• Sonuç bulunamadı

B. ZAMANAŞIMI

Hukuk sözlüğünde zamanaşımı; yıllanma, müruruzaman, kanunun tespit ettiği şekilde bir müddetin geçmesiyle birlikte bir hakkın sahibi olma ya da bir yükümlülükten kurtulma yöntemi, olarak tanımlanmıştır (Yılmaz, 2005: 767).

Vergi hukukuna göre zamanaşımı, vergi idaresinin kanunlarca tespit edilmiş süre bitmeden evvel tarh ya da tahsil işlemlerini gerçekleştirmemiş olduğu vergileri artık tahakkuk ettiremez ve tahsil edemez duruma gelmesi demektir (Taşkan, 2018:

253).

Ödeme yolu haricinde vergi borcunu sonlandıran en önemli gerekçelerden biri de zamanaşımıdır. Vergi alma yetkisine sahip olan devletin, belirli bir müddetin geçmesinin ardından vergi alacağını talep etme hakkı ortadan kalkmaktadır. Bu yüzden, kanunların gösterdiği süre zarfında alacaklı durumundaki kamu idaresinin

53

vergiyi tahakkuk ettirmemesi veya vergiyi tahsil etmemesi halinde sonradan bu muameleleri gerçekleştirme imkanını yitirir. Vergi hukukuna zamanaşımı kurumunun getirilmesinin temel nedeni kamu yararıdır. Zamanaşımının bundan başka hukuksal olarak alacaklıya ceza vermek şeklinde bir maksadı bulunmamaktadır. Zamanaşımı müddetleri ile devletin vergi toplama hakkının kısıtlanması, vergiden kaynaklanan hukuksal münasebetin uzun bir süre sonuca ulaşmasına engel olur. Çünkü alacakların takibi hususunda vergi idaresi daha özenli olmak zorunluluğu duyar. Böylelikle kamusal yarar ile birlikte, şahısların tek başına yararları da gözetilmiş olur. Kamu yararı yönünden zamanaşımının doğurduğu neticelerden biri de yargı organlarının yükünü hafifletmesidir. Vergi hukukunda bu etki özel hukuka nispetle daha açık şekilde görülür. Çünkü 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 113. maddesi, yükümlünün bu konuda herhangi bir başvurusunun varlığına bakılmaksızın zamanaşımının hükmünü doğuracağını belirtmektedir. Borçlar hukuku bakımından zamanaşımı, vergi borçlusunca öne sürülmesi icap eden bir defi olmasına ilaveten, ispat yükünü kolaylaştırması yönüyle de yargı organlarının yükünü hafifletmektedir. Devletin takip ve tahsili uzun müddet gecikmiş olan vergilerin peşinden gitmesi, bunlar için yapılması gereken giderler itibariyle de doğru değildir. Vergi hukukunda zamanaşımı kurumunun yer alması tek tek yükümlülerin de menfaatinedir. Vergi borçlarının uzun müddet ödenmemesi, yükümlülerin ticari itibar ve güvenliklerini de tehlikeye atmaktadır. Defter ve belgeler bu müddet zarfında hasar görmüş veya kaybolmuş olabileceğinden ispat zorlukları da ortaya çıkabilecektir. Bütün bu faydalarına rağmen zamanaşımı aynı zamanda borcunu aksatmadan ifa eden mükellefler aleyhine eşitlik ve adalet kaidelerini zedeleyen bir uygulamadır. Ayrıca, uzun vadede yükümlülerin kaçakçılığa yönelmesine sebep olmak suretiyle vergi gelirinde kayıplara da yol açabilir. Bu yüzden zamanaşımına kurumu, kamu yararı da düşünülerek bütün hukuk sistemlerinde yer almamıştır (Öncel, Kumrulu, Çağan; 2018: 135-136).

Ülkemizde, zamanaşımı ile ilgili olarak tarh ve tahsil zamanaşımı şeklinde iki tür uygulama mevcuttur. Bu uygulamalardan ilki olan tarh zamanaşımı, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenmiş olup; vergilendirme sürecini ifade eden tarh, tebliğ, tahakkuk ve tahsil aşamalarının başlangıcı ile alakalıdır. Burada vergiyi doğuran olay meydana gelmiş olmasına rağmen, tarh ve tebliğ işlemi yapılmamış

54

olduğu için, tahakkuk işlemi gerçekleştirilememektedir. Tarh zamanaşımında; vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihi izleyen yılın başından itibaren beş yıl içerisinde tarh edilmeyip mükellefe de tebliğ edilemeyen vergi için zamanaşımı söz konusu olmaktadır. Tahsil zamanaşımı ise 6183 sayılı AATUHK’da düzenlenmiş olup vergilendirme sürecinin son aşaması ile ilgilidir. Tahsil zamanaşımına göre, vergi alacağının vadesinin denk geldiği takvim yılını izleyen yılın başlangıcından itibaren beş yıllık mühlet zarfında kamu alacağının tahsil edilmemesi halinde vergi alacağı için zamanaşımına gerçekleşir. Zamanaşımına uğrayan borç her ne kadar vergi idaresi tarafından talep edilemez nitelikte olsa da, mükellefin zamanaşımından sonra kendi rızası ile yaptığı ödemeler kabul edilmektedir (Akdoğan, 2017: 171).

Burada dikkat edilmesi gereken husus; tarh zamanaşımı süresi vergiyi doğuran olaya bağlanmışken, tahsil zamanaşımı süresinin vergi alacağının vadesine bağlanmış olmasıdır. Tahsil zamanaşımı için süre, vergi alacağının vade tarihinin denk geldiği takvim yılını izleyen takvim yılının başından başlamaktadır (Saraçoğlu, Pürsünlerli Çakar; 2018: 118). Bir verginin tarh zamanaşımına uğraması durumunda, artık o vergiyle ilgili olarak tarh ve tebliğ işlemleri yapılamaz, vergi incelemesine gidilemez. Dolayısıyla bir vergi zamanaşımına uğradıktan sonra yapılacak tarh ve tebliğ işlemleri hiçbir anlam ifade etmeyecektir (Saraçoğlu, Pürsünlerli Çakar; 2018:

117).

Kanunda belirtilen belli durumların ortaya çıkması halinde zamanaşımı sürelerinin işleyişi durmakta veya kesilmektedir. Zamanaşımı süresinin durması demek, kanunda belirtilen gerekçeler ortaya çıktığında sürenin duraklaması; söz konusu gerekçe yok olduktan sonra ise sürenin nerede kaldıysa aynı yerden işleyişini sürdürmesi demektir. Zamanaşımı süresinin kesilmesi olayı ise, yine kanunda belirtilen gerekçeler ortaya çıktığında sürenin sıfırlanması ve o andan itibaren yeni baştan işlemeye başlaması demektir (Taşkan, 2018: 254).

Tahsil zamanaşımını durduran ve kesen haller ise 6183 sayılı AATUHK’da yer almaktadır.

AATUHK’nın 104. maddesine uyarınca tahsil zamanaşımının durmasına sebep olan durumlar;

55

 Borçlunun yurt dışında olması,

 Borçlunun hileli bir şekilde iflasının gerçekleşmiş olması,

 Borçlu ile ilgili kovuşturma yapılmasının borçlunun terekesinin tasfiye edilmesi nedeniyle mümkün bulunmamasıdır.

AATUHK’nın 103. maddesinde ise tahsil zamanaşımının kesilmesini gerektiren haller ise aşağıdaki şekilde belirtilmiştir;

 Borcun ifası,

 Haciz işleminin uygulanması,

 Zor yoluyla takip ve tahsil işlemleri neticesinde gerçekleştirilen her türlü tahsilat,

 Ödeme emrinin tebliğ edilmesi,

 Mal edinme, mal bildirimi ve mal çoğalmalarının haber verilmesi,

 Buraya kadar bahsi geçen işlemlerden rastgele birinin yabancı şahıs ve kurumlar temsilcilerine veya kefile uygulanması ya da bunlarca yapılması,

 Uyuşmazlık konusu kamu alacaklarının mahkemeler tarafından bozulması,

 Kamu alacağının güvenceye kavuşturulması,

 Mahkemeler tarafından icranın ertelenmesinin kararlaştırılması,

 İki kamu idaresinin aralarında var olan bir borç ilişkisinin gereği olarak, alacaklı kamu idaresince borçlu kamu idaresine borcun ifa edilmesi konusunda yazılı olarak başvurulması,

 Kamu alacağının özel yasalar gereğince ödenmesi için başvurulması ve/veya ödeme planına bağlanmış olması.