• Sonuç bulunamadı

Toplam verimlilik açısından, işgücünün değişen yaş kompozisyonlarının etkisini belirlemek zordur. Ücretler genellikle performansı teşvik etmek için kıdem ve yaşa bağlı olarak artmakta olup çoğunlukla gerçek verimliliği yansıtmamaktadır. Nüfusun yaşlanması ve verimlilik arasındaki bağlantı konusunda iki karşıt görüş bulunmaktadır. Bir tarafta yaşlanan işgücünün daha az üretken ve girişimci olacağını kabul ederek ulusal verimliliği düşüreceğini, buna bağlı olarak harcamaların daha az üretken sektörlere kayacağını ve istihdam edilen işgücünün mevcut eğilimler altında önemli ölçüde azalacağını savunanlar yer almaktadır (McQuaid, 2007). Diğer tarafta ise yaşlı işçilerin daha büyük yaşam ve iş deneyimine, daha uzun süreli hizmetlere, daha düşük devir hızına, daha az devamsızlığa

23

sahip olması ve genç işçilere göre daha az denetime ihtiyaç duyması nedeniyle daha verimli çalışabildiklerini savunanlar bulunmaktadır. Ayrıca yaşlı çalışanlar arasında bir miktar verimlilik kaybı yaştan ziyade beceri eskimesinden kaynaklanabilir, bu durumda yaşlı çalışanlar için eğitim olanaklarının iyileştirilmesi önem kazanmaktadır (Skirbekk, 2004).

Sağlık ve Sosyal Güvenlik Sistemi Üzerine Etkileri

Nüfusun yaşlanması sosyal güvenlik sistemlerinin aktif pasif dengesi üzerinde olumsuz etkilere sebep olarak sistemin sürdürülebilirliği üzerinde baskı oluşturmaktadır. Bu durum hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin gündeminde yer alsa da mevcut durumda çoktan yaşlanmış olan gelişmiş ülkeler için daha büyük bir sorun teşkil etmektedir. Gelişmekte olan ülkeler için ise henüz karşılaşılmamış ancak önlem alınması gereken sorunlar arasındadır. Demografik dönüşümün sosyal güvenlik harcamaları üzerindeki etkileri, sistemin kapsamına, finansman kaynaklarına ve geri ödeme yöntemlerine göre değişiklik göstermektedir (Ağören, 2015).

Her bireyin kendi sosyal güvenlik harcamasını finansa ettiği bireysel hesaplar mantığına dayalı fonlama yönteminin kullanıldığı sosyal güvenlik sistemlerinde bireylerin çalışma ve emeklilik sürelerindeki değişimin sisteme etkileri sınırlı olmaktadır. Dağıtım yönteminin kullanıldığı ülkelerde ise cari dönemdeki harcamalar mevcut çalışanlardan toplanan prim gelirleri ile finanse edilmektedir. Bu durumda demografik yapıdaki değişimler sosyal güvenlik sisteminde oldukça belirgin etkilere yol açmaktadır (Acar & Kitapcı, 2008). OECD ülkeleri arasında emeklilik harcamalarının GSYH oranı 1990 yılında ortalama %6,3’ten 2018 yılında %8,2’ye yükselmiştir. Nüfusun yaş yapısı, bireylerin emeklilik gelirine ulaşım imkânları ve sosyal güvenlik sisteminin yapısına bağlı olarak bu oran ülkeler arasında çeşitlilik göstermekle birlikte genel eğilim artış yönünde olmuştur. Söz konusu dönemde emeklilik harcamalarında en fazla artış %11,14 ile Slovenya’da meydana gelirken, en fazla artış yaşanan diğer ülkeler sırayla Macaristan (% 9,19); Portekiz (% 8,51); Yunanistan (% 7,38) ve Slovakya (% 7,33) olmuştur. Türkiye’de ise emeklilik harcamalarının GSYH içindeki payı % 7,09 oranında artarak 1990 yılında % 0,6’dan 2016 yılında % 7,09’a çıkmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde 1990’lı yılların sonunda yapılan sosyal güvenlik reformları oranların artışında etkili olmuştur (OECD, 2019b).

24

Yaşlı nüfusun artmasının sosyal güvenlik sistemi üzerindeki etkileri emeklilik giderleri ile sınırlı olmayıp sağlık sistemine de ciddi yükler getirmektedir. Sağlık alanındaki teknolojik gelişmeler hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde sağlık harcamalarını artırmıştır. Gelişmiş ülkelerde 65 yaş üzeri nüfus 65 yaş altına göre 3 ile 5 kat arası daha fazla sağlık harcamasına neden olmaktadır (Heller, 2003). Son on yıllık dönemde OECD ülkelerinde sağlık harcamaları GSYH içinde %7-8 yer tutmaktadır. Sağlık harcamalarındaki artış eğiliminin önümüzdeki yıllarda devam edeceği öngörülmektedir.

25

İKİNCİ BÖLÜM

GÜMÜŞ EKONOMİ VE AKTİF YAŞLANMA

YAŞLANMA VE YAŞLILIK KAVRAMI

Çağdaş toplumlarda yaşam süresinin uzaması yaşlılık sürecinin önemini artırmıştır. “Yaşlanma”, “yaşlılık” ve “ihtiyarlık” hem geriatri alanında hem de günlük yaşantıda çok sık kullanılan ve genellikle birbirine karıştırılan kavramlardır (Çataloğlu, 2018).

Bu kavramlar arasındaki farkın anlaşılması için öncelikle “yaş” kavramının tanımlanması gerekmektedir. TDK Güncel Türkçe Sözlükte “yaş”, doğuştan beri geçen ve yıl birimi ile ölçülen zaman olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca bu kavram canlı varlıkların yanı sıra bir kurum, bir kuruluş, düzen vb.nin kurulduğundan bu yana geçen zamanı ifade etmek için de kullanılmaktadır.

Zaman sonsuza giderken tüm canlı ve cansız nesnelerin yaşı artmaktadır. Cansız varlıkların zamanda aldıkları mesafe ‘eskime’, ‘yıpranma’ veya ‘aşınma’ gibi adlar alırken canlı organizmalar için ‘yaşlanma’ terimi kullanılmaktadır. Yaşlanma kavramı yıpranma ve aşınmayı barındıran bir süreç olmasına rağmen onarım ve yeniden yapım mekanizmalarını da içermektedir (Beğer & Yavuzer, 2012).

Yaşlılık Güncel TDK sözlüğünde “yaşlı olma durumu” olarak tanımlanmıştır. Literatürde yer alan birçok çalışmada yaşlılık, işlevlerin kısıtlandığı, doğurganlığın düştüğü ve mortalitenin arttığı bir dönem olarak ifade edilmektedir (Samancı Tekin & Kara, 2018). ‘Yaşlılık’ kavramı çoğu zaman ‘yaşlanma’ kavramıyla karıştırılmaktadır. Yaşın artması anlamına gelen ‘yaşlanma’ ile canlı organizmaların erişkinliğe ulaştıktan sonra ölüme kadar geçen süredeki değişimlerini anlatan ‘yaşlılık’ birbirinden farklı kavramlardır. Örneğin üç yaşını tamamlayıp dört yaşına giren bir çocuk bir miktar yaşlanmıştır ancak henüz yaşlılık döneminde değildir. Diğer bir ifade ile yaşlanma göreceli bir kavramdır, yaşlılık ise hayatın belirli bir dönemini kapsayan bir süreçtir. Ayrıca yaşlılık insanlar ve diğer canlı varlıklar açısından farklı anlamlar ifade etmektedir. İnsan dışındaki canlılarda ‘yaşlılık’ yalnızca

Benzer Belgeler