• Sonuç bulunamadı

2.5.1. Birinci Yabancı Dil Eğitimi

Koksoy (2000), çalışmasında yabancı dil kavramını şu şekilde açıklamıştır. Koksoy’a göre: Eğitim dili hem öğrencilerin hem de öğretmenin anadilinde gerçekleşiyorsa buna “anadil eğitimi” , eğer bunlardan birisinin ana dili farklı ise buna “yabancı dil eğitim” denmektedir (s. 9).

Birinci yabancı dil diğer yabancı dil eğitimlerinden ayıran en önemli husus ilk öğrenilen dil olmasıdır. Bundan sonra öğrenilen ikinci veya üçüncü yabancı dil eğitimi öğrenilen ilk yabancı dil eğitimin üstüne kurulacaktır.

Hanbay (2013), çalışmasında “ara dil (İng. Interlanguge) den bahsetmektedir. İlk defa bir yabancı dil öğrenen birey zihninde hiç yabancı dil bilgisi olamayan birey ile mükemmel düzeyde o dile hakim birey arasında bir yer oluşturur. Oluşturulan bu yerde yani ara dilde yeni öğrendiği yapıları sesletim, sözcük seçimi, dilbilgisi vb. olarak durmaksızın hipotezler geliştirerek sınar. Bu sınama döneminde birey çevresinden (öğretmen, arkadaş veya hedef kitleden) olumlu dönüt alması durumunda bu hipotez kalıcı hâle gelir. Olumsuz dönütlerde ise oluşturulan bu hipotezler tamamıyla silinir ve yeni hipotezler oluşumuna geçilir (s.13).

Önceden bilinen anadil ile yabancı dil eğitim arasındaki bağlantı da çok önemlidir. Öğrenilen yabancı dil, yapısal olarak anadile ne kadar yakınsa öğrenme de o kadar hızlı gerçekleşmektedir. Bununla ilgili Apeltauer (1997), çalışmasında birey kendi ana diline yakın bir yabancı dili öğrenirken öğrendiği dilin yapısal değişikliğini kavraması yeterli olurken anadiline uzak bir dilin öğrenilmesi durumunda yapısal olarak öğrendiği dilin yapısal değişikliğini de zihninde oturtup kavraması gerekiyor (s.88).

2.5.2. İkinci Yabancı Dil Eğitimi

Bilişsel yapılandırmacı araştırmalara göre ikinci yabancı dil, birinci yabancı dil ile sıkı bir bağlantı içerisindedir. Bu bağlantıya yabancı dil öğrenme stratejisi de denmektedir. Bu bağlantı sayesinde birey, ikinci yabancı dil öğrenme sürecinde karşılaştığı zorlukların üstesinden daha önceden aşina olduğu birinci yabancı dil öğreniminin yöntem ve metotlarıyla aşmaktadır (Akpınar Dellal & Bora Günak, 2009).

Güler (2000), çalışmasında ikinci yabancı dil eğitimi daha önce öğrenilen dile benzer yapılardan oluşan bir dil olması durumunda, öğrenci benzer kelimeleri ve yapıları daha çabuk ve kolay algılandığını vurgulamaktadır. Güler, çalışmasında buna örnek olarak İngilizce ve Almancayı göstermektedir. Anadili Türkçe olan bir öğrencinin normal şartlarda Almancanın belirli ve belirsiz artikel yapısını anlaması çok güçtür. Birinci yabancı dil olarak İngilizceyi öğrenmiş bir öğrenci öğrendiği, birinci yabancı dilden sahip olduğu birikim ile birlikte yeni öğrendiği ikinci yabancı dili arasında köprü oluşturur ve öğrenmesi daha hızlı ve rahat gelişir.

Güler’in bu tespitinden yola çıkacak olursak ikinci yabancı dil eğitimin birinci yabancı dile yakın bir dilden oluşması gerektiği söylenebilir. Ayrıca ülkemizde birinci yabancı dil İngilizce olarak kabul edildiğinden ikinci yabancı dil eğitimin de ona en yakın olan Almancanın daha çok yaygınlaşması gerekmektedir.

2.5.3. İkinci Yabancı Dil Eğitimi Olarak Almanca

İngilizcenin dünyada “birinci yabancı dil” olarak kabul görmesini göz önünde bulunduracak olursak, ülkemizde birinci yabancı dil olarak İngilizcenin ön plana çıkması kadar doğal başka bir şey yoktur. İkinci yabancı dil eğitiminde ise hangi dili ikinci yabancı dil eğitimi olarak öğretilmesinde daha fazla yarar vardır sorusuyla çok sık

Bir dilin yapısal olarak önceden bilinen dile çok yakın olması öğrenmeyi kolaylaştırmaktadır. Apeltauer (1997), çalışmasında önceden bilinen dilin yeni öğrenilen dile yapısal olarak yakın olması durumunda birey sadece yapısal olarak farklı olan kelimeleri öğrenip daha önceden bildiği yapıda özne, fiil ve nesne sıralamasına göre yerleştirip kullanması yeterlidir. Yalnız öğrenilen dil yapısal olarak da farklıysa bu durumda birey için sadece farklı olan kelimeleri öğrenmek yeterli olmayacak bunun yanında yapı olarak da özne, fiil ve nesnenin yerlerini öğrenecek. Bu durum öğrenmeyi zorlaştıracak ve geciktirecektir (s.88).

Almanya, ülkemiz için gerek sıkı ekonomik ilişkileri gerek sosyal ilişkileri açısından çok önemli bir ülkedir. Almanya ile Avrupa Birliği yolundaki ilerlememiz, hukuki ve politik sıkı iş birliğimiz sayesinde yıllardan beri devam eden önemli bir bağlantımız mevcuttur (Polat & Tapan, 2015).

Almancanın yapı ve tür bakımından İngilizceye en çok benzeyen dil olması bu sebeple diğer dillere nazaran öğrenilmesi çok daha kolaydır. Ayrıca Almanya’nın sosyal ve ekonomik olarak ülkemizle sıkı işbirliği sebebiyle diğer dillere nazaran ikinci yabancı dil olarak daha da ön plana çıkması bu durumu açıklayan en önemli göstergedir. Bundan dolayı gelecekte Almancanın daha da ön planda görülmesi ve yerini ikinci yabancı dil olarak daha da sağlamlaştırması kaçınılmazdır (Arak, 2016).

2.5.4. Ülkemizde Yabancı Dil Eğitimi

İkinci Dünya Savaşı sonrasında ulusal ve uluslararası camiada yabancı dil öğrenimi ve öğretimine ilgi artmıştır. 1968 Türkiye’nin Avrupa Konseyi ile yaptığı işbirliği sonucu yabancı dil programların geliştirilmesiyle ilgili çalışmalar başlamıştır (Demirel, 2007, s.14).

Ortaokul ve lisede yabancı dil eğitimi 1972 yılında gün ve 639 sayılı Bakanlık onayı ile MEB Talim ve Terbiye Dairesine bağlı olarak “Yabancı Diller Öğretimi Geliştirme Merkezi’nin” kurulmasıyla başlamıştır. Sadece birinci yabancı dil eğitimi ile sınırlı olan eğitim sisteminde, yabancı dil eğitimi olarak Almanca, Fransızca veya İngilizce öğretilmekteydi. 1983 Aralık ayında MEB Talim ve Terbiye Dairesi Başkanlığında Anadolu Liselerinin İngilizce programını hazırlamak üzere bir komisyon kurulmasıyla yabancı dil eğitimine hız verilmiştir (Demirel, 2007, s.14-15).

1990-1999 yılları arasında yabancı dil eğitiminde iki önemli gelişme yaşanmıştır: Bunlardan ilki ilköğretimin zorunlu sekiz yıla çıkması ile birlikte yabancı dil eğitimi 4. ve 5. sınıfta başlaması kararlaştırılmıştır. Bir diğeri ise ikinci yabancı dil eğitimine başlanmış olmasıdır. İkinci yabancı dil eğitiminde başta Almanca, İngilizce ve Fransızca dilleri başta olmak üzere bu dillerden başka İspanyolca, İtalyanca, Çince, Japonca, Rusça dersleri de verilmiştir (Demirel, 2007, s.17).

İkinci yabancı dil eğitimi ile birlikte Türkiye, Avrupa Birliği uyum sürecinde eğitim kalitesini Avrupa standartlarına ulaştırmayı amaç edinmiş ve bu doğrultuda vatandaşlarını iki yabancı dil eğitimi almış bireyler olarak yetiştirmeye başlamıştır. İkinci yabancı dil eğitiminde birçok farklı dilde eğitim verilebilirken Almancanın en çok tercih edilen ikinci yabancı dil olduğunu görmekteyiz. Buna ek olarak Türkiye’nin Almanya ile 700 yıllık dostane ilişkilerini göstermek de mümkündür (Dellal & Gündoğdu, 2012).

Benzer Belgeler