• Sonuç bulunamadı

Toplumsal Olguların Açıklanması

III. BÖLÜM

3.2. EMİLE DURKHEİM’IN METODOLOJİSİ VE OLGUSAL

3.2.2. Emile Durkheim’da Toplumun Ontolojik Mahiyeti ve Toplumsal Olgu

3.2.2.2. Toplumsal Olguların Açıklanması

Bilimsel bir inceleme, Durkheim’a göre toplumsal olguların sadece toplumsal hayatta hangi ihtiyaca cevap verdiklerinin, başka bir deyişle, işlevlerinin ne olduklarının ortaya konması ile sonuçlandırılamaz. Toplumsal olguların bilimsel bir şekilde incelenmesi demek, olguların işlevlerinden ayrı olarak, onları var eden şeyin ya da kaynaklarının neler olduklarının ortaya konmasını da içermelidir. Olguları açıklamanın anlamı, söz konusu olguların işlevlerini de yerine getirmelerinin kaynağı olan ve onlar işlevlerini yerine getirsin ya da getirmesin var olmalarını sağlayan şeyin ne olduğunun gösterilmesidir. Kaldı ki, toplumsal olguların nedenlerinin bilinmesi, onların işlevlerinin bilinmesini kolaylaştıracaktır. Durkheim, tıpkı bir organizmada olduğu gibi, bir organın işlevinin değişmesi ve başka bir işlevi sürdürmeye başlaması durumunun toplumsal olgular için de geçerli olabileceğini düşünmektedir. Durkheim şöyle demektedir: “Organı var eden nedenler, onun hizmet ettiği amaçlardan bağımsızdır.”283 Buna göre, tüm olguların açıklanabileceği tarihsel amaç gibi bir zemin olsaydı, olguların sonsuz çeşitliliği açıklamaz olur ve bu olgular karşılaştırma yapmayı imkânsızlaştıracak denli homojen olurlardı.284 Bu düşüncesiyle Durkheim, toplumsal olgulara da uygulanmakta ve tarihsel gelişimin belli bir amaca hizmet ettiği ve olguların bu amaç zemininde anlaşılması gerektiği teleolojik görüşü reddetmektedir.

Durkheim’a göre fenomenler arasındaki nedensellik ilişkisi, değişkenlerin bir arada bulundukları durumlar ile bir arada olmadıkları durumların karşılaştırılması ve değişkenlerin bu farklı hal ve koşullarının birbirlerine bağlı olduklarını gösterip

283 Emile Durkheim, S.M.K., s. 144.

284 Emile Durkheim, S.M.K., s. 147.

göstermediklerini ortaya koymak ile mümkündür. Sosyolojinin görevi de toplumsal olgular arasında bir nedensellik ilişkisi kurmak olacaktır. Fakat bu ilişkiyi kurabilmek için değişkenleri yapay ortamlarda tekrarlayamayacağı için, sosyoloji, olguları karşılaştırma metodu ile bu ilişkiyi kurabilecektir.285 Nedensellik ilişkisi kurulmaksızın olguların derlenerek karşılaştırılması bilimsel bir yöntem olamayacaktır. Çünkü Durkheim’a göre nedensellik ilişkisi bilimin esasındaki açıklama formudur; bunun nedeni de, nedenselliğin, insan zihninin bir şeylere atfettiği bir özellik olmayıp şeylerin doğasında var olmasıdır. Böylelikle Durkheim, Hume’un nedenselliğin zamansal bir art arda geliş sonucu alışkanlık ile insan zihninde oluşan bir bağıntı olduğu yönündeki anlayışını da reddetmektedir. Bir sonuç daima bir nedenin sonucudur ve bir nedenler çokluğundan söz edilse bile, bu tek bir sonucun birden çok nedeni olduğunu değil, o nedenlere tekabül eden sonuçların birden çok türleri ifade ettiği düşünülmelidir. Durkheim’a göre nedensellik “sosyoloji tarafından, rasyonel bir zorunluluk olarak değil, fakat sadece, meşru bir tümdengelimin ürünü olan ampirik bir postüla olarak ortaya konulmuştur.”286

Fenomenler arasındaki nedensellik ilişkisinin incelebilmesine olanak veren eşzamanlı değişiklikler metodu sosyoloji için en uygun metottur. Bu metot sayesinde olgular arasındaki benzerlikler ya da farklılıklar gözlemlenebilmekte ve en azından iki fenomen arasında bir belirleyicilik ilişkisi saptanabilmektedir. İki fenomenin her zaman beraber gözlemlenmeleri aralarında bir nedensellik ilişkisi olduğunu göstermemekle birlikte, bir nedensellik ilişkisinin saptanmasına olanak verecek zemini sağlaması açısından önem taşımaktadır.

285 Emile Durkheim, S.M.K., s. 185.

286 Emile Durkheim, S.M.K., s. 203.

Durkheim, toplumsal olgular arasında sadece benzerlik ve farklılık gibi ilişkilerin ortaya konmasının, sosyolojinin, olguların bir derlemesinden başka bir şey olmayan bir inceleme tarzı haline gelmesine yol açacağını düşünmektedir. Sosyoloji, etnografik ve tarihsel bilgileri küçümsememeli ama bu tür bilgilerin ötesine geçmek için olguların pasif bir şekilde biriktirilmesi yerine, olgular arasında nedensel açıklamalar yapabilecek bir aşamaya ulaşmalıdır. İşte ancak o zaman sosyolog olgulara dair yasalara ulaşabilecektir. Bir olgu yeterince genellik taşıyorsa, değişen toplumsal hal ve şartlara göre gösterdiği varyasyonlar saptanabiliyorsa ve farklı fenomenler ile karşılaştırılabiliyorsa, o olguya dair bir yasaya ulaşılabilir. Bu tür yasaların ortaya konabilmesi, o olgunun nedeni olarak düşünülen fenomenin, söz konusu olgu ile arasında sadece tarihsel süreç içinde paralellik gösteren bir ilişkinin kurulması ile kanıtlanamaz. Bu paralellik söz konusu fenomenlerin bir ilişki içinde olduklarını kanıtlayabilir belki, ama bu ilişkinin nedensel bir ilişki olduğunu kanıtlamak için bundan daha fazlası gerekmektedir. Durkheim, bir toplumdaki kurumların tarihsel süreç içinde geçirdikleri değişimlerin ve bu süreçte o toplum içindeki başka fenomenler ile olan ilişkilerinin karşılaştırılmasından öte, incelenen kurumların başka toplumlardaki görünümlerinin, onların tarihlerinin de incelenmesi ve karşılaştırılmaları gerektiğinin altını çizmektedir. Fakat burada da dikkat edilmesi gereken şey, karşılaştırılan toplumların tarihsel gelişim evrelerinin de benzeşiyor olmaları gerektiğidir. Çünkü yeni doğan bir toplumsal düzende geleneksel olguların görünümleri önemli ölçülerde değişikliğe uğrayabilmektedir.

Toplumsal olgulara dair bir açıklamanın bilimsel olabilmesi için incelenen olgunun orijinlerinin saptanması ve incelemenin bu orijinlerden başlatılarak olguların nasıl karmaşıklaştığı titiz karşılaştırmalar ile ortaya çıkarılmalıdır. Fakat bu orijin bilimsel

gözlemin olanak verebildiği ölçüde saptanmalıdır. Bu nedenle, bir toplumsal olgunun mutlak başlangıcı gibi bir noktaya varmak amaçlanamaz. Çünkü mutlak başlangıç kavramı empirik bir yöntem ile sınanamaz. Durkheim’a göre “genetik metot denilebilecek olan bu metot, fenomenin analiz ve sentezini verecektir.” Böylelikle bir toplumsal olgunun orijini saptandıktan sonra o olgunun farklı toplum türlerinde aldığı formların neler olduğunun görülmesi de kolaylaşacak, o olguyu etkileyen dışsal fenomenlerden yalıtılması ile ona etki eden fenomenler ile ilişkisi daha açık bir biçimde gözlemlenebilecektir. Durkheim şöyle devam ederek sosyolojik açıklamanın esasını vurgular: “…Karmaşıklık gösteren herhangi bir toplumsal olgu, bu olgunun entegral gelişiminin bütün toplumsal türler boyunca takip edilmesi şartıyla açıklanabilir ancak.”287

Durkheim İntihar adlı çalışmasında, intihar türlerini belirlerken onların niteliklerine göre değil, onları meydana getiren nedenlerine göre sınıflandırdığını söyler. Bunun nedeni olarak da bir toplumsal olayın nitelikleri bilinse de nedeni bilinmediği takdirde, o olayın yeterince anlaşılamayacağını söyler. Toplumsal olguların nedenleri tek tek bireysel olayların nedenleri olarak değil, bir toplumsal olgu olarak, bu olgunun genel görünümlerini verebilecek veriler ışığında saptanacaktır. Bunun için de ne kadar çok birey, olay incelemeye dâhil edilirse, o kadar güvenilir sonuçlar alınacaktır. Durkheim bir toplumsal olgu olarak intiharın toplumsal nedenlerini anlayabilmek için istatistiksel verileri inceler. İstatistiksel veriler intihar gibi bir olgunun başka toplumsal olgular ile birlikte değişme oranlarını verecektir. Durkheim’ın intihar oranları ile birlikte değişme gösterdiğini saptadığı toplumsal olguların ortak yanı, “hepsinin iyice bütünleşmiş toplumsal kümeler

287 Emile Durkheim, S.M.K., s. 200-201.

olmasıdır.”288 Buradan da intiharın, bir toplumsal küme ile bütünleşmişlik oranı arttıkça azaldığını gözlemler. Böylelikle, istatistiksel veriler sayesinde, intiharın toplumsal nedeninin tümevarımsal bir şekilde sosyolojik olarak ortaya konulabileceğini düşünür.

Görüldüğü gibi Durkheim için nedensellik, tıpkı Mill’in tümevarımsal yönteminde olduğu gibi, tümdengelimsel bir “zorunluluk” idesi gibi bir temelde anlaşılmaz.

Nedensellik, bir toplumsal fenomenin gözlemlenebilir dışsal karakteri olarak maddi görünümlerinin gözlenmesi ile başlayarak, o fenomene etki eden diğer fenomenlerin maddi görünümlerinin gözlenmesi ile kurulan bir ilişkidir. Yani toplumsal olgulara ilişkin nedensellik, bilimsel olabilmesi için yine gözlemlenebilir olgulardan türetilmelidir. Böyle bir nedensellik ilişkisinde ise, aslında iki gözlemlenebilir olgu arasında, öncekinin sonrakini etkilediği ilişkisi bulunur. Durkheim nedenselliği, her ne kadar Hume’un da sorguladığı gibi bir “zorunlu bağıntı” idesinden türetmeyip gözlemden türetmek istemiş olsa da, toplumsal fenomenlerin düzenliliği ve her fenomenin bir nedeni olması gerektiği yönündeki tasavvurundan türetmiştir.

Nedenselliğin bir zorunluluğa gönderim yaptığı düşünülürse, Durkheim, bir olgunun ortaya çıkabilmesini sağlayan koşulların bazılarını istatistiksel olarak saptayabildiyse de, bu koşulların söz konusu fenomeni zorunlu olarak ortaya çıkaracağını saptayamamıştır. Her birlikte değişme ilişkisinin nedensellik ilişkisini vermeyeceğini öngörmekle birlikte, buna çözüm olarak sadece eş zamanlı karşılaştırma yönteminin daha fazla ve çeşitli toplumlara uygulanmasını önermekle yetinmiştir.

288 Emile Durkheim, İntihar, s. 235.