• Sonuç bulunamadı

Bilginin tanımına baktığımızda pek çok kaynakta, “bilen özne ve bilinen nesnenin kurduğu ilişki sonrasında ortaya çıkan ürün” olarak tanımlanmaktadır. Bu durumda, aktif

82 Ülken, 1958: 283 83Ülken, 1963: 51 84 Ülken, 1958: 233 85 Ülken, 1958: 273

durumdaki öznenin, pasif durumdaki nesneye, onu anlamak, kavramak, öğrenmek için yönelmesi sonucunda nesnenin bilgisi açığa çıkar. Felsefede, bilgiye ilişkin her türlü sorgulamayı yapan alana ise epistemoloji denir:

Bilme = (Episteme) insanı başka varlıklardan ayıran esaslı vasıftır. Bundan dolayı bilmenin ve bundan doğan problemlerin açıklanması için yapılan fikri çalışmalara bilgi teorisi (Theorie de la connaissance) yahut "épistémologie" denir86.

Epistemoloji alanındaki bazı yaklaşımlar özneyi önceler ve nesneyi özneye indirger. Bazılarıysa nesneye önem verir ve özneyi nesneye indirgeyerek anlama yoluna gider. Ülken, bu iki yaklaşımın da hakikate ulaşmak için doğru yol olmadığını savunmaktadır. Bütün bu felsefi sistemler ve indirgemeci görüşler özne ya da nesneden birini tercih ederek görüş alanlarını daraltmışlar ve hakikatten uzak kalmışlardır. Özneyi ön plana alan sistemler çeşitli şekillerde ortaya çıkmış ve mutlak idealizme varmıştır. Diğer görüş de nesneye ağırlık vermiş ve bilginin öznel öğelerine ilişkin çözümlemelerden önce, evren belirlenmiş bir veri olarak ele alınmıştır. Evrenin varlığı hiçbir sorgulama olmaksızın direkt olarak kabul edilir. Ülken ‘e göre bu iki sistem de hakikat için yetersiz kalmaktadır87.

Ülken’in felsefesine hâkim olan düşünce özne-nesne ikiliğidir. Evrende varlıklar katmanlar halindedir. Varlıklar sonsuzdur, karşıt ve tamamlayıcı bir görüntü oluşturmaktadırlar. Bu sebeple ancak evreni kavrayarak varlıkları aşabiliriz. Ancak özne- nesne ikiliğini evren aracılığıyla aşmak olanaklı değildir. Bu ikiliği kavramak ancak asıl özne ve nesne kuşatıcı özelliklerine sahip olan aşkın bir dyade ile mümkün olabilir. Aşkın Dyade sonsuz güçleri olan ve karşıt nitelikleri kendisinde barındıran üstün varlıktır. O, ayrıca, bilinci olduğu kadar nesneyi de sarmaktadır. Aşkın varlık bilme ve düşünmeyi aşmaktadır. Bütün var olanlar gibi bilgi fenomeni de temelini onu aşan aşkın varlıkta bulabilir88.

Ülken, kendi döneminde popüler olan, bilginin bozulmuş dengesinin iki ucunu temsil eden iki sistemden söz eder: varoluşçuluk ve diyalektik materyalizm. Varoluşçuluk öznenin avantajına bozulan dengenin son ucuyken, öte yandan diyalektik materyalizm ise nesne yönünde bozulan dengenin son noktası konumundadır. Varoluşçuluk yalnızca öznel varlıkların var olduğunu savunmaktadır. Varlık bilgisi, varoluşumuzun bilgisi manasına gelmektedir, çünkü direkt olarak varoluşumuzu bilmekteyiz. Varoluşçulukta felsefenin asıl konusunu öznel varoluş oluşturmaktadır. Varoluşçuluk ismini zaten buradan almaktadır. Öte

86 Ülken, 1972: 48 87Ülken, 1965a: 198 88Ülken, 1963: 51

yandan diyalektik materyalizmde felsefenin temeli özne değil, nesne ve nesnenin duyularla kavradığı ilk şekilsel maddedir89.

Ülken, epistemolojinin insanı bir çıkmaza sürüklediğini savunmaktadır. Bilgi sorununda bir seçim yapmak durumunda kalıyoruz. Ona göre, bilgi göreceli, sınırlı ve sonludur. Mutlak ve aşkın varlık karşısında devamlılığını sürdüremez. Öte yandan bilginin kendi kendini kabul edişi de yine mutlakla çevrili olduğunu kabul etmesine bağlıdır. Mutlak olanı kabul etmemek göreceli ve sonlu olanın da kabul edilmemesini gerektirmektedir. Mutlakla, sonsuzla ilişkisini bitiren bir felsefe kendi temelini inkâr etmiş anlamına gelmektedir. Bu da mutlak septisizmdir. İşte, bilgiyi özne ya da nesne olarak kavrayabilmemiz de bilgi sorununun bizi çıkmazda bıraktığı noktadır90.

Ülken’e göre iki tür bilgi bulunmaktadır. Bunlardan ilki öznel bilgidir. Direkt olarak insana ait olan bilgi türüdür. İnsan olarak kendi varlığımızın bilgisidir. Bu bilgi göreceli, öznel ve taraflı bir bilgi çeşididir, çünkü kendi benliğimize ve kişiliğimize ilişkin bir bilgidir ve kişiden kişiye göre değişkenlik gösterir. Diğer bilgi türü de nesnel bilgidir. Bu bilgi türü bizden bağımsız olarak var olduğu için göreceli bir nitelik taşımaz, tarafsızdır. Ülken’e göre nesnel bilgi, olaylar arasında bağlantı kurup soyut nesneleri inceler ve böylece genel ilişkileri ortaya çıkararak yasalara ulaşan bilgi türüdür91.

Hilmi Ziya Ülken' e göre bilgi, izafi, sınırlı ve sonludur. Mutlak ve aşkın varlığa çarparak kırılmaya mahkûmdur. Fakat aşkın varlığa çevrilmeden de vazgeçemez. Çünkü kendi kendini kabul edişi ancak sonsuzla, mutlakla çevrildiğini kabul etmesinden ileri gelmektedir. Mutlak olanın ve sonsuzun inkârı bizzat izafinin ve sonlunun inkârı demektir. Mutlakla bütün alakasını kesen bir felsefe, kendi temelini yıkmış ve inkâr etmiş olan mutlak şüphecilikten başka bir şey değildir92.

Ülken’e göre evren aşkın varlığın ortaya çıkış alanıdır. Ona göre inanç, insana, mutlak varlığa, evrene, bilginin bütünlüğünü sağlamaktadır. İnancın sağladığı bilgi dengesi dışında yalnızca mekanizm, akıl-dışı varlık, kör doğa ve karmaşa mevcuttur. Düşüncemizden mutlak varlığı çıkarırsak insanın bilinci, özgürlüğü ve sorumluluğu anlamsız kalır. İradesi olmayan, akılsız, kör doğa gücüne indirilir. Ancak doğanın kör gücü bilinci yaratamaz. Aşkın varlığın doğaya müdahale etmesi, doğa üstünde bir varlık olan insanı ortaya çıkarır. Üstünün aşağıya olan etkisi, aşkın varlıktan insana ve evrene doğru açılış, evrenin anlaşılmasını olanaklı kılar. İnsan aşkın varlığa karşı sorumludur ve bu

89Sanay, 1986: 74 90Ülken, 1965a: 164 91Ülken, 1965a: 25-26 92 Ülken, 1958: 259

sebeple kendi kendisine ve diğer insanlara karşı da sorumluluk taşımaktadır. İnsanın gücü aşkın varlığa olan bağından kaynaklanmaktadır. İnsanı diğer canlılardan ayıran işte bu aşkın varlığa olan bağlılığıdır. İnsan mutlak olarak özgür değildir, fakat sahip olduğu bilinç oranında özgürdür. İnsanın, varlık derecelerine oranla yüksek, mutlak varlığa oranla düşük miktarda bir özgürlüğü söz konusudur. Bu özgürlüğü ve bilinci anlayabilmek için aşkın varlığı yani Allah’ı, evreni ve insanı birlikte düşünmek gerekmektedir:

Düşüncemizden Allah'ı kaldırırsak insanın şuuru, hürlüğü ve sorumluluğu manasız kalır. İradesi zekâsız, kör tabiat kuvvetine indirilir. Fakat tabiatın kör kuvveti şuuru doğuramaz. Aşkın varlığın tabiata müdahalesi ise tabiat üstünde bir varlık olan insanı meydana getirin Üstünün aşağıya tesiri, Allah'tan insana ve âleme doğru açılış, âlemin anlaşılmasını mümkün kılar. İnsan aşkın varlığa karşı "sorumlu" olduğu içindir ki kendi kendisine ve başka insanlara karşı sorumludur. Ve böyle olduğu için de ahlâki ve içtimal kanunlara sahiptir. İnsanın kuvveti aşkın varlığa bağlanışından gelir. Aşkın varlığı kaldırınca insan cynik' lerin zavallı köpeğinden farksız kalır. İnsan mutlak olarak hür değil, ancak sahib olduğu şuur nisbetinde hürdür. Bunun için onun hürlüğüne varlık derecelerine nazaran yükselen ve mutlak varlığa nazaran alçalan nisbi "muhtarlık" demek doğru olur. Allah'ı, âlemi ve insanı birlikte düşünmedikçe ne bu hürlüğii ne bu şuuru anlamak kabildir93.

Açıktır ki, Ülken, bilgi alanında da kilit noktanın mutlak varlık olduğunu düşünmektedir. Felsefenin kabul edilebilir olması, mutlak varlığa dayanmasına bağlıdır. Felsefe, ancak, aşkın varlığı kendine dayanak noktası olarak belirledikten sonra bilgiye ulaşma yolculuğuna çıkabilir. Şayet, bir felsefe mutlak varlığı kendine temel olarak almıyorsa, bu felsefenin mutlak septisizm çıkmazına tıkılıp kalması kaçınılmazdır.