• Sonuç bulunamadı

Her toplumun varlığını sürdürdüğü çevrede, bürünmüş olduğu bir karakteri, kendince geliştirdiği güzellik ve çirkinlikleri vardır. Bu, daha çok kültür kavramıyla karşılanabilir. İnsan yiyen bir kabile kültüründeki bu davranış, normal karşılanırken,

aynı davranışın farklı coğrafya ve kültürlerde iptidâi, yamyamlık… şeklinde algılanması, ancak kültürel farklılıklarla açıklanabilir.

Toplum, ferdini bağrında barındırırken, koymuş olduğu kural ve yasaklara uyma zorunluluğu getirir kendisine. Kuralların dışına çıkanı da tecrîd etmesini bilir. Bu yüzden bir topluluk içinde yaşayan ferdin toplumsal normları görmezden gelerek kafasına göre yaşayabilme lüksü yoktur. Bir insân ya mensubu bulunduğu milletin veya yaşamını sürdürdüğü toplumun kurallarına uyar ya da aksi davranmakla toplumda hoş karşılanmayacağını bilmelidir. Toplumsal normları bir kişinin değiştirme gücü yoktur. Bu yüzden o kurallar gereğince yaşamak zorundadır.

Toplumsal normları, tarihten canlı bir şekilde süzülüp gelen gelenek ve görenekler, dinî inanışlar, yaşam tarzları.. gibi faktörler belirler. Bunların dışına çıkmak, ferdî olduğu gibi belli bir tip veya zümrece de olabilmektedir.

Hak ve adaletin, yoksulları gözetmenin, devlet malına zarar vermemenin... yüksek değer olarak kabul edildiği bir toplumda aksi davranışlar, toplumsal normların dışına çıkmak şeklinde telakki edilmiştir.

Sosyal hayat insâna birtakım vazîfeler ve sorumluluklar yükler. Bunların en basiti ferdin içinde yaşadığı topluluğun düzenine uymasıdır. En küçük sosyal kurum olan aileden başlayarak dinî, millî veya siyasî her türlü sosyal kurum, varlığını devam ettirebilmek için bazı kurallar, kâideler tesis eder. Bu kurallar adet ve geleneklere bağlı yani örfî olabildiği gibi dinî ahlakî veya kanunî olabilir. Fertten beklenen, içinde bulunduğu topluluğun kural ve kâidelerine uymasıdır.

4. 3. 1. Adaletsizlik, Haksızlık ve Çifte standart

Haksızlık ve adaletsizliğin temelinde, müdahale edebilme konumunda olanların müdahalelerinin olmaması, hatta adaletsizlik ve haksızlığa bizzat kendilerinin de dahil olması yatar. Bu da, devlet ve bozulan sistemidir. Öyle ki, bazı haksızlıkları önlemesi gereken devletin, haksız insânları bir şekilde ödüllendirip hakkı yenilenleri tecziyelere maruz bırakması, adalet mekanizmasında görülen çatlakların resmi, yıkılmanın da ayak sesleridir. Adaletsizlik ve haksızlığı “Toplumsal Normlara Aykırılığın Eleştirisi” başlığında işlememizin sebebi, toplumda örfî kanunların da mevcudiyetidir. Devlet yapısı ve kurumlarının bozulmaya yüz tuttuğu dönemlerde, gelenek ve göreneklerden sapışın payı inkâr edilemez. Bu sapmaya paralel olarak bozulma diğer kademelerde de tedrici olarak kendini hissettirmeye başlar.

Bu olumsuzlukları gören şairler, yani aydınlar, bu duruma seyirci kalmamışlar, eksikleri ortaya koyup dikkatleri bu noktalara çekmekten geri durmamışlardır.

Zamane insânlarının adaletten uzaklaşmalarına ve adaleti bilmezliklerine vurgu yapan Nâbî, adalet mekanizmasının başındakilerinin de bozulmuş olmalarına işaret etmiştir:

Pâ-bend kalır niyyet eden bî-dâdı Tîz zâ'il olur âba uran bünyâdı Halkın harekâtı cezb-i zulm etmededir Yok hâkim-i cadle casrın isticdâdı

Nb.(Mm).R.209

Adalet ve doğruluktan uzaklaşıldığını, bu kavramlara yabancı kalındığını Rûhî şöyle dile getirmiştir:

Halk-ı câlem âh kim olmâkda bir yüzden dahi cAdl ü sıdk-ı fırka-i mîr ü livâ eksilmede R.K.32-12

Birilerinin çalışıp da emek sarf ederlerken, birilerinin de sadece yiyici olmaları, hazıra zahmetsiz konması, günümüzde olduğu gibi geçmişte de isyan edilen durumlardandır.

Aşık erdi ıyd-ı vasla zâhid eyler dahi şek Kimine yemek nasib olur kimisine emek

Nc.G.316-1

Dünyâ talebiyle kimisi halkın emekde Kimi oturup zevkile dünyâyı yemekde

R.(Mm)Tb.1-15-9

Gücü ellerinde bulunduranların, güçsüz kimselerin kusurlarını abartarak büyütmeleri ve buna karşılık aynı muameleleri herkese uygulamamaları, haksızlık, adaletsizlik ve çifte standarttır.

Gerçi her mennac-ı hayr ol hayrı benden menc eder Bu cacab sırdır ki niçin yer anı her türk [ü] tât

AD.K.12-26 Resmi durur sultânların kullar günâh eyleyicek

Yâ edebler ol kulunu yâ mezâda verir satar

Haksızlığa uğramış olanların, haklarını kendilerine geri verecek, bu haksızlıklara seyirci kalmayacak güçlü kimseleri yanlarında bulamamaları da haksızlıktır.

Dâd-ı în zulm ez ki hvâhem [men] be-der-gâh-ı refîc Hazret-i sultân-ı a czam hüsrev-i ahkâm-ı kâm

AD.K.18-5

(“Bu zulmün adaletini kimden dileyeyim, o yüce makamın eşiğinde; ulu sultan hazretleri, arzu hükümlerinin hükümdarı”)

Birilerinin suçunu, günahını suçsuzların çekmesi, büyük haksızlık ve o suça maruz kalanlara karşı büyük adaletsizliktir.

Dutuldu ay u gün ağladı yer gök Musîbet zühre vü keyvâna geldi

AD. (Mm)Tc.3-1-5

Adaletsizliklere genel bir başkaldırı olduğu gibi adalet duyguları körelmiş insânların bozulan bu yönlerinden dolayı da yakınılmıştır.

Hudâyâ her nefes bîn âh u feryâd Bana bu zulm elinden dâd ver dâd

AD. (Mm)Tc.3-2-1 Ki çarhın cevri hadden geçti gâyet

Ne zâlim rahmı yok bu çarh-ı bî-dâd

AD. (Mm)Tc.3-2-2

Büyük insânlarda olması gereken ve hep kendilerinden umulan büyüklük göstermeleri, hataları, kusurları affetmeleri beklenirken, büyük insanların bu istekleri boşa çıkarmaları, kusurlu addedilenleri hak etmedikleri bir yaşama mecbur edip yaşayabilecekleri en kötü şartlarda yaşamaya mecbur bırakmaları, bu insânların feryatlarına kulak tıkamaları, haksızlığa uğradığını düşünen insânlarca adilane olmayan davranışlar diye telakki edilmiştir.

Midhatın bülbülünü gam kafesinde koma kim Hayfdır tûtîye zehr ey şekeristân-ı kerem

N'için iflâsım ola mûcib-i taklîl-i atâ N'için ihlâsım ola bâ'is-i hirmân-ı kerem

AP.K.27-29

Haksızlığa uğramış, ezilmiş ve güçsüz bırakılmış kimselerin, seslerini üstlerine iletemiyor oluşları; bu insanlara çare olması beklenenlerin ise ilgisizlikleri ve bu zayıf insanları kaderleriyle baş başa bırakmaları, adaletsizliğin başka bir boyutudur.

Suçsuzlar öldürüp beni suçsuz görür gözün Şâhâ şikeste kul kime kılsın şikâyeti

AP.G.318-3

Hayatın ağır yükünün yoksul insânların sırtına vurulması, ezilen insânları daha çok ezmektir.

Ben fakîr oldugum için yakdı yandırdı beni

Âh kim germiyyet-i hûrşîd dâ’im pestedir

Nc.G.82-4

Toplumdaki hatalı insânların ayıklanıp cezalandırılmaları yerine, bu cezalandırmalardan suçsuz, günahsız insanların da etkileniyor oluşları haksız bir muameledir.

Tâb-ı dilden ahker-i sûzâna döndü gözlerim Bu meseldir kim yanar huşkün yanınca ter bile

B.K.10-7

Zayıf insânlara karşı hak-hukukun gözetilmediği bir iklimde, zayıfları büyük haksızlıklara uğratan nüfûz sahibi insânlara, bu insânların adalet ve doğruluktan ayrılmalarına karşı çıkılmıştır.

Hukûk def’i için ağniyâ-yi eşcâra

Sahâyif-i çemen oldu eyâdî-i fukarâ

F.K(Tvh).1-33

Hâkim oldur ki muvafık ola hükmüne kader Hâkim oldur ki mutabık ola emrine kaza

F.K.20-7

Zalimlere lütuflarda bulunup da zulme uğrayanlardan merhamet elini esirgeyenlere de sitem edilmiştir.

Kıla mazlumları merhametinden mahrûm Vere zalimlere öz nefci için istîlâ

F.K.20-14

Gerçek suçlulardan değil de günahsız olanlardan hesap sorulmasına; suçluların günahlarını başkalarının çekmesine göz yumulmamış, şairler bu duruma suskun kalmamışlardır.

Eyleyip meclis çemende sen harâmisin deyu Kazîler bî-had surâhînin günâhın sordular

H.G.54-4

Mazlumların ahlarına kulak tıkayan ve adaletsizliği iş edinmiş olan kimi yetkililerin bu duyarsızlıkları, görmezden gelinmemiş, yarın kaygısıyla gerçeklerin haykırılmasından imtina edilmemiştir.

Bu meclis-i pür-vahşet-i bîdâdda ancak Mazlûmlar âhıydı gelen gûşa hafâdan

Nl.K.13-3

Toplumda ihtiyaç sahibi olmayanların, ihtiyacı olanların, ihtiyaçlarına ulaşmasını engelleyip onları saf dışı bırakmalarına ve onların haklarını da gasp edip kendilerini mağdur etmeleri de hicvedilmiştir.

Meh-i nevünde eger düşse bir dilim nânı Mukarrer anı da erbâb-ı mâl ü câh kapar

ŞY.G.90-4

4. 3. 2. Zulüm ve Eziyet Etme

Güçlerin eşit olmadığı durumlarda güçlü olanın güçsüz olana baskısı şeklinde tezahür eden zulüm ve eziyet, ne bir inancın frenlemesine ne de toplumsal bir normun yasağına tabidir. Zulmü durdurup zulme son verebilecek tek güç, karşı güç oluşturmaktır.

Bazı konularda isteği olmayanlara, bazı işleri zorla da olsa yaptırabileceklerini düşünenler, bu baskılarıyla, o insânları istemedikleri bir konuda zorlamak şeklinde bir baskı uygulamış olurlar.

Harf-ı vâhid yetişir tıfl-ı gayûra Nâbî Herkese çûp-ı debistân ile te'dib olmaz

İnsanlara zulmederek ah alanların ve bunların zulmüne sessiz kalanların, zulümle abad olacakları düşüncelerine karşı çıkan şairler, ahların bir gün zalimleri, zulümleriyle yok edeceği noktasında birleşirler ve zalimleri zulmetmemeleri yönünde uyararak toplumsal düzen ve huzuru sağlamaya çalışırlar.

Tûb-ı âh-ı inkisâra pâydâr olmaz yine Kişver-i câhın nice sengîn-hisârın görmüşüz

Nb.G.319-3

Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz

Nb.G.319-4

Bir hadeng-i cân-güdâz-ı âhdır sermâyesi Biz bu meydânın nice çâpük-süvârın görmüşüz

Nb.G.319.3-5

Çok görmüşüz zevâlini gaddâr olanların Hengâm-ı fırsatında dil-âzâr olanların

Nb.G.427-1

Nice bir ey lâle-ruh benzim za’afrân eylemek ‘Âşık-ı bî-çârenin göynüklü ahı yok mudur

Nc.G.59-3

Ey güzellik bûrcuna hûrşîd olan yakma beni

Yerde kalmaz çün bilirsin dûd-ı âhı kimsenin

Nc.G.300-6

Gök yüzün gözetme gurur-ı cemâl ile

Kalmaz bilirsin ey yüzü hûrşîdyerde âh

Nc.G.537-4

Bâkî-i haste-hâtırı inletme dôstum Makbûl olur ducâsı sakın mübtelâların

B.G.262-6

Rahm et ey şeh dil-i derviş çeken âhlara

Ki gedâ âhı eser eyler ulu şâhlara

Zulm dârü'l-cehline revnak veren bî-dilerin Ser-nigûn eyler livâ-yı devletin Hâkân-ı şer

H.G.236-3

Kûh olursan da sakın bir berg-i kâha etme cevr Ger Süleymânsan nola havf eyle âh-ı mûrdan

H.G.421-2

Halkın sevgi ve yumuşak muamelelerden mahrum edilmesi de halka hak etmediği bir muameleyi reva görmek bakımından bir eziyettir.

Âb-ı rahmet gökden inmez yer yüzü gülmez iken Halka güya şefkat-i arz u semâ eksilmede

R.K.32-18

Zulmedip zalim konumuna düşülmemesi için, Rûhî’nin tavsiye niteliğindeki uyarılarında, kişilerin sonlarını düşünmeleri, cahil de olsalar, insânlara müsamahalı davranmaları gerektiği vurgusu vardır.

Ehl-i vefâ mülâzemetin eyle ihtiyâr Öz ihtiyârın ile cefâ eyleme zinhâr

R.(Mm)Tc.3-4-1 Etme gurûr câhile hâkim-i vakt isen nola Rûzı cezâyı yâd kıl ol günü ol gülzârı an Dest-i cefâyile sakın başına urma herkesin Aç gözünü ko gafleti sille-i rûzgârı an R.Kt.8

Yaşanılan zamandaki zulüm ve fitnenin çokluğu karşısında yılan Şeyhî, direnebilecek kudretini yitirince artık “amân” demiştir.

Yâ Rab bu zulm ü fitne zamânından el-amân Âmin eden bu virde belâdan emîn ola

Ş. G.157-3

Sıkıntılı zamanlarda yol göstermeleri, kılavuzluk yapmaları, konuşmaları gerekenlerin susturulmalarına karşı çıkmıştır Necâtî.

Döndü ol devr ki bu çarh-ı denî-perverden Her fasihin dili sûsen gibi olmuş idi lâl

Nc.K.16-37

öyle bir hal alır ki bu, yaşam biçimleri olur ve âdet haline gelir o kişilerce. Cevre mâyil olmasın yârı İlâhi kimsenin

Zulmü âdet eylemesin pâdişâhı kimsenin

Nc.G.300-1

Fuzûlî, insânların malını zorbalıkla gasp edip bu paralarla, tamamen kişinin özgürlüğünü, rahatlığını elinden almaya ve onu -parayı lütfederek- ezmeye mebni niyetlerle o insânlara ihsanda bulunan içten pazarlıklı, tabiatı bozukları zâlim diye niteler.

Zulm ile akçeler alıp zâlim Eyler incâm halka minnet ile Bilmez anı ki ettiği zulme Görecektir cezâ mezellet ile

F.Kt.35

4. 3. 3. Dejenerasyon

Dejenerasyon, sosyal bozulmanın bir sebebi değil, sonucudur. Siyâsî otoritesi zayıflayıp ekonomisi dibe vuran topluluklarda ahlâkî çöküntü daha hızlı gerçekleşir ve toplumda o ana kadar görülmeyen özellik ve huylar hâsıl olur.

Toplum öyle bir noktaya gelir ki, “ayıp”, “günah” gibi kavramlar ikinci plânda görülmeye başlanır ve bazı toplumsal normların dışına çıkmak, yadırganmaz olur, doğal karşılanır. İnsanların safiyetten uzaklaşarak hayatın kirlerine bulaşmış olmaları ve kirlenmeleri, bir ümitsizlik yeli estirmiş, hayata karamsar bakma yolunda bu insanlara yardımcı olmuştur.

Ebnâ-yı zamânda Nâbiyâ yok dil-i sâf Çirk-âbe-sirişt-i cözr-cûy-ı insâf

Hep çıkdı mazanne-i vefâdır dediğim Dâmen be-miyân reh-rev-i vâdî-i hilâf

Nb.(Mm).R.105

Toplumdaki konumları ve halkın kendilerine bakış açısından dolayı güvenilmesi, inanılması gereken imamların da bu genel bozulmaya ayak uydurduklarını gören şairler, bozulan imamlara uymanın, kendilerini imam (reis) kabul etmenin, doğal olarak halka güç geldiğini söylemişlerdir.

Meded güşayiş-i bâb-ı selâm ide yohsa İmâm-ı bed-nefese iktidâ ne müşkül imiş

Nb.G.347-6

Toplumda yerleşik olan ve toplumun kişiliğine sinen iyilik yapmak gibi güzel hasletlerin terki, bozulmanın bir başka boyutu olarak şairlerin dikkatini çekmiştir.

Ceyş-i gamdan kanda etsin ilticâ ehl-i niyâz Kalca-i himmetde Nâbî burc u bârû kalmamış

Nb.G.353-5

Bir devrde geldik bu fena câleme biz kim Asâr-ı kerem yok ne beşerde ne melekde

R.(Mm)Tb.1-16-4 Bu zu'ma düşdü münkirler ki himmet kalmamış aslâ Cihânda merd-i ma'nâ şîr-i savlet kalmamış aslâ Gürûh-ı evliyâda zerre kudret kalmamış aslâ Sanırlar hâşe li'llâh hîç kerâmet kalmamış aslâ Budur sohbetleri kim Haydariyyet kalmamış aslâ Geçen pîrânın ervâhında kuvvet kalmamış aslâ

Yetiş ey seyf-i meslûl-i tarîkat şîr-i Yezdânî Erenler pîşvâsı Hazret-i Sultân-ı Dîvânî

ŞG.(Mm).Tc.3-4

Samimiyet ve güzelliklerden uzaklaşan toplumun, bu yeni yüzüyle karşılaşılınca ister istemez geçmişle bir kıyasa tabi tutulmakta, geçmişe bir özlem duyulmaktadır.

Bir meclise geldik nemek-i sohbeti gitmiş Hamyâzelemiş neş’esi germiyyeti gitmiş

Nb.G.359-1

Toplumun genel yapısındaki bozulmasına, insânların güzel amel, kat’i söz, doğruluk gibi hasletleri unutmuş olmalarına değinilen aşağıdaki beyitlerde bir ümitsizlik portresini de görebiliyoruz. Bozulmanın boyutları arttıkça insanlarda ümitsizliğin artmış olması, doğal bir sonuç gibi algılanır. Bu yüzden de insanlar, artık belli bir noktadan sonra büyük düşünmeyi bir yana bırakıp ferdî isteklerinin peşinden koşuşturmaya ve küçük düşünmeye başlarlar.

Dinle ey erbâb-ı macnâ halk-ı câlem hâlını Cemc ederse doymaya küllî cihânın mâlını

R.(Mm)Tc.2-1-1 Hîle vü tezvîre düzdi cümlesi efcâlını

Birisi kılmaz mutâbık ficline akvâlını

R.(Mm)Tc.2-1-4

İnsanların mal ve mülk hevesine düşerek insânlıklarını yitirmelerine ve akıllı insânların sıkıntılar içinde kalışlarına; güzel insânların bile nefislerinin esiri olarak bozulmuş olmalarına, gıybet gibi konularda hassasiyet göstermemelerine dikkat çekilmektedir.

Görüben aldandılar nakş-ı cihânın âlını Eyledi tûl-ı emel hep cümlesi acmâlını

R.(Mm)Tc.2-1-2

Birisi fikr eylemez âhırda cism ü dâlını Hem biri yâd eylemez dâr-ı bekâ îsâlını

R.(Mm)Tc.2-1.2-3 Hâk-i pâ oldı ser iken şimdi her câlî-neseb

Mâl ile erbâb-ı devlet oldu cümle bed-neseb

Merdüm-i dânâ olan her dem çeker dürlü tacab cÂlemin âhır harâb olmasına budur sebeb

Gitdi hayfâ kalmadı ehl-i kemâlin rağbeti R.Th.1-2 Şeyh-i sâdık denilenler hubb-ı dünyâ oldular Bakmadılar râh-ı Hak âhırda acmâ oldular Mâ’il-i dünyâ olup tarîk-i cukba oldular Gaybet-ı cürm ü riyâyı ehl-i takva oldular Gitdi hayfâ kalmadı ehl-i kemâlin rağbeti R.Th.1-3 Akreb oldu âlemin halkı vü mâr

Fitne yayıldı âlâ kavmiş’ş-şerâr Kanda var bir arı bâtın doğru yâr Kanı insâf ü mürüvvet kimde var

Bir toplumda bozulma başladı mı bu, hayatın tüm kademelerinde kendini hissettirir. İffetsiz kadınlara meyledilmesi, namussuz, alçak, haysiyetsiz, kire bulaşmış adamların çoğalması, o dönem için dikkatlerin çekildiği ayrı bir husustur.

Pak isen alûde-dâmenlerle kılma ihtilât Sâf-dilsen eyle dâyim sâf-dil yârâna meyl R.G.739-2

Maddî olanın rağbet bulup mananın raflara kaldırıldığı demlerde, insânı insân kılan insânî hareketlerin terk edilmesi; insânların iyilik, vefâ gibi insânlığa dair güzelliklerden uzaklaşmış olmaları, kaçınılmaz bir sonuçtur.

Ger müstefîd-isen hayvânlığı terk et Tâ nefsine melek sıfatı ola müstefâd

A.K.18-8

Acabâ bu devr içinde neyiçin safâ belirmez Sitem ü cefâ çoğundan kerem ü vefâ belirmez

Ş. G.83-1

Bozulmanın diğer bir yönü de toplumda yerleşik olan gelenek ve göreneklerin terki şeklindedir. Eş, dost, akrabadan ilgiyi hemen kesenlerin bu katı tutumlarını Şeyhî, şu şekilde eleştirmiştir:

Gurûr kılma ki seyf-i sühan değil kâtı' Çü etmeye kişi kat’-ı alâyık u eşgâl

Ş. K.3-59

İnsanların bozulan ve artık güvensizlik veren, hem-cinslerini rahatsız edip şüphelendirmekten öteye geçmeyen yapılarına dikkat çekilmiştir. Bahsedilen bozulmalar, sadece dışardan değil kişinin kendisinden de kaynaklanmıştır.

Nâs ile enîs olma ki vesvâs durur ekser İnsân isen olma ezelî ünsün ünâsı

Ş. K.6-23

Birbirlerine en değerli varlıklarını emanet etmekten çekinmeyen insânlarda artık o eski hasletlerin ve birbirlerine duydukları güven kalelerinin yıkıldığını görüyoruz. Dünyada kendinde bin türlü sırrın gizleneceği güvenilecek biri yoktur artık.

Kanı dünyâda yâ Rab şol emîn kim Kî anda gizlene bîn türlü esrâr

Bozulma, belli kişi veya gruplarda değil, herkeste belli oranlarda mevcuttur. Toplum bozulduğunda, insânlar, toplumun dışında kalamazlar. Zira toplumu meydana getiren de bireylerdir.

Âdemlik insân olmadır mi'râc-ı rûhu bulmadır Îsâ vücûda gelmedir nefh ile Meryemden garaz

H.G.231-4

Nâkıs mihek oldu hamının kalbi zegaldir Bir darbı dürüst arıca dînâr ele girmez

Ns.G.177-2 Mest olduğumuz yâd-ı lebinden güneh ise Bu devrde bes kim buluna bî-güneh ey dost

AP.G.21-4

Ben mu'allimden dahi doğru elif öğrenmedim Serv-i kaddin vasfını ezber okurdum su gibi

Nc.G.560-4

Ebnâ-yı zamân ile müdârâ nice mümkün Tâ olmayıcak bende har-ender-har-ı âlem

Nf.K.24-36

Toplumda alışılagelen bazı güzel alışkanlıkları terk eden güç sahiplerinin bu davranış şekilleri de güzelliklerin terki bağlamında şairlerce hoş karşılanmaz, hicvedilir.

Ehl-i fazlın bilinir kadri senin kapında Hazretin alsa eline yine mizân-ı kerem

AP.K.27-39

Hiçbir inanç, toplumdan soyut düşünülemez. Geleneğini, göreneğini, yaşantısını bozan ferdin, inançlarını da dejenere edeceği muhakkaktır. İslâm davasını güdenlerin Müslüman olmayanlardan tek farklarının haç ve zünnarlarının olmadığını söyleyen Nesimî, inancın içinin boşaltıldığını, kişilerin ruhlarını kaybederek, yaşantılarında başka insânları taklit ettiklerini, samimiyetlerini kaybettiklerini söylemiş, haç ve zünnar örneğiyle inanç boyutunda sadece şeklin kaldığını vurgulamak istemiştir.

Âdet bu durur kim dili dil-dâra verirler Dil gitti elimizden ü dil-dâr bulunmaz

Ança kişiler da’vî-i İslâm eder ammâ Tek arada bir haç ile zünnâr bulunmaz

Ns.G.178-4

Çok yüksekleri isteyenlerin, özlerinde meydana gelecek değişiklik ve bozukluklar da bir kirlenme, dejenerasyondur.

Dedi kadd-i bülendimde anunçin eğridir zülfüm Ki meyl ettikçe bâlâya olur dûd-ı siyâh eğri

AP.G.332-5

Üzerlerine vazife olan işleri, kendilerinden yapmaları beklenenleri yapmayan, sorumluluklarının gereğinden kaçan sorumsuzların bu aymazlıkları karşısında müteessir olan Yûnus, geçmişin özlemini sindirdiği dizelerinde insânların küçükten büyüğe değişime uğradığını söylüyor.

Oğlanlar öğüt almaz yiğitler tevbe kılmaz

Kocalar tâ’at kılmaz sarp rûzigâr olmuştur

Y.76

Özünü temizleyip de zenginleştiremeyen, kendilerini değişimlere, bozulmalara karşı korumasız bırakıp çoraklaştıranlara nasihatvari bir üslûpla seslenen Bâkî, her yönüyle güzel olan insânların özlemindedir.

Leb-i laclin hayâl et gûşe-i cuzlette pinhân ol Dilâ hem kân-ı gevher kıl özün hem gevher-i kân ol

B.K.11-1

Toplumdaki insânların çoğunun, insânlıklarının dejenere olması, kişiye gerçek anlamda dost olabilecek, içini rahatlatabilecek insânların bulunamaz, görülemez olması, kişilerin kalabalıklar içinde yalnız, yığınlar içinde tek kalmasına sebep olmaktadır.

Yok dehrde bir muvafık-ı tabc harîf Kim sohbeti dil-güşa ola tabcı zarîf Feryâd ki nâ-cins müsahibler ile

Bî-fâ'ide zâyic oldu evkât-ı şerif

F.(Mm)R.49

Kibrin katılaştırdığı ve katılaşmayla paralel gelişen iş görmezlik, başkalarının sorunlarına eğilmek gibi güzel hasletlerin zamane insânlarında yok olması, bozulmanın, değişmenin ayrı bir örneğidir.

Kimden eylersin ricâ kime edersin ilticâ

Kanı bir ehl-i mürüvvet kimsede himmet mi var

ŞY.G.108-2

Görüntüsünden ziyade, özü, sözü ve her yönüyle adam olabilmiş kimselerin toplumda yok denecek kadar azalmış olması, ümitlerin tükendiği, ışıkların söndüğü, yarınların, geleceğin karanlıklara gömülmeye başladığı anlardır.

Kanda bir ehl-i kerem varsa yaşatmaz rûzgâr Yer yüzünde şimdi bir âdem mi var âdem gibi

ŞY.G.407-3

Çok temâşâ ettim âdem görmedim zîrâ gözüm Hiredir gerd-i himâr-ı bî-hisâb-ı Mısr'dan

FK.Kt.3-9

İnsanlar toplumda dostluk, akrabalık gibi birleştirici öğelerin ortadan kalkmasına,