• Sonuç bulunamadı

Genel anlamda verimlilik, bir işletmenin veya bir örgütün mal ve hizmet üretimi yaparken kaynaklarını ne kadar iyi değerlendirdiğini ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Kaynakların optimum kullanma düzeyini bulmak için, kullanılan kaynaklar ile sağlanan çıktılar arasında oransal bir ilişkinin kurulması gerekmektedir.

Bu doğrultuda açıklayacak olursak verimlilik, çıktılar (mallar, hizmetler) ile bunların üretiminde kullanılan üretim faktörleri (kaynaklar) arasındaki oransal ilişki olarak tanımlanırken, yapılan faaliyetin girdi ve çıktılarının sayısal verilerle ölçülebildiği, örneğin maliyetlerin ve ulaşılan sonuçların (faydaların) maddi olarak ifade edilebildiği durumlarda söz konusu olmaktadır (Arslan, 2002: 79-80). Verimlilik kavramı başka bir açıdan tanımlanacak olursa, üretilen ürün ya da hizmetler ile bu ürün ya da hizmetleri üretmek için kullanılan kaynakların ilişkisi; en genel ifadesiyle, üretilen mal veya hizmetin yani son ürünün, bu ürünün/hizmetin elde edilmesinde kullanılan girdiye oranlanmasıyla elde edilen değerin adıdır(Barutçu, 2013: 3).

Verimlilik kavramını formüle etmek istersek:

Verimlilik; “Çıktı” ile belirtilen, mal veya hizmet üretim miktarıdır. Ancak bu noktada belirtmek gerekir ki, üretimi arttırmak verimliliği arttırmakla aynı şeyi ifade etmemektedir. Üretimin artması, verimliliğin arttığı anlamına gelmez. Bu formüle göre değerlendirecek olursak; verimliliğin arttırılabilmesi için sayısal olarak ya girdilerin azaltılması, ya da çıktıların arttırılması gerekmektedir. Çıktıların aynı kalıp girdilerin azaltılması, girdilerin aynı kalıp çıktıların arttırılması, girdilerin azaltılarak çıktıların arttırılması ve girdilerin arttırılarak, çıktıların daha da fazla arttırılması durumlarında verimlilik artışı görülebilecektir (Yıldız, 2012: 43). Örneğin; bir hastanede sağlık hizmetlerinin verimliliğinin söz konusu olması için, mevcut personel ile daha çok hastaya sağlık hizmetlerinin verilmiş olması ya da aynı hizmetin daha düşük maliyet(daha az personel) ile sağlanması veya sağlık hizmeti verilen hastaların sayısı artarken, bu hizmet için kullanılan üretim faktörlerinin hasta sayısına oranla daha az artması gerekmektedir. Fakat bu süreçte kalite kavramına da dikkat edilmelidir ki bir örgütte kaliteli mal ve hizmet üretilmesi, üretim faktörlerinin iyi ve verimli kullanıldığı anlamına gelmektedir (Mcdonald, 2010: 173).

Verimlilik kavramında yer alan girdiler; emek, sermaye, doğal kaynaklar ve girişimden oluşmaktadır. Bu üretim faktörlerinin ayrı ayrı verimliliği görülmek istenirse, oranda girdi yerine bu faktörlerden öğrenilmek istenen üretim faktörü konulmalıdır. Performans değerlendirme ve ücretler konusuyla ilişkili olan üretim faktörü ise emektir. Bu doğrultuda emek yani işgücü verimliliğini göstermesi açısından aşağıda bazı örnek oranlar verilmiştir (Zaim, 1997: 301):

 Emek Verimliliği = Katma Değer / Çalışanların İş Saatleri Toplamı

 Emek Verimliliği = Katma Değer / İşçi Sayısı

 Emek Verimliliği = Katma Değer / Maaş ve Ücretler

Verimlilik kavramı günümüzde fazlasıyla kullanılmakla birlikte verimlilik üzerine yapılan ilk çalışmalar, merkantilist akımın savunucuları tarafından, ülke zenginliğini artırmaya yönelik girişimler için kullanılmıştır. Merkantilizm yaklaşımı devletin büyümesinde en büyük aracın ekonomi olduğunu düşünürler. Merkantilistler devletin gelişmesinde en önemli kriterin hazinenin zenginleşmesi olduğunu savundukları için ithalattan çok ihracata önem verip dış ticaret dengesinin pozitif olması yönünde

oluşturulmaya çalışılmıştır. Merkantilizmin temelindeki ilk eser 1613’de Antonia Serra’nın kaleme aldığı “Maden Kaynağı Olmayan Ülkelerde Altın ve Gümüşü Bollaştıran Nedenler Üzerine Kısa Bir İnceleme” adlı broşürdür(Savaş, 1998: 137-138). Merkantilizm akımına öncülük eden düşünürler; Jean Bodin, Thomas Mun, Thomas Miles, Jean Baptiste Colbert ve Antonia Serra’dır(Öztürk, 2006:18).

Bugünkü tanımına benzer bir anlamda verimlilik ilk kez 16. yüzyılda Alman doktor ve mühendis George Bauer ’in “De te Metallica” adlı eserinde yer alırken sanayileşmeyle birlikte daha sık kullanılmaya başlanmıştır. Klasik iktisat ekolünden Adam Smith’in iş bölümü yaparak görevleri tanımlama anlayışı ise günümüzde verimlilik çalışmalarında dikkat çeken iş analizleri metodunun ilk örneği olarak gösterilmektedir. Taylor’un daha da geliştirdiği iş analizleri metodu 1970’lere kadar işçilere öğretilerek işlerini en iyi biçimde yapmaları sonucunda sanayide verimlilik artışı görüldüğü de dile getirilen önemli bir durumdur (Özdemir, 2009: 55).

Türkiye’de verimlilikten ilk kez 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi’nde söz edilmiştir.

Fakat günümüzdeki anlamında verimlilikten bahsedecek olursak; ilk çalışmalar 1940’lı yılların sonunda başlamıştır. Örnek verirsek; 1948 yılında bazı sanayiciler ve mühendislerin yaptıkları çalışmalar sonucunda günümüzdeki verimlilik planlarının hareket noktasını oluşturan “Sınai Sevk ve İdare Cemiyeti” kurulmuştur. Sonra bunu 25 Haziran 1953’te “Amerikan Hükümeti Karşılıklı Güvenlik Teşkilatı” (AID) Ankara Misyonu Başkanlığı ile Dışişleri Bakanlığı Milletlerarası İşbirliği Teşkilatı Sekreterliği arasında; ülkemizde verimlilik çalışmalarının gelişimini sağlamak amacıyla imzalanan anlaşma gereği 25 Haziran 1925’te çıkarılan kararname ile günümüzdeki anlamıyla Milli Prodüktivite Komitesi’nin merkezini oluşturan Vekaletlerarası Prodüktivite Komitesi’nin kurulması takip etmiştir. Böylelikle ilk kez kamusal alan içerisinde oluşturulan komite, verimlilik kavramının tüm ülkede tanıtılması, verimlilik artırıcı projelerin desteklenmesi, nitelikli iş gören ve yöneticilerin yetiştirilmesinde etkili olmuştur (Çevik, 2007: 283). Kamu kesimi içinde iktisadi devlet kuruluşlarının sınai verimlilik açısından geliştirilmesi amacıyla birçok çalışma yapan Milli Prodüktivite Komitesi’nin ülke çapında devlet yönetiminin verimliliği ile de ilgilenmesi devletin ekonomisini doğrudan etkileyen politikaların ve tüzel çerçevenin belirlenmesinde etkili olmuştur(Aykaç vd., 2003: 385).

Kamu yönetiminde istenilen verimliliğe ulaşılamayabilir. Bunun gerekçesi olarak da yönetimin ve işgücünün dikkatsiz işlemleri, hizmet sektörünün geniş yer kaplaması, yetersiz kalması, kapasite kullanımının maksimum seviyeye ulaşamaması gibi nedenler gösterilebilir. Türkiye’de tüm dünyada olduğu gibi halkın yöneticilerden talepleri artmıştır. Bu da personel ihtiyacını çoğaltmış uzmanlaşma ihtiyacını doğurmuştur. Verimlilik kavramı bu talepler doğrultusunda kamu yönetiminde önemli bir yere sahip olmuştur. Verimliliği artırmak için özel işletmelerde uygulanan belirli çalışma metotlarının kamu örgütlerinde kullanılması önerilmiştir. Ancak kamuya sunulan hizmetlerin veriminin ölçülmesi, rasyonel bir planlama biçiminde ne kadar süreyle tam verimliliğin sağlanacağının belirlenmesi yani net sonuçlara varılması güçtür(Aydın, 2016, 238-240).

Verimlilik kavramı, yeni ve modern yönetim anlayışının önemli bir parçasıdır ve günümüzde zaman geçtikçe önem kazanmaktadır. Verimliliği esas alan yeni yönetim anlayışı sonucunda; iş piyasasına bazı yeni kavramlar gelmiş bazı eski kavramların da önemini arttırmıştır. (Ustasüleyman, 2001: 7-8).