• Sonuç bulunamadı

Kant’ın Epistemolojisinde Akıl ve A Priori Kategoriler: Kategorik

II. BÖLÜM:

2.3. OLGU-DEĞER AYRIMININ EPİSTEMOLOJİK TEMELLERİ VE

2.4.1. Kant’ın Epistemolojisinde Akıl ve A Priori Kategoriler: Kategorik

2.4. IMMANUEL KANT: AHLÂK METAFİZİĞİNİN SAF AKIL İLE TEMELLENDİRİLMESİ

2.4.1. Kant’ın Epistemolojisinde Akıl ve A Priori Kategoriler: Kategorik

bilimlerin kavramları deneyden türemezler.178 Heidegger, Kant’ın bilim anlayışından bahsederken, kadim bilimin de önemli bir karakteristiği olan “matematiksellik”

koşulunu Descartes gibi sürdürdüğünü söyler ve Kant’ın herhangi bir doğa öğretisinin ancak matematiksellik unsuru ile hâlis bilim olacağını söylediğini hatırlatır.179 Kant böyle bir matematiksellik kavrayışına bağlı kalarak empirizmin akıl kavrayışını eleştirir. Empirizmde akıl, amaçlarla ilgilenen bir akıl değil, daha çok dolaylı ve belirsiz araçları örgütleme yetisidir. Kant’ın düşüncesinde ise akla özgü amaçlar vardır ve hatta felsefe Kant’a göre “akıl sahibi varlığın, insan aklının en yüksek amaçlarına duyduğu sevgi” olarak ifade edilmiştir.180

Kant’ın felsefesi geleneksel rasyonalizme de bir eleştiri getirmektedir ve aklın amacı dediği şeyin yine akıl tarafından belirlendiğini düşünür. Kant, aklın spekülatif bir yetisi olduğunu ama bunu yalnızca fenomenlere yani göründükleri kadar bilinebilen tasarımlara uygulanacağını, yani bu yetinin bir anlamda ancak fenomenlerle ilişkili olduğunu düşünmektedir. Bilgi, Kant’a göre bir şeyin herhangi bir tasarımından daha fazla bir şeydir. Akıl tarafından bir duyusal tasarıma eklenen bir başka yüklem olabilmektedir ve bu yüklem deney kaynaklı bir tasarıma a priori olarak eklenmektedir: “A priori’nin özellikleri, tümellik ve zorunluluktur. Fakat ‘a priori’nin tanımı, deneyimden bağımsız olmadır. A priori olanın deneyime uygulanabilmesi mümkündür, fakat o deneyimden çıkmaz. Tanım gereği, “her”,

“daima”, “zorunlulukla” sözcüklerine karşılık olan hiçbir deneyim yoktur…”181

178 Afşar Timuçin, 1992, a.g.e., s. 439.

179 Martin Heidegger, 1998, a.g.e., s. 47.

180 Gilles Deleuze, Kant’ın Eleştirel Felsefesi, çev: Altuğ, T., Payel Yay., İstanbul, 1995, s. 37.

181 Gilles Deleuze, 1995, a.g.e., s.41.

Akıl, Kantçı felsefede transendental ilkeler ile tasarımları yönetebilmektedir. Ve bu transendental ilkeler, nesne ile öznenin uyumunu da belirlemektedir. Nesnenin özneye zorunlu bir tâbiiyeti söz konusudur ve bu Kant’ın felsefe tarihi içinde özne ve nesne ilişkisi bakımından bir “Kopernikusçu Devrim” dediği şeydir. Bu düşüncesiyle Kant, aklı, özne ve nesnenin bir uyumundansa, nesnenin özneye tâbiiyeti ilkesini koyan bir yasakoyucu olarak görmektedir. Kategoriler sayesinde Doğa’nın yasakoyucuları olduğumuzu düşünür. Deleuze, bu anlayışın Antik Yunan rasyonalizminin ve bilgelik anlayışındaki doğa ile uyum düşüncesinin tam tersi yönde olduğuna dikkat çeker.182 Kant, bilginin sadece deneysel olmadığını söylemekle empirist düşünceyi eleştirmektedir, fakat aklın a priori kategorilerinin akla içkin olduğunu söylemekle de klasik rasyonalizmden ayrılmaktadır. Çünkü bu kategoriler, Platon’un düşüncesinde olduğu gibi akla dışsal olan İdea’lardan pay almak suretiyle sahip olunan bir yeti değildir.

Kant’ın ethik amacı, ahlâk’ın aklın deneysel bilgiden arınmış, tamamen akla içsel olan bu kategoriler ile açıklanabilmesi ve saf bir ahlâk felsefesinin geliştirilebilmesidir. Çünkü deneye dayalı bir buyruk bir “pratik kural” olabilse de

“ahlâk yasası” olamaz.183 Daha önce de belirtildiği gibi Kant empirik bir bilgi anlayışı ile ahlâkî değerlerin bir felsefî açıklamasının mümkün olamayacağını, çünkü mutlak bir temellendirme veremeyeceğini fark etmiştir. “Pratik akıl” ve “saf akıl”

olarak aklın ayrılmasını aslında sadece uygulamada geçerli olduğunu ve aklın birliğinin esas olduğunu düşünen Kant, Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi adlı

182 Gilles Deleuze, 1995, a.g.e., s. 52.

183 Immanuel Kant, Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi, çev. İoanna Kuçuradi, Türkiye Felsefe Kurumu Yay., 1995, s. 4.

çalışmasının aslında bir Saf Pratik Aklın Eleştirisi olduğunu yazar.184 Deneysel olandan çıkarılan bir ahlâk ilkesi öznel ve tesadüfî olmaya mahkûm olacaktır ve ahlâkın kendisine de zarar verebilir. Kant için, “erdemin hakikî yüzünü görmek, ahlâklılığı duyusal olanın kattığı her şeyden ve her ödülün ya da ben sevgisinin halis olmayan her türlü süsünden soyulmuş olarak serilmemekten başka bir şey değildir.”185

İnsanın gücünün saf aklın idesine yetebileceğini ama buradan çıkaracağı ahlâk yasasını pratiğe dökmenin kolay olmadığını düşünen Kant’a göre, çok önemli bir ayrım söz konusudur: Ahlâk yasasına uygun olan bir ilke ve ahlâk yasası uğruna olan bir ilke. Ahlâkî eylemlere yön veren ilkelerin ahlâk yasasına uygun olması yetmez, bu ilke onun uğruna olmalıdır. Aksi takdirde tesadüfî bir uyum söz konusu olacaktır.186

Kant öncelikle ahlâka ilişkin sıradan bilgiden felsefî olana bir geçiş yapar. Bunun için öncelikle “koşulsuz iyi” olarak nitelendiren şeyi sorgular. Bu ancak “iyi isteme”

(guter wille) olabilir. İyi isteme, koşulsuz ve bir yarar gözetmeksizin, edimin sonuçlarına bakmaksızın, kendisi için istemedir, o kendi başına iyi olabilen bir değerdir: “Yararlılık veya verimsizlik bu değere ne bir şey ekleyebilir, ne de ondan bir şey eksiltebilir.”187

Kant’ın ethik’i mutluluk (Glückseligkeit) ve ahlâkın amacını bir tutmamaktadır.

Aristoteles’in mutluluğu erdemin yöneldiği koşulsuz amaç olarak görmesinin tersine, Kant, mutluluk gibi bir amacı, aklın amacı olarak görmemektedir. Eğer doğa, aklı

184 Immanuel Kant, 1995, a.g.e., s.7.

185 Immanuel Kant, 1995, a.g.e., s. 43.

186 Immanuel Kant, 1995, a.g.e., s. 5.

187 Immanuel Kant, 1995, a.g.e., s. 9.

mutluluk için seçmiş olsaydı der Kant, bunun için akıl pek isabetli olmaz, bunun yerine içgüdüler bu amaca ulaştıracak uygun araçlar olurdu. Kant’ın mutluluk ile kastettiği durumu içgüdüler ile elde edilebilen bir durum olarak görmesi göz önünde bulundurulursa, burada mutluluk ile kastedilenin haz kavramına yakın bir anlama sahip olduğu düşünülebilir. Fakat “iyi”, Kant’ın düşüncesinde ne hazdır ne de mutluluğa götüren bir amaçtır. İyi isteme kendi başına iyidir ve ahlâkî ödevleri mutlaklık, aşkınlık ve kendi başına amaç olma sıfatları ile oluşturabilecek tek ilkedir.

Kant’ın aradığı ilke, her akıl sahibi varlık için zorunlu olarak geçerli olabilmelidir ve bu nedenle de ancak aşkın ve mutlak bir ilke olmalıdır. En üstün iyi olarak Tanrı’nın bir model olarak gösterildiği İncil’e gönderme yapan Kant, bu “en üstün iyi olarak Tanrı” düşüncesinin de bize özgür bir isteme kavramına ayrılmazcasına bağlanan ide ile geldiğini söyler.188 Bu aşamadan sonra ahlâk metafiziğinin temellendirilmesinde artık felsefî bilgiye geçilir, çünkü saf aklın ilkelerini yöneten idelere ulaşılmıştır artık.

Aklın buyrukları koşullu ya da koşulsuz olabilir. Eğer bir eylemin ilkesi mutluluğu bir amaç olarak koyuyor ise bu ilke aklın koşullu bir buyruğundan türemektedir fakat belirli bir davranışla ulaşılacak bir amaç koşul olarak temele konmuyorsa o zaman bu buyruk doğrudan doğruya olan kesin buyruktur. Bu buyruğa Kant “kategorischen imperativs”, yani “koşulsuz buyruk” demektedir. Kant’a göre: “Bu buyruk kesindir.

Eylemin içeriğiyle ve ondan çıkacak sonuçla ilgili değil, biçimiyle ve onu ortaya çıkaran ilkeyle ilgilidir; ve bu eylemde özce iyi olan niyettir, ortaya çıkan sonuç ne isterse olsun olabilir. Bu buyruğa ahlâklılık buyruğu denebilir.”189

188 Immanuel Kant, 1995, a.g.e., s. 25.

189 Immanuel Kant, 1995, a.g.e., s. 33.