2. KURAMSAL BĠLGĠLER VE ĠLGĠLĠ ARAġTIRMALAR
2.1. Kuramsal Bilgiler
2.1.3. Söz Varlığı
Söz varlığı, bir dilin zenginliğini oluĢturan kelimeler, kelimelerin yeni anlamlar
ifade etmek için bir araya geldikleri kelime grupları, bir milletin zekâ kıvraklığının
dildeki göstergesi olan deyimler ve atasözleri, ikilemeler, çeĢitli alanların terimleri,
iliĢik sözler, doldurma sözler ve kalıplaĢmıĢ ifadeler vs. oluĢan dil birlikteliğidir. Söz
varlığı Türkçe sözlükte Ģöyle tanımlanır: “Bir dildeki sözlerin bütünü, söz hazinesi,
sözcük hazinesi, vokabüler, kelime hazinesi” (TDK, 2005a: 1807).
Korkmaz (1992:
100),
söz varlığını bir dilin bütün kelimeleri, bir kiĢinin veya bir topluluğun söz
dağarcığında yer alan kelimeler toplamı olarak tanımlar.Aksan ( 2002:14), söz varlığını
Ģöyle ifade etmiĢtir:
Bir dilin kendi ögelerinden oluĢan, kimi zaman yabancı ögelerin de girdiği temel sözvarlığı, insanın organlarından ve vücut bölümlerinden baĢlayarak yiyecek içeceklerine, en sık kullandıkları araç- gereçlere, doğayla, tarımla ilgili konu ve olaylara, en sık gereksinme duydukları eylem ve sayı sistemine kadar uzanan bir kavramlar bütününü kapsar. Dildeki öteki sözcüklerin yanı sıra, bilim, teknik, sanat ve zanaat alanlarının kavramları olan terimler de sözvarlığı içindedir. Yine, belli bir durumu, olayı, insanların tutum ve davranıĢlarını belirlemek üzere birden çok sözcükle anlatım bulan deyimlerden baĢka, bir ulusun bilgeliğini, yasam deneyimlerini yansıtan ve kuĢaktan kuĢağa aktarılan atasözleri de aynı çerçeve içindedir. Söz varlığında , insanların toplum yaĢamlarında, belli bir kültürün ürünü olarak kullandıkları kalıp sözleri (iliĢki sözler) ve dünya dillerinde benzerleri bulunmakla birlikte, anadilimize büyük bir anlatım gücü kazandıran ikilemeler de yine sözvarlığı içinde yer alır.
Aksan (2006a: 43-44), Türkçenin söz varlığının karakteristik özelliklerini Ģöyle
sıralamaktadır:
1. Türkçenin yapısından gelen güçlü türetme ve birleĢtirme yeteneği, ona somut ve soyut, çeĢitli kavramları kolaylıkla oluĢturma, ayrıntılara inen bir kavramlaĢtırma gücü vermiĢtir. Bu güç, en eski kaynaklarımız olan Köktürk metinlerinden bugüne, hiç eksilmeden süregelmektedir. Bilindiği gibi Türkçe, yapı bakımından bağlantılı bir dil olarak hiç değiĢmeyen bir köke pek çok son ekin art arda eklenmesiyle çok çeĢitli, ayrıntılara inebilen bir dildir.
2. Türkler, değiĢik toplumlarla kurdukları iliĢkiler sırasında yabancı etkiye büyük ölçüde kapılarını açmıĢ, çoğu zaman yabancı ögeleri kendi öz sözcüklerine yeğlemiĢlerdir. Bunun sonucunda birçok yerli ögenin kaybolup unutularak yabancılarının yerleĢtiği görülmüĢtür.
3. KavramlaĢtırma sırasında Türkçe en çok somut nesnelere, doğaya dayanmakta, böylece kavramları daha canlı olarak dile getirmektedir. Türkçenin güçlü ve doğurgan yapısının yanı sıra, onu anlatım bakımından güçlü kılan bir özelliği ise, kavramlaĢtırma, adlandırma sırasında doğaya dayanması, soyut kavramları da somutlaĢtırarak dile getirmesidir. 4. Türkçede ikilemelerin kullanılıĢı, anlatıma güç veren bir yol olarak çok yaygındır. Bu nitelik ona, tek tek sözcüklerin yanı sıra ayrı bir “kalıplaĢmıĢ ögelerden oluĢmuĢ söz varlığı” kazandırmıĢtır.
5. Daha Köktürkçe döneminde Türkçe sözcüklerin geniĢ bir çokanlamlılık gösterdikleri göze çarpmakta, bu durum, dilin bir yazı dili olarak çok daha eskilere uzandığına tanıklık etmektedir. Bir dilde bir sözcüğün göndergesel anlamı dıĢında yeni yeni kavramları anlatır duruma gelmiĢ olması dilcilikte çok anlamlılık terimiyle karĢılanmaktadır.
6. En eski belgelerde bile eĢanlamlıların sayıca çokluğu dikkati çekmekte, asıl ilginç olan, bunların bir bölümünü, birbirine anlamca çok yakın eĢ anlamlılar oluĢturmaktadır. Bugünkü Türkiye Türkçesi eĢ anlamlılar açısından incelenecek olursa dilin zenginliği kendiliğinden ortaya çıkar.
7. Bugün Türkiye Türkçesi yazı dilinde unutulmuĢ, yitirilmiĢ birçok öge -baĢka dillerde de benzerleri görüldüğü gibi- Türkçenin değiĢik lehçelerinde ve bugünkü Anadolu ağızlarında yaĢamlarını sürdürmektedir.
Söz varlığını sadece kelimeler ve onlardan oluĢan diğer söz grupları olarak
düĢünmemek gerekir. Böyle bir yaklaĢım dile daha çok niceliksel bir sığlık katar. Dilin
kültürün taĢıyıcısı olduğu düĢünüldüğünde milletlerin dünya görüĢü, yaĢayıĢ tarzları,
kültürel motifleri ve daha birçok değeri söz varlığından tespit edilebilir. Böylece dilin
söz varlığıyla ilgili gerçek niteliği daha iyi görülecektir. Aksan (1996: 7)‟ a göre
“Sözvarlığı, sadece bir dilde birtakım seslerin bir araya gelmesiyle kurulmuĢ simgeler, kodlar ya da dil bilimindeki terimiyle göstergeler olarak değil, aynı zamanda o dili konuĢan toplumun kavramlar dünyası, maddi ve manevi kültürünün yansıtıcısı, dünya görüsünün bir kesiti olarak düĢünülmelidir. Örneğin toplum yaĢamında aile iliĢkilerinin sıkı olduğu Türk dünyasında bu iliĢkiler kavramlaĢtırılmakta, elti, görümce baldız, yenge gibi ayrı ayrı kavramlar belirlenmiĢ bulunmaktadır.”Söz varlığı ile dil becerileri doğrudan iliĢkilidir. Dilin söz varlığından mümkün
olduğunca yararlanmak anlama ve anlatma becerilerini olumlu etkileyecektir, çünkü bu
beceriler büyük oranda kelimelerle yapılır. Bir insanın anlama ve anlatma düzeyi sahip
olduğu söz varlığıyla ilgilidir. “Kelime hazinesinin geniĢliği hem anlama becerisine
hem de anlatma becerisine katkı değildir. Önemli olan bildiği kelimeyi aynı zamanda en
verimli Ģekilde, en uygun yerde, en etkili ve doğru bir biçimde kullanmaktır”
( Çeçen, 2011:125).
Ġlköğretim okulları, Türkçe eğitimi açısından öğrencilere, onların hayatları boyunca ihtiyaç duyacakları oranda dil eğitimini sağlamaktadır. Yeterli düzeyde dil eğitimi kavramı Ģöyle açıklanabilir: Ġlköğretim eğitimi almıĢ bir kiĢi okuduklarını ve dinlediklerini tam ve doğru olarak anlayacak kadar okuma ve dinleme becerisi; duygularını , isteklerini, bilgilerini tam ve doğru olarak anlatacak kadar konuĢma ve
yazma becerisi ve bunları sağlayacak düzeyde bir kelime hazinesi kazanmalıdır. (Karadağ, Kurudayıoğlu, 2010:425 )
Söz varlığı düĢüncelerin anlaĢılmasında ve anlatılmasında doğrudan etkilidir.
Zengin söz varlığına sahip olan bireyler düĢüncelerini daha iyi ifade ederler ve
baĢkalarının anlattıklarını daha rahat anlarlar. Söz varlığı aynı zamanda bir milletin
değerlerinin somut taĢıyıcısı olduğundan bu konuda belli bir seviyenin üstünde olmak
bu değerleri edinmek anlamına gelir.
2.1.4. Değer
Ġnsanların bir arada yaĢamaları maddi, manevi paydalar sayesinde mümkündür.
Maddi paydalar hayatın beĢeri faaliyetlerinde iĢlevini gösterirken; manevi paydalar
toplumsal uzlaĢmayla kabul gören ortak değerler olarak ifade edilebilir. Değer kavramı
ahlâk, kültür ve etik gibi kavramlarla sıklıkla bir düĢünülür. Bu kavramlarla benzerliği
olmasına rağmen aralarında bariz farklılıklar vardır. Değer, Türkçe Sözlük‟te (TDK,
2011: 607), bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel değerlerini
kapsayan maddi ve manevi ögelerin bütünü olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımda
sıralanan unsurların hepsi kültürün içeriğine de aittir; fakat kültür, bu değerleri gelecek
nesillere taĢıyacak tüm vasıtaları da kapsar. “Tarihsel, toplumsal geliĢme süreci içinde
yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere
iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü
gösteren araçların bütünü, hars, ekin” (TDK, 2011:1558). Ahlâk ise değer kavramının
manevi kısmına benzerlik gösterir. Toplumda uyulması gereken kurallar bütünü olan
ahlâk, değerden biraz daha fazla davranıĢta kendini gösterir. “Bir toplum içinde kiĢilerin
uymak zorunda oldukları davranıĢ biçimleri ve kuralları, aktöre, sağtöre” (TDK,
2011:54). Etik ise daha çok meslek alanında kullanılan bir terimdir. Aynı meslekte
çalıĢan insanların uymak zorunda oldukları davranıĢ biçimleridir. “ÇeĢitli meslek kolları
arasında tarafların uyması veya kaçınması gereken davranıĢlar bütünü” (TDK,
2011:829).
Değer kavramının sözlük anlamının dıĢında değerler eğitimi üzerinde çalıĢmıĢ
olan birçok araĢtırmacının yaptığı çeĢitli tanımları vardır. Bunlardan bazıları :
“Değerler bir toplumun çoğunluğu tarafından kabul gören, inanılan ve
korunmaya çalıĢılan davranıĢ Ģekilleridir. Değerler bu nitelikleriyle milleti baĢka
milletlere karĢı açıklayan bir bütünü oluĢturur ve „kültür‟ kavramıyla da yakından
ilgilidir” (Özbay, 2002:114).
Değer, arzu edilen, arzu edilebilen Ģey, olaylarla ilgili insan tutumu demektir. Değerler, ideal davranıĢ biçimleri veya hayat amaçları hakkındaki inançlarımız, davranıĢlarımıza yol gösteren ölçülerdir. Diğer bir tanımla, değer, bir nesneye, varlığa veya faaliyete, bireysel ve toplumsal açıdan tanınan önem ya da üstünlük demektir. (Aydın, 2010:16)
“Değerler; genelde inanılan, arzu edilen ve davranıĢlar için birçok ölçek olarak
kullanılan olgulardır. Ġlk defa Znaniecki tarafından sosyal bilimlere kazandırılan değer
kavramı, Latince “kıymetli olma” ya da “güçlü olmak” anlamlarına gelen “valere”
kökünden türetilmiĢtir” (Bilgin, 1995: 83).
“Değer kavramını, insanın herhangi bir varlık ya da olaya bakıĢ açısını ve verdiği
önemi yansıtan, benimseme esasına dayalı, davranıĢlara yön verme gücüne sahip
psikolojik, sosyal, ahlaki ve estetik boyutlu inanç ve kanaatler bütünü olarak
tanımlamak mümkündür” (YeĢil ve Aydın, 2007: 70).
“Değerler, toplumun tarihi birikimi ile ortaya çıkan; toplumun tamamı tarafından
kabul gören; toplumun varlık, birlik ve devamının sebebi olarak görülen; tasvip ve
teĢvik gören; korunan kabulleniĢ ve inanıĢlardır. Değerler ve normlar, kültürel kimliğin
Ģekillenmesinde etkili olan kültür unsurlarıdır” (Tural, 1992:29).
Değerler birbirinden farklı özellikler göstermelerine rağmen birbirini tamamlayıcı
olduklarından bağımsız da düĢünülemez. Bir değerin olabilmesi diğer değerin
edinilmesine bağlıdır. “HoĢgörü” değeri olmadan “Ġnsanlara saygı” değeri edinilemez.
Bundan dolayı değerler üzerine yapılan çalıĢmalarda değerlere bütüncül bir yaklaĢım
vardır. Yani birbirini tamamlayan değerlerin iĢlenmesi söz konusudur. “Toplumsal
yapıyı oluĢturan ekonomi, siyaset, aile, hukuk, eğitim, din gibi temel kurumların hepsi
kendisine ait değerleri de içerir. Ancak nasıl bu kurumların iĢleyiĢini birbirinden
bağımsız düĢünemiyorsak, değerleri de birbirinden bağımsız düĢünmek mümkün
değildir” (Özensel, 2003: 228).
Değerler birbirinden kesinlikle bağımsız olamazlar. Birbirlerine bağlı olarak toplumsal varlığını gösterebilir değerler. Değerler birbirinden niçin bağımsız olamaz? Çünkü insan intibakının en önemli problemlerinden biri gerek davranıĢlar, gerekse düĢünce unsurları arasında ahenk sağlayabilmektir. Ġnsan böyle bir ahengi fiili olarak arar ve herhangi bir sebeple uzlaĢmayan unsurları bir denge veya uyumsama haline getirir. (Güngör, 1998:76)
Schalom Schwartz ise değerlerin özelliklerini sıralamıĢ ve bu özelliklerin tüm
değerler için ortak olduğunu ifade etmiĢtir. Schalom Schwartz‟a göre:
a- Değerler motivasyonel bir yapıya sahiptir. Değerler, insanların ulaĢmak için gayret gösterdikleri arzu edilen/ edilebilen hedefleri kapsar ve bu hedefle ilgilidir.
b- Değerler, özel /spesifik hareketlerin/ davranıĢların ve durumların üzerinde bir kavramdır. Değerler soyut hedeflerdir. Bu soyut yapısı değerleri, genellikle özel hareketler, nesneler veya durumlarla ilgili norm ve tutum gibi kavramlardan ayırt etmektedir.
c- Değerler, olayların, insanların, davranıĢ biçimlerinin, hareketlerin değerlendirilmesinde ve seçilmesinde rehberlik eder. Bu durum değerleri, yol gösteren standartlar ve kriterler olarak hizmet ettiğinin de göstergesidir.
d- Değerler, bir durumun diğerine karĢı göreli önemliliğine göre düzenlenir, sıralanır. Sıralanan bu değerler örgüsü, değer önceliklerinin oluĢmasını sağlar. Ġnsanların değer Ģekilleri, onları bireysel olarak tanımlayan/ ifade eden/ karakterize eden değer önceliklerinin düzenli bir sistemidir. Değerlerin bu hiyerarĢik özelliği de onları normlardan ve tutumlardan ayırt edicidir.(Akt. Özkul, 2007: s. 7)
Değerler niteliklerine ve iĢlevlerine göre çeĢitli sınıflandırmaya tabi tutulmuĢtur.
Bu sınıflandırmalardan kimisi çok genel bir sınıflandırma iken bazıları daha ayrıntılı,
özel bir sınıflandırma özelliği göstermektedir. Sınıflandırmalar arasındaki farklılıklara
rağmen hemen hemen hepsi araĢtırmalarda kullanılabilir sınıflandırmalardır. Bunlardan
biri Spanger‟a aittir. Spranger değerleri altı gruba ayırmıĢtır:
1. Bilimsel Değer: Gerçeğe, bilgiye, muhakemeye ve eleĢtirel düĢünceye önem verir. Bilimsel değerleri olan insan deneysel, eleĢtirici, akılcı ve entelektüeldir.
2. Ekonomik Değer: Finansal amaçları ve araçları kapsar. Yararlı ve pratik olana önem verir. Ekonomik değerlerin hayatta önemsenmesi gerektiğini belirtir.
3. Estetik Değer: Deneyimler, tercihler ve kabulleri kapsar. Simetri, uyum ve forma önem verir. Sanatın toplum için bir zorunluluk olduğunu düĢünür.
4. Sosyal Değer: Toplumsal ve bireysel iliĢkiler ve bu iliĢkilerde yönelimleri kapsar. BaĢkalarını sevme, yardım etme ne bencil olmama esastır.
5. Politik Değer: Güç, liderlik, yetkinlik ve benzeri değerleri kapsar. Her Ģeyin üstünde kiĢisel güç, etki ve Ģöhret vardır. Esas olarak kuvvetle ilgilidir.
6. Dini Değerler: Dünya, evren hakkındaki genel inançlara dair değerleri kapsar. Evreni bir bütün olarak kavrar ve kendisini onun bütünlülüğüne bağlar. Din uğrunda dünyevi hazları feda eder (Akt.Yazıcı, 2007: 3).
Rokeach değerleri iki kategoriye ayırır. Ona göre arzu edilen temel değerler vardır
ve bu temel değerlere ulaĢmak için araç değerlere ihtiyaç duyulur. Rokeach
sınıflandırması Ģöyledir: “Temel Değerler baĢarı, eĢitlik gibi arzu edilen nihai değerleri
içerir. Araç Değerler cesaret, sorumluluk gibi temel değerlere ulaĢmada yardımcı
olabilecek araç değerleri içerir” (Akt.Yazıcı, 2007:3). Diğer bir değer sınıflandırması da
Schwartz‟a aittir. “Schwartz değerleri, bireysel ve kültürel olmak üzere iki kategoride
incelemiĢtir:
Bireysel düzeydeki incelemelerde değerler, kiĢilerin yaĢamlarını yönlendirmedeki önemlerine göre ele alınırlar. Değerlerin kültürel düzeydeki incelenmesinde ise, bireysel düzeyde kiĢiyi yönlendiren değerler arasındaki güdüsel iliĢkilerin kültürel düzeyde aynı özellikleri sergilememesi olasılığının bulunmasıdır” (Akt. KağıtçıbaĢı ve KuĢdil, 2000).
Bir diğer değer sınıflandırması ise Nelson‟a aittir. Nelson değerleri üç gruba
ayırır:
Bireysel Değerler: Bireysel değerler seçim yapmada ve satın aldığımız ürünlerde, hobilerimizde olduğu gibi diğer kiĢisel tercihlerimizle ilgilidir.
Grup Değerler: Grup değerleri, belirli bir grubun üyeleri tarafından paylaĢılan değerlerdir. Bu grup; aile, kulüp, dini ya da politik bir grup olabilir .
Sosyal Değerler: Sosyal değerler ise adalet, saygı, farklılık, eĢitlik gibi değerlerdir ve bireyin mevcut toplumsal yapı içerisinde varlığını devam ettirmesine yarar. (Akt.Yazıcı, 2007:3)
Cahit Kavcar, değerleri edebiyat yoluyla bireye ve topluma verilmek istenen
davranıĢ ve telkinler olarak görmüĢtür. Kavcar‟a göre edebiyatın temel iĢlevi insanlara
toplumca benimsenmiĢ davranıĢları ve düĢünceleri telkin ederek onları eğitmektir. Bu
edebiyatın en öncelikli görevidir. “Daha önce de belirtildiği gibi edebi eserler, hem
bireysel yaĢamla hem de sosyal yaĢamla ilgili olarak, insanı iyiye, güzele ve doğruya
yöneltme yolunda telkinlerde bulunur. Ġnsanları bunlar doğrultusunda eğitir” (Kavcar,
1999:21). Kavcar (1999:22), değerleri “Bireylerde gerçekleĢmesi istenen davranıĢlar ve
Sosyal hayatla ilgili telkinler” olmak üzere iki ana kategoriye ayırır. Bunların haricinde
yurt ve millet sevgisi ile din ve tanrı duygusunun da iĢlenen önemli baĢlıklardan
olduğunu belirtir.
Oktay AkbaĢ da yaptığı bir araĢtırmada 8. sınıf öğrencileri için öğretmen görüĢleri
doğrultusunda değerler belirleyip, bu değerlere öğrencilerin ulaĢma düzeyini ölçen beĢ
tane ölçek hazırlamıĢtır. Hazırladığı ölçeklerin baĢlıkları aynı zamanda onun değer
sınıflandırmasını oluĢturmaktadır. Sınıflandırma Ģöyledir:
1. Temel Değerler: Estetik, sağlıklı olmak, çevreyi korumak, temiz olmak.
2. Demokratik Değerler: Saygılı olmak, kibar olmak, hoĢgörülü olmak, iĢbirliği
yapmak.
3. ÇalıĢma-ĠĢ Değeri: ÇalıĢkan olmak, azimli olmak, giriĢimci olmak,
sorumluluk sahibi olmak.
4. Bilimsel Değerler: AraĢtırmacı olmak, yaratıcı olmak, meraklı olmak, bilimsel
olmak, eleĢtirel olmak.
5. Geleneksel Değerler: Ulusal güvenlik, yardımsever olmak, aile güvenliği,
tutumlu olmak, güvenilir olmak, hayatın verdiklerini kabul etmek.(2004).
Yukarıda verilen değer sınıflandırmalarının haricinde bireysel değerler, toplumsal
değerler, dini değerler ve millî değerler sınıflandırması da sıklıkla kullanılır.
2.1.5. Türkçe Öğretimi
Eğitim, insanın yaĢamının sonuna kadar devam eden bir süreçken; öğretim
eğitimin örgün eğitim kurumları aracılığıyla belli bir süre içerisinde planlı olarak
yürütülmesine denir. Özbay, eğitim ve öğretim kavramlarıyla ilgili olarak Ģunları ifade
eder:
Eğitim ve öğretim kavramları birbirine çok karıĢtırılan, bazen birbirlerinin yerine kullanılan iki kavramdır. Eğitim, bireyin hayatı boyunca devam eden bir süreçtir. Eğitim, her yerde oluĢabilir, çok boyutludur, her türlü bilgi, beceriyi kapsar ve öğrenme ve öğretimi de içine alır. Kısaca söylemek gerekirse öğretim bilgi verme, eğitim ise davranıĢ değiĢikliği meydana getirmedir (2006:13).
Türkçe, toplum içerisinde sürekli olarak değiĢim ve geliĢim içerisinde olan,
nesilden nesile aktarılan, canlı bir dildir. Dil öğrenimi doğumla baĢlayıp yaĢamın
sonuna kadar devam eden bir süreçtir. Yani bireyin ana dili ile ilgili eğitim yaĢantıları
yaĢamının sonuna kadar devam etmektedir. Türkçe eğitiminin yaygın ve örgün iki
boyutu vardır. Yaygın eğitimi toplum üstlenmiĢtir. Örgün olan boyutunu da eğitim
kurumları planlı olarak yürütmektedir. Türkçe öğretiminin planlı olarak yürütülmesi
öğretim programlarıyla yapılır. Türkçe Dersi (1-8.Sınıflar)
Öğretim Programı‟nda
Türkçe öğretiminin tanımı sayılabilecek bir amaç ifade vardır:
Türkçe Dersi (1-8.Sınıflar) Öğretim Programı, öğrencilerin hayat boyu kullanabilecekleri konuĢma, dinleme, okuma ve yazma ile ilgili dil ve zihinsel becerileri kazanmaları, bu becerileri kullanarak kendilerini bireysel ve sosyal yönden geliĢtirmeleri, etkili iletiĢim kurmaları, Türkçe sevgisiyle, istek duyarak okuma ve yazma alıĢkanlığı edinmeleri amacıyla hazırlanmıĢtır. (MEB, 2015:4)
Türkçe öğretimiyle öğrencinin yaĢadığı toplumla uyumlu bir fert olabilmesi,
sosyalleĢmesini sağlayacak sağlıklı iletiĢim becerilerini kazanabilmesi, eleĢtirel bir
anlayıĢa sahip olabilmesi ve toplumun benimsediği değerleri kazanabilmesi amacıyla dil
ile ilgili becerileri üst düzeyde edinmesini öngörülmektedir. Türkçe öğretiminde
insanları hayata hazırlamak amacıyla üst amaçlar belirlenmiĢtir. Türkçe öğretiminin
amacı, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu‟nda ifade edilen Türk millî eğitiminin
genel amaçları ve temel ilkeleri doğrultusunda öğrencilerin;
1. Okuma, yazma, konuĢma ve dinleme becerilerini geliĢtirmek,
2. Türkçeyi, konuĢma ve yazma kurallarına uygun olarak bilinçli, doğru ve özenli kullanmalarını sağlamak,
3. DüĢünme, anlama, sıralama, sınıflama, sorgulama, iliĢki kurma, eleĢtirme, tahmin etme, yorumlama, analiz-sentez yapma ve değerlendirme becerilerini geliĢtirmek, 4. Okuduğu, dinlediği ve izlediğinden hareketle, söz varlığını zenginleĢtirerek dil zevki
ve bilincine ulaĢmalarını; duygu, düĢünce ve hayal dünyalarını geliĢtirmelerini sağlamak,
6. Duygu ve düĢünceleri ile bir konudaki görüĢlerini veya tezini sözlü ve yazılı olarak etkili ve anlaĢılır biçimde ifade etmelerini sağlamak,
7. Bilimsel, yapıcı, eleĢtirel ve yaratıcı düĢünme, kendini ifade etme, iletiĢim kurma, iĢ birliği yapma, problem çözme ve giriĢimcilik gibi temel becerilerini geliĢtirmek, 8. Bilgiyi araĢtırma, keĢfetme, yorumlama ve zihinde yapılandırma becerilerini
geliĢtirmek,
9. Basılı materyaller ile çoklu medya kaynaklarından bilgiye eriĢme, bilgiyi kullanma ve üretme becerilerini geliĢtirmek,
10. Kitle iletiĢim araçlarıyla aktarılanları sorgulamalarını sağlamak, 11. KiĢisel, sosyal ve kültürel yönlerden geliĢmelerini sağlamak,
12. Millî, manevi, ahlaki, tarihî, kültürel, sosyal, estetik ve sanatsal değerlere önem vermelerini sağlamak; millî duygu ve düĢüncelerini güçlendirmek,
13. Türk ve dünya kültür ve sanatına ait eserler aracılığıyla millî ve evrensel değerleri tanımalarını sağlamaktır (MEB, 2015:6).