• Sonuç bulunamadı

XIX Yüzyıl Başlarına Kadar Türk-Romen Münasebetleri ve Hâmi-Mahmî

I. BÖLÜM

4. XIX Yüzyıl Başlarına Kadar Türk-Romen Münasebetleri ve Hâmi-Mahmî

Eflak ve Boğdan’da bugün Romen adıyla adlandırılan topluluğun ortaya çıkışı ve siyasi teşekkül olarak varlık gösterme serüveni hayli uzun süren tarihi hadiseler silsilesinin neticesi olarak gerçekleşmiştir. Romen tarihçiler, köklü bir medeniyete aidiyet oluşturmak gayesiyle Romen etnik kimliğinin Romalılarla yerli halkın karışımından oluştuğu teorisini ortaya atmışlardır. Ancak bölgenin tarihi gelişim seyri incelendiğinde, söz konusu teorinin eksik yanlarının olduğu ortaya çıkmaktadır. En eski çağlardan itibaren günümüzde Romen adıyla bilinen toplumun ortaya çıkış serüvenin incelenmesi, bölgede bağımsız siyasi teşekküllerin hayat bulması ve Osmanlı himayesinin tesisiyle birlikte gelişen hâmi (koruyan)-mahmî (korunan) ilişkilerinin değerlendirilmesi, bu başlık altında devam eden satırların muhtevasını oluşturmaktadır.

Eflak ve Boğdan’ı, Asya’dan ayıran güçlü bir tabii engel bulunmadığından tarih boyunca çeşitli kavimler bu coğrafyada yayılarak varlık gösterme imkânı elde etmişlerdir. Günümüzdeki Romen toplumunun tarih sahnesine çıkış serüveni esasen coğrafyalarında yaşanan nüfus hareketliliğin doğal bir sonucu olduğunu öne sürmek yanlış olmayacaktır. Tarihçiler tarafından geçerli kabul edilen bilimsel sonuçlara göre, çalışmamızı konu alan coğrafyadaki karışımın ilki Hint-Avrupa kavimleri bölgeye geldikten sonra M.Ö II. binyıl sonlarında gerçekleşmiştir. M. Ö. I. asırda ise dışarıdan İskitler, Yunanlılar ve Keltler bu bölgeye gelmişlerdir. Traklar ile Daklar tarafından kurulan ve tarihte Dacia/Dakya isimiyle bilinen krallık, bu coğrafya üzerindeki ilk siyasi teşekküldür. Sınırları Bohemya’dan Karadeniz’e kadar uzanan Dacia Krallığı, Roma İmparatorluğu’nun nüfuz alanında kurulmuştu. Roma, kuzey sınırlarında varlık göstermeye başlayan bu politik birliği dağıtmak üzere harekete geçti. İmparator Trajan komutasındaki orduların kesin başarısıyla neticelenen savaş, Dacia Krallığı’nı Roma’ya bağlı bir eyalet haline getirdi. Dacia’da Roma hâkimiyeti 165 yıl sürdü (M.S.106-271). Roma idaresinin devamlılığını sağlamak amacıyla

Trajan’ın yerleştirdiği askerler yerli ahali ile karıştılar. Romalıların, Dako-Get yerli nüfus ile birleşiminden bugün Romen adıyla bilinen yeni bir kavmin ortaya çıkış sürecinin ilk aşaması gerçekleşmiş oldu131

.

Roma İmparatorluğu, merkeze uzak olması hasebiyle kuzey sınırlarını muhafaza etmek için gerekli mali kaynakları oluşturamadığından ve Gotların istilaları karşısında Roma askeri birlikleri tutunamadığından bölgeden M.S. 271 yılında çekildi132

. Doğudan gelen göçebe kavimler için tabii bir set oluşturan Tuna Nehri, impartorluğun kuzey sınırını teşkil etti. Böylelikle günümüz Romenlerinin oluşumunun ikinci safhası başlamış oldu. Ortaya çıkan otorite boşluğundan faydalanan Germen ve Slav kavimleri bölgeye göç ederek yeni bir nüfus hareketliliğinin ilk aşamasını gerçekleştirdiler. Esas sosyolojik ve idari değişimin yaşanması ise Asya bozkırlarından Avrupa içlerine ilerleyen Türk boylarının bölgeye ulaşmasıyla birlikte gerçekleşti. Bilindiği üzere Avrupa’daki müesses nizamı ilk kez etkileyenler Hunlar olmuştu133. M.S. IV. yüzyılın son çeyreğinde bölgede etkinlik kazanmaya başlayan Hunların ardından, Avarlar, Bulgarlar ve Macarlar Eflak ve Boğdan coğrafyasını da kapsayacak şekilde geniş bir alanda etkinlik kazanarak müstakil idarelerini tesis ettiler134

. Bulgarların 864-870 yıllarında Hıristiyanlığı kabul etmelerinin ardından, hemhudutları olan Romenler de Roma işgalinden itibaren doğrudan etkilendikleri Hıristiyanlığı (IX.-X. asırlarda) yaygın olarak benimsediler. Bulgar kiliseleri Romen toprakları içerisine girdi ve Slavlaşan Bulgar rahipleri XVII. yüzyıla kadar Romenlerin resmi yazışmalarında ve ibadetlerinde kullanacakları eski

131

Constantin C. Giurescu, Istoria Românilor, I, s. 15 vd.; Georges Castellan, A History of the Romanians, (çev. Nicholas Bradley), s. 10-12; A History of Romania, s. 23-26; İffet Tosun, “Ulahların-Romenlerin Ortaya Çıkışı”, s. 254; Oktay Akşit, Roma İmparatorluk Tarihi (M.Ö. 27- M.S. 192), s. 181-184.

132

Nikola Iorga, A History of Romania Land, People, Civilisation, s. 30.

133 Hunların Roma imparatorluğunun askeri varlıkları karşısında muazzam bir başarı sağlamak

suretiyle üstün geldiği ve çalışma konumuza dâhil olan coğrafyayı da kapsayan geniş bir alanda etkin oldukları bilinmektedir. Hunların Avrupa’ya yerleşim süreci içi bkz. Ali Ahmetbeyoğlu, Avrupa Hun İmparatorluğu, Ankara 2001, s. 19 vd.

134 Türklerin Romanya toprakları ve Karadeniz’in kuzeyindeki faaliyetleri hakkında genel bilgi için

bkz. Mihail Guboğlu, “Romen Ulusunun Eski Türk Kavimleri İle İlişkileri Hakkında”, VIII. Türk Tarih Kongresi (Ankara: 11–15 Ekim 1976) Kongreye Sunulan Bildiriler, II, Ankara 1981, s. 751–780; Tahsin Gemil, “Osmanlı Öncesi Romanya Topraklarında Türk Varlığı”, Türk Tarihinde Balkanlar, I, Sakarya 2013, s. 71-99; Akdes Nimet Kurat, IV.-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972; Osman Karatay, “Doğu Avrupa Türk Tarihi’nin Ana Hatları: Altın Orda Öncesi Dönem”, Karadeniz Araştırmaları, Sayı 3 (Güz 2004), s.1-70.

Slavca’yı ve Kiril alfabesini yerleştirdiler135. Görüldüğü üzere Türk göçlerinin bugünkü Romen kimliğinin oluşumuna sundukları en önemli katkılardan biri Hıristiyanlıkla Romenleri buluşturmak olmuştur.

Modern Romanya etnik yapısının oluşumunda en önemli aşama 11. asırda Eflak ve Boğdan toprakları üzerinde hakimiyet kuran Kumanlar vasıtasıyla gerçekleşmiştir.136

. Çalışma konumuzun kapsadığı coğrafi alan geniş Kuman topraklarının bir parçası haline geldiğinden XIV. yüzyılda Romen hakimiyeti tesis edilene kadar Kumanya ismiyle anıldı137. XIII. asırda Moğolların istilasıyla birlikte Kuman egemenliği sarsıldı138

. Romenler, Moğollardan sonra ise Macarların hâkimiyeti altında kaldılar. Macaristan’ın Altınorda Devleti’nin istilasına uğraması sonucu ortaya çıkan otorite boşluğunda, literatürde kökeni Kumanlara dayandırılan Besarab, Eflak’ı Macarların hâkimiyetinden çıkararak bağımsız bir siyasi yapı haline getirdi (1330)139. Tez konusunun bir diğer parçası olan Boğdan’da politik birliğin Eflak’tan sonra kurulduğu anlaşılmaktadır. Dönemin kaynaklarının incelenmesiyle ulaşılan sonuçlara göre, Boğdan XIV. yüzyılın ilk yarısında Macarların denetimindeydi. Macar Kralı, Dragoş isimli voyvodayı Boğdan’ın kuzeybatı kısmını kontrol altına alması için görevlendirdi. Daha sonra Altınorda Hanlığı’ndaki taht kavgalarından dolayı ortaya çıkan otorite boşluğunu dönemin voyvodası Boğdan kendisi için bir fırsata çevirdi (1359-1364). 1859 yılında Eflak ile birleşene kadar kendi adıyla anılacak Boğdan Voyvodalığı’nı Macarların denetiminden kurtararak Romenlerin bir diğer siyasi teşekkülünü oluşturdu140

. Böylelikle Romenlerin tarihi

135

Radu R. Florescu, Essays on Romanian History, s. 54-55.

136 Mualla Uydu Yücel, “Kumanlar (Kıpçaklar)”, Doğu Avrupa Türk Tarihi, (ed. Osman Karatay,

Serkan Acar), İstanbul 2013, s. 559-560.

137 Kumanların hakim olduğu geniş coğrafya için bkz. D. A. Rasovskiy, “Kumanlar, Kuman

Topraklarının Sınırları”, (terc. Muallâ Uydu Yücel), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sayı 40, İstanbul, 2005, s.159-186.

138 Şerban Papacostea, Between the Crusade and the Mongol Empire the Romanaians in the 13th

Century, (İngilizce terc. Liviu Bleoca), Cluj-Napoca 1998, s. 146 vd.; Günümüz Romen coğrafyası üzerinde Tük göçebelerinin serüvenini inceleyerek dikkat çekici sonuçlara ulaşan Viktor Spinei, bölgedeki Moğol etkinliğini de ele almıştır bkz. Viktor Spinei, The Romanians and the Turkic Nomads North of the Danube Delta from the Tenth to the Mid-Thirteenth Century, Leiden- Boston 2009, s. 141-176.

139

István Vásáry, Nikola Iorga ve Rásonyi tarafından öne sürülen görüşleri ve yeni argümanları değerlendirerek Besarab’ın kökeninin Kumanlara dayandığını ve Eflak Beyliği’nin Kumanlardan doğduğunu öne sürmektedir bkz. István Vásáry, Cumans and Tatars Oriental Military in the Pre- Ottoman Balkans 1185–1365, s. 151-152.

140

gelişim seyri tamamlanmış oluyordu. Görüldüğü üzere, Eflak ve Boğdan coğrafyasında Osmanlı öncesi Türkler, Romen kültürü ve coğrafyası üzerinde günümüze kadar ulaşan kalıcı etkiler bırakmıştır. Osmanlı öncesi Türklerin, Eflak ve Boğdan’a yerleşen dil, kültür ve müesseselerinin Osmanlı fetihlerine elverişli bir zemin oluşturduğu kabul edilmektedir141

.

Asya bozkırlarından Avrupa’ya doğru gelen kitlesel akınlar neticesinde Türklerle karşılaşan Eflak ve Boğdan’da en uzun süren Türk himayesini Osmanlılar kurdu. Anadolu’nun batısında küçük bir uç beyliği olarak teşkilatlanan ve yönü batıya çevrilerek belirli bir plan ve program dâhilinde yürütülen fetih hareketleri142 neticesinde Osmanlılar Romenlerle münasebetlerini geliştirdiler. Romen tarihçiler, yaklaşık beş yüz yıllık geniş bir zaman dilimine yayılan münasebetleri, Osmanlılar ve Romenler açısından olmak üzere iki yönlü inceleme eğilimindedirler. XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Macarlar, Lehler ve Habsburglar arasında sıkışan Romenler, Osmanlılar ile münasebetlerini devrin konjonktürel durumlarını göz önünde bulundurarak geliştirme eğiliminde oldular. Osmanlıların himayesinin kazanılması, Eflak ve Boğdan’ı Macarlar, Habsburglar ve Lehlerin etkisinden korumaya yardımcı oldu. Osmanlılar ise Eflak ve Boğdan’ı kuzey sınırlarında birer tampon bölge haline getirmek suretiyle kendileri için daha güvenli bir sınır hattı oluşturdular. Romenler, bağımsızlıklarını sürdüremeseler de etraflarındaki güç dengesini kendi siyasi hedefleri doğrultusunda kullanmak suretiyle elde ettikleri özerklik sistemi sayesinde kurumsal yapılarını muhafaza etmeyi başardılar. Antlaşmaların uygulanabilirliği bölgedeki Osmanlı iktidarının gücüyle orantılı olarak lehte ya da aleyhte değişiklik göstermiştir. Bu süreçte gelişen olayların kronolojisi ana hatlarıyla devam eden satırlarda anlatılmıştır. Uyumsuzluklar neticesi olarak ortaya çıkan mücadeleler XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren milli duyguların saikiyle geliştirilen Romen tarih yazımının kalıpları içerisinde değerlendirilmiştir.

141

Mihai Maxim, “Romanya”, s. 168.

142 Osmanlıların siyasi hedeflerini gerçekleştirmek üzere yürüttükleri fetih hareketlerinin sistematiği

sınıflandırılarak Halil İnalcık tarafından etraflı bir şekilde incelenmiştir. Yeni toprakların Osmanlı idaresine aktarılma süreci için bkz. Halil İnalcık, “Ottoman Methods of Conquest”, Studia Islamica, No. 2 (1954), s. 103-129.

Buna göre Romenler tarih boyunca bağımsızlıklarını korumuşlar ve bu uğurda çok çetin mücadelelere girişmişlerdir143

.

Osmanlı-Romen ilişkilerinin kronolojisine dönecek olursak; XIV. yüzyılın sonları gibi erken bir dönemde bölgeye yönelik Osmanlı ilgisinin belirli bir siyasi plan ve stratejik anlayış doğrultusunda sürdürüldüğü anlaşılmaktadır144. Dönemi anlatan kroniklerin verdiği bilgiler temel alınarak 1368 yılında Osmanlıların Eflak’la temasa geçtiği ve böylelikle Osmanlı-Romen münasebetlerinin başladığı yaygın bir kabul olarak benimsenmektedir145. I. Bayezid’in Bulgaristan’ı topraklarına katmasıyla birlikte Osmanlılar Eflak ile komşu oldu. Voyvoda Mircea, Tuna’nın güneyine inerek Silistre’yi ele geçirip Osmanlı askerinin faaliyet alanını daraltmaya başladı. Bu gelişmenin ardından Balkanlardaki genel huzursuzluk ortamına çeki düzen vermek isteyen Yıldırım Bayezid sefer düzenledi. 1395 yılında Mircea’nın askeri birlikleri üzerinde Osmanlı kuvvetleri kesin bir üstünlük sağladı. Mircea, Osmanlı Devleti’ne haraç ödemeyi ve Macarlara karşı yürütülen mücadeleyi desteklemeyi taahhüt etti. Böylelikle Osmanlı Devleti Eflak’ı ilk kez vergiye bağladı ve Aşağı Tuna bölgesinin Macaristan’a karşı savunmasını kendi uhdesine aldı146

. Bununla birlikte güçlü bir vassallık bağının kurulamamış olması nedeniyle, Eflak voyvodaları Osmanlıların içerisinde bulundukları olumsuz koşulları kendi lehlerine olacak şekilde kullanma gayreti içinde oldular. Bu bağlamda bahsedilebilecek erken tarihli ve dikkat çekici örnek 1402 yılında vukubulan Ankara Savaşı’ndan sonradır. Yıldırım Bayezid’in Timur’a esir düşmesiyle birlikte ortaya çıkan yeni statükoyu fırsata çevirmek isteyen Yaşlı Mirçea, Osmanlı tahtının varislerinden Musa Çelebi ile yakın ilişkiler geliştirdi. Literatürde, Fetret Dönemi adıyla bilinen karmaşayı

143

Romen resmi tarih yazımının yaklaşımını ana hatlarıyla ortaya koyan bir değerlendirme için bkz. Tahsin Gemil, “Romen-Osmanlı Münasebetlerine Dair Bazı Mülâhazalar”, VIII. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, C. II, Ankara 1981, s. 1503-1510.

144

Bu konunun kapsamlı bir değerlendirmesi için bkz. Feridun M. Emecen, “Osmanlıların Tuna’nın Kuzeyine Yönelik İlgileri XVI. Asırda Erdel Örneği”, Osmanlı Klasik Çağında Siyaset, İstanbul 2009, s. 221-238.

145 N. Beldiceanu, “Eflak”, The Encyclopaedia of Islam (EI), II, Leiden: E. J. Brill 1991, s. 688;

Eflak voyvdası Vlaicu I. Murat ile dostluk antlaşması imzalamıştı. M. Alaaddin Yalçınkaya, “Osmanlı Döneminde Eflak ve Boğdan (Memleketeyn)”, Balkanlar El Kitabı, (der. Osman Karatay, Bilgehan A. Gökdağ) I, Ankara 2006, s. 386.

146 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), (çev. Ruşen Sezer), İstanbul

2006, s. 22; Feridun M. Emecen, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, Türkler, IX, Ankara 2002, s. 28-29; S. R., “Türk Romen Münasebetleri Tarihi”, 6 Ok, Sayı 11, Edirne 1934, s. 18.

sonlandıran I. Mehmed’in kurduğu politik birliği dağıtma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan Venedik-Bizans ve Eflak ittifakı 1416’da kırıldı147

. Bu dönemin karmaşık olaylarını çözümlemeye odaklanmış bir araştırmaya göre, hadiselerle ilgili haberleri aktaran kaynakların çağdaş olmaması ve kroniklerde anlatılan olayların uydurma ihtimali dolayısıyla Osmanlı-Romen münasebetlerinin ilk devrinin (1368-1456/770- 860) tarihi temellendirmesi sağlıklı bir şekilde yapılamayacak kadar karışık ve karanlıktır148

.

Çağdaş kaynaklarla net bir şekilde doğrulanamayan ilk devir olaylarını derinlemesine tartışmak konu başlığını esas gayesinden uzaklaştırabilir. Dolayısıyla hami-mahmi ilişkilerinin esaslı bir şekilde belirlenmesinin dönüm noktası olan 1462 seferi ve neticeleri üzerine yoğunlaşmaın yerinde olacağı düşünülmektedir. 1462 seferinin gelişimi, Kazıklı Voyvoda adıyla iştihar eden Vlad Tepeş’in Osmanlı Devleti’ne itaat ve bağlılıktan ayrılmasıyla doğrudan ilişkilidir. Eflak boyarlarını devre dışı bırakarak merkezi bir devlet kurmayı başaran Vlad Tepeş, Osmanlı Devleti’ne taahhüt edilen vergiyi ödemediği gibi buz tutan Tuna Nehri’ni aşarak Dobruca ve Kuzey Bulgaristan’ı talan etmişti. Bölgedeki Müslümanları katleden Vlad Tepeş’i durdurmak üzere Fatih Sultan Mehmed harekete geçmiştir. Vlad Tepeş, Osmanlı askeri karşısında tutunamayıp tahtını terketmek durumunda kalmıştır149

. O’nun yerine Fatih Sultan Mehmed tarafından kardeşi Yakışıklı Radu voyvodalığa getirildi. Dönemin tarih yazıcılığında benimsenen görüşe göre, Radu’nun dışında Eflak’ta önemli kimseler gruplar halinde Osmanlı padişahına biat ettiler. Böylelikle Eflak eyalet-i mümtaze statüsünü 1462 seferi neticesinde tam anlamıyla kazanmış oldu150.

147 Fetret devri olayları hakkında genel değerlendirme için bkz. Necdet Öztürk, “Fetret Devri ve

Osmanlı Hakimiyetinin Yeniden Tesisi”, Türkler, IX, Ankara 2002, s. 221-251; Fahamettin Başar, “Fetret Devri”, DİA, XII, İstanbul 1995, s. 480-482.

148 Mihail Guboğlu, “Osmanlılarla Romen Ülkeleri Arasındaki İlk Devir İlişkileri (1368–1456)

Hakkında Belirtmeler ve Doğrultmalar”, IX. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, C. II, Ankara 1988, s. 829 vd.

149 Kemal Karpat, “Eflak”, s. 467-468; Aurel Decei, “Eflak”, s. 183; Vlad Tepeş’in Fatih Sultan

Mehmet ile olan mücadelesi için ayrıca bkz. Radu R. Florescu, Raymond T. McNally, Drakula ya da Kazıklı Voyvoda: Eflak Prensi III. Vlad Tepeş’in Yaşamı, (çev. Ali Cevat Akkoyunlu), İstanbul 2000, 151-205.

150 Viorel Panaite, “Osmanlı Hakimiyetinin Tuna Nehrinin Kuzeyinde Yayılışı: XIV. ve XVI.

Boğdan’la Osmanlıların ilk münasebeti Çelebi Mehmed’in Akkerman’ı kuşatma girşimiyle gerçekleştiği (1420) hususu literatürde yaygın bir şekilde kabullenilmiş görünmektedir151. Boğdan, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethetmesinden sonra Osmanlı Devleti’nin himayesine girmiştir152. Büyük Stefan’ın Osmanlı Devleti’ne ödediği haracı reddetmesi üzerine Fatih Sultan Mehmed, Boğdan üzerine 1475 ve 1476 yıllarında iki büyük sefer düzenlemiştir153. Bölgede Osmanlı himayesinin pekiştirilmesi ise II. Bayezid’in 1484 yılında gerçekleştirdiği Kili ve Akkerman Seferleriyle mümkün olmuştur154.

XVI. yüzyıla gelindiğinde ise Osmanlı Devleti’nin siyasi ve askeri nüfuzunu artırdığı bilinmektedir. I. Süleyman’ın Belgrat’ı Osmanlı topraklarına katmasıyla birlikte devletin “Tuna havzası” siyasetinde yeni ve daha ileri hedefler ortaya çıkmıştır155

. XVI. yüzyıl gelişmeleri içerisinde Romen beyliklerini doğrudan ilgilendiren en önemli hadise I. Süleyman’ın cihan hâkimiyeti politikası doğrultusunda Macarları Mohaç Meydan Savaşı’nda (1526) ağır bir yenilgiye uğratmasıyla elde edilen siyasi ve askeri kazanımlar olmuştur156

. Bu kazanımlar neticesinde Orta Avrupa’da güçlü bir konum elde eden Osmanlı Devleti, 1541’de Budin’i ilhak ederek Eflak ve Boğdan üzerindeki Macar hükümranlık iddialarını da

151 Halil İnalcık, “Boghdān”, EI, I, Leiden: E. J. Brill 1986, s.1252; Abdülkadir Özcan, “Boğdan”, s.

269.

152

Mihail Guboğlu, Boğdan’ın 18 Şubat 1456 tarihinden itibaren haraç ödemeye başladığı kanaatindedir bkz. Mihail Guboğlu, “Fatih Sultan Mehmed ve Yavuz Sultan Selim’in Boğdan Voyvodalarına Yazdıkları Slavca Mektuplar”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 19, İstanbul (Nisan) 1969, s. 34.

153

Mihail Guboğlu Fatih Sultan Mehmed’in bu iki seferini çok geniş bir kaynakça ile birlikte Belleten’de kaleme aldığı kapsamlı çalışmasında değerlendirmiştir. Daha çok bir bibliyografya çalışması niteliğinde olan bu makale için bkz. Mihail Guboğlu, “Fâtih’in Ştefan Çel Mare Üzerine İki Boğdan Seferi (1474–1476)”, Belleten, XLVII/185, Ocak 1983, s. 139–195.

154

Tasin Gemil, Romanians and Ottomans in the XIVth–XVIth Centuries, (çev. Remus Bejan ve Paul Sanders), Bucharest 2009, s. 208-212; Victor Ostapchuk-Svitlana Bilyayeva, “The Ottoman Northern Black Sea Frontier at Akkirman Fortress: The View from a Historical and Archaeological Project”, The Frontiers of the Ottoman World, (Ed. A. C. S. Peacock), New York, 2009, s. 137- 170; Işık Ertekin, Kili Kalesi (1767-1792), Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, Edirne 2015, s. 12-15; Mustafa Işık, “XVI. Yüzyılda Akkirman Sancağı”, Karadeniz Araştırmaları, Sayı 18, 2008, s. 22-23.

155 Tayyib Gökbilgin, “XVI. Asır Ortalarında Osmanlı Devletinin Tuna Havzası ve Akdeniz

Siyasetleri, Bunlar Arasındaki Alâka ve İrtibat, Muhtelif Veçheleri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, XIII/4, Ankara 1955, s. 63.

156 Mohaç’ta Osmanlı Devleti’nin stratejik ve askeri hedeflerinin kapsamlı bir değerlendirmesi için

bkz. Feridun M. Emecen, “Büyük Türk’e Pannonıa Düzlüklerini Açan Savaş Mohaç, 1526”, Muteşem Süleyman, (ed. Özlem Kumrular), İstanbul 2007, s. 45-92.

devralmıştır157

. Boğdan’da ise Voyvoda Petru Rareş, babasının vasiyetine uymayıp Osmanlılara başkaldırınca I. Süleyman 1538 yılında sefer düzenleyerek başkent Suceava’yı ele geçirdi158. Bu seferin sonucunda Tuna Nehri üzerindeki ticaret ağı Osmanlı Devleti’nin denetimi altına sokularak güvenli ve sürekli olacak şekilde işlerlik kazandı. Karadeniz hâkimiyetini pekiştirme anlamında Bucak ve Bender’e doğru bir genişlemenin sağlanması, Kili ve Akkerman’ın arkasında bir güvenli bölgenin oluşturulması, 1538 seferinin kayda değer neticelerindendir. Silistre, Kili, Akkerman, Bender ve Özi’nin doğrudan Osmanlı idaresine bağlanmasıyla bölgede Osmanlı hakimiyeti tam anlamıyla kurulmuş oldu159

. 1538 seferini müteakip yıllarda Osmanlı idaresine dahil edilen İbrail ile birlikte Aşağı Tuna hattı üzerindeki kale ve liman kentlerinin tamamı Osmanlı kontrolüne geçmiş oldu160

. Eflak’ın yeniden bağımsızlığını ele geçirmesi veya en azından başka bir Hıristiyan devletin himayesine alınması için bazı girişimler olmakla birlikte bunların en dikkate değer olanı Cesur Mihail’inkidir (1593-1601)161

.

Görece sakin geçen XVII. yüzyıl, Osmanlı himayesinde bulunan Eflak ve Boğdan için yeni gelişmelerin kaynağını teşkil etti. XVIII. yüzyılda bölgedeki büyük siyasi aktörler arasına girecek olan Rusya, XVII. yüzyılda iç siyasi çekişmelerini belli ölçüde azaltarak dış siyasete ağırlık vermeye başladı. Rusya, II. Viyana bozgunu üzerine Avrupa’da Osmanlı Devleti’nin zafiyetini fırsata çevirmek üzere Papa’nın himayesinde kurulan “Mukaddes İttifaka” dahil olarak (1686) tarihte ilk defa Avrupalı Devletler Koalisyonu’nda yerini aldı. Osmanlı Devleti’ne karşı açıkça

157

Keza literatürde mevcut kabullere göre 1519 yılına kadar Osmanlı-Macar ahidnamelerinin kapsamı ve koşulları doğrultsunda Eflak ve Boğdan hem Osmanlı Devleti’ne hem de Macarlara vergi ödüyordu. Antlaşmalarla belirlenmiş olan Macar bağı 1526’da da sürüyordu bkz. Feridun M. Emecen, “Büyük Türk’e Pannonıa Düzlüklerini Açan Savaş Mohaç, 1526”, s. 54.

158 Dönemin yerli ve Romen kaynaklarını mukayeseli bir biçimde ele alarak 1538 seferi hakkında bir

çalışma için bkz. Mihail Guboğlu, “Kanuni Sultan Süleyman’ın Boğdan Seferi ve Zaferi (1538 M. 945 H.)”, s. 727-805.

159 Feridun M. Emecen, “Osmanlılar ve Kuzey Stepleri”, Osmanlı Klasik Çağında Siyaset, İstanbul

2009, s. 239-255.

160 Hakan Engin, 1787-1792 Osmanlı-Rus, Avusturya Harpleri Sırasında İbrail Kalesi, Trakya

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış) Yüksek Lisans Tezi, Edirne 2013, s. 30-39.

161 Viorel Panaite, “Osmanlı Hakimiyetinin Tuna Nehrinin Kuzeyinde Yayılışı: XIV ve XVI.

harekete geçen Rusya kuzey sınırlarında Balkanları doğrudan etkilemeyi başarabilecek ölçüde potansiyele sahip etkin bir tehdit unsuru olarak belirmişti162

. Osmanlı Devleti’ni ise batı sınırlarındaki uzun savaşlar (1683-1699), oldukça güç durumda bırakmıştı. Savaşların ortaya çıkardığı karmaşa ve sarsılan devlet otoritesini güçlendirmeye yönelik tedbirlerin yeterli düzeyde alınamaması nedeniyle, Çar I. Petro’nun belirlediği siyasi prensiplerin uygulanması için müsait bir