• Sonuç bulunamadı

2.4. Türkiye Cumhuriyetinde İslami Finansın Tarihsel Süreci

3.1.4. TVF’ye Yönelik Eleştiriler

Bilindiği üzere Türkiye hem cari açık hem de bütçe açığı veren bir ülke konumundadır. Aynı şekilde tasarruf yönünden de yeterli düzeyde değildir. Genel olarak UVF’ lerin kaynak yapısı incelendiğinde ya ülkenin dış ticaret fazlası gelirlerine ya da ülkenin sahip olduğu emtialardan (petrol, gaz, değerli madenler vb) elde edilen gelirler ile fonlanmaktadır. Cari işlemler fazlası ya da herhangi bir emtia geliri olmayan ülkelerde de UVF kurulabilmektedir. Örneğin İtalya 2011 yılında UVF kurmuş olup 2016 yılında ise fon daha da geliştirilmiştir (Dedeoğlu, 2016: 3). IMF’e göre özelleştirme gelirlerine bağlı olarak da varlık fonu kurulabileceği belirtilmiştir. TVF kaynak yönü ile diğer UVF’lerden özellikle de varlık yönünden büyük UVF’lerden ayrışmaktadır. TVF kuruluş olarak özelleştirme gelirleri ile bazı kamu iktisadi kuruluşlarının fona aktarılmasıyla kurulmuştur (Konukman ve Şimşek, 2017: 1937). Bu şirketlerin fona devri neticesinde bunlardan gelen gelirler artık merkezi bütçeye aktarılmayacağı dolayısıyla bütçe açığında artış meydana getireceği eleştirileri yöneltilmektedir (Eğilmez, 2016). Bu durum bütçe dengesi açısından bir dezavantaj gibi görünse de bu şirketlerin fonun özel sektör yapısı sayesinde yönetim olarak daha esnek, karar almada daha hızlı bir yapıya kavuşması beklenmektedir. Öte yandan şirketler arası yaratılacak sinerji ile yüksek katma değer üretme imkanı sağlanacak olacak olup bu durum yatırım, istihdam ve vergi gelirlerinde artışa sebebiyet verecektir.

Fona getirilen bir diğer eleştiri de fonun kuruluş kanunu ve gerekçesinde yer alan fon amaçlarıdır. Fonu bu amaçlar doğrultusunda klasik bir varlık fonu olmadığı daha

çok yatırım ve kalkınma fonu olduğu yönündedir. Geçmiş bölümler de değinildiği üzere kalkınma fonları da farkı UVF tanımlamalarında zaman zaman UVF’ler arasında gösterilmiştir. Singapur Temasek Holding gibi kalkınma amaçlı olarak kurulup zamanla misyon değişikliğine giderek dünya çapında yeni servet kaynaklarına yatırım yaparak karlarını maksimize etme yoluna gitmiş önemli örneklerde mevcuttur (Ng, 2010: 6-7). Yine aynı şekilde Fransa’ da 2008 yılında 'Fonds strate'gique d'investissement' (FSI) kurmuştur. FSI hedefleri şu şekildedir;

1) Finansman konusunda zorluk çeken ümit veren küçük ve orta ölçekli işletmelerin gelişimini desteklemek,

2) Ekonomik kalkınma ve yeniliklerde katalizör rolü oynayabilecek yüksek bir büyüme potansiyeline sahip orta ölçekli işletmeler için finansman sağlamak,

3) Endüstriyel varlıkların yeniden yapılandırılması amacıyla mutasyon geçiren sektörlerde belirli firmaları desteklemek,

4) Sektörün önemli bir rol oynayan büyük ve orta ölçekli işletmelerde değer yaratmayı kolaylaştırmak için sermayenin istikrarını desteklemek.

Hem Temasek hem de FSI’ nin hedefleri incelendiğinde varlık fonu olarak kurulmalarına rağmen önceliğinin ülkenin kalkınması ve büyümesi olduğu açık olup zamanla ortaya çıkış amacına ek olarak yeni amaçlara da yöneldiği görülmektedir. TVF’ de kuruluş amaçları itibariyle kalkınma fonu gibi işlev görecek olmasının yanında ilerleyen zamanlarda amaç çeşitlendirme yoluna gidebilecektir. Ertem (2017) yazısında “TVF’ nin Norveç ya da Körfez ekonomileri gibi bir doğal kaynak fazlasını yönetecek klasik fon ya da bütçe fazlası olan ülkelerde olduğu gibi bütçe fazlasını yöneten geleneksel anlayıştan farklı bir yol izleyeceğini” belirtmiştir.

TVF’ ye yönelik bir diğer eleştiri konusu ise denetim ile alakalıdır. Bilindiği üzere fon AŞ olarak yapılandırıldığı için bağımsız denetime tabidir. Ayrıca Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilecek en az 3 merkezi denetim elemanı tarafından yapılacak olup denetim raporu her yıl haziran ayı sonuna kadar Bakanlar Kuruluna sunulacaktır. Yine Fona ait bir önceki yıl mali tablolar ile faaliyetleri her yıl ekim ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından,

bağımsız denetim firması ve merkezi denetim elemanlarının hazırladığı raporlar ve Cumhurbaşkanlığı tarafından gönderilen denetim raporları üzerinden görüşülerek denetlenecektir (Şahin, 2017: 365). Fonun Sayıştay denetimine tabi olmaması bu nedenle denetimin hiyerarşik denetim şeklinde olacağı değerlendirilmektedir (Kayıran, 2016: 77). Akyol ise (2017) yazısında Sayıştay denetiminin olmamasını fonun üzerinde meclis denetiminin olmaması olarak değerlendirmektedir. Ayıca portföyünde bulunan farklı sektör şirketleri nedeniyle merkezi denetim elemanı sayısının yetersiz kalacağı değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda portföy yapısına paralel olarak denetim komiteleri oluşturulması her faaliyet alanıyla alakalı merkezi denetim elemanları tarafından denetlenmesi yerinde olacaktır. Her ne kadar Sayıştay denetimi olmasa da fon hem bağımsız denetim hem de kamu denetim elemanları tarafından denetlenecektir. Bu durumda iki farklı rapor ortaya çıkacağı için bunlar denge- kontrol işlevi görecektir. Bu sayede fonun şeffaflığı, hesap verebilirliği ve hesap ve işlemlerde tutarlılığı sağlanacaktır.

Türkiye Varlık Fonu her fon ya da şirket gibi bir takım fırsat ve tehditler barındırmaktadır. Güçlü (2018) çalışmasında bu fırsat ve tehditleri şu şekilde sıralamıştır:

Olası Fırsatlar:

1) TVF, birbirinden bağımsız ve etkin kullanılamayan kamu kaynaklarını tek bir çatı altında toplayarak yurtiçindeki büyük ölçekli yatırımlara uzun vadeli-ucuz finansman desteği sağlayabilir. Böylelikle büyüme ve istihdama katkıda bulunabilir.

2) TVF’nin, diğer kamu fonlarına kıyasla daha uzun vadeli ve yüksek getirili/daha riskli yurtdışı yatırımlara yönelme imkânı vardır. Bu yatırımlardan elde edeceği gelir ile ulusal tasarrufa katkıda bulunabilir.

3) Finans piyasalarına derinlik kazandırabilir ve sert dalgalanmalarda konjonktürün aksi yönünde hareket ederek iktisadi dalgalanmanın etkilerini minimize edebilir.

4) Özellikle stratejik kamu kuruluşlarının özelleştirme yoluyla yabancıların eline geçmesini engellemek için menkul kıymetleştirme yoluna giderek (hisse senedi ve tahvil ihraç edilmek suretiyle) yerli kaynak temini sağlayabilir.

5) Katma değerli ve stratejik sektörlere finansman desteği sunabilir (İtalya, Rusya, Brezilya ve İrlanda’da bu tip ulusal varlık fonları bulunmaktadır) ya da Fransa’da olduğu gibi finansman gücünü kullanarak stratejik sektörlerin yabancıların eline geçmesini engelleyebilir.

6) Kamu kaynak ve tasarruflarını etkin bir şekilde işleterek ülke ekonomisinin uluslararası kredibilitesini artırabilir.

Olası Tehditler:

1) TVF’nin, esasen kamuya ait olan kaynakları hazineden bağımsız bir şekilde yönetme yetkisi bulunmaktadır. Bu durumun, kamunun tüm gelirlerinin Hazine veznelerine girmesi ve giderlerin bu veznelerden ödenmesi anlamına gelen hazine birliği ilkesini bozma riski bulunmaktadır.

2) TVF kanununun 4. maddesinin b fıkrasında “kamu kurum ve kuruluşlarının tasarrufu altında bulunan ihtiyaç fazlası gelir, kaynak ve varlıkların” fonun kaynağı olabileceği belirtilmiştir. Bu ifade, her türlü kamu kaynağının fona aktarılmasını ve riski araçlara yatırım yapılmasını mümkün hale getirmektedir. Bu da ekonominin kırılganlığını artırabilir.

3) TVF, hem ulusal hem de uluslararası finans piyasalarında Hazine ve Merkez Bankası yanında devlet adına üçüncü bir kurum olarak yer alabilecektir.

4) TVF, Hazineden izin almaksızın yurtiçinden ve yurt dışından borçlanma imkânına sahiptir. Bu durum ülkenin borç yükünü artırarak ekonominin kırılganlığını artırabilir.

5) Uzmanlık alanları birbirinden çok farklı olan kurumların (örneğin Türkiye Jokey Kulübü, Ziraat Bankası ve THY gibi) bir havuzda toplanarak yönetilmeye çalışılması önemli zafiyetler doğurabilir.

6) Kamu kuruluşlarının bu özel şirkete devredilmesi ile bu kuruluşların borçlanma gibi yükümlülükleri de kamu istatistiklerinde yer almayacaktır. Bu durum kamunun performansının doğru değerlendirilememesine yol açabilir.

7) Özelleştirme gelirlerinin ve kamunun en karlı kuruluşlarının gelirlerinin fona devredilmesi bütçenin gelirlerinde azalmaya yol açarken kamunun borçlanma ihtiyacını da artıracaktır.

8) Birçok vergi ve harçtan muaf olmak TVF’nin karlılığını artıracaktır. Ancak bu, piyasada rekabeti bozabileceği gibi kamunun da vergi gelirinden mahrum kalmasını sağlayarak bütçede açık yaratacaktır.

9) Geleneksel olarak UVF’lerin dış varlıklara (özellikle büyük piyasalarda işlem gören menkul kıymetlere) yatırım yaptıkları bilinmektedir. Fakat gelişmekte olan ülkelerdeki kalıcı altyapı finansman açıkları hükümetleri yurtiçinde yatırım yapmaya teşvik etmektedir. TVF kanununun gerekçesine bakıldığında TVF’nin özellikle yurtiçi altyapı yatırımlarına ağırlık vereceği (otoyollar, Kanal İstanbul, Üçüncü Köprü, Üçüncü Havalimanı ve Nükleer santral gibi) görülmektedir. TVF kullanılarak bütçe kısıtlarının aşılması ekonominin kırılganlığını artırabilir.

10) UVF’ler genellikle riski dağıtmak ve uzun vadeli getiri elde etmek amaçlı yurtdışı yatırımlara yönelmektedirler. TVF ise bunun aksine daha çok yurtiçi yatırımları finanse etmeyi ve bunun bir kısmını da çıkaracağı türev araçlarla yapmayı planlamaktadır. Bir kriz anında bu yatırımlardan ve bu menkul kıymetlerden zarar edilmesi, ülke ekonomisinin içinde bulunduğu krizi daha da derinleştirebilecektir.

11) UVF’ lerde siyasilerin etkili olmaları sonucunda yolsuzluk ve yozlaşma riski söz konusudur. Her ne kadar özel bir şirket olsalar da ulusal varlık fonlarında bu tip yolsuzlukların ortaya çıkması siyasi ve ekonomik krizleri beraberinde getirebilir.

3.2. Ulusal Varlık Fonlarının İslami Finansa Katkısı Malezya ve KİK

Benzer Belgeler