• Sonuç bulunamadı

Literatür başlığında yer verildiği üzere kredi büyümesini açıklamada birçok farklı model ve analiz yöntemi kullanılabilmektedir. Bu başlıkta öncelikle kredi büyümesini açıklamaya yönelik model kurulurken dikkate alınması gereken önemli teorik noktalara, ikinci olarak çalışmada kurulan modele ve benimsenen analiz yöntemine yer verilmektedir.

Kredi büyümesi modellerinde ekonometrik açıdan iki noktaya dikkat çekilmektedir. İlki bağımlı değişken ile bağımsız değişkenler arasındaki olası ters nedensellik sorunudur. Ters nedensellik, bağımsız değişkenden bağımlı değişkene doğru

-20

2003Ç2 2003Ç4 2004Ç2 2004Ç4 2005Ç2 2005Ç4 2006Ç2 2006Ç4 2007Ç2 2007Ç4 2008Ç2 2008Ç4 2009Ç2 2009Ç4 2010Ç2 2010Ç4 2011Ç2 2011Ç4 2012Ç2 2012Ç4 2013Ç2 2013Ç4 2014Ç2 2014Ç4 2015Ç2 2015Ç4 2016Ç2 2016Ç4 2017Ç2 2017Ç4 2018Ç2 2018Ç4 2019Ç2

Yüzde Yüzde

Takipteki Alacaklar Seviye Değişimi Reel Kredi Büyümesi (sağ eksen)

olduğu varsayılan nedenselliğin, bağımlı değişkenden bağımsız değişkene doğru da olabileceğini ifade eder. İkincisi içsellik sorunudur. Değeri model tarafından belirlenen değişken içsel (bağımlı), buna karşılık değeri model dışında belirlenen değişken dışsal (bağımsız, otonom) değişkendir. Ekonometrik olarak içsellik bağımsız değişkenin hata terimi ile korele olmasıdır. Wooldridge (2002)’e göre içsellik, çoğunlukla veri bulunmadığından bir ya da daha fazla açıklayıcı değişkenin dışlanması, bağımlı ya da bağımsız değişkenin yanlış ölçülmesi ve çoğunlukla bir denge mekanizması aracılığıyla bağımsız değişkenin bağımlı değişken ile birlikte belirlenmesi olmak üzere üç durumdan kaynaklanabilir.

Guo ve Stepanyan (2011), gelişen ekonomilerin nominal özel kesim kredilerinin büyüme oranını açıkladıkları çalışmalarında ters nedensellik kaygısıyla GSYH büyümesinin bir dönem gecikmeli değerini kullandıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca, para politikası duruşunu temsilen mevduat faiz oranını kullandıkları çalışmalarında gerek para politikası etkisinin gecikmeli olmasını beklediklerinden gerek ters nedensellik kaygısıyla mevduat faiz oranının da bir dönem gecikmeli değerini kullandılarını ifade etmişlerdir.

Guo ve Stepanyan (2011)’in modelini temel alan Park Anderson vd. (2017) ise gelişmiş ve gelişen Avrupa ülkelerinde bankaların kısa, orta ve uzun vadeli işletme kredileri büyümesinin belirleyicilerini hem küresel kriz öncesi hem küresel kriz sonrası için açıkladıkları çalışmalarında ters nedensellik kaygısıyla makroekonomik (enflasyon, GSYH büyümesi), ticaret (ticarete açıklık), finansal gelişim (kredilerin GSYH’ye oranı) ve para politikası (mevduat ve bankalar arası faiz oranı) değişkenlerinin tümünün gecikmeli değerlerini aldıklarını belirtmişlerdir.

Olokoyo (2011), ticari bankaların kredi arzını açıklamak amacıyla kurduğu modelde söz konusu bağımlı değişkenin bir dönem gecikmelisini de bağımsız değişken olarak kullanmış ve değişkenler arası kointegrasyon ilişkisi tespit ettiğinden regresyonu bağımsız değişkenlerin bir dönem gecikmelilerine yer verdiği vektör hata düzeltme

yöntemiyle tahmin etmiştir. Imran ve Nishat (2013), özel kesim kredilerdeki değişimi açıklamak amacıyla kurdukları modelde özel kesim kredilerin bir dönem gecikmelisini de açıklayıcı değişken olarak kullanmışlar ve değişkenler arası uzun dönemli ilişkiyi belirlerken olası içsellik sorununa karşı öz bağlanımlı gecikmeli dağılım analiz yöntemini tercih etmişlerdir. Gözgör (2014), ilgili dönemde yurt içi kredi hacminin GSYH’ye oranı olan bağımlı değişkeni açıklamak amacıyla kurduğu modelde bağımlı değişkenin bir dönem gecikmelisini de bağımsız değişken olarak almıştır. Buna göre bağımsız değişkenlerden olan bağımlı değişkenin bir dönem gecikmelisi ve diğer bağımsız değişkenlerin içsellik sorununa yol açabileceği gerekçesiyle modelde bağımsız değişkenlerin tümünün ilgili gecikmelilerinin araç değişken olarak kullanılabildiği genelleştirilmiş momentler yöntemi analiz yöntemi olarak seçilmiştir. Ivanovic (2016), bankacılık ve makroekonomik değişkenler arasındaki olası içsellik sorununun açıklayıcı değişkenlerin gecikmeli değerlerinin alınmasıyla hafifletilebileceğine ve söz konusu sorunun üstesinden gelmek amacıyla çalışmalarda sabit etkiler ya da genelleştirilmiş momentler yönteminin tercih edilebildiğine dikkat çekmiştir. Çalışmasında ise açıklayıcı değişkenler ile açıklanan değişken olan kredi büyüme oranı arasında olası eşzamanlılıktan kaynaklı içsellik yanlılığı olabileceği gerekçesiyle makroekonomik ve bankacılığa özgü değişkenlerin bir dönem gecikmeli değerlerini almış ve sabit etkiler doğrusal modelini kullanmıştır. Söz konusu modelin gözlemlenemeyen bankalara özgü değişkenler ile gözlemlenen açıklayıcı değişkenler arasında tesadüfi korelasyona izin verdiğini ve kesin dışsallık varsayımında bankalara özgü farkları dikkate aldığını belirtmiştir.

Diğer yandan, Tomak (2013), Shingjergji ve Hyseni (2015), Temel Nalın ve Taşdelen (2016), Timsina (2016) EKK yöntemini benimsedikleri çalışmalarında kredi büyümesini bağımsız değişkenlerin aynı dönemli değerlerini kullanarak açıklamışlardır.

Bakır Yiğitbaş (2015) ise kredi büyümesini açıklayıcı değişkenlerden sanayi üretim

endeksinin aynı dönemli, faizin bir dönem gecikmeli değerini kullanarak EKK yöntemiyle açıklamıştır.

Yukarıda yer verilen çalışmalara göre kredi büyümesi modellerinde açıklayıcı değişkenlerin gecikmeli değerlerinin alınması ya da belli bir analiz yöntemi kullanılması gerektiği konusunda literatürde görüş birliği olduğunu söylemek güçtür. Bununla birlikte bu çalışmada model oluşturulurken literatür kapsamında GSYH büyümesi, politika faiz oranı ve Tl ve döviz mevduat büyümesi değişkenlerinin bir dönem gecikmeli değerlerinin alınması gerektiği değerlendirilmiştir. Guo ve Stepanyan (2011)’da ifade edildiği gibi GSYH büyümesi ile kredi büyümesi arasında ters nedensellik sorunu olabileceğinden GSYH büyümesinin bir dönem gecikmeli değeri alınmıştır. GSYH büyümesinin bir dönem gecikmeli değerinin alınmasının literatürde kredi ile GSYH büyümesi arasındaki etkileşimin yönü hakkındaki tartışmalara uygun olduğu değerlendirilmektedir. Yine Guo ve Stepanyan (2011)’da belirtildiği gibi gerek para politikasının etkisi gecikmeli olarak gerçekleşebileceğinden gerekse kredi büyümesi ile arasında ters nedensellik sorunu olabileceğinden politika faiz oranının da bir dönem gecikmeli değeri alınmıştır. Para politikasının etkilerinin gecikmeli olarak gerçekleşmesi parasal aktarım mekanizmasına uygun bir yaklaşımdır. Politika faiz oranındaki değişmelerin ters nedensellik yaratabilecek olmasının ise aylık olarak açıklanan kredi verilerine aynı çeyrekte para politikasının tepki vermesi, diğer bir deyişle aynı çeyrekte kredi büyümesinden politika faiz oranına doğru bir etkileşimin olması ihtimaline uygun olduğu değerlendirilmektedir.

Ayrıca, Ivanovic (2016)’te belirtildiği üzere mevduat ile kredi büyümesi arasında içsellik sorunu olabileceğinden açıklayıcı değişkenlerden Tl ve döviz mevduat büyümesinin de bir dönem gecikmeli değerleri alınmıştır. Tl ve döviz mevduat büyümesinin bir dönem gecikmeli değerlerinin alınmasıyla içsel para teorisine göre para yaratma sürecinde kredi büyümesiyle Tl ve döviz mevduat büyümesinin eşanlı olarak belirlenmesi şeklindeki içsellik sorununun dikkate alındığı düşünülmektedir.

Buna karşılık modelde enflasyon, döviz kuru ve takipteki alacaklar değişkenlerinin kredi büyümesiyle aynı dönemli değerlerinin alınmasının literatüre açık bir aykırılık oluşturmadığı değerlendirilmiştir. Buna göre aylık olarak açıklanan enflasyon verisinin ilgili çeyrekte bankaların davranışları aracılığıyla kredi büyümesini etkileyebileceği ancak kredi büyümesinin fiyatlama davranışları üzerindeki etkisinin belli bir süre alması gerektiği düşünüldüğünden kredi büyümesindeki değişmelerin aynı çeyrekte tekrar enflasyonu etkilemesinin pek mümkün olmadığı kabul edilmiştir. Benzer şekilde anlık olarak değişen döviz kurunun içinde bulunulan çeyrekte bankaların risk iştahları ve dolayısıyla kredi büyümesini etkileyebileceği ancak kredi büyümesindeki değişmelerin aynı çeyrekte döviz kuru üzerinde belirgin bir etki yaratmasının makul olmadığı değerlendirilmiştir. Son olarak aylık olarak açıklanan takipteki alacaklar verisinin ilgili çeyrekte bankaların risk iştahını ve buna bağlı olarak kredi büyümesini etkileyebileceği, buna karşılık kredi büyümesindeki değişmelerin takipteki alacakları etkilemesinin belli bir süre alması gerektiği düşünüldüğünden aynı çeyrekte kredi büyümesinin takipteki alacakları etkilemesinin pek mümkün olmadığı öngörülmüştür.

Diğer yandan bir regresyon modeline sabit terim eklenmesi açıklayıcı değişkenlerin tümü sıfır değerini aldığında açıklanan değişkenin alacağı ortalama değeri gösterir ve aynı zamanda hata terimlerinin ortalama değerinin sıfır olmasını temin eder (Brooks, 2014: 136, 181). Bu kapsamda açıklayıcı değişkenler sıfırken reel kredi büyümesinin alacağı ortalama değeri, diğer bir deyişle otonom reel kredi büyümesini göstereceğinden, literatürde neredeyse tüm çalışmalarda görüldüğü üzere modele sabit terimin eklenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar kapsamında kurulan modele denklem (3.1)’de yer verilmiştir. Analiz yöntemi olarak EKK seçilmiş ve analizde EViews 11 ekonometri paket programı kullanılmıştır.