• Sonuç bulunamadı

1.3. Parasal Aktarım Mekanizması

1.3.2. Parasal Aktarım Mekanizması Kanalları

1.3.2.1 Parasal Görüş

Parasal görüş Keynesçi IS-LM modeline dayanan faiz oranı kanalı ile Parasalcılarca ileri sürülen diğer varlık fiyatları kanalı olmak üzere ikiye ayrılır. Yapısal kanıt modelini benimseyen Keynesçi yaklaşım finansal varlıkları yalnızca para ve tahvil olarak ikiye ayırır ve parasal aktarım mekanizmasını para politikası değişikliklerinin tahvil faizlerine etkisi üzerinden açıklamaya çalışır. Buna karşılık indirgenmiş kanıt modellerini benimseyen Parasalcılar Keynesçilerin bu yaklaşımına karşı çıkarak parasal aktarımda tahvil dışında birçok varlık fiyatının etkili olduğunu ileri sürer ve parasal aktarım mekanizmasını faiz kanalına eklenen diğer varlık fiyatları kanalı ile açıklamaya çalışırlar. Freixas ve Rochet (1999: 163), parasal görüşün işlemesi için sağlanması gereken üç örtülü koşulu aşağıdaki gibi sıralamıştır:

1. “Fiyatlar nominal para miktarındaki değişikliklerin etkisini ortadan kaldıracak şekilde anlık olarak uyum sağlamaz.

2. Merkez bankası rezervleri değiştirerek nominal para miktarını doğrudan etkileyebilmektedir.

3. Krediler ve tahviller ödünç alanlar için mükemmel ikamelerdir ki bu, açıkça bankalara yer vermenin gereksiz olduğunu ifade eder.”

1.3.2.1.1 Faiz Oranı Kanalı

Parasal aktarımın geleneksel yaklaşımı faiz oranı kanalı olup Keynes’in IS-LM modeline dayanır. Geleneksel yaklaşımın üç varsayımı vardır. İlk varsayım ekonomide para ve tahvil olmak üzere birbirine tam ikame olmayan yalnızca iki finansal varlığın olduğudur. Para tanımı gereği en likit varlık olduğundan tahvil daha az likit bir finansal varlıktır. İkinci varsayım beklentilerin rasyonel olmasıdır. Üçüncü varsayıma göre ekonomide fiyat katılığı vardır. İlk varsayım para politikası değişikliklerinin finansal piyasalara etkisinin para ve tahvilin birbirine ikamesiyle gerçekleştiğini ifade eder. İkinci varsayım para politikası değişikliklerinin kısa vadeli faizlerin yanı sıra uzun vadeli faizleri de etkileyebildiği anlamına gelir. Üçüncü varsayım para politikası değişiklikleri sonucu nominal faiz oranlarında ortaya çıkan etkinin reel faiz oranlarına yansıyacağını ve kısa vadeli toplam arz eğrisinin yatay olduğunu ima eder ki bu sayede para politikası değişiklikleri reel ekonomiyi etkiler.

Para otoritesi tahvil satıp karşılığında para çekerek sıkılaştırıcı para politikası uyguladığında finansal piyasalarda tahvil bollaşacağından tahvilin fiyatı düşer, faiz oranı yükselir. Tahvil faizindeki yükseliş paraya göre daha az likit finansal varlık olan tahvilin elde tutulmasının tazmin edilmesi olarak yorumlanabilir. Para politikasında gerçekleşen bu ilk etkiye bağlı olarak kısa vadeli diğer faiz oranları da artmaya başlar ki bu durum para politikasının fazlaca likit ve kısa vadeli finansal araçların el değiştirdiği piyasa olan para piyasasını etkileyebildiği anlamına gelir. Bununla birlikte para politikası değişikliklerinin uzun vadeli faizleri etkileyemediği söylenemez. Rasyonel beklentiler uyarınca orta ve uzun vadeli faizler gelecekteki kısa vadeli faiz oranlarına ilişkin beklenti ile şekillenmekte olup kısa ve uzun vadeli faiz oranları arasındaki ilişki faiz oranlarının vade yapısı aracılığıyla kurulur. Faiz oranlarının vade yapısını açıklamaya yönelik teorilerden olan beklentiler teorisi uzun vadeli bir bononun faizinin kısa vadeli bonoların

faizlerinin ağırlıklı ortalamasına eşit olduğunu ileri sürer (Mishkin, 2004: 128-129). Bu iddia ekonomik ajanların farklı vadelerdeki faiz getirisi için farksız olmaları gerektiği varsayımına dayanır, aksine farklı vadeler için farklı getiriler sağlanabilirse yatırım araçlarından düşük getirililer satılıp yüksek getirililer satın alınarak dönemler arası arbitraj yapılabilir. Dolayısıyla para politikasının kısa vadeli faizler kadar güçlü olmasa da uzun vadeli faizleri de etkilediği kabul edilir.

Keynesçi IS-LM modelinde para politikası değişikliklerinin faiz oranları üzerindeki yukarıda özetlenen etkisi harcamaları ve buna bağlı olarak üretim ve istihdamı, diğer bir deyişle reel ekonomiyi etkiler. Keynesçi yaklaşım para politikasının reel ekonomi üzerindeki etkisini reel faize duyarlı olan yatırım harcamaları üzerinden açıklar.

Ayrıca, yatırım kararının alınmasından yatırımın tamamlanmasına kadar belli bir süre gerektiğinden yatırım harcamalarının daha çok uzun vadeli faiz oranlarına duyarlı olduğu kabul edilir. Buna göre genişlemeci para politikasıyla nominal faiz oranlarında sağlanan gerileme fiyat katılığı sayesinde reel faiz oranlarına da yansır. Yine faiz oranlarının vade yapısının beklentiler teorisine göre kısa vadeli reel faiz oranlarına paralel olarak uzun vadeli reel faiz oranları da geriler. Reel faiz oranındaki gerileme, yatırımın sermaye maliyetinin düşmesi (yatırım fonksiyonunun marjinal verimliliğinin artması) anlamına gelir ki bu da daha fazla yatırım projesinin net bugünkü değerinin pozitif değer almasını sağlayarak daha fazla yatırımı mümkün kılar. Diğer taraftan, nominal faiz oranları sıfır dahi olsa Fisher etkisi uyarınca parasal genişleme reel faiz oranlarının daha da gerilemesini sağlar. Son olarak Keynesçi yaklaşımda ekonomi kısa dönemde eksik istihdamda, diğer bir deyişle toplam arz eğrisi yatay olduğundan yatırım harcamaları kaynaklı olarak artan toplam talebe paralel olarak üretim ve dolayısıyla istihdam da artar.

Daha önce değinildiği üzere Keynesçi yaklaşımda para politikasının reel faiz oranları ve buna bağlı olarak daha çok yatırımlar üzerinden reel ekonomiyi etkileme sürecine odaklanılsa da reel faiz oranındaki gerileme aynı zamanda tüketimin fırsat

maliyetini düşürüp serveti artıracağından tüketim harcamalarının da artmasını sağlar.

Buna göre reel faiz oranlarındaki gerileme tüketicilerin servetini belirleyen varlık ve konut fiyatlarını yükselterek tüketimlerini artırır. Varlık ve konut fiyatlarındaki artış aynı zamanda tüketicilerin söz konusu servet unsurlarını teminat göstererek kredi alma ve buna bağlı olarak tüketimlerini artırabilmelerini sağlar.

Diğer taraftan reel faiz oranlarındaki değişim dönemler arası bütçe kısıtına göre tüketicilerin harcama ve tasarruf optimizasyonunu gelir ve ikame etkisiyle belirler. Buna göre genişlemeci para politikası sonucu reel faiz oranındaki düşüş tasarruf eden tüketicinin erişebildiği farksızlık eğrisini düşüreceğinden gelir etkisi tüketicinin hem ilk hem sonraki dönemdeki tüketimini azaltır. Buna karşılık reel faiz oranındaki düşüş sonraki dönemdeki tüketimi ilk dönemdeki tüketime göre daha pahalı hale getireceğinden ilk dönemdeki tüketimi artırır. Dolayısıyla iki dönem için optimizasyon yapan bir tüketici reel faiz oranı gerilediğinde gerek gelir gerek ikame etkisiyle ikinci dönemdeki tüketimini azaltırken ilk dönemdeki tüketimini gelir ve ikame etkilerinin göreli büyüklüğüne göre belirler.

Faiz oranı kanalı yukarıda genişlemeci para politikası üzerinden özetlenmiş olup daraltıcı para politikasında söz konusu mekanizma tam tersi yönde işler.

1.3.2.1.2 Diğer Varlık Fiyatları Kanalı

Diğer varlık fiyatları kanalı faiz kanalının genişletilmiş hali olarak ifade edilebilecek olan döviz kuru kanalı ve hisse senedi fiyatı kanalı olarak ikiye ayrılabilir.

Döviz kuru kanalı, genişlemeci para politikası sonucu faiz oranlarındaki gerilemenin ilgili ekonomideki mevduat getirilerini düşüreceğini, dolayısıyla mevduat getirileri daha yüksek diğer ekonomilerdeki mevduatların daha cazip hale geleceğini ileri

sürer.7 Buna paralel olarak mevduat getirilerinin gerilediği ekonomiden getirileri daha yüksek olan diğer ekonomilerdeki mevduatlara talep artacağından faizin gerilediği ekonomide döviz kurunun değer yitireceği kabul edilir. Bu hareketin faiz oranındaki gerilemeye paralel olarak değer kaybeden para birimi ile bu para birimine karşı değerlenen para birimleri üzerinden sağlanan getiriler eşitlenene kadar sürmesi beklenir.

Ancak belli bir süre alacak bu ayarlama sürecinde değer kaybeden para ile satılan mallar yabancı mallara oranla ucuzlayacağından faiz oranı gerileyen ekonomide net ihracat ve dolayısıyla toplam harcama artar (Bank of England, 1999: 164).

Parasal aktarımın hisse senedi fiyatı kanalı Tobin’in q değeri ve servet etkisi olmak üzere ikiye ayrılır. Tobin’in q değeri, firmaların piyasa değerinin sermayenin yenileme maliyetine oranı olarak tanımlanır. Firmaların q değerinin artması sermayenin maliyetine göre daha yüksek fiyattan sermaye ihraç edebilmeleri, diğer bir deyişle firmaların düşük maliyetle yeni finansmana erişim imkânlarının artması anlamına gelir ki böylece firmaların yatırım yapma yetenekleri artar. Buna göre parasal genişleme sonucu ellerinde talep ettiklerinden fazla para olan bireyler yatırım aracı olan hisse senetlerine yöneldiklerinde hisse senetleri fiyatları, buna bağlı olarak firmaların q değeri yükselir.

Firmaların daha fazla yatırım yapmalarıyla da toplam harcama ve ulusal gelir artar.

Diğer taraftan Modigliani’nin yaşam döngüsü modeline göre tüketim harcamaları, tüketicilerin beşeri sermaye, reel sermaye ve finansal varlıklarının bileşimi olan yaşamboyu kaynaklarına göre belirlenir (Mishkin, 1996: 7). Hisse senedi

7 Döviz kuru kanalında ilgili ekonomideki yurt içi faiz oranına karşılık yurt dışı faiz oranı olmak üzere iki faiz oranı ve bu iki faiz oranı arasındaki bağlantıyı kuran döviz kuru vardır (Mishkin, 1995, s. 5). Dolayısıyla döviz kuru kanalı faiz oranı kanalının bir uzantısı olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte çalışmada, döviz kuru kanalına diğer varlık fiyatları kanalı başlığında yer verilmiştir.

fiyatlarındaki değişimin kişilerin finansal servetlerinde yarattığı etki ise servet etkisi olarak adlandırılır. Buna göre genişlemeci para politikası sonucu hisse senetleri fiyatlarındaki artış sırasıyla bireylerin servetlerini, tüketim harcamalarını ve toplam talebi artırır. Ayrıca Tobin’in q değeri konut ve arsa gibi gayrimenkul piyasasına uyarlandığında genişlemeci para politikası sonucu gayrimenkul fiyatlarındaki yükseliş de bireylerin servetini ve dolayısıyla tüketim harcamalarını artırır (Mishkin, 1996: 8).