• Sonuç bulunamadı

Mehmet Okuyan

Prof. Dr., Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi

اًباَرْتَا َب ِعا َوَك َو “Uyumlu (olgunlaşmış üzüm) taneleri”:

Bu ifadeye “Birbiriyle uyumlu eşler” şeklinde de anlam ve-rilebilir. Bu Ayeti genelde anlaşılanın ve yorumlananın tersine üç şekilde ele almak istiyoruz:

a) Biz bu ifadeyi bağlamına uygun kalarak anlamlandırmak gerektiğinin kanaatindeyiz. Öncelikle belirtelim ki bu ifade de daha önce cehennemliklerle ilgili özlemlerin zıddını tem-sil etmektedir. Buna göre Nebe’ 78:24. ayette geçtiği üzere, ce-hennemliklerin orada tadamayacağı “meşrubatın” karşılığında Yüce Allah cennetliklerin bahçeler ve üzüm bağlarındaki üzüm salkımlarından istifade edeceğini söylemiş olmalıdır. Bu ifade hem cehennemlikler için söz konusu edilen meşrubattan mah-rum kalmanın zıddıdır; hem de Nebe’ 78:32-34 ayetlerinde oluşan siyak ve sibak gereği yani öncesi ve sonrasındaki ifade-lerin bağlamı gereği “tomurcuklanmış, birbiriyle uyumlu üzüm salkımları” olarak anlaşılmalıdır.

Ayrıca ayette geçen ب ِعا َوَك kevâ‘ıb sözücüğünün öncesi ve sonrasıyla irtibatlı olacak şekilde bahçeler, bağlar, meyveler, dolu kadehlerle ilişkili olarak “üzüm salkımları” şeklinde an-laşılmasında herhangi bir sorun yoktur. Üzümlerin yuvarlak oluşu ve salkımların da aynı şekilde yuvarlak bir görüntü ver-mesi bu noktada ب ِعا َوَك kevâ‘ıb kelimesinin anlamıyla uyum-ludur. Bu kelimenin sıfatı olan باَرْتَا etrâb sözcüğü de üzüm salkımlarının birbiriyle uyumunu ifade etmesidir. Bahçeler, bağlar, birbiriyle uyumlu üzüm salkımları ve içi dolu kadeh-ler cennetlikkadeh-lere orada verilecek ödülkadeh-ler olarak sayılmakta, kur-tuluşun sonrasındaki cennet sefası dile getirilmiş olmaktadır.

“Dolu kadehler” ifadesinde kadehlerinin içinde üzüm su-larının yani meşrubatın bulunduğu bu vesileyle de karşılan-mış olmaktadır. Bu arada daha önce yorumladığımız Nebe’

78:24-25. ayetlerde cehennemliklere verilecek olan sıkıntılar bağlamında “orada kaynar su ve irinden başka serinlik ve meş-rubat tatmamaları” karşılığında, cennetliklere üzüm suların-dan oluşacak bir meşrubat ikramı Kur’ân’ın mesânîlik üslubu gereği kelimelerin karşıt anlamlılarının tercihi noktasında da hatırlanmalıdır.

b) Ayetteki ifadeyi bağlamdan kopuk olarak anlamlandı-ranlar da vardır. Özellikle belirtmeliyiz ki ب ِعا َوَك kevâ‘ıb keli-mesinin çeşitli anlamları vardır. Bunları detaylandırarak vermek istemiyoruz; sadece tercihimizi ortaya koymakla yetineceğiz.

Biz söz konusu kelimenin “kaliteli, değerli” anlamının da ter-cih edilebileceğini, cenneti hak eden erkek veya kadın herke-sin ödülü olabilecek “harika eşler” anlamına da alınabileceğini belirtelim. Çünkü bu kelimenin dişili de erkeği de aynı kalıpta gelmektedir; anlam özellikle cinsiyet içerikli olarak kadınları nitelendiren bir alana sıkıştırılmamalıdır.

Cennetliklere verilecek ödüllerin sıralandığı başka bir pa-sajda ve باَرْتَا etrâb kelimesinin nitelendirdiği ‘urub kelimesi vardır. Vâkı‘a 56:37’de geçen ‘urub kelimesine “sevgi dolu” an-lamı verilince, kevâ‘ıb sözcüğünün de benzer bir anlamda kul-lanıldığını düşünmek hatalı olmasa gerektir. Bu nedenle, söz konusu kelimeyi “kaliteli, değerli” anlamında yorumlamak yay-gın kabul gören diğer görüşe göre ve Kur’ân kullanımları doğ-rultusunda daha doğru görülmelidir.

Sâd 38:52 Ayetinde de geçen باَرْتَا etrâb kelimesi ise bazı meal yazarlarının da tercihi doğrultusunda “yaşıt, denk, uyumlu”

anlamlarına gelmektedir.1 Bu kelimenin tıpkı kevâ‘ıb ve hûr gibi dişili ile erkeği aynıdır; birlikte kullanıldığı isimlere denk-liği ifade eder.

Cennete gidecek olan muttakîlere verilecek nimetler, önce

“kurtuluş” veya “kurtuluş yeri anlamında cennet”, sonrasında çeşit çeşit “bahçeler, bağlar” ve tabii ki her türden meyveler şeklinde belirlenmektedir. Bununla birlikte o güzelliklerin daha bir anlamlı olması için, harika, uyumlu ve birbirine denk eş-lerin de ödüller arasında yer alacağı ifade edilmiş olmaktadır.

Rahman 55:56. ayetinde de geniş bir şekilde ele aldığımız üzere, cennet eşlerinin mahiyetini dünyevî yorumlarla algıla-mak ve tarif etmek mümkün değildir. Bunlar cennete gidilince hakikati kavranabilecek eşler olarak kabul edilmek durumun-dadır. Bu tamlamaya “çok çok genç kızlar” anlamını verme-mek, cinsiyet tahsisi yapmamak ve bütün müminleri kapsayan cennet ödüllerinden birisi olan ödül içeriğini daraltmamak ge-rekmektedir.

c) Nebe’ 78:33. ayetindeki mesajı şu şekilde de anlayabiliriz:

Ayetteki kevâ‘ıbe etrâben ifadesi “topraktan çıkan yumru bitkiler”

1 Bu anlamlar için bk. Esed, age., s. 1227’de 16. not; İslâmoğlu, age., s. 1215’te 3. not.

şeklinde de anlaşılabilir. Mâide 5:6. ayette geçen el-ka‘beyni keli-mesi kevâ‘ıb sözcüğüyle aynı kökten gelmekte ve topukların üs-tündeki yumru biçiminde aşık/uyluk kemikleri manasına gel-mektedir. Anlaşılıyor ki kevâ‘ıb sözcüğü “yumru, yuvarlak şekilde, çıkıntı görüntüsünde” gibi bir mana içermektedir. Türâb keli-mesi ile aynı kökten gelen etrâb sözcüğü de “toprak”la ilişkili kabul edilebilir. Maksat topraktan çıkan havuç, şalgam, turp vs.

yumru biçimindeki gıdalara benzer şekildeki cennete özel içe-ceklerin meyveleridir. Sonraki Ayette ise bunlardan elde edilen ve dolu kadehlerdeki meşrubattan söz edilmektedir.

Ayetle ilgili verdiğimiz bu üç görüş de genel kabule göre çok daha doğrudur ve bağlama uygundur. Konunun hurilerle ve onların genç kızlar şeklindeki yeni tomurcuklanmış göğüs-leriyle hiçbir şekilde ilgisi yoktur.

Öte taraftan, klasik sözlüklerden Ibn Sīda al-Mursī, Al-Muḥkam wa-l-Muḥīṭ al-Aʿẓam (ö. 1066) Sözlüğünde بعا َوَك kelimesine denk çoğullardan biri olarak kâib kelimesinin ço-ğullarından biri olarak باعِك da geçiyor:

2باعِكو،بعا َوَك :ب ِعاكلاعمج َو

Halil bin Ahmed’in sözlüğünde verdiği şu anlama bakar-sak Nebe 33’teki kevaib kelimesinin bitkisel anlamı yazılan ilk sözlük tarafından da tasdiklenmektedir:

هرــباعكوةبصقدقعِعْرَّزلاباعِكو3

Bitkinin yumruları, sap yumrucukları ve boğumlarıdır.

2 İbn Sîde, Ali b. İsmail, el-Mûhkem ve’l-Mûhitü’l-A’zam, c.1 s.286, Thk. Abdul-hamit Hindavî, Darü’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 2000.

3 Halil bin Ahmed, Kitabu’l Ayn, c.4 s.35, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût, 2003/1424.

BİLİMSEL İLERLEME İLE DİNLER