• Sonuç bulunamadı

Arz yanlı yaklaşım, Keynesyen teorinin toplam talebe ağırlık veren teorisine karşı, klasik iktisadi düşüncenin bilinen fakat uzun zamandır ihmal edilmiş bulunan üretime yönelik iktisadi ilkelerinin yeniden gündeme getirilmesidir. Ekonomik istikrarsızlığın ana kaynağı üretim ve arz yetersizliğidir. Yaklaşımın temelinde vergi indirimleri politikasına ağırlık verilmektedir. Bu nedenle “arz yanlı vergi politikası” olarak da ifade edilmektedir. Arz yanlı vergi politikasının temel argümanı olan vergi indirimleri politikası “Laffer Eğrisi” yardımı ile netlik kazanmıştır.

Şekil 4.Laffer Eğrisi

Kaynak: Ahmet Ulusoy, Maliye Politikası, Üçyol Kitabevi, Trabzon, 2006: 79.

Vergi gelirleri ile vergi oranı arasındaki geometrik ilişkiyi gösteren Laffer Eğrisi’ ne göre, vergi oranı sıfır ise vergi hâsılatı yok demektir. Vergi oranının % 100 olduğu bir konjonktürde de vergi gelirleri olmayacaktır. % 100’lük bir vergi oranında bireyler elde ettikleri kazancın tamamını vergi olarak ödeyeceklerinden, çalışmak ve para

kazanmak istemeyeceklerdir. Bunun sonucunda da devlet hiç gelir elde edemeyecektir.2 Vergi hâsılatını sağlayacak vergi oranı 0 ile 100 arasında bir oran olup en yüksek vergi hasılatı sağlayacak vergi oranı, vergi hasılatının düşmeye başladığı noktadadır.

Arz yanlı iktisat yaklaşımının üniversite ortamından ziyade medya ve politik ortamda oluştuğu söylenebilir. Görüşün ortaya çıkışı 1974 “Amerikan Girişimci Enstitüsü

2 Bu yaklaşım İbn-i Haldun’un El-İber adlı tarih kitabının giriş kısmı olan Mukaddime’deki

“Devlet, vergi yükünü ne kadar artırırsa vergi gelirini o oranda azaltmış olur” görüşüyle benzerlik gösterir. 0 20 40 60 80 100 120 0 20 40 60 80 Ver gi Or an ı Vergi Gelirleri

(AEI)” sponsorluğunda yapılan enflasyon konulu sempozyumda Mundell’in yaptığı konuşmayla başlamıştır (Ulusoy, 2006: 77). Arz yanlı iktisadın tanımlamaya çalışıldığı sempozyumda; yaşanan ekonomik sorunların temel nedenlerinin yürürlükteki genişletici

para, esnek kur sistemi ve yüksek vergi oranlarına dayalı politikalar olduğu öne sürülmüştür. 1970’li yılların başlarında başta ABD olmak üzere neredeyse tüm sanayileşmiş ülkelerde görülen yüksek enflasyon, işsizlik, düşük üretim gibi olguların bir arada bulunduğu stagflasyon ortamından kurtulmak için karşı politikalar uygulanması gerektiği vurgulanmıştır. Enflasyonla savaşmak için sıkı para politikası, resesyonla savaşmak için vergi indirimi politikası, esnek kur yerine sabit kur sistemi uygulanmalıydı. “Mundell’in en provakatif ifadesi, hızla yükselen petrol ve diğer mal fiyatlarının artışının kıtlıktan veya enflasyondan dolayı değil, altın standardının kaldırılmasından kaynaklandığını iddia etmesiydi” (Ulusoy, 2006: 77).

Arz yanlı iktisat yaklaşımı talep yönlü ekonomiye bir tepki olarak ortaya çıkmış, bir ekonomide uygulanan vergi indirimi politikasının, Keynesyenlerin öne sürdüğü gibi toplam talebi teşvik ettiği için değil, bireyleri çalışmaya, yatırım yapmaya, üretime ve tasarrufa teşvik ettiği için etkili olacağını savunmuştur. Ekonomik büyüme ve verimliliğin sağlanması vergi oranlarında indirim yapılarak sağlanacaktır.

Arz yanlı yaklaşım, klasik düşüncenin bir versiyonu olup maliye politikasının ekonomik etkinliği ve büyümeyi olumsuz etkileyeceğine vurgu yapmaktadır. Devletin uyguladığı ekonomi politikaları yalnızca kısa dönemli istikrarı sağlamaya yönelik olup mali araçlar vasıtasıyla toplam arzı artırmak gibi bir hedefe ulaşmak mümkün değildir. Kamu harcamaları, vergi oranları ve toplam talebin aşırı artmasının meydana getirdiği geçici dengesizlikler bu yaklaşıma göre yalnızca verimlilik artışına dayanarak

açıklanabilir. Bu nedenle bütçe denkliği önemlidir. Çünkü bütçe açıkları tasarrufları çekerek ödünç verilebilir fonların fiyatı olan faizin artmasına neden olur, sonuç olarak sermaye birikimi ve üretimin artması engellenir.

Klasik iktisatta olduğu gibi arz yönlü yaklaşımda da, ekonomik istikrarın sağlanması için, devletin sosyal harcamaları azaltması, tasarruf ve yatırımları özendirecek vergi politikaları düzenlemesi, para arzını sabit bir hızla artırması ve piyasa işleyişini bozacak kural ve düzenlemeleri kaldırması savunulmaktadır. Bu doğrultuda devletin ekonomi içindeki alanı daraltılmalı, serbest piyasa mekanizmasının işleyişi üzerindeki engeller kaldırılmalıdır.

Arz yanlı iktisatçılar Keynesyen görüşün aksine, “nispi fiyatların” rolüne vurgu yaparak, devlet faaliyetlerinin ilk etkisinin kullanılabilir gelir üzerinde değil, nispi fiyatlar üzerinde etki yapacağı görüşünü savunur. Bu durum önce kaynakların dağılımını değiştirmekte, ardından gelir değişiklikleri meydana getirmektedir. Bu açıdan bakıldığında; devlet faaliyetlerinin toplam talep ve üretim üzerinde etkili olacağı yönündeki Keynesyen görüş reddedilmektedir. Çünkü arz yanlı iktisatçılara göre, reel toplam talepteki değişmeler üretimi artırabilir. Devlet faaliyetlerinin ise reel toplam talep üzerinde doğrudan bir etkisi bulunmamaktadır.

Arz yanlı yaklaşımın temelleri 1970’li yıllarda atılmış ancak 1980’lerde geniş uygulama alanı bulmuş, politik ve bilimsel çevrelerce önemsenmiştir. Bunun en önemli nedenleri; Keynesyen teorilerden vazgeçilmesi, arz etkileri ve teşviklerin uygulamada ön plana çıkarılması ve köklü vergi indirimlerinin savunulması olarak sayılabilir.

Uygulamada, arz yanlı politikaların temel argümanları olan emek piyasalarını daha rekabetçi hale getirmek, özelleştirme ve sınırlandırma politikalarıyla kamu rolünün azaltılması dünya ekonomilerine şu örneklerle yansımıştır; İngiltere’de birey çabalarını ödüllendirmek için gelir vergisi oranları azaltılmış, ücret pazarlığı kırılmaya çalışılmış fakat tamamı rafa kaldırılmamıştır.

Bir diğer ayak olan kamu rolünün azaltılması ile daha fazla kaynak özel sektörün kullanımına bırakılacaktı. 1980’li ve 1990’lı yıllarda kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi ve serbestleştirilmesi ile bu politika uygulanmaya kondu. Etkileri değerlendirildiğinde, 1940’lardan beri sürekli yükselen kamu sektörünün GSYİH içindeki payını azaltmada başarılı olunmuş, ulusal ekonomilere nazaran özelleştirme sonrasında verimlilik ve gelirlerin arttığı görülmüştür. Fakat aynı zamanda okul ve hastanelere yapılan harcamaların azaltılması ile ekonomide uzun dönemli büyümenin motoru olan alt yapı yatırımlarını düşürmüştür.

1960’lı ve 1970’li yıllara nazaran 1980’li yıllarda gerçekleşen verimlilik artışını sadece arz yanlı politikalara bağlamak yanlış olacaktır. 1980 sonrası uluslararası rekabet ve teknolojideki hızlı artış küresel ölçekte verimliliği artırmıştır.

Benzer politik değişiklik 1980’li yılların başında ABD’de uygulanmıştır. Arz yanlı politikalar başkan Reagan’la bütünleşmiş ve “Reaganomist” olarak nitelendirilmiştir. ABD’de bu politikalar bazı başarılar sağlamıştır. Askeri harcamalar önemli düzeyde artmasına rağmen federal hükümet harcamaları azalmış, vergi oranları düşmüştür. Serbestleştirilme hızlandırılmış, enflasyon düşürülmüştür. Bu başarılı sonuçlarla birlikte ABD topladığı vergiden daha fazlasını harcadığı için bütçe açıkları ve borç yükü artmıştır