2. KURAMSAL BĠLGĠLER VE ĠLGĠLĠ ARAġTIRMALAR
2.1. Kuramsal Bilgiler
2.1.1. Memduh ġevket Esendal‟ın YaĢamı, Sanatı, Eserleri
2.1.1.1. YaĢamı
Memduh ġevket Esendal 29 Mart 1883‟te Çorlu‟nun (Tekirdağ) Papayani
Mahallesi‟nde doğdu. Memduh ġevket‟in doğum tarihiyle ilgili olarak ÇetiĢli, Memduh
ġevket ile ilgili araĢtırma yapanların ve yazarın kendisinin doğum tarihini miladî
takvime çevirirken hata yaptıklarını belirtir. “… gerek kaynaklar gerek kendisi, söz
konusu tarihi miladî takvime çevirmede küçük bir hata yapmıĢtır. Memduh ġevket
Esendal‟ın doğum tarihi, 29 Mart 1883 değil, 28 Mart 1884‟tür” (ÇetiĢli, 2011:17).
Ancak kaynaklarda yazarın kendi verdiği tarihin esas alındığı görülmektedir.
MeĢe, on dokuzuncu yüzyılların sonlarında ve yirminci yüzyılların baĢlarında yaĢamıĢ yazıcılarımızdan biridir. Kendisini yakından tanıyanların söylediklerine bakarak MeĢe, 1883-84 yıllarında Trakya‟nın küçük Ģehirlerinden birinde, küçük burjuva bir aileden doğmuĢtur. (Esendal, 2015: 7)
Yazarın asıl adı Mustafa Memduh‟tur. Annesi ilk çocuğunu kaybedince hamileliği
esnasında yeni doğacak çocuğuna Peygamber‟in isimlerinden birini vereceğini vaat
etmesiyle Mustafa ismini ve dedesinin ismi olan Memduh‟u almıĢtır. On sekiz yaĢına
doğru Mustafa ismini bırakıp babasının ismi olan ġevket‟i kullanmaya baĢlamıĢtır. “Ben
senin yaĢında iken ismim henüz Mustafa Memduh idi. Memduh ġevket Ģeklini
kullanmağa baĢladığım zaman on sekiz yaĢında vardım” (Esendal, 2003:31). Soyadını
ise kendisine Ġsmet Ġnönü vermiĢtir.
Memduh ġevket Esendal‟ın babası ġevket Bey, annesi Emine ġadiye Hanım‟dır.
Ailenin üç erkek çocuğundan biridir. Baba soyunun ilki “NiĢastacızadeler”e, ikincisi
“Karakâhyalar”a dayanmaktadır. NiĢastacızâdelere dayanan kolu Ġstanbul Edirnekapı
civarında niĢasta imalatıyla uğraĢırlar. Karakâhya kolu ise Divan-ı Hümayûn‟da kâtip
iken Ağa Hüseyin PaĢa‟nın Vidin‟e vali olarak atanması üzerine onun kâhyası olan,
Çorlu‟da geniĢ çiftliklere sahip Karakâhya Ġbrahim Ağa‟ya dayanmaktadır. Bu iki aile
NiĢastacızâdelerden Ahmet Necip Fatin Bey‟in Karakâhya Ġbrahim Ağa‟nın torunu
Emine Saffet Hanım‟la evlenip içgüveysi olmasıyla birleĢir. Bu Esendal ailesinin
Kâhyabeyler olarak tanınmasına neden olmuĢtur. Yazar baba soyunu torunu Hüseyin
Tuğrul‟a yazdığı 28 Kasım 1948 tarihli mektubunda dört kuĢak öteye
götürebilmektedir:
“Ben soyumuzdakilerin resimlerini, el yazılarını saklamaktan hoĢlanırım. Bunun ne faydası var bilmiyorum. Senin, dedenin dedesi olan Ahmet Necip Fatin Bey‟in bir resmini buldum, saklarım. Onun babası olan Süleyman Naili Efendi‟nin, onun da babası olan NiĢastacızâde Hüseyin Bey‟in resimleri yok. Daha büyükbabalarımızı da bilmiyoruz” (Esendal, 2003:583).Yazarın annesi Emine ġadiye Hanım ise Yanık Hüseyin Kaptan soyundan
gelmektedir. Memduh ġevket‟in eĢi AyĢe Faide Hanım da bu soydan gelir ve yazarın
dayısının kızıdır.
Memduh ġevket Esendal‟ın öğrenim hayatı belirsizliklerle doludur hangi okullarda
ne kadar okuduğu, mezun olup olmadığı tam olarak belli değildir. Kendisi düzenli ve
sürekli bir tahsil görmemiĢ, daha çok kendi kendini yetiĢtirmiĢtir. “Ben ilk mektep dahil
olmak üzere hiçbir mektepten mezun değilim. Alaylıyım. Bir aralık GedikpaĢa‟da Hoca
Abdullah Efendi mektebine devam ettim. Küçüktüm daha…bir hafta mı, on gün mü,
pek hatırlayamıyorum, az müddet devam ettim, sonra gitmedim…” (Varlık, 1952:7).
Memduh ġevket, daha sonra Çorlu RüĢtiyesine imtihanla girmiĢtir ancak ailesinin iĢleri
dolayısıyla okulu bırakıp daha sonra yine imtihanla Edirne Ġdadisini kazanmıĢtır.
Ben rüĢtiyeyi bitirmedim. Sınavlara birkaç ay kala, ailemin iĢleri dolayısıyla okulu bıraktım, gittim. Sanki, bir aralık gelip sınavlara girecek, Ģehadetnamemi de alacaktım. Gelemedim. Sonra da Edirne Ġdadisine sınavla girdim, Ģehadetnameyi de almadım. RüĢtiyeye de böyle girmiĢim. Doğrusunu isterseniz ne sınavların bir değeri vardı ne de Ģehadetnamelerin
.
(Esendal, 2009: 202)Yazar kısa bir süreliğine Ġstanbul‟da Mülkiye Mektebine gitmiĢtir, ancak bir sene
sonra ailesinin maddi sıkıntıları yüzünden okulu yarıda bırakarak Çorlu‟ya geri
dönmüĢtür. ÇetiĢli (2011:20) Memduh ġevket Esendal‟ın düzensiz ve kesik eğitim
almasını eti senin kemiği benim eğitim anlayıĢına, ailevi sorunlara ve ezberci eğitim
anlayıĢına bağlamaktadır. Ayrıca Memduh ġevket Fransızca, Rusça ve Farsça
öğrenmiĢtir.
“Türk tarih ve kültürünün yanında Fransız, Rus ve Fars dil ve
edebiyatlarını çok iyi bilmek, onun çarpıcı yönlerinden birisidir. Elbette ki söz konusu
kültür birikimini zaman ve hayat içinde kazanmıĢtır”(ÇetiĢli, 2011: 20- 21).
Memduh ġevket, 1906 yılında Ġttihat ve Terakki Cemiyetine üye olmuĢtur. 1907
yılında babası Mehmet ġevket Bey‟i kaybetmesi üzerine tahsilini yarıda bırakarak
Çorlu‟ya geri döner ve ailesinin sorumluluğunu üstlenir. Kısa bir süre sonra dayısının
kızı AyĢe Faide Hanım‟la evlenir. Bu evlilikten Mehmet Suat, Ahmet ve Emine isimli
üç çocukları olur. Ġlk memuriyetine Rejide baĢlamıĢtır. 1908 yılında Ġttihat ve Terakki
Cemiyeti tarafından Ġstanbul teftiĢ iĢlerinde görevlendirilmiĢtir. Bundan sonra
yaĢamının önemli bir kısmını burada geçirmiĢtir. Ġttihat ve Terakkinin teftiĢ müfettiĢi
olarak Anadolu‟yu gezmiĢtir.Bundan sonra hayatının sonuna kadar politikayla
uğraĢmıĢtır.
Böylece siyasî hayata ilk adımını atmıĢ olan Memduh ġevket, ömrünün sonuna kadar bir daha bu çevreden kopamayacak; neredeyse hayatına yön veren tek faktör politika olacaktır. Ancak onun siyasî hayatı bir yığın iniĢ-çıkıĢlarla doludur. Zaman zaman hedefine yaklaĢır gibi olmuĢ, önemli mevkilere yükselmiĢse de ideallerini gerçekleĢtirebilecek imkân ve zemini bulamamıĢtır. Zira o, çoğu zaman kuĢkuyla bakılan, kendisinden çekinilen bir politikacı olmuĢ; bunun için de mümkün mertebe hükümet merkezi veya idarî kademelerden uzak tutulmuĢtur. Elçilik görevlerinin büyük ölçüde zoraki diplomatlık sınırları içinde kaldığı inkâr edilemez. (ÇetiĢli, 2011:22)
Birinci Dünya SavaĢı‟nın kaybedilmesi üzerine Ġttihat ve Terakki
yönetimindekilerden Memduh ġevket için de tutuklanma kararı çıkarılır. Bir süre
saklandıktan sonra birkaç arkadaĢıyla Ġtalya‟ya kaçar. Bir yıl kadar burada kaldıktan
sonra Milli Mücadele‟ye katılmak üzere Ankara‟ya geçmiĢtir. Memduh ġevket, Mustafa
Kemal Atatürk tarafından kendisine önerilen Bakû Mümessilliği görevini kabul etmiĢtir.
Bu görev 1920‟de baĢlamıĢ, Rusların Azerbaycan Cumhuriyeti‟ni lağvetmesiyle 31
Mart 1924‟te sona ermiĢtir. Bu görevi, Türkiye Cumhuriyeti‟nin ilk dıĢ temsilciliğini
yürütmüĢ olması sebebiyle çok önemlidir.
Bakû Mümessilliği görevinin bitmesi üzerine Ġstanbul‟a dönüp çeĢitli okullarda
öğretmenlik yapmıĢtır.
“Rusların iĢgaliyle oradaki görevi bitmiĢ, Ġstanbul‟a dönmüĢtür. Ġstanbul Erkek Lisesi tarih öğretmenliğine 23 Nisan 1340 (1924) tarihinde baĢlamıĢ; 18 Temmuz 1924‟te Galatasaray Lisesinde tarih öğretmenliğini ek görev olarak, 21 Eylül 1924‟te KabataĢ Lisesinde aynı görevi fahri olarak sürdürmüĢtür. Tahran Büyükelçiliğine atanıncaya kadar bu görevlerde bulunmuĢtur” (Uyguner, 1991:18).Tahran Büyükelçiliğine atanıncaya
kadar geçen süre içerisinde edebi faaliyetlerini hızlandırmıĢ, çıkardığı gazetelerde
birçok eserini yayımlamıĢtır.
“Bu devrede arkadaĢlarıyla Meslek ve Halk gazetelerini çıkarır. Hikâyeleri ve Miras adlı romanı Meslek‟te yayımlanır” (Çiftçi, 2006:20).Atatürk‟e karĢı Ġzmir‟de düzenlenen suikasta Memduh ġevket‟in Ġttihat ve
Terakkiden birçok yakın arkadaĢının adı karıĢmıĢtır. Bundan dolayı onun hakkında da
Ģüphe duyulmuĢ, ancak suikastla ilgisi olmadığı anlaĢılmıĢtır. Ardından Tahran
Büyükelçiliğine gönderilmiĢtir. 6 Ekim 1925‟te baĢlayan bu görevi onun ikinci yurt dıĢı
görevidir. Bununla ilgili olarak kendisi anılarında Ģu ifadelere yer vermektedir:
“Tahran‟a öğleden sonra gelmiĢ idim. Ġlk manzara bende hiçbir yabancılık hissi uyandırmadı.Yalnız, bizim sefaret binası biraz acayip geldi. Biraz medreseye benzer bir hali var. Pencereleri biraz basık, kapıları ufak ve bir sıra odalardan mürekkep bir bina. Eski, biraz Ġrankâri bir yer” (Esendal, 1999:9).
Türk ordusunun Ağrı isyanı sırasında Ġran topraklarına girmesi üzerine
duyduğu rahatsızlıktan dolayı görevden affını ister ve 31 Ağustos 1930‟da görevinden
ayrılır. Tahran Büyükelçiliği yaptığı yıllarda da boĢ durmamıĢ politik çalıĢmalarının
yanında sanatsal çalıĢmalarını da sürdürmüĢtür.
“Esendal, Tahran Büyükelçiliği süresince önemli hizmetlerde bulunmuĢtur. Yaptığı olumlu iĢler, orada iĢe baĢladığı sıralarda tutmaya baĢladığı günlüğünde ayrıntılı olarak yer almıĢtır. Bu arada öyküler de yazmıĢtır. Yine bu sıralarda Tahran‟da resim yaptığı da anlaĢılmaktadır” (Uyguner, 1991:19).Bu görevinden
ayrılıp yurda döndükten sonra 4 Nisan 1931‟de Elazığ milletvekili seçilir. 10 Haziran
1933‟te ise Kâbil Büyükelçiliğine atanmıĢtır. Bu görevini sekiz yıl boyunca
sürdürmüĢtür. 31 Ekim 1941‟de Kâbil‟deki görevinden ayrılmıĢtır. Yurt dıĢı görevinde
geçen on yedi yıllı ona edebi anlamda birçok katkı sağlamıĢtır.
Hariciyenin, yazarın sanatı açısından hem menfî hem de müspet yönde birtakım tesirlere sahip olduğu muhakkaktır…Bir baĢka müspet tesir; Rusça ve Farsça‟yı; bu dillerin edebiyat ve kültürlerini öğrenme imkânı sağlamıĢ olmasıdır. Özellikle Çehov‟u tanımıĢ olmak, sanatı için bir dönüm noktası teĢkil ettiği kadar, Türk hikâyesinin Maupassant tarzından Çehov tarzına yönelmesine imkân verecek olan hikâyelerine zemin hazırlamıĢtır. (ÇetiĢli, 2011:29)
Elçilik görevini bıraktıktan sonra aktif siyasete yeniden girer. 1 Kasım 1941‟de
Bilecik Mebusu olarak meclise girer ve Ġkinci Meclis Dönemi‟nin 1950‟ye kadar
kesintisiz sürdüğü süre boyunca milletvekilliğini sürdürür. Meclise girdiğinin altıncı
ayında ĠçiĢleri Bakanlığı teklif edilir, ancak bu teklifi kabul etmez. CHP Genel
Sekreteri Dr. Fikri Tuzer‟in ĠçiĢleri Bakanlığına atanması üzerine 7 Mayıs 1942‟de
CHP Sekreterliğine getirilir. Memduh ġevket Esendal Sekreterlik görevinde
istediklerini tam anlamıyla gerçekleĢtirememiĢtir.
Memduh ġevket Esendal, bütün gayretlerine rağmen, genel sekreterliğinde de arzuladığı ve kafasında planladığı iĢleri tam manasıyla gerçekleĢtiremez. Daha önceki yıllarda
olduğu gibi rahat çalıĢma imkânı bulamaz. Hâlâ eski Ġttihatçı gözü ile bakılmakta, jurnal edilmekte ve istediği gibi hareket etmesine izin verilmemektedir. Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın getirdiği sıkıntıların ülkedeki tahribi bir türlü önlenemez ve bu durum en geniĢ bir biçimde iç politikaya yansır. Bir tarafta Demokrat Parti hâdisesi, diğer tarafta parti içi muhalefet, CHP‟yi sarsmaktadır. (ÇetiĢli, 2011:32)