• Sonuç bulunamadı

XVII Yüzyıla Kadar Tasavvuf

2. Abdülehad Nuri’nin Yaşadığı On Yedinci Yüzyılda Osmanlı’nın Genel

2.3. Tasavvufi Durum

2.3.1. XVII Yüzyıla Kadar Tasavvuf

İslam dininin yayılma süreci içerisinde, Türklerin İslam’ı kabul etmeleri ile tasavvufun sistemleşmesi, bir başka ifade ile tarîkat adıyla organize yapıya bürünmesi birbirine yakın zaman içerisinde gerçekleşmiş, üstelik kurulan tarîkatların genel olarak Türklerin o devirde yoğun olarak yaşadığı Orta Asya havzasında teşekkül etmesi, Türklerin İslam’ın tasavvufî yönünü tanımalarına ve benimsemelerine vesile olmuştur. Bu dönemde Moğol saldırıları neticesinde,

91 Kocatürk, Mahir Vasfi, Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Yay., Ankara, 1970, ss. 474-486; Güzel,

Abdurrahman, Dînî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, Akçağ Yay., Ankara, trs., ss. 395-414.

92 XVII. yüzyıl tekke şiirinin özellikleri hakkında geniş bir inceleme için bkz. Akkaya, Hüseyin,

Abdülahad Nûri ve Divanı, ss. 39-48.

93 Geniş bilgi için bkz. Köprülü, M.Fuad, XVII. Yüzyıl Halk Şâirleri, Ankara, 1962.

94 Ergun, Sadettin Nüzhet, Türk Musikisi Antolojisi, c. I, ss. 27-55. Ayrıca bu eserde Sadettin Nüzhet

Ergun, bu ve başka birçok mutasavvıf şâirin beste ve güftelerini vermektedir. a. mlf. Türk Şâirleri, c. I, s. 56-99.

Alparslan ile Malazgirt’ten başlayan fetihlerle Anadolu Türk yurdu haline gelmiştir. Böylece, “Horasan Erenleri” veya “Kolonizatör Dervişler” olarak anılacak bir gönül ordusu Anadolu’ya yayılmaya başlamış ve Selçuklu sultanlarının hoşgörü ve himâyeleri ile Anadolu’da İslam’ın müesseseleşip kalıcı bir yapı haline gelmesinde ve bu yeni yerleşim alanında sosyal bünyenin kaynaştırılıp bir sevgi medeniyetinin tesisinde, gönüller sultanı mutasavvıfların büyük rolü olmuştur.95

Miladi XIII. yüzyılda Anadolu’ya baktığımızda, Hz. Mevlânâ (öl. 672/1273),96

Endülüs’ten gelen ve vahdet-i vücûd düşüncesini sistemleştiren Muhyiddîn İbn Arabî (öl. 638/1240) ve talebesi Sadreddin-i Konevî (öl. 673/1274), İbn Arabî’nin Fusûsu’l-Hikem adlı eserini ilk şerheden kişi olarak Müeyyidüddîn-i Cendî (öl. 691/1292) 97 ile Ekberiyye geleneği göze çarpar. Sühreverdiyye tarîkatından Evhadüddîn-i Kirmânî (öl. 634/1237), Seyyid Burhâneddin Muhakkik-i Tirmîzî (öl. 639/ 1241), Kübreviyye tarîkatından Şeyh Necmeddîn-i Dâye (öl. 654/1256); ayrıca, Fahreddîn-i Irâkî (öl. 688/1289) ve Hacı Bektâş-ı Veli (öl. 669/1271) gibi eserleriyle ve fikirleriyle Osmanlı tasavvuf ve fikir hayatına temel oluşturan büyük mutasavvıflar98 ve hemen arkalarından, “Gelin tanış olalım / işi kolay kılalım / sevelim sevilelim / dünya kimseye kalmaz” parolasıyla nefesi çağları ve sınırları aşarak günümüze kadar ulaşan Yunus Emre (öl. 721/1321), Anadolu’yu en ücra köşelerine kadar tasavvuf kültürüyle bezemiş, Anadolu medeniyetinin

harcı olmuşlardır.99 Hasan Kâmil Yılmaz, “Müslüman Türklerin kurdukları

Osmanlı Devleti’nin altı yüz seneden fazla tesir ve nüfûzunu devam ettirebilmiş olması, ilk sultanların devletin temellerini sağlam esaslar üzerine kurmuş

95 Akkuş, Mehmet, “Tasavvufun Anadolu’ya Girişi ve İslamlaşmada Rolü”, Tanımı Kaynakları ve

Tesirleriyle Tasavvuf, haz.: Coşkun Yılmaz, Seha Neşriyat, İstanbul, 1991s. 135; Ahmet Yaşar Ocak, Babaîler İsyanı, İstanbul, 1980, s. 35-37. Ayrıca bkz.: Haydar Bammat, İslâmiyetin Mânevî ve

Kültürel Değerleri, ter.: Bahadır Dülger, Ankara, 1963, s. 305.

96 XIII. Yüzyılda Anadolu’da Tasavvuf ve Mevlânâ hakkında bakınız. Ayverdi, Samiha, Abide

Şahsiyetler, KB Yay., İstanbul, 1976, s. 2-11.

97 Süleyman Uludağ, “Cendî”, TDVİA, c. VII, s. 361.

98 Bu sûfiler ve faaliyetlari hakkında geniş bilgi için bkz. Köprülü, M.Fuad, Türk Edebiyatında İlk

Mutasavvıflar, DİB Yay., Ankara, 1991, ss. 201-203; Barkan, Ömer Lütfi, “Kolonizatör Türk

Dervişleri” Vakıflar Dergisi, c. II, ss. 279-304; Çetin, Osman, Selçuklu Müesseseleri ve Anadolu’da

İslâmiyetin Yayılışı, İstanbul, 1981, s. 137; Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, c. I, s. 24-26;

Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul, 1939, c. I, s. 192-209; Yılmaz, Hasan Kâmil, Aziz

Mahmud Hüdâyî (Hayatı, Eserleri, Tarîkatı), Erkam Yay., İstanbul, 1999, ss. 20-21.

99 Mustafa, Kara, “Osmanlılarda Tasavvuf ve Tarîkatlar”, Osmanlı Ansiklopedisi, İstanbul, 1996, c. I,

olmalarında aramak gerekir”100 ifadeleriyle işâret ettiği, Osman Gazi ile Şeyh Edebâli (öl. 726/1326) arasındaki ilişki,101 hatta Osman Gazi’nin medrese ile tekkeyi bir arada yaptırması ve Şeyh Edebâlî ile Dursun Fakîh’e aynı derecede hürmet göstermesi bu açıdan çok önemlidir.102

Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarına rastlayan bu dönemde, her ne kadar Asya kökenli Yesevî dervişleri dikkat çekse de, İbn Arabî mektebinin temsilcisi sûfiler ve Kübreviyye ve Sühreverdiyye’ye bağlılarının ağırlığı bulunmaktadır.103 Ancak, dönemin Anadolu şehirlerinin temel rengi, aristokrasiden en fakir halk tabakasına kadar ve hatta Hristiyan ve Mûsevîlerden dahi taraftar toplayan ve sünnî hüviyetine sahip Mevleviyye, Rifâiyye ve Halvetiyye’dir.104 Bu dönemde, başta Ahî Evrân (öl. 660/1261) olmak üzere, tasavvuf öğretisi içerisinde ahîliğin disiplin ve gayesine uygun şekilde yetişmiş, dinamik, cesur, merd ve iç âlemlerini kontrol edebilen ahîlerin,105 Bektâşî dervişlerinin106 ve erenlerin Osmanlı Devleti’nin hamurunda emekleri bulunmaktadır.107

Bu tarihten itibaren, Mevlâna Celâladdîn-i Rûmî tarafından Vahdet-i Vücûd düşünce sistemi etrafında şekillendirilen anlayış, bilâhere Mevlevîlik olarak

100 Ylmaz, Kâmil, “Osmanlı Sultanları ve Mutasavvıflar”, Maverâ, (Tasavvuf Özel Sayısı), Eylül-

Ekim 1984, s. 92. Osmanlı Sultanlarının mutasavvıflarla ilişkisi hakkında geniş bilgi için bkz. Şapolyo, Enver Behnan, Mezhepler ve Tarîkatlar Tarihi, Türkiye Yay., İstanbul, 1964, s. 448-449; İrfan Gündüz, Osmanlılarda Devlet-Tekke Münâsebetleri, Seha Neşriyat, İstanbul, 1989; Reşat Öngüren, Osmanlılar’da Tasavvuf (Anadolu’da Sûfîler, Devlet ve Ulemâ-XVI Yüzyıl), İz Yay., İstanbul, 2000, ss. 245-310; Necdet Yılmaz, OTT, ss. 429-442.

101 Z. Velîdî Togan, Umûmî Türk Tarihine Giriş, İÜEF Yay., İstanbul, 1970, s. 370.

102 Yılmaz, Kâmil, a.g.m., s. 93. 103 Ocak, Babaîler İsyanı, s. 39-40.

104 M. Fuad Köprülü, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, TTK Yay., Ankara, 1959, ss. 95-96.

105 Samiha Ayverdi, Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, İstanbul, 1977, s. 114.

106 Hilmi Ziya Ülken, İslam Düşüncesi, İÜEF Yay., İstanbul, 1946, s. 198.

107 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, s. 105-106. Fuad Köprülü bu konuda şöyle der: “ muhtelif

teşekküller arasında bilhassa Ahîlerin, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ve Yeniçeri teşkilâtının ihdâsında büyük rolleri olduğu mahakkaktır.” Bkz. Köprülü, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, ss. 92- 93. Bu dönem de isimleri ön planda olan ve Baba İlyas’a nispetle Babaîler olarak da bilinen

Abdalân_Rûm başta olmak üzere, Anadolu gazileri anlamına gelen ve fütüvvet teşkilâtının seyfî

kolunu temsil eden Gâziyân-ı Rum; daha ziyâde meslek bir teşkilat zümresini ifade eden Ahiyyân-ı

Rum ve fütüvvet teşkilâtının kadın kollarını temsil eden Bâciyân-ı Rum grupları da bulunmaktadır.

Geniş bilgi için bkz. Ocak, Babaîler İsyânı, İstanbul, 1980; a. mlf. Osmanlı İmparatorluğunda

Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler (XIV-XVII. Yüzyıl), TTK Yay., Anklara, 1992, ss. 85-93; a. mlf.,

“Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, Ankara, 1978, XII, s. 257; Mikail Bayram, Bâciyân-ı Rûm(Anadolu

Seçukluları Zamanında Genç Kızlar Teşkilâtı), Konya, 1987, s. 19; Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olarak Ahîlik, Ankara, 1989, s. 22 vd.; Hilmi Ziya Ülken, “Anadolu Tarihinde Dini Ruhiyat

Anadolu topraklarında büyük bir itibar kazanmış;108 Ebu İshak Kâzerûnî’ye (öl. 426/1034) nispet edilen İshâkiyye veya Mürşîdiyye adlarıyla da bilinen ve en eski

tarîkatlardan biri olan Kâzerûniyye de mevcudiyetini sürdürmüştür.109

Tekkelerini genellikle sınır boylarında kuran ve mensupları enerjilerini cihâd erleri olarak pozitif harcayarak hizmet eden bu tarîkat,110 varlığını XVI. yüzyıla kadar taşıyamamıştır.111

Kadiriyye tarîkatı, XV. Yüzyılın ortalarında tarîkatta ilk “Pir-i Sânî” olarak

bilinen Eşrefoğlu Rûmî (öl. 874/1469)112 ile Anadolu’ya girerken;

Nakşibendiyye, bu asrın ikinci yarısında Molla İlâhî (öl. 896/1491)113 ve

İstanbul’a ilk taşıyan halîfesi Emir Buhârî (öl. 922/1516)114 vasıtasıyla yaygın hale gelmiştir. Bayramiyye tarîkatı ise, XV. Yüzyılın ilk yarısında “Somuncu Baba” diye şöhret olan Hamîdüddîn-i Aksarâyî’nin (öl. 815/1412)115 halîfesi Hacı

Bayram-ı Velî (öl. 833/1430)116 ile yayılmaya başlamıştır. Aynı dönemde

Sühreverdiyye tarîkatı, Zeyniyye kolu117 ile temsil edilmiştir.

108 Geniş bilgi için bkz. Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İnkılap ve Aka Yay.,

İstanbul, 1983, s. 19 vd.

109 Köprülü, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, TTK Yay., Ankara, 1959, s. 96; Kara, Bursa’da

Tarîkatlar ve Tekkeler, Bursa, 1990, c. II, s. 23.

110 Mustafa Kara, Din Hayat Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler, Dergah Yay., İstanbul, 1990, s.

204; İrfan Gündüz, Osmanlılarda Devlet-Tekke Münasebetleri, Seha Neşriyat, İstanbul, 1989, s. 23, 100.

111 Öngören, Osmanlılar’da Tasavvuf, s. 20.

112 Bkz. Dilaver Gürer, Abdülkâdir Geylânî (Hayatı/Eserler/Görüşleri), İnsan Yay., İstanbul, 1999, ss.

356-367; Mustafa Güneş, Eşrefoğlu Rûmî Hayatı Eserleri ve Dîvânı’ndan Seçmeler, KB Yay., Ankara, 1998, ss. 1-80.

113 Kasım Kufralı, “Molla İlâhî ve Kendisinden Sonra Nakşibendî Muhiti”, İÜEFTD, İstanbul, 1948,

c. III, sy., 1-2, s. 133.

114 Bkz. Mustafa Kara, “Emir Buharî”, TDVİA, c. XI, ss. 125-126; a.mlf. “Ahmet Buhârî”, SGAD, c.

VIII, ss. 26-27; Abdurrahman Câmî, Nefehâtü’l-Üns (Evliyâ Menkıbeleri), Tercüme ve Şerh: Lâmiî Çelebi, haz: Süleyman Uludağ-Mustafa Kara, Marifet Yay., İstanbul, 1995, ss. 579-585; Cemal Kurnaz-Mustafa Tatçı, İstanbul’da Buharalı Bir Mutasavvıf Emir Buharî, KB Yay., Ankara, 1998, ss. 1-30.

115 Ethem Cebecioğlu, Hacı Bayram Velî ve Tasavvuf Anlayışı, Murâdiye Vakfı Yay., Ankara, 1994,

ss. 118-120; Hasan Kamil Yılmaz, “XV. Asır Anadolu Mutasavvıfları Arasında Somuncu Baba’nın Yeri”, Somuncu Baba ve es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Sempozyumu Tebliğleri, Ankara, 1997, ss. 17-23.a.mlf. “Menkıbe ve Kaynaklara Göre Somuncu Baba’nın Tasavvuf Neşvesi ve Tarîkatı”, a.g.e., ss. 85-92; İrfan Gündüz, “Somuncu Baba ve Melâmetiyye”, a.g.e., ss. 93-104; Ahmet Akgündüz,

Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba ve Neseb-i Âlîsi, İstanbul, 1995.

116 Hayatı ve tarîkatı hakkında geniş bilgi için bkz. Cebecioğlu, Hacı Bayram Velî ve Tasavvuf

Anlayışı.

117 Sarı Abdullah Efendi, Semerâtü’l-Fuâd fi’l-Mebde-i ve’l-Meâd, İstanbul, 1288, ss. 140-141;

Öngören, Fatih Devrinde Belli Başlı Tarîkatlar ve Zeyniyye, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1990, s. 64.

XIV. ve XV. yüzyıllarda, ilk Osmanlı müderrisi ünvanın taşıyan ve Füsûsu’l- Hikem şârihlerinden olan Dâvûd-i Kayserî (öl. 751/1350)118 ve ardından yine Osmanlı’nın ilk Şeyhülislâmı olan119 Molla Fenârî (öl. 834/1430) Ekberiyye’nin varlığını devam ettirmişlerdir.120

XVI. yüzyılda, Halvetiyye tarîkatı “Cemal Halîfe” diye anılan Cemâleddîn İshâk Karamânî (öl. 933/1526-27) vasıtasıyla İstanbul’a taşınmıştır. Cemal Halîfe’ye intisâb etmiş olan ve Sünbül Sinan olarak bilinen Sinâneddîn Yusuf Efendi (öl. 936/1529) Koca Mustafa Paşa Dergahı’nda hizmetlerini yürütürken, halîfesi Merkez Muslihuddîn Efendi ile irşad hizmetleri devam etmiştir. Bu devirde, Yiğitbaşı Velî Ahmed Şemseddîn-i Marmaravî (öl. 910/1505)’ye121 nispet edilen ve Halvetiyye’de “Orta Kol” olarak bilinen Ahmediyye, İbrahim Gülşenî (öl. 940/1533)122 tarafından kurulan Gülşeniyye tarîkatları ortaya çıkarken; Şemseddîn Ahmed-i Sivâsî (öl. 1006/1597) tarafından kurulan Şemsiyye, Abdülehad Nûrî’nin şeyhi Abdülmecîd-i Sivâsî (öl. 1639) 123 ile İstanbul’a temsîl edilmeye başlanmıştır.124

Benzer Belgeler