• Sonuç bulunamadı

Ülken yazmış olduğu eserlerde, felsefenin en önemli alanı olan varlıkla ilgili görüşlerini de ortaya koymuştur. Ona göre felsefenin temel konusu varlıktır. Felsefe bünyesindeki tüm sorunlar varlık sorunundan türemektedir:

Felsefenin temel konusu varlıktır. Hakikat, gerçek, düşünce problemleri varlık probleminden çıkar. Hatta yanılma, gerçek - değil gibi olumsuz fikirlerde olduğu gibi, varlığın olumsuzluğu, varlık - değil veya yokluk problemi de yine varlıktan çıkar. Bir şeyin var olduğu veya var olmadığını söylemek için onu mutlaka "var olmak" (etre) ile ifade ederiz. Bu şey yoktur veya yokluk vardır dediğimiz zaman kaçınılmaz surette bütün bu tavırları varlıkla (etre) gösteriyoruz. Varlığı yüklemle gösterdiğimiz gibi,

69 Ülken, 2010: 316 70 Ülken, 1958: 103 71 Ülken, 1958: 104

yüklemsiz olarak, yüklemden önce de ifade ediyoruz: "x, y dir" dediğimiz zaman "y" x'in yüklemidir; at beyazdır derken atın beyaz yüklemi ile varlığını sınırlıyoruz. Hâlbuki at vardır veya at attır derken onu sınırlamıyoruz. Yüklemden önce (pre - predicatif) onun varlığını tesbit ediyoruz72.

Ülken, hakikat, mutlak gerçeklik, düşünce sorunlarının hepsinin varlık sorunundan çıktığını dile getirmektedir. Ona göre, bunların yanı sıra yokluk sorunu da varlığını varlık sorununa borçludur. Ülken, ayrıca, varlığın ancak oluşla ortaya çıkabildiğini savunmaktadır. Oluşsuz bir varlığın düşünülemeyeceğini dile getirmektedir. Oluşsuz bir varlık ölüm anlamına gelmektedir. Aynı şekilde, varlıksız bir oluş da olanaklı değildir. Varlıksız bir oluş, boşlukta kalan bir oluştan başka bir şey değildir:

Eğer maddenin yapısı, uzviyetin tuğlaları olmasa ne maddeye, ne uzviyete vardır denebilirdi. Onların varolması bir bünyeye (structure) sahip olmalarındandır. Fakat bu bünyenin en esaslı tavrı onun oluşudur. Varlık oluşla meydana çıkar, yenileşir ve yeni şekiller alır. Oluşsuz varlık düşünülemez: bu, varlığın ölümü demektir. Fakat varlıksız oluş da düşünülemez, çünkü bu da oluşun boşlukta kalması ve yok olması demektir73.

Fiziksel evreni dyade olarak adlandıran ülken, fiziksel evren özü itibariyle bilinemez niteliktedir. Böyle bir evreni ancak inançla kabul edebiliriz. Çünkü bu evren bilgimizi aşmaktadır:

(...)fizik dünyası asıl özü ile bilgimiz için kavranamaz olarak kalmaktadır, Akıl-dışı (irrationnel)dır; böyle bir dünyayı ancak bilgimizi aşan ve kuşatan varlığın mertebelerinden biri halinde inançla (doxa) kabul edebiliriz. Fakat irrationnel dünyayı cephelerinden birisiyle ele aldığımız zaman ona mekân- zaman ölçülerini tatbik ederiz ve bu tarzda elde ettiğimiz bilgi kesin ve belirlenmiş bir bilgi olur74.

Ülken'e göre matematik alanında yer alan süreklilik-süreksizlik ikilemi, fizik alanında yer alan cisimcik-dalga veya mikrokozmoz-makrokozmoz çıkmazı, biyoloji alanındakimekanizm-amaçsallık veya parça-bütün ikilemleri rasyonel kanıtlamalarla açıklanamaz. Bunlar irrasyoneldir. Ülken, Kant’ın “akıl” olarak belirttiği “apori”leri75

Platon’un kullandığı “dyade”sözcüğüyle ifade etmektedir. Ona göre, varlığın her aşaması ve her mertebesinde varlığın iki farklı manzarası olan karşıtlık ve tamamlayıcılık nitelikleri bulunmaktadır. Ülken’e göre evren dyadelerden oluşur. O, varlığın yalnızca dyadeler yardımıyla anlaşılabileceğini savunmaktadır:

72 Ülken, 1968: 94 73 Ülken, 1968: 149-150 74 Ülken, 1963: 178

75 Aristoteles Metafizik isimli eserinde aporie konusunu tartışmaktadır. Ahmet Arslan buradaki dipnotta bu

sözcüğü “sorun, güçlük”olarak tercüme etmiş ve şu tanımı eklemiştir: “aynı soruya yanıt olarak birbirine karşıt, fakat aynı ölçüde akla uygun iki düşüncenin ortaya konması”.

(...) matematik ilimler, sonunda, bize sürekli-süreksiz aporie'sini vermektedir. Fizik ilimler, cisimcik- dalga veya mikrokozmos-makrokozmos aporie'sini, biyolojik ilimler mekanik1ik-gayelilik veya «parça-bütün» aporisini vermektedir. Hiç bir apori (Kant'ın gösterdiği gibi) akıl delilleriyle açıklanamaz ve çözülemez; bundan dolayı da akıl dışı (inationnel) dir. Biz Eflatun'un bir tabirini kullanarak bu apori'lere Dyade diyoruz, ve âlemin dyade'lardan ibaret olduğunu ve her varlık derecesine ait dyade'ın ancak nazariyelerle aklileştirildiğini, yani dyade' ın her iki zıt cephesinin ayrı bir akil sistem meydana getirdiğini söylüyoruz76.

Ülken, her varlık derecesinin kendi nitelik ve tavırlarıyla açıklanması gerektiğini savunmaktadır. Varlık derecelerinin başka bir varlık derecesine indirgenemeyeceğini, birinin bir diğerinin sıfatlarıyla izah edilemeyeceğini dile getirmektedir. Birçok varlık mevcuttur ve bu varlıklar aynı ölçü ile ölçülebilir nitelikte değildirler. Bir varlık derecesine ait tavırlarda kullanılan yöntemlerle başka bir varlık derecesinin anlaşılması olanaklı değildir. Bunlar arasından herhangi birinin merkeze alınması olanaklı değildir. Bu varlıklar arasında ancak bir mertebelendirme var olabilir:

Hiç bir varlık derecesinin sıfat ve tavırları öteki varlık derecesinin sıfat ve tavırları olamaz ve bundan dolayı da hiç bir varlık derecesi başka bir varlık derecesinin sıfat ve tavırları ile açıklanamaz, varlıkların birbirlerine imal, bir varlık derecesinin daha önceki varlık derecesine ait tavırlarda kullanılan metodlarla anlaşılması kabil değildir. Başka deyişle onlar birleşik ölçüye bağlı (commensurable) değildirler. Buradan bir varlıklar ve değerler çokluğu (pluralisme) ve hiç bir varlığı merkez olarak almayan bir varlıklar mertebelenmesi (veya sınıflaması) olduğu neticesi çıkar77.

Ülken’e göre, varlık mertebelendirmesi önemli bir husustur. Bu hususta dikkatli olunmazsa sonucu indirgemecilik olur ve indirgemecilikle yapılan açıklamalar yetersiz kalır. Her bütün kendi özüyle anlaşılabilir. Bu sebeple, bir varlığı anlamaya çalışırken başka bir bütüne indirgeme yoluna gidilmesi doğru bir yöntem değildir. Bu yöntemle asıl anlaşılmak istenen varlık anlaşılamaz, bu yöntem ancak onun altındaki varlıkları bize gösterebilir:

Fakat her iki görüş de yanlıştır. Şuur kendi içine kapalı bir âlemdeğildir. Dışa çevrilmiş, varlığı bir objeyi kavramaktan ibaret olanbir özdür. Şeylerden ayrı bir düşünce yoktur, ancak bir şeyin düşüncesi veya idraki vardır. Öte yandan öz farklarile birbirinden ayrılmışolan varlıkları birbirine irca etmek demek onların anlaşılmalarınıimkânsız kılmak demektir. Çünkü her bütün ancak kendinevergi olankarakterile, kendi özü ile anlaşılır. İrca yolu ile yapılanaçıklamalar ise, aslında bu varlıkları değil, onların altındakivarlıkları bize göstermekten başka bir şey yapmadığı için boşunadır78.

Ülken, insandaki ruhun bedene ya da bedenin ruha indirgenmesi girişimine de karşı çıkmaktadır. Ona göre, insan varlığı bir bütün olarak ele alınmalıdır. İnsan hem ruh hem

76 Ülken, 1958: 45 77Ülken, 1968: 115 78 Ülken, 1963: 5

beden olarak işlemektedir. Ruhu ve bedeni birbirinden ayırmak olanaklı değildir:

İnsan (...) bir bütün olarak görülmelidir. Bu bütün eskidenberi yapma olarak "ruh" ve "beden" diye ayrılmıştır. Hâlbuki ne kriz halinde bulanık (ambigu) varlıkta, ne onun iki yöne açılışında, yani gerilme ve genişleme ritminde ruh ve beden ayrılığı vardır. İnsan sensori-moteur bir faaliyet merkezi olmak üzere aynı zamanda hem ruh, hem beden olarak işler: bir yandan duyumlar, hareketler, reflekslerle başlıyan ruh öte yandan kaslar, ve sindirim işlemlerinde beden fiilleri olarak görünür.

Ülken, varlığı en genel anlamda gerçek varlık ve ideal varlık olarak ikiye ayırmaktadır ve ona göre hakikate ancak gerçek varlık ve ideal varlık arasındaki bireşim yoluyla ulaşılabilir:

İnsani Vatanperverlik (1933) den Varlık ve Oluş (1968)a ve İlim Felsefesi(1970)’ne kadar uzun bir sürede yazılmış kitaplarımda, felsefenin fenomenolojiktasvire dayanan, varlıkların özüne ait bir ilim temeli olduğunu; hakikatin gerçek varlık la ideal varlık arasındaki sentezde aranması gerektiğini söylemiştim79.

Ülken yapmış olduğu bu ayrımdan sonra, varlık mertebelerini beş gruba ayırmaktadır. Bunlar: Maddi varlık, bitki, hayvan, insan, ideal varlıklardır. Çeşitlimaddelerin, bu maddelerin enerjilerinin ve bunların ortak özelliklerinin yer aldığı maddi varlık mertebesinin temel özellikleri eylemsizlik ve mekanizmdir. Bitki mertebesi canlı varlığın ilk derecesidir. İlk özellikleri tam bağımlılık ve çoğalma özellikleridir. Hayvan mertebesindeki varlık da yakın çevre içinde yer alır ve yakın çevreye bağımlıdır ancak hareket ve algı nitelikleri ona üstünlük vermektedir. Bunu yanı sıra direnme ve savaşma güçleri ile içgüdü gibi biyolojik güç sahibidirler. İnsan, tam olarak doğmayan doğduktan sonra kendi gayretiyle tamamlanan bir türdür. Hayvandan farklı olarak yakın çevreye teslim olmaz, onunla mücadele eder ve kendi dünyasını oluşturur. Beşinci gruptaki ideal varlıklar insanı aşan varlıklardır. Sanat, ahlak, din, matematik ve mantık gibi varlıklar ideal varlıklarıdır. Bu varlıklar arasında da bir ayrım vardır. Sanat, ahlak ve din insanı aşkın varlıkla ilişki kurmayı sağlar. Matematik ve mantık ise düşünce değerinin gerçekdışı özlerini oluşturmaktadır. Hem değerlerin hem de bütün varlıkların anlaşılmasını sağlarlar:

1)Fenomenolojik öz tasvirleriyle elde ettiğimiz gerçek varlık alanlarını insana varıncaya kadar şöyle sıralaya biliriz: 1) Maddi varlık: Bu Çeşitli maddeler ve enerjileri, onların ortak niteliklerini içine alır. Temel vasıfları sürederum (inertie) ve mekanizmdir.

2)Bitki: canlı varlığın bu ilk derecesi toprağa dalmış ve göğe doğru yükselmiş canlı türleridir Yakın çevreye tam bağlılık ve çoğalma onun ilk vasıflarıdır. Canlının bir çok görevleri uyuşuk halde onda vardır. Bitkide canlılığın kendine özgü derecesi onun toprağa kök salmasında ve kuvvetle yerleşmesinde görülür ki, bu vasfın pek zayıfını başka canlılar (hayvan ve insan) güçlükle kazanır.

3) Hayvan derecesinde canlı varlık fertliğin hızlı artışı ve sinir sisteminin dokusu ile ayrılır. Hareket ve algı ona üstünlük verir. Ancak o da yakın çevre (Umwelt) içinde ve ona bağlıdır. Bitki ile hayvan arasında algue'ler ve deniz pelteleri gibi canlılar vardır. Bunlar her iki varlık arasında ortak vasıflar gösterirler. Hayvanda hareket ve algı ile birlikte direnme ve savaşma güçleri ve içgüdü dediğimiz nevileşmiş tepkiler yapabilmeden ibaret biyolojik güçler doğmuştur.

4)İnsan, yeni embryologie araştırmalarına göre eksik doğmuş (foetal) ve kendini doğduktan sonraki çabalariyle tamamlayan bir türdür. Nevinde tekliği bakımından hayvan türlerinden ayrılır. Hayvan gibi yakın çevre içinde kendini bırakacağına, ona karşı direnir ve kendi "dünya"sını yaratır. Bundan dolayı ona fert değil kişi (personne) demelidir. Max Scheler'in deyişi ile onda çevreyi ve kendini objeleştirme gücü vardır. Bunun için de ona "manevi. varlık" (etre spirituel) diyor. İnsanın "dünya"sı, kendi yarattığı bir değerler dünyası veya kültürdür.

5) İnsanın "dünya"sı olmakla beraber, değerler onu aşan varlıklardır. Burada derece derece gerçek varlıklardan yükselerek "Ideal varlıklar" atanma giriyoruz. Aralarında öz farkı olmakla birlikte sanat, ahlak, din ideal varlıklar olduğu gibi matematik ve mantık da ideal varlıklardır. Şu farkla ki, birinciler insanı aşkın varlık (etre transcendant) ile temasa getirdikleri halde, ikinciler Fikir değerinin gerçekdışı (irréel) özlerini teşkil ederler ve yalnız değerlerin değil, bütün varlıklarıanlaşılmasını saklarlar. Bundan dolayı da matematik ve mantık dediğimiz gerçekdışı varlığı uygulamadan, bütün varlıkları açıklamadan, önce, akıldan-önce bir öz vardır. Bu öz onları mantığa dayanarak açıklamaya çalışan eski metafiziklerin, imkânsızlığınıgösterir80.

Ülken, insanın dünyasını kurarken aşkın bir varlığa ihtiyacı olduğunu savunmaktadır. Bu aşkın değer olmadan bu dünyadaki şeylerin devamlılığını sağlayacak bir dayanak olmaz: İnsan, bütün "mamül" eşyası, aletleri, iş sistemi ile "Dünya”sını vücuda getirirken, bu dünyadaki şeylerin devamlılığını temin edecek bir dayanağa, aşkın bir değere muhtaçtır. Bu aşkın değer olmaksızın "dünya"sında değer dediği şeylerden, onların her zaman için faydalılık, doğruluk, güzelliklerini saklayacaklarından emin olamaz. O surette ki objelerden ibaret olan "dünya"sı adeta bu aşkın varlık tarafından her cihetten kuşatılmaktadır. Şuur verilerinden ibaret olan "dünya"sı olduğu için aşkın varlık yoktur; tam tersine, aşkın varlık olduğu için "dünya"sı vardır ve o sayede devam eder81.

Ülken’e göre, insanı hayvandan ayıran en önemli özellik akıl veya bilgi farkı değildir. Bu fark yalnızca derece farkı olabilir. İnsanı özel kılan nitelik nesnel ruh halinde görülen değerler farkıdır. İnsan aşkın varlık sayesinde bilinçli ve manevi varlık olabilmektedir:

Ahlaki ve dini mümkün kılan ve ruhlar arası iştiraki doğuran bu aşkın münasebet olmasa insanlık ortadan kalkardı. İnsanla hayvan arasındaki en büyük fark (Scheler'in gösterdiği gibi) zekâ ve bilgi

80 Ülken, 1972: 126-127 81 Ülken, 1958: 165

farkı değildir; çünkü bu bakımdan aralarında ancak derece farkı olduğu söylenebilir. Fakat objektif ruh halinde görülen değerler farkıdır82.

İnsanın kendisinde ve bilgi fenomeninde bilinç, nefis ve ruh niteliklerini kuşatan bir aşkınlık, hem nesne hem özne vasıflarını içeren bir aşkın Dyade olmalıdır. Eğer bu Dyade olmazsa, insanın bilinç ve bilme eylemini açıklamak olanaklı olmaz. Bu aşkın Dyade, “Üstün Varlık”tır. O, sonsuz güce sahiptir. Zıt vasıfları kendinde birleştirir. Bilinci olduğu kadar nesneyi de kuşatır. Ülken bu “Üstün Varlık”ı, felsefe diliyle, “Aşkın Varlık” olarak ifade ettiğini belirtir. Aşkın Varlık, bilme ve düşünme güçlerini aşar ve ona yalnızca inançla, inanma gücüyle ulaşabiliriz. Ülken’e göre “Gazali'nin "kalb gözü" Pascal'ın "kalb mantıkı" ve "ince görüş", Bergson'un "sezgi" dediği güçler inanmanın şeffaflaştırdığı, keskinleştirdiği yeni görüş yollarıdır83.”

Ülken, felsefe diliyle Aşkın Varlık olarak ifade ettiği Üstün Varlık’ın, teolojide Allah olduğunu dile getirmektedir. Ona göre, Allah yoksa her şey kör bir tesadüften, bir kuruntudan ve bir rüyadan ibaret kalır. Estetik, ahlaki ve sosyal düzenin devam etmesi Allah’a inanmaya bağlıdır:

Allah'tan gayri bütün bu düzenlerin tam inkârı insanı "kör bir mekanism" fikrine götürür. Ya Allah’lı ve düzenli bir âlemvardır yahut Allah'sız kör bir tesadüfler dünyası vardır. Eğer ikincisi doğru ise bütün insani ilimler temelsizdir. Hatta tabiat ilimlerinin dahi (fizik ve biyolojik) determinism'e bağlanabilmeleri ancak bir düzenin bütün varlıkta mevcut olduğunu kabule bağlıdır. Aksi halde Allah'sız tabiatta kör bir ihtimâlcilik ve tesadüfçülükten başka hiç bir şeyin hüküm sürmediğini kabul etmelidir84.

Ülken’e göre, Allah sonsuz olanaklar alanıdır. İçkin varlık kendi kendine yetersizdir. Bu da onun Allah’la kuşatılmasını gerekli kılmaktadır. “Müsbeti, izafiyi, sonluyu ancak mutlakla, sonsuzla, bütün sıfatlarını yalnız menfi olarak tesbit edebildiğimiz “ifade edilemez” varlıkla kavrayabiliriz. Mutlak varlık bilinemez, anlaşılamaz inanılır.”Ülken, Allah’ın varlığını ya da yokluğunu kanıtlama çabalarının anlamsız olduğunu savunmaktadır. Biz kaçınılmaz bir şekilde Mutlak’a bağlıyız. Var oluşumuzu aşkın varlığa borçluyuz85.