• Sonuç bulunamadı

Terkin kavramı sözlükte “Yazılmış bir şeyi çizerek silme” olarak ifade edilmektedir (www.tdk.gov.tr). Hukuk kaynaklarında terkin sözcüğü, “resmi defter ve kütüklerde yazılı olan bir hususun çizilmesi” olarak geçmektedir (Yılmaz, 2005: 691).

Vergi hukukunda ise terkin kavramı, birtakım şartların mevcut olması durumunda vergi alacağını tüm hukuki neticeleri ile beraber yok eden idari bir muameledir. Bu yönüyle terkin vergi borçluluğunu sona erdiren hallerden biridir (Öncel, Kumrulu, Çağan; 2018: 174-175).

Terkin işleminin gerekçesini çok farklı hukuki sebepler oluşturabilir.

Örneğin, vergi hatalarının düzeltilmesi nedeniyle terkin yapılabilir veya kesinleşen bir yargı kararına dayalı olarak da terkin söz konusu olabilir. Bunun yanında, bir af kanununun uygulanması da terkin işleminin gerekçesini oluşturabilir. Terkin, bu yönüyle umumi bir kapsama sahiptir. Bu nedenle terkinin af müessesesi ile karıştırılmaması gerekir. Burada konu edineceğimiz ve af ile karşılaştıracağımız terkin ise VUK’un 115. maddesinde özel olarak düzenlenmiş olan terkindir.

VUK’un 115. maddesi hükmü; “Kuraklık, su basması, yer kayması, yer sarsıntısı, don, yangın, muzır haşarat ve hayvan istilası ve bunun gibi durumlar sebebiyle:

1. Sahip oldukları varlıkların en az 1/3’ünü yitiren mükelleflerin bu afetlerin zarara uğrattığı gelir kaynaklarına ilişkin vergi cezaları ve vergi borçları;

2. Ürünlerinin en az 1/3’ünü yitiren mükelleflerin, afete uğrayan arazi için zararın gerçekleştiği hasat ve toplanma dönemine isabet eden seneye ait olarak tahakkuku gerçekleştirilen vergi cezaları ve Arazi Vergisi borçları;

zararla orantılı bir şekilde Maliye Bakanlığı tarafından tamamen veya kısmen terkin edilir (Ek cümle: 28/12/2001-4731/4 md.) …” şeklindedir (VUK kapsamında olmayan kamu alacakları için 6183 sayılı AATUHK 105. madde hükümleri uygulanır). Bu hüküm, en sonunda yer alan “kısmen veya tamamen terkin olunur”

ifadesiyle yol açtığı sonuçlara bakılarak terkin müessesesinin bir çeşit af olarak

95

değerlendirilmesine neden olmuştur. Ancak iki kurum arasında esaslı farklılıklar vardır (Dönmez, 1990: 28).

İlk fark, yetkili organlarda gözlemlenir. Terkin uygulaması konusunda kararı idare verecek olmasına rağmen, vergi hukukunda af yetkisi kural olarak yasama organınca kullanılır (Dönmez, 1990: 28). Terkin kavramı, idarenin kamu alacağından vazgeçmesi yönüyle af kavramına da benzetilebilir. Fakat cezalar ve vergilerin affedilmesi durumu genel ve objektif bir muamele olmasına rağmen terkin sübjektif ve özel bir işlemdir (Öncel, Kumrulu, Çağan; 2018: 152)

Terkinin kapsamına vergi cezaları ile birlikte vergi asılları da girmektedir.

Her ne kadar uygulamada zaman zaman cezanın yanında vergi aslının affedildiği görülse de, ilke olarak af, vergi cezalarına yöneliktir. Bir başka deyişle, af kavramı temelde ceza kavramı ile ilintilidir.

Af, mutlak olarak bir takdire dayanır ve bunun bir sonucu olarak, affeden organın neden affettiğini belirtme yükümlülüğü yoktur. Oysaki cezanın ertelenmesine karar veren yargıç, bu işlem dolayısıyla gerekçe göstermek zorundadır (TCK md. 51).

Esas olarak yargıcın hangi durumlarda cezayı erteleyebileceği, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16. ve 17. maddelerinde önceden kanunla tespit edilmiş bulunmaktadır. Cezanın ertelenmesine karar verilmeden önce bu şartların mevcudiyetinin araştırılması gerekmektedir. Buna rağmen, affedecek organın hangi şartların varlığı durumunda bu yetkisini kullanabileceği daha önceden belirlenmemiştir (Cumhurbaşkanının özel af yetkisi bu konuda bir istisna oluşturur) (Keyman, 1965: 9).

5237 sayılı TCK’nın 51. maddesinde hapis cezalarının ertelenmesi konusuna yer verilmiştir. Bu maddeye göre cezanın ertelenmesi demek, işlenen suç nedeniyle hapis cezasına mahkum olan kişinin bu cezasının infazının belirli bir süre için geri bırakılması demektir. Eski kanunda, kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezalar ve para cezaları için erteleme söz konusu olmakta iken; 5237 sayılı TCK’da erteleme, yalnızca hapis cezası için öngörülmüştür. Bu düzenlemeden sonra artık para cezalarının ertelenebilmesi durumu ortadan kalkmıştır. Bu düzenleme ile birlikte erteleme, artık

96

koşullu bir af uygulaması olmaktan ziyade, bir ceza infaz müessesesi şekline bürünmüştür (Denizhan, 2006; 222).

Vergi hukukuna göre de af, mutlak bir yetki olduğu için sonuç olarak affeden organ niçin affettiğini belirtmek zorunda değildir. Ancak idare, bir vergi alacağını ve cezasını terkin etmek isterse, daha evvel kanunda belirlenmiş şartların somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğini gözetmek durumundadır. Kanunda belirlenmiş olan şartlar gerçekleşmiş olduğu takdirde, idarenin vergi cezası ve vergi alacağının terkini hususunda takdir yetkisi yoktur. Vergi affında ise af yasasını çıkaracak organın hangi şartlar altında bu yetkisini kullanabileceği önceden belirlenmemiştir (Dönmez, 1990:

29).

Açıklamaya çalıştığımız fark aslında af ile terkin arasındaki amaç ayrılığının bir sonucudur. Vergi hukukunda ayrıksı bir yöntem olan af kurumu, siyasi yanları da bulunan sıra dışı bir vasıta niteliğindedir (Dikmen, 1973: 110). Terkin müessesesi ise bir yanıyla kaliteli bir vergi düzeninin koşullarından olan verginin kaynağının muhafaza edilmesi prensibine dayanmaktadır.

VUK’da düzenlenen bu terkin sebebi, özel hukukta yer alan ifada imkansızlık sebebiyle borcun ortadan kaldırılmasına benzetilebilir (Öncel, Kumrulu, Çağan; 2018:

154). Türk Borçlar Kanunu’nun “Kısmi İfa İmkansızlığı” kenar başlıklı 137.

maddesine göre; borcun yerine getirilmesi borçlunun mesul olmadığı nedenlerle kısmen olanaksız hale gelirse borçlu, borcunun yalnızca ifası olanaksız hale gelen bölümünden kurtulur. Fakat bu kısmi ifa imkansızlığı daha evvel bilinebilseydi sözleşmenin taraflarınca bu şekilde bir anlaşmanın yapılmayacağı açıkça belli oluyorsa, borcun tamamı ortadan kalkar.

Bütün bu açıklamalar neticesinde, benzer yönleri inkar edilemese de af ile terkin müesseseleri arasında esaslı farklılıkların bulunduğunu gözden kaçırmamak gerekmektedir.

97

B. VERGİ HUKUKUNDA AFFIN “CEZALARDA