• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM (EKONOMİK KRİZ GENEL BİR ÇERÇEVE )

I.3. Ekonomik Krizlerin Nedenleri

I.3.4. Asimetrik Bilgi ve Ahlaki Tehlikenin Yol Açtığı Krizler

Tam rekabet koşullarının geçerli olduğu bir finansal sistemde fonlar en verimli alanlara tahsis edilir. Ancak gerçek hayatta finansal sistem, tam rekabet koşullarından oldukça uzak ve karmaşık bir işleyişe sahiptir. Gerçek hayatta finansal piyasa aktörleri, tam rekabet piyasasında olduğu gibi “tam bilgi” değil, “asimetrik bilgi” sahibidirler.

Asimetrik bilgi, taraflar arasındaki bilgi eşitsizliği olup bu olgu finansal krizlerin başlangıcıdır. İktisat literatüründe ahlaki tehlikenin yol açtığı krizler, ekonomik ilişkide “bir tarafın diğerine göre daha iyi veya daha fazla bilgi sahibi olması” anlamına gelen “asimetrik enformasyon” veya “enformasyon asimetrisi” veya “asimetrik bilgi” olarak farklı isimlerle nitelendirilen kavramdan kaynaklanmaktadır.

Asimetrik bilgi yaklaşımı, finansal krizleri açıklamayı amaçlayan ve son yıllarda ortaya çıkmış olan modern bir teoridir. Finansal piyasaların etkinliği, piyasadaki aktörlerin piyasanın işleyişi hakkındaki bilgilere aynı ölçüde sahip olma şartına bağlanmaktadır. Finansal bir sözleşmedeki tarafların sahip oldukları bilgilerin farklı olması durumunda asimetrik bilgi sorunu ortaya çıkar. Piyasada borç alan, borç verene göre daha avantajlı konumdadır. Çünkü borç alan, üstlendiği yatırım projeleri konusunda borç

verenden daha fazla bilgiye sahiptir (Şen, 2006: 1).

Asimetrik bilgi yaklaşımına göre finansal kriz, finansal piyasalardaki bilgi akışının azaldığı ve bundan dolayı finansal piyasaların görevlerini yapamadığı durumlarda ortaya çıkar. Uygulamada, asimetrik bilgi problemini çözmek için önerilen tedbirlerin tümü, piyasalardaki bilginin artırılmasını amaçlamaktadır. Ancak bu problemi tam olarak ortadan kaldırmak mümkün değildir. Finansal piyasalar tam rekabet koşullarında işlem görmemekte, önemli miktarlarda işlem ve bilgi maliyetleri taşımaktadırlar. Bilgi problemi,

finansal sistemin karmaşık yapısını etkilemekte ve para politikasının ekonomiye aktarımı yoluyla önemli makro sonuçlar doğurabilmektedir.

Asimetrik bilgi, iki önemli sorunu da beraberinde getirmektedir: ters seçim

(adverse selection) ve ahlaki riziko (moral hazard) (Şen, 2006: 1). Ters seçim, finansal işlem gerçekleşmeden önce; ahlaki riziko ise finansal işlem gerçekleştikten sonra meydana gelmektedir. Asimetrik bilginin neden olduğu sorunların ortadan kaldırılabilmesi için yasal düzenlemeler, bilginin piyasalaştırılması ve finansal aracılık şartlarının oluşturulması

gerekmektedir. Bu koşullar sağlanamaz ve asimetrik bilginin önüne geçilemezse, tasarruf sahipleri boyutunu tahmin bile edemedikleri risklere katlanmak yerine fonlarını ellerinde likit olarak tutacaklardır. Tasarruflarını yerel para birimine kıyasla daha fazla güvendikleri, daha istikrarlı bir değere dönüştürüp yastık altı edeceklerdir.

Ters seçim, piyasada işlem gerçekleşmeden önce asimetrik bilgi olgusunun neden olduğu bir sorundur. Ters seçim sorunu “limon problemi” olarak da bilinir. Limon tabiri İngilizcede, kullanılmış kötü arabalar için kullanılır. Otomobil piyasası konunun daha kolay anlaşılması ve somutlaştırılması için seçilmiştir. Ters seçim probleminin finansal piyasanın işleyişine nasıl etki ettiği George Akerlof’ un ünlü makalesinde (The Market for “Lemons”: Quality, Uncertainity, and the Market Mechanizm) anlatılmıştır

(Akerlof, 2007).

Akerlof’a göre piyasada dört tür otomobil olduğu varsayılmıştır: Yeniler, kullanılmış olanlar, iyiler ve limonlar. Bireyler iyi veya limon olduğunu bilmeden yeni bir otomobil satın alırlar. Fakat bir süre sonra aldıkları otomobilin kalitesi hakkında bilgi sahibi olurlar, örneğin otomobilin limon olduğu sonucuna varabilirler. Elbette varılan bu sonucun doğruluğu, başlangıçtaki orijinal tahminin doğruluğundan daha kesindir. Böylece

bilgi asimetrisi oluşur. Şu durumda, otomobilin kalitesi hakkında satıcılar, alıcılardan daha

fazla bilgi sahibidirler. Kullanılmış otomobilin potansiyel alıcıları kalitesini değerlendiremedikleri için otomobilin iyi veya limon olduğunu bilmezler. Bu nedenle alıcıların ödeme yapacakları fiyat, piyasadaki ortalama kalitedeki bir otomobili yaratır

(Akerlof, 2007).

Eğer araba limonsa, arabanın sahibi ortalama fiyattan araba satmaya razı olacak; böylece arabaya ödenen fiyat, limonun değerinden daha yüksek olacaktır. Bu durumda düşük kaliteli mal satanlar bir prim elde edeceklerdir. Eğer araba limon değilse,

satıcı arabanın değerinin, alıcının ödemeye razı olduğu fiyattan daha yüksek olduğunu bildiği için arabasını satmak istemeyecektir (Şen, 2006: 3).

Ters seçim sonucunda çok az sayıda kullanılmış iyi araba piyasaya gelecektir.

Piyasadaki kullanılmış bir arabanın ortalama kalitesi düşük olduğu için ve çok az sayıda kişi limonu satın almak isteyeceği için sınırlı sayıda araba satılacak, sonuç olarak kullanılmış araba piyasası etkin olarak işlemeyecektir. Akerlof bu yönüyle limon problemi ile Gresham Kanunu arasında bir benzerlik kurmaktadır. Piyasada en çok satılan otomobilin limon olması, kötü otomobillerin iyileri piyasadan kovması anlamına gelmektedir. Limon problemi ile Gresham Kanunu arasındaki tek fark; limon probleminde

otomobil hakkında alıcı ve satıcılar farklı bilgi düzeyine sahip iken, Gresham Kanunu’nda hem alıcı hem de satıcılar iyi ve kötü para hakkında aynı bilgiye sahiptirler.

Limon problemi finansal piyasalarda; potansiyel kredi alıcılarının kendilerinin hangi risk grubuna dâhil olduklarını bilmelerine karşın, borç verenlerin her bir borç alıcının hangi sınıfa dâhil olduğunu bilmemesi nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Krediyi alacak olan birey, beklenen karları yüksek ve riski düşük olan iyi bir firma ile beklenen

karı düşük ve riski yüksek bir firma arasında ayırım yapamaz. Bu durumda alıcı, ortalama kalitedeki bir hisse senedi fiyatını ödemeye razı olacaktır. İyi kaliteli bir firmanın yöneticileri alıcıdan daha fazla bilgiye sahip ve kalitelerinin farkında ise, hisselerini ortalama kalitede bir firmanın fiyatından satmak istemeyecektir. Kötü kaliteli firmalar bu fiyattan satmaya razı olan firmalar olacaktır. Alıcı, kötü kaliteli firmaların hisselerini satın almak istemeyecek, dolayısıyla hisse senedi piyasası etkin olarak çalışmayacaktır.

Ahlaki tehlike ise; iktisadi ajanların davranışlarının sonuçlarına katlanmadıkları durumlarda kendi faydalarını maksimize etmek için başkalarının zararına olacak şekilde davranmaları şeklinde tanımlanmaktadır (Erdağ, 2007: 17). Finansal işlemin gerçekleşmesinden sonra ortaya çıkan bir asimetrik bilgi problemi olan ahlaki riziko faktöründe borç verenler, borç alanların yatırım projelerinin kalitesini belirleme güçlüğü yaşarlar. Krediyi kullanan kişi ya da kurum, kredi veren açısından ahlaki olmayan faaliyetlerde bulunduğunda, kredi veren bir risk ile karşı karşıya gelmektedir. Krediyi kullanan, kendi güç ve prestijini artıran karsız yatırım faaliyetlerine de girişebilir. Aldığı krediyi risk içeren projelerde kullanan müteşebbis başarılı olduğu takdirde kazanmaktadır. Ancak proje başarısızlıkla sonuçlandığında, bunun maliyetine katlanmak zorunda olan taraf krediyi veren olacaktır. Kredi alan ve veren taraf arasında ahlaki tehlikenin sebep olduğu bu çıkar çatışması nedeniyle kreditörler kredi vermeme kararı alabilir. Bu durum da

yatırımların düşmesine neden olacaktır.