• Sonuç bulunamadı

GeçmiĢten günümüze kadar vergi kavramı farklı yazarlar tarafından farklı açılardan ele alınarak tanımlanmıĢtır ve bu geliĢime bağlı olarak süreç içinde vergiye dair mükelleflerce olumlu ya da olumsuz çeĢitli fikirler oluĢmuĢtur. Vergilerin mükelleflerin gelirlerini azaltmasının yanı sıra vergilerin aktarıldığı alanlardaki verimsiz kullanımı mükelleflerin hoĢnutluk seviyesini aĢağıya çekebilmektedir.

Diğer yandan vergiler sayesinde elde edilen kaynakların kamu hizmetlerine yönelmesi durumunda ise mükelleflerin vergilere yönelik fikirleri olumlu yönde etkilenebilmektedir. Ancak teorik olarak mükellef algıları açısından vergiler hakkında kesin olarak olumlu ya da olumsuz yönde bir yargıya varmak oldukça güçtür.

Mükelleflerin vergi hakkında olumlu - olumsuz algısından hareketle bir tavır geliĢtirdikleri de bir gerçektir. Yeni bir vergi ihdas edildiğinde, mevcut vergilerin

oranlarında bir değiĢiklik yapıldığında ya da vergiyle ilgili önemli bir durum gündeme geldiğinde mükellefler bu yeni durumla ilgili iyi ya da kötü bir fikre sahip olur ve kendi faydalarını maksimize etmeye yönelerek bir davranıĢ geliĢtirirler. Bu durum vergiye karĢı gösterilen tepkiler olarak literatürde karĢılık bulmakta ve vergiye karĢı gösterilen pasif tepkiler ve aktif tepkiler olmak üzere iki grupta incelenebilmektedir. Durum kanun koyucu ve mali kurum, kuruluĢlar açısından ele alındığında ise mükelleflerin göstereceği tepkilerin, kanun koyucu ve mali kurum ve kuruluĢların diledikleri uygulamayı yapmasını engelleyeceği görülmektedir (Aktan, Dileyici ve Saraç, 2006: 161; AktaĢlıoğlu, 1981: 42).

ġema 1. Vergiye KarĢı Gösterilen Tepkiler

Kaynak: Aktan, CoĢkun Can, Dileyici, Dilek ve Saraç, Özgür (2006), “Vergilere KarĢı Tepkiler ve Vergilerin Ahlaki ve Sosyo-Psikolojik Sınırları”, Vergileme Ekonomisi ve Vergileme Psikolojisi, Edit.

CoĢkun Can Aktan, Dilek Dileyici, Ġstiklal Y. Vural, ss. 166, Seçkin Yayınevi.

* Mükellefler tarafından gösterilen tepkiler ve vergi oranları arasındaki iliĢkiyi ifade edebilmek adına tarafımızca eklenmiĢtir.

ġema 1 incelendiğinde vergiye karĢı gösterilen tepkilerin izlediği aĢamalar görülmektedir. BaĢlangıçta mükellefler düĢük oranlı vergiler karĢısında olumlu tutum sergileyerek vergilere “sempati” ile yaklaĢmaktadır. Bu aĢamada mükellef toplanan

NEFRET

vergilerle kendisine daha iyi hizmet sunulacağına inanmaktadır ve üzerilerine yüklenen vergi yükünü kabul etmektedir (Aktan, Dileyici ve Saraç, 2006: 161).

Vergi literatüründe bu durum kısaca vergi uyumu (tax compliance) olarak tanımlanabilir. Maddi ve Ģekli yükümlükleri içselleĢtiren vergi uyumu kavramı vergi beyannamesinin verildiği dönemde uygulanmakta olan yasalar, yönetmelikler ve yargı kararlarına uygun olarak vergi mükellefinin beyannamesini hazırlamasını, bu beyannameyi zamanında ilgili yerlere vermesini ve bu beyandan doğan vergi borcunu zamanında ve tam olarak ödemesini kapsamaktadır (Roth, Scholz ve Witte, 1989: 2; Tuncer, 2005: 218).

Diğer aĢamalarda ise mükelleflerin üzerilerine yüklenen Ģekli ve maddi yükümlülükler arttıkça vergilere karĢı tutumları da antipati ve bir üst seviye olan nefret aĢamasına gelmekte ve gösterilen tepkilerin Ģiddeti değiĢmektedir (Aktan, Dileyici ve Saraç, 2006: 162).

1.1.2.1. Vergilere KarĢı Gösterilen Pasif Tepkiler

Bu grupta incelenecek ilk tepki vergiden kaçınmadır. Vergiden kaçınma, mükellefin vergi yükünü yasal yollarla düĢürmesi olarak tanımlanmaktadır. Kaçınma yasal boĢluklardan yararlanma yoluyla olabileceği gibi, mükellefin vergiden muaf olan veya daha az vergilendirilen ekonomik aktivitelere yönelmesi Ģeklinde de olabilmektedir. Burada önemli olan nokta vergiden kaçınmanın risksiz ve yasal bir davranıĢ Ģekli olmasıdır (Bayraklı, Saruç ve SağbaĢ, 2004: 206).

Ġkinci tepki türü ise verginin yansıtılmasıdır. Vergi yansımasındaki önemli nokta vergi yüküne kimlerin katlanacağıdır; çünkü vergi yansımasında mükellefler piyasa koĢullarından yararlanarak vergiyi diğer kiĢilere aktarmaktadır ve verginin üzerine salındığı kitle ile vergiyi ödeyen kitle farklılaĢmaktadır (Tresch, 2008: 343).

Ancak verginin yansıtılmasını diğer tepki türleriyle karĢılaĢtırdığımızda, devlet açısından vergi kaybının oluĢmadığı bir tepki türü olduğu görülmektedir. Bununla birlikte bu yöntem devletin vergi yükünün toplumda dengeli dağılımını sağlama görevi açısından olumsuz etkiler meydana getirmesi nedeniyle ayrı bir önem taĢımaktadır (Aktan, Dileyici ve Saraç, 2006: 168).

Mükelleflerin vergilere karĢı göstereceği pasif tepkilerden bir tanesi de yatırımlardan vazgeçmedir. ġirketlerin, üretim ve dağıtım maliyetlerinin çoğu ticari faaliyetlerin normal iĢleyiĢinden kaynaklanmakta, bazı maliyetler ise doğrudan veya dolaylı olarak hükümet politikaları ve davranıĢlarından kaynaklanmaktadır. Burada ele alınabilecek en somut maliyetlerden biri de vergilerdir. Yatırımların dünya genelinde büyük oranda özel Ģirketler tarafından gerçekleĢtirildiği ve bu yatırımların karlılığı ve verimliliğinin de bu Ģirketleri yatırımlara yönelten güç olduğu bir gerçektir. Bu sebeple vergilerin, satıĢ hacmi, pazar payı ya da karlılık gibi yatırımcıları yatırım yapmaya iten sebepleri olumsuz etkilemesi halinde, mükellefler yatırımlarını düĢük vergi oranları, vergisel teĢvikler gibi avantajlar sunan ülkelere yönlendirmektedirler.

Dördüncü tepki türü ise tüketimin ya da tasarrufların kısılmasıdır.

Mükelleflerin elde ettikleri gelirlerinin ne kadarını tüketip ne kadarını tasarruf edeceklerine karar vermeleri önemlidir. Bu önem ise, tüketimin yalnızca toplam talebin en büyük parçası olmasından değil, aynı zamanda mükelleflerin harcanabilir gelirinden tüketmedikleri, yani tasarruf ettikleri kısmın yatırımların finansmanında kullanılıyor olmasından kaynaklanmaktadır (Yıldırım ve Karaman, 2005: 489). Bu açıdan yeni bir vergi koyulması, mevcut vergilerin oranlarının artırılması ya da istisna ve muafiyetlerin kapsamında yapılacak bir değiĢiklikle geliri azalan bir mükellef, aynı yaĢam seviyesini sürdürebilmek için önce lüks maddelerin tüketiminde ve tasarruf hacminde bir düĢmeye, daha sonra da en zorunlu ihtiyaç maddelerinin tüketimine doğru dereceli bir azalmaya gidebilir (Aktan, Dileyici ve Saraç, 2006: 167).

Aylaklığı tercih etmek de pasif tepki türlerinden bir tanesi olarak sayılmaktadır. Zira, vergi idaresinin ya da verginin ekonomik, sosyal ve mali niteliklerinden dolayı çeĢitli toplum kesimlerinin vergiden değiĢik Ģekillerde etkilenmesi söz konusu olabilmektedir. Bir vergi koyulduğunda, mükellef ödemiĢ olduğu vergi tutarının yol açtığı gelir azalmasını telafi etmek amacıyla daha fazla çalıĢmayı ve gelir elde etmeyi tercih edebileceği gibi, ödemiĢ olduğu verginin gelirinde yol açtığı eksilme dolayısıyla çalıĢma ve üretme arzusunu kaybederek boĢ durmayı yani aylaklığı da tercih edebilmektedir. Vergilendirmenin yol açtığı bu

durumlardan ilkine gelir etkisi, ikincisine ise ikame etkisi denmektedir (Akdoğan, 1999: 98).

1.1.2.2. Vergilere KarĢı Gösterilen Aktif Tepkiler

Bu grupta incelenebilecek tepkilerden ilki vergi kaçakçılığıdır. En yalın biçimiyle ele alındığında vergi kaçakçılığı, vergi kaçırma giriĢimi baĢarılı olsun ya da olmasın, yasalara aykırı bir Ģekilde davranarak vergi yükümlülüğünü azaltmak ya da tamamen ortadan kaldırmak Ģeklinde ifade edilmektedir (Balter, 1983: 2-5).

Vergiden kaçınma davranıĢıyla karĢılaĢtırıldığında kaçakçılığın yasal olmadığı, vergiden kaçınmanın ise yasal olarak gerçekleĢtirildiği görülmektedir. Vergi kaçakçılığı bu özel niteliği sebebiyle Türk Vergi Sisteminde adli vergi suçları kapsamında incelenmekte ve hapis cezası ile cezalandırılmaktadır.

Aktif tepki aĢamasında mükelleflerin dıĢa vurduğu davranıĢların Ģekillerinin en önemli özelliği devlet otoritesine itaatsizliktir. Bununla birlikte mükelleflerin hoĢnutsuzluk derecesine bağlı olarak, baĢlangıçta bireysel olma özelliği taĢıyan tepkiler, zamanla kitlesel tepkilere ve devletin varlığını tehdit eden isyan hareketlerine dönüĢebilmektedir. Verginin reddi, vergiden kaçınma ve vergi kaçakçılığından tamamen farklı sosyo-psikolojik bir olaydır. Vergi reddi, genel olarak Ģiddet kullanımı içerdiğinden, vergi isyanları olarak da incelenmektedir.

Zaman içinde birçok ülkede vergi isyanı niteliğinde kitlesel olayların yaĢandığı ve olaylar sonucunda önemli sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi değiĢimlerin ortaya çıktığı görülmektedir (Gök, 2007: 150). Vergi isyanlarının nedenleri genel olarak vergileme yetkisinin kötüye kullanılmasıdır. Vergileme yetkisinin kötüye kullanılmasından kasıt ise temsilsiz, sınırsız ve keyfi vergilemeye baĢvurulmasıdır ve bu yetkinin kötüye kullanılması, verginin meĢruluğunu zedelemekte ve vergiye karĢı direniĢi artırmaktadır (Aktan, Dileyici ve Saraç, 2002a: 6). Avrupa tarihi incelendiğinde vergi isyanlarının genel olarak, Magna Carta (1215) hak ve özgürlük bildirgesinden sonraki dönemlerde çıktığı görülmektedir. Ġngiltere’de 1381 yılında yaĢanan Wat Tyler Ġsyanı ile 1629’da ki Hampden Hareketi ve Fransa’da 1950 yılında yaĢanan Poujade Hareketi vergi isyanı özellikleri taĢımaktadır. Ancak vergi

isyanları arasında belki de en çok bilineni Amerikan bağımsızlık mücadelesinin de adımları atılan ve “Boston Çay Partisi” adıyla anılan isyandır (Aktan, Dileyici ve Saraç, 2002b: 1-12). Osmanlı tarihinde de vergi isyanları görülmekle birlikte, isyanların sayısı padiĢahın devletin baĢı ve halife ünvanlarını taĢıması ve dolayısıyla çıkan isyanın padiĢaha, devlete ve halifeye isyan anlamına gelmesi sebebiyle azdır.

Ancak Osmanlı Devleti’nde vergisel sebeplerle çıkan isyanlara örnek olarak Celali Ġsyanları, Patrona Halil Ġsyanı, NiĢ Ġsyanı gösterilebilmektedir (Aktan, Dileyici ve Saraç, 2002c: 4-15).