) dır (Kuşçu, 1992). Bu faya ait jeolojik oluşumlar özellikle Celaller bindirme fayını ötelemesiyle belirginleşir. Çalışılan alan içinde ve dışında Niğde masifini kuzeyden güneye öteleyen bu fay boyunca kayaç birimleri yer yer ezilmiş, ufalanmış ve tektonik olarak yanyana getirilmiştir. Üçkapılı fayı’nın yaşına ilişkin veriler Kuşcu vd.’nin (1993) çalışmalarında orta konulmuştur. Yazarlar çalışmalarında Üçkapılı fayı’nın kuzeyindeki devamı olan Hasandağı fay seti’nin Pliyosen yaşlı ignimbiritleri kestiğini belirtmektedir. Bu da fayın Pliyosen sonrası, olası Pliyo-Kuvaterner yaşlı olabileceğini göstermektedir. Bu da Neotektonik döneme ait yapıların Pliyo-Kuvaterner zaman aralığında olmaları gerektiğini göstermektedir.

Benzer Belgeler