• Sonuç bulunamadı

3.3 Bilim Felsefesi

3.3.1 Bilim Kuramı

3.3.1.4 İnsan Bilimlerinde Yasa

İnsan, cansız varlıklardan da, diğer canlı varlıklardan da çok farklı niteliklere sahiptir. Bu sebeple, doğa yasalarının formülü, insan bilimleri tarafından oldukça farklı biçimde ifade edilmektedir. İnsan dışındaki tüm hayvanlar, doğduktan sonra çok kısa bir süre içinde yaşama ayak uydurabilmektedirler. Ancak insan, embriyolojik açıdan gecikmiş ve biyolojik açıdan da daha zayıftır. Bu da, fetüs şeklinde doğan insan yavrusunun uyum sağlamasının uzun zaman almasına sebep olmaktadır. İnsan bu eksikliği anne ve yakınlarının bakımıyla tamamlamaktadır. Fakat yine de diğerlerinin birkaç ayda yakaladığı uyumu, insan ancak 8-10 yılda kazanabilmektedir. Bu da, aile, yuva, topluluk gibi, toplum yaşamının, eğitimin ve kültürün oluşmasına sebep olmuştur. 191

İnsandaki içgüdü zayıflığı, deneme ve yanılmalarla gelişen zekâsı sayesinde telafi edilmektedir. Zekâsı da diğer hayvanlara göre çok fazla gelişmektedir. Ayrıca dilin doğması

188 Ülken, BF: 45 189 Ülken, BF: 45 190 Ülken, BF: 46 191 Ülken, BF: 46

da hem zekâ gelişimine hem de heceli sesler çıkarabiliyor olmasına bağlıdır. İnsanın hayvanla ortak olan taklit olayları, hayvanlardan ayrılan zeka ve irade olayları ile tamamlanmaktadır. Bununla da, insanda gerilme (tension) ve genişleme (extension) durumundaki ruh-beden uyumu kurulur:“Hayvanla ortak olan telkin, taklit olayları (çevreye dalma) hayvandan ayrılan zekâ, irade olayları (çevreye karşı koyma) ile tamamlanır. Buradan insanda gerilme (tension)ve genişleme (extension)halindeki ruh-beden ritmi kurulur.”192

İnsanı diğer hayvanlardan ayıran bu özellikler, onun hayvan biyolojisiyle açıklanmasının olanaklı olmadığını gösterir. 19. yüzyıldaki biyoloji çalışmalarında yapılan bazı genellemeler, bu farklılıkların göz ardı edilmesi sebebiyle, çeşitli yanlışlıklara sebep olmuştur. Aslında başarılı olan, Darwin Kuramı ve Dönüşüm Kuramı’nın bu yanlışlarda payı vardır. Ancak bu göz ardı edilen noktalar aydınlatıldıkça, özellikle Van Bolk, Portmann, Jakob Uexküll ve Arnold Gehlen’in çalışmaları aracılığıyla, bu kuramlarda da düzeltmeler yapılmıştır. Ayrıca, antropolojiye ilişkin yapılan araştırmaların yönünde de değişiklikler olmuştur. Felsefi antropoloji adıyla yeni görüşler, bu bilim dalının içerisinde, ayrı bir alan olarak ortaya çıkmıştır. Antropoloji, insana has özellikleri temel alan bir bilim dalıyken, eski psikolojiden farklı bir çalışma ile insan-çevre ilişkisinden ve doğumdan önce başlayan bir gelişme sürecinden hareket ederek, aynı zamanda temel kişiliği de inceleyen, sosyal antropoloji halini almıştır.

Geçen yüzyıldaki antropoloji araştırmalarının tarzı ve yönü değişmiştir. Felsefi antropoloji adı altında yeni görüşler bu ilme nüfuz etmiştir. İnsana ait nev’î karakterleri temel olarak alan bu ilim eski psikolojiden farklı bir çalışma ile insan-çevre münasebetinden ve doğumdan önce başlayan bir gelişme sürecinden hareket ederek sosyal antropoloji veya kültür antropolojisi haline gelmiştir. Bu araştırma tarzı aynı zamanda temel kişilik (basic personality)yiincelemektedir.193

İnsandaki bilince ve dış bilince ilişkin fenomenleri inceleyen psikoloji bilimiyle, insanı toplum olarak ele alan ve toplum içindeki kültürü de onunla birlikte araştıran sosyoloji bilimi kurulmaya başladıkları tarihlerden itibaren, anlamsız bir şekilde birbirlerine cephe almışlardır. Fakat bu iki bilim dalı, antropoloji çalışmalarına dayanmaya başladıkça bu gereksiz tavır değişmiştir ve birbirlerini tamamlamaya başlamışlardır. Sosyal psikoloji de, psikoloji ve sosyoloji arasındaki karşılıklı ilişkiyi ortaya koymuştur.194

“İnsan derecesindeki fenomenlerin başka varlık derecelerine indirgenememesi, onların ayrı bir yöntemle incelenmesine sebep olmaktadır.” kabulüyle ilerlersek; bilimleri, Dilthey’ın yapmış olduğu gibi, doğa bilimleri vemanevi bilimler olarak ikiye ayırmak ve her birinde ayrı

192 Ülken, BF: 46 193 Ülken, BF: 47 194 Ülken, BF, s. 47

yöntem kullanmak gerekmektedir. Dilthey’a göre, doğa bilimlerinde, matematik görüşe dayanan ve nedensellik ilişkilerini niceliksel olarak ifade edebilen açıklama yöntemi; manevi bilimlerdeyse, içebakış psikolojisine dayanan anlama yöntemi kullanılmalıdır. Dilthey’ın yolundan giden, Max Weber gibi bilim insanları, bilimlerinbu kadar keskin sınırlarla ayrılmasını tehlikeli görmüşler ve bu görüşü yumuşatmışlardır. Dilthey, doğa bilimleri yöntemini kullanan psikoloji ve sosyolojiyi tamamen reddetmektedir. Fakat bu bilim insanları, bu iki yöntem arasında uzlaştırma yapan yeni bir sosyoloji görüşünü savunmuşlardır. Bu görüşe göre, sosyoloji hem anlama yöntemini kullanarak genel sosyal kavramlar yerine “İdeal-tip”leri inceleyecek, hem de bu tipler içindeki istatistik determinizm ile olasılık yöntemini kullanacaktır.195

Varlık dereceleri arasındaki farkları basitlik, karmaşıklık farkına indiren pozitivist görüş, bu görüşün tam tersini savunmaktadır. Eğer olayların farkı yalnızca bundan ibaretse, en karmaşık olan sosyolojik ve psikolojik olaylar çözüme ulaştıkça, en son durumda bu olayların altında biyolojik ve fizikokimya olaylar bulunur. Basite indirgemeden ibaret olan pozitivist görüş, varlık derecelerinden her birinin kendine has özelliklerini göz ardı etmektedir. Fizik alanına ilişkin fenomenler bile birbirine indirgenemiyorken, örneğin termodinamik olaylar elektromanyetiğe indirgenemiyorken, insana ait karakteristik olguları birbirine indirgemek olanaklı değildir. Ancak bu durum, özel kuramları birleştiren bir bilim kuramı kurulmasına engel değildir. Dilthey’ın bilimler sınıflandırması ne kadar gerçeğe uygun değilse, Auguste Comte’un bilimler arasındaki tek farkın karmaşıklık farkı olduğunu savunan pozitivist görüşü de o kadar yapay ve gerçeklerin kendi ayırt edici nitelikleri içinde görülmesi açısından elverişsizdir.

İnsana ait karakteristik olguları değil hatta fizik alanına ait olguları bile birbirine, meselâ termodinamik olaylarını elektromanyetiğe irca edemiyoruz. Onlar özel ilimler olarak kalıyorlar. Fakat bu, bizim bu özel teorileri birleştiren bir ilim teorisi kurmamıza engel olmuyor. Görülüyor ki, «Manevî» ve «Tabiî» ilim ayırışı ne derecede yapma (sun’i) ve gerçeğe nüfuza elverişsiz ise, ilimler arasında yalnız basitlik, karmaşıklık farkı görerek hepsini en basit olaylara indirmeden ibaret görüşte o kadar yapma ve gerçeklerin kendi karakterleri içinde görülmesi bakımından elverişsizdir.196

3.3.1.4.1. Psikolojide Yasa

Bilimlerdeki yasa kavramı, incelenen olayların kurallığını ve tekrar elverişli olmasını gerektirmektedir. Bilimsel psikoloji, sayıyı ve ölçüyü uygulayan istatistik olayların incelenmesinde kullanılan psikolojidir. Psikoloji, her ne kadar içebakış yöntemini kullansa da bunu deneyle kontrol etmelidir. Würzburg ekolünün başarısı da işte bu deneyle tamamlama

195 Ülken, BF, s. 48 196 Ülken, BF: 49

yöntemidir. Psikoloji, içebakış yönteminin yanı sıra nesnel bir gözlem ve deney yöntemi kullanmaktadır. Gözlem ve deney yöntemi kullanılırken, içebakış yöntemini reddetmeye kadar giden davranış psikolojisi ya da ruhsal yaşamı koşullu reflekslere indirgeyen refleksoloji görüşleri ortaya çıkmaktadır. Bunlar her ne kadar aşırı görüşler olsa da, kimi zaman bilimin gelişimi için başarılı gözlemler yapmaktadırlar. 197

Bergson metafiziği, psikolojik olaylara niteliklerin uygulanamayacağını savunmaktadır. Bergson’a göre, bilincin niteliğiyle niceliksel ifade arasında bir uyuşmazlık söz konusudur. Ruhsal dünya niteliksel olarak, maddesel dünya ise niceliksel olarak ölçülmektedir. Ancak, niceliksel olarak ifade etmek demek olayların niceliğe indirgenmesi anlamına gelmez, bu sebeple de, kesin bir ayrım yapmak, ne madde için, ne canlı için, ne de bilinçli varlık için uygun değildir. Renklilik, tatlılık, sevinç, suç, inanışlar gibi nitelikler, istatistiksel olarak ifade edilebilmektedir. Anketler, testler, örneklemeler gibi araçlarla elde edilen olaylar arasındaki değişmez ilişkilere, yalnızca istatistik yöntemiyle ulaşılabilmektedir. İlk kez Binet ve Simon tarafından yapılan bu tarz araştırmalarda bazı kurallara dikkat etmek gerekmektedir:1. Doğal ayrımlar, 2. Normal-anormal ayrımı, 3. Test kavramının kategori kavramına bağlanması. İstatistik incelemelerde karşılıklı ilişkiler aranmaktadır. İki fenomen veya iki işlev arasında birlikte oluş ya da eşzamanlı değişim olduğu zaman karşılıklı ilişki söz konusu demektir. Eğer bir korelasyon yoksa, bunların birbirinden bağımsız oldukları anlamına gelmektedir. Bu yöntem aslında, fizikte ve meteorolojide kullanılmaktadır; ancak, psikoloji ve sosyolojide de geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Yalnız şöyle bir fark vardır: Fizikte, özellikle de mikrofizikte kullanılan istatistikler; elektron, foton, nötron gibi cisimciklerin bireyselliğinden vazgeçmekte ve yalnızca bu cisimciklerin oluşturduğu bütünlere odaklanmaktadırlar. Ancak, psikoloji bu bireyselliği göz ardı edememektedir, çünkü asıl amacı zaten bireylerin açıklanması ve “tip”ler bulmaya çalışmasıdır. Bu açıdan bakıldığı zaman, sosyolojinin kullandığı istatistik, fiziğin kullandığına daha benzer niteliktedir.

Asıl fizikte ve meteorolojide kullanılan bu metod psikoloji ve sosyolojide de geniş tatbikat alanı bulmuştur. Şu farkla ki fizikte (başlıca mikrofizikte) kullanılan statistikler cisimciklerin (elektron, foton nötron, v.b.) fertliğinden vazgeçerler. Orada maksat bu cisimciklerin teşkil ettiği bütünleri açıklamadır. Hâlbukipsikoloji bu fertlikten vazgeçemez. Çünkü hedef fertlerin açıklanmasıdır. Bu bakımdan sosyolojinin kullandığı Statistik fizikçininkine benzetilebilir. Psikolog araştırmasındatip1erbulmaya çalışacaktır, yani ferdin esaslı bünyesini arayacaktır. Gestalt psikolojisi, Spranger gibi eğitimci psikologlar bunu yapmışlardır.198

197 Ülken, BF: 49 198 Ülken, BF: 50

3.3.1.4.2. Sosyolojide Yasa

Klinik psikologlar kadar dışarıda araştırma yapan psikologlar ve sosyal psikologlar aynı yöntemi kullanmakta ve kuralları uygulamaktadır. Aradaki fark, sosyal psikologların deneylerini önce tek tek bireylere daha sonra da aynı şekilde genel bir topluluğa uygulaması ve bu iki uygulamanın sonuçları arasındaki farkı analiz etmesidir. Sosyal psikologları, psikologlardan ve sosyologlardan ayıran ve bu iki alanı birleştirmesini sağlayan da bu yöntem özelliğidir. Sosyologlar ise gözlem ve deneyleri direkt olarak topluluklara uygulamaktadır. Bu uygulama esnasında da belirli kurallara uymaktadırlar.199

Sosyal olaylar, işler, görevler, üretilin ve değiştirilen ürünler, inşa edilmiş yapılar gibi unsurlarla maddidir. Öte yandan, inançlar, zevkler, düşünceler, sosyal akımlar, gelenek ve görenekler olarak da manevidir. Bunlardan birini diğerine indirgemek, sosyal olayların gerçeğe uygun anlaşılmasına engel olacaktır. Ancak, sosyal olayların bu iki durum her ne kadar birbirine indirgenemese de, aralarında öncelik söz konusu olmaksızın, devamlı olarak karşılıklı etkileşim içindedirler. Kimi zaman, coğrafi, ekolojik, meteorolojik, biyolojik vb. çevre olaylarının da dahil olduğu, neden ve koşul rolünü oynamaktadırlar. Çok fazla değişkenin devreye girmesi de neden-koşul ilişkisini daha kompleks bir hale getirir. Bu nedenle de basit bir sebepçilik, olayların açıklanmasında hatalar yaratabilir. Sosyal olayların incelenmesinde, maddi ve manevi unsurlar; insandaki ruh-beden ilişkisindeki gibi birbirine bağlı ve aynı derecede önemlidir. Toplumu kuşatan çeşitli doğa ortamlarının rolleri bu esasa göre, bir koşul aşamalandırılması ile dizilmelidir. Sosyolojik açıklamaların coğrafyacılık (geographism), nüfus istatistikçiliği (demographism), meteorolojicilik (meteorologism) ya da antropolojicilik (antropologism) çıkmazına girmemesi için böyle bir aşamalandırma yapmak zorunluluktur. Bu koşullar karmaşasını aşamalandırma zorluğu sebebiyle, koşullardan biri üzerine yoğunlaşan ortak duyum basitleştirici yanlış yargılara saplanabilir. Sosyolojik araştırmaların yerini yüzeysel ideolojik görüşlerin almasından dolayı ortaya çıkan hatalar bilimde olduğu kadar onun politik ve pedagojik uygulamasında da zararlı sonuçlar doğurmaktadır.

Bu şartlar kompleksini mertebelendirme güçlüğünden dolayı, şartlardan biri üzerine çevrilen ortak duyu (sens commun) basitleştirici yanlış hükümlere saplanabilir. Tam sosyolojik araştırma yerine sathî ideolojik görüşlerin geçmesinden doğan yanlışlıklar ilimde olduğu kadar onun siyasî ve pedagojik uygulamasında da çok zararlı neticeler doğurur.200

199 Ülken, BF: 50 200 Ülken, BF: 51

Özellikle demografi, kriminoloji, ekoloji, iktisat gibi ölçüden en uzak gibi görünen dallarda kullanılan istatistik, sosyolojinin en temel yardımcısıdır. Örneğin, din sosyolojisinde, inançlar ve ibadetlerle iş yaşamı ve etnik gruplar arası ilişkiler istatistiklerle anlaşılır. İstatistikler, karmaşık toplumlarda etnik gruplara ve mezhep gruplarına, bölgelere, sosyal tabakalara, sınıflara göre uygulanmalıdır. Bütün bu özellikler göz önünde bulundurulursa toplumun bütününe ait bir istatistik hatadan daha uzak olacaktır. Bu özellikleri göz ardı etmek, bir organizmada sindirim, kas, sistemlerini ayrı ayrı incelemeden organizmanın bütününe ilişkin istatistiklere dayanmak kadar yanlıştır.201