• Sonuç bulunamadı

Topluluklararası Çatışmalar

BÖLÜM 4. CHRISTOPHER MARLOWE OYUNLARINDA GÜÇ VE ÇATIŞMA

4.2. Christopher Marlowe Oyunlarında Gücü İstemenin Yarattığı Çatışmalar

4.2.4. Topluluklararası Çatışmalar

Oyunlarında çatışma unsurunu başarıyla kullanan Marlowe, topluluklararası çatışmaların da kişilerin ve toplumların yaşamındaki etkilerini gösterebildiği karşıtlıklar kurgulamıştır. II. Edward oyununda Fransa-İngiltere, Maltalı Yahudi oyununda Türkler-Maltalılar ve Hristiyanlar-Yahudiler, Paris Katliamı oyununda Valois Hanedanı-Bourbon Hanedanı ve Katolikler-Protestanlar arasındaki çatışmalar topluluklararası çatışma örneği olarak incelenmeye uygundur.

II. Edward’da İngiltere’nin Fransa’ya vergi vermeyi ihmal etmesi, İngilizlerle Fransızların çatışma yaşamasına, Kraliçe İsabella’nın kardeşi ve Fransa Kralı Valois’nin Normandiya’yı ele geçirmesine neden olur. Oyunda ayrıntılarına çok inilmeyen, yüzeysel olarak değinilen bu çatışma, Yüz Yıl Savaşları’nın arka plânını oluşturur. Babasından sonra tahta geçen III. Henry’nin Fransa krallığı üzerinde hak iddia etmesi, İngiltere ve Fransa arasında yüzonaltı yıl sürecek olan Yüz Yıl Savaşları’nı başlatacaktır.

Maltalı Yahudi’de Maltalılar ve Türkler arasındaki çatışma da İngiltere-Fransa çatışmasına benzer bir nedenle, Maltalıların Türklere ödemeleri gereken vergiyi ödememeleri nedeniyle yaşanmıştır. Oyunda, Maltalılar Türklere karşı farklı güç birlikleri oluştururlar. Türkler Malta’yı kuşatır, ancak, sonunda Türk Sultanı’nın oğlu Calymath esir alınır ve bu çatışma Maltalıların Türklerin boyunduruğundan kurtulmasıyla sonuçlanır. Tarihsel arka plânına bakıldığında, oyunda Osmanlı’nın yaklaşık yüz yıllık Akdeniz egemenliğinin son bulduğu bir kuşatmanın konu edildiği görülür. Tarihteki bir

125

çatışma oyunda kurmaca biçimine bürünmüş, adada yaşayan Yahudilerle Hristiyanların çatışmasının tetikleyicisi olarak işlenmiştir.

II. Edward’da Fransa-İngiltere, Maltalı Yahudi’de Maltalılar-Türkler arasındaki çatışmaların tarihsel gerçeklikle örtüştüğü noktalar olduğu gibi, Paris Katliamı’nda anlatılan olaylar da tarihteki çok önemli bir olay kaynak alınarak kurgulanmıştır.

Katolikler ve Protestanlar arasındaki çatışma, Paris’te bir gecede otuz bin Protestan’ın öldürülmesine neden olmuştur. Saint Barthelemy Katliamı olarak bilinen bu katliam gecesinden önce Valois Hanedanı ve Bourbon Hanedanı arasında yönetimi ele geçirmek için çatışmalar, çekişmeler yaşanmaktadır. Kişilerarası çatışma gibi görünen bu çatışma ve çekişmeler, topluluklararası bir çatışmaya, kıyıma neden olmuş, hanedanların gücü istemesi ve gücü ele geçirmek için dini kullanması nedeniyle otuz bin insan bir gecede katledilmiştir. Sonuçta Bourbon Hanedanı ve Protestanlar yönetimi ele geçirmiş, barış sağlanmıştır. Katolikler ve Protestanlar arasında yaşanan çatışmaları konu alan oyunda, rekabetçi gücün, siyasal gücün, askerî gücün ve sert gücün kullanıldığı görülür. Voltaire:

Doğal din, yurttaşlara cinayet işlemeyi bin kez yasaklamıştır. İyi yaratılmış bir ruh böyle bir şeye zaten istek duymaz; şefkatli bir ruh bundan ürker; adaletli, haksızlığın öcünü alan bir Tanrı’ya inanır. Ama uydurma din, topluluk halinde yapılan bütün kıyımları, gizlice cana kıymaları, fitneleri, haydutlukları, tuzakları, kent baskınlarını, yağmayı, adam öldürmeyi özendirir. (Voltaire, 2011, 67)

sözleriyle doğal din ve uydurma din ayrımı yapar. Voltaire’in sözünü ettiği, insanı iyiye, iyiliğe yönlendiren din, insanın yarattığı bir değer olan doğal dindir. Uydurma din ise, insanın yarattığı bu değerin farklı ve olumsuz yorumudur. Saint Barthelemy Katliamı’nın konu edildiği bu oyunda uydurma dinin topluluklararası çatışmalara nasıl neden olabildiği anlatılır.

Din savaşları, Hıristiyanların kardeş kanı akıttıkları savaşlardır. Amaç sadece Tanrısal âlemi kazanmak değildir. Çünkü, bu âlem Katolikler için de Huguenotlar (Fransız Protestanlar) için de aynıdır; amaç, Onu mistik bir beden olarak tanıyan bir Kilise aracılığıyla Tanrısal âlemi kazanmaktır. Sonuçta, bu savaşların amacı, Fransız topraklarında bulunan bir rakip Kiliseyi bütünüyle saf dışı bırakarak Roma Kilisesi’nin dinsel gücünü sağlamlaştırmaktı. (Ruelland, 2004, 101)

Ruelland’ın yaptığı bu saptama, sadece Katolikler ve Protestanlar arasındaki çatışmaları değil, din nedeniyle yapılan pek çok çatışmayı da doğru anlamaya yardımcı olmaktadır.

Din nedeniyle yapılan çatışmaların temelinde, inanılan dinin yeryüzündeki temsilcileri

126

konumundaki kişi ya da kurumların gücünü arkasına alarak kendi gücünü artırma isteği yatmaktadır.

Kongar, kişisel duyguların toplumsallaştığı zaman büyük yıkımlara neden olabileceği üzerinde durur. Ona göre:

Kin, nefret ve intikam kişisel duygulardır, toplumsallaştıkları zaman çok daha tehlikeli olur. Hele hele duygulardan arınmış olması gereken devlet kin, nefret ve intikam duygularına tutsak edilirse, yaşam gerek toplum, gerekse bireyler için cehenneme döner; ne hukuk kalır, ne adalet, ne barış kalır, ne güvenlik, ne özgürlük kalır ne demokrasi. (Kongar, 2016, 69)

Paris Katliamı’nda kişisel duyguların toplumsallaştığı ve bir yıkıma, binlerce insanın öldürülmesine neden olduğu görülmektedir. Topluluklararası çatışmaların, yıkımların engellenebilmesi için, kendi hırslarını kontrol edemeyen kişilerin güç sahibi olmaması sağlanmaya çalışılmalıdır. Toplulukları, toplumları, hıırsları ile değil değer bilgisi ile hareket eden, bu hırslarını kontrol etmeyi başarabilen kişiler yönetmelidir.

Çotuksöken, “Ayırımcılığın Ontolojisi” başlıklı yazısında, geçici ayırımların değişmez öz olarak anlaşılması olan özcülükten ve insanlar ve toplumlar arasında gruplaşma çoğaldıkça, özcülüğe ilişkin belirlemelerin daha görünür hale geldiğinden söz eder.

Günümüzde özellikle ait olmanın, aidiyetin kimliksel özelliklerle pekişen örnekleri, ayırımcılığın vardığı ya da geldiği son durumu açık seçik bir biçimde gözler önüne sermektedir. Yalınlıktan yana olan ve karmaşık dünya durumlarını yalın bir sıradüzeni içinde yeniden konumlandırmaya çalışan insanoğlu, kültürel çeşitliliğin baskısıyla da farkına varsın ya da varmasın, ayırımcılığı sürekli yeniden üretmektedir. Aidiyetlere yapılan vurgu bu türden üretimi kışkırtmakta, hatta daha da kalıcı kılmaktadır. (Çotuksöken, 2018, s.171-172)

diyen Çotuksöken, yalnızca günümüzde değil, tarih boyunca, dinsel, mezhepsel, ırksal farklılıklara yapılan vurgunun tehlikesine dikkat çekmektedir. Bu tür yapay ayırımlar, insanlar ve topluluklar arasında şiddetin en kuşatıcı görünümü olan savaşların yaşanmasını kaçınılmaz kılmakta, bu durum da insanı insanlığından uzaklaştırmaktadır.

Maltalı Yahudi de Paris Katliamı da özcülüğün yarattığı tehlikenin görülmesine yardımcı olan oyunlardır.

127

Görüldüğü gibi, Marlowe, oyunlarında topluluklararası çatışmaları genellikle tarihsel gerçekliği olan çatışmalardan seçmiş, kişilerin ya da toplulukların gücü istemesindeki aşırılığın kişilere ve topluluklara nasıl zararlar verebileceğini göstermeye çalışmıştır. II. Edward, Maltalı Yahudi ve Paris Katliamı oyunları, din, mezhep ve etnik köken farklılıklarından doğan çatışmaların güç çatışmasına dönüşmesini ve çok sayıda insanın zarar görmesini konu edinen metinlerdir.