• Sonuç bulunamadı

Kişinin Kendisiyle Yaşadığı Çatışma

BÖLÜM 3. ÇATIŞMA

3.3. Çatışma Türleri

3.3.1. Kişinin Kendisiyle Yaşadığı Çatışma

Behçet Necatigil, “Arada” başlıklı şiirinde insanın kendisiyle sürekli çatışmalar yaşayan, seçim yapmak ve yaptığı seçimlerin sonuçlarını göze almak zorunda olan bir varlık olduğunu “ara” sözcüğüyle anlatır.12 Ona göre yaşamak, arada olmaktır. Arada olma, seçim yapma ve yaptığı seçimlerin sonuçlarını göze alma, bu sonuçlara katlanma zorunluluğu insanın varoluş özelliklerindendir. Arada olan insan, çatışma yaşayan, duyguları, düşünceleri ya da değerleri çatışan insandır.

İnsanın bu aradalığı ve yaşamın her döneminde seçim yapma zorunluluğu, insanın bazen toplumla bazen diğer insanlarla bazen de kendisiyle çatışma yaşamasına neden olur. Bu çatışmaları birbirinden kesin çizgilerle ayırmak pek mümkün olmasa ve herbir çatışma türü bir diğerini besleyen nitelikler taşısa da, insanın yaşadığı en derin, en keskin

12 Herşey araya giriyor, aradan çıkıyor Arada çocuklar doğuyor, büyüyor, yürüyor Arada evler, evlenmeler, ölümler duruyor Arada yaz kış bahar, dünya dönüyor.

Herşey arada oluyor, arada bir, bir arada Aralarda akla kara, bulmak arayı arayı Bir eldir aralar, açar bir kapıyı usulca Açıksa aralar, kapanır ne iyi!

63

ve en acı veren, aynı zamanda kendi varoluşunu kurmasını, kurgulamasını, kendini kendisi olarak var etmesini sağlayan çatışma, kendisiyle yaşadığı çatışmadır.

İnsanı arada olan bir varlık olarak değerlendiren, çatışmayı “bunalım” kavramıyla ele alan ve bunalımın herşeyden önce bir soruna işaret ettiğini söyleyen Çotuksöken,

...tek kişi için bunalımın bir türü onun istemelerinin, arzularının, gereksinimlerinin karşılanmamasında ya da karşılanamamasında kendini gösterir.

Bir başka tür bunalım öbeği ise, gereksinimlerle-değerler arasındaki gerilimde kendini gösterir. Bu aynı zamanda trajik olandır. (Çotuksöken, 2018, 201)

derken isteme ve ihtiyaçların karşılanamaması ya da ihtiyaç-değer arasında seçim yapılması gerekliliği bağlamında kişinin kendisiyle yaşadığı çatışmaya vurgu yapar.

İnsanların kendileriyle yaşadığı çatışmaların nedenleri nelerdir? Hangi ikilemler, hangi ikilikler, hangi karşıt ya da uzak durumlar, duygular, değerler kişilerin kendileriyle çatışma yaşamasına neden olur? Kişiler bazen insan onurunu korumak için maddî varlıklarını kaybetmeyi göze alabilir. Bazen insan onurunu kaybetmek pahasına maddî varlığını korumak isteyebilir. Shakespeare’in Venedik Taciri oyunundaki Shylock gibi, maddî varlığını korumak için insan onurunu zedelemeyi tercih edebilir. Bazen birinin yaşamını korumak ya da en azından kolaylaştırmak gerektiğinde bir başkasına haksızlık yapmak zorunda kalabilir insan. Sınıfında öğrenme zorluğu çeken bir kaynaştırma öğrencisi bulunan bir öğretmen ne yapmalıdır? Diğer öğrencilerin zamanından çalıp kaynaştırma öğrencisine mi yoğunlaşmalı, yoksa onu önemsemeyip diğer öğrencilere göre mi konularını işlemeli? Bu öğretmen, hangi yolu seçerse seçsin bir tarafa haksızlık edecek olmanın bilinciyle karar verecektir. Demokrasinin bütün insanlar için eşit haklar sunma iddiası, kişide haksızlık yaptığı duygusuna ve çatışmaya neden olmaktadır. İnsan bazen aklıyla değil hırslarıyla hareket edebilir, bir şeyi bile bile yapabilir. Bile bile yalan söyleyebilir, bile bile haksızlık yapabilir. Bir baba ya da anne yoksulluk nedeniyle mutsuz olan çocuğunu mutlu etmek için hırsızlık yapmayı göze alabilir. Bazen insan duygularını tamamen göz ardı edip aklıyla hareket etmek zorunda kalabilir. Oğlunun ağır yaralılar arasında olduğunu gören bir savaş doktorunun ölmek üzere olan oğluyla değil, yaşama olasılığı bulunan diğer yaralılarla ilgilenmeyi seçmesi, insanın aklıyla hareket ettiği durumlara örnektir. Bazen insan kendi çocukları arasında seçim yapmak zorunda kalabilir. Sofie’nin Seçimi romanında konu edilen annenin 2. Dünya Savaşı sırasında çocuklarından birini yaşatabilmek için diğerini gaz odasına göndermek zorunda kalması

64

gibi… Bazen insan, verilen bir emir karşısında inisiyatif kullanıp kullanmama arasında kalabilir. Bu bağlamda, 2. Dünya Savaşı’nda kendilerine verilen emirler doğrultusunda farklı ırktan insanları öldüren askerlerin kendileriyle çatışma yaşayıp yaşamadığı merak konusudur. Verilen örneklerde kişinin kendisiyle çatışma yaşama nedeninin siyasal ve toplumsal olaylarla da bağlantılı olduğu görülebilir. İnsan, kendi başına yaşayan, karar alan, eylemde bulunan bir varlık değildir. Sosyal bir varlık olarak insan pek çok bağla kuşatılmış, çevrelenmiş ve belirlenmiştir. Düşüncelerini, kararlarını, söylem ve eylemlerini sadece kendi belirleyemez, ister istemez başka etkenlerle hareket eder. Bu durum, kişinin kendisiyle, kendi istek, arzu, duygu ve değerleriyle daha yoğun çatışma yaşamasına neden olur.

Schopenhauer, insan görüşünü insanın istemeyle kurduğu bağ ve insanın ikilikleri üzerine oluşturur. Ona göre insan, istemeye bilinçli ya da bilinçsizce “evet” diyebilir, istemesini bazen susturabilir ya da istemeye “hayır” diyebilir. İstemeye bilinçsizce “evet”

diyen doğanın fabrikasyonu insan, istemeye bilinçli olarak “evet” diyen akıllı insan, istemesini bazen susturan yaratıcı insan ve istemeye “hayır” diyen ulu insandır. Özgürlük, bilginin istemeye üstün gelmesidir, özgür insan ise istemeyi bilginin emrine veren insandır. (Kuçuradi, 2006, 40-45) Schopenhauer’ın insan görüşü insanın kendisiyle yaşadığı/yaşayabileceği çatışmaların nedenleri üzerine tekrar düşünülmesine olanak tanır. Bir çatışmalar varlığı olarak insan, yaşamının çoğu döneminde bu ikilikler arasında kalır. Yaptığı seçim, çatışmanın nasıl çözüleceği ile ilgili olduğu kadar kendi kişiliği ile ilgili ipuçları da içerir. Ölmek üzere olan oğlunu iyileştirmek yerine iyileşme olasılığı yüksek olan askerlere yardımcı olmayı tercih eden bir savaş doktoru, bu seçimi yaparken istemesini bilmesinin emrine veren, bu seçimiyle özgür olabilen insandır. Böyle bir seçimde bilme, istemeye üstün gelmiştir.

Kuçuradi’nin değerler çatışması bağlamında sınıflandırdığı trajik, komik ve etik çatışma, kişinin yaşadığı çatışmalarla ilişkilidir. Kuçuradi, uyumsuzluğu,

Kişilerin başka başka değerler görmelerinin, başka başka değerler ön plânda bulundurmalarının bir sonucu olarak, belli, bir durumda yan yana duramayacak iki değerin, olayların olup bitmesinde yan yana gelmesiyle, kişide ortaya çıkan çeşitli değer çatışmaları (Kuçuradi, 2009b, 38)

olarak tanımlar. Camus ise uyumsuzluğun (absurd) kişiyi çıkmazda bıraktığını, ama bir yandan da Descartes’ın kuşkusu gibi yeni bir araştırmaya yön verebileceğini düşünür ve

65

“Hiçbir şeye inanmadığımı, herşeyin saçma, herşeyin uyumsuz [absurd] olduğunu haykırıyorum, ama haykırışımdan kuşku duyamam, hiç değilse karşı çıkışıma inanmam gerekir. Böylece, uyumsuzluk [absurdluk] deneyinde elimdeki ilk ve tek gerçek, başkaldırıdır.” (Camus, 2012, 19) diyerek uyumsuzluğun çatışma ve başkaldırı ile ilişkisini ön plâna çıkarır. Kuçuradi’nin vurguladığı değer çatışmaları, ne tür değerlerin çatıştığı temel alınarak gruplandırılır. İki yüksek değerin bir arada bulunamaması ve kişinin seçim yapma zorunluluğu trajik çatışmaya neden olur. Kişi, bir yüksek değeri korurken bir başka yüksek değeri ortadan kaldırmak zorunda kaldığında trajik çatışma yaşıyor demektir. Caesar’ı daha az sevdiğinden değil, Roma’yı daha çok sevdiğinden dolayı Caesar’ı öldüren Brutus’un çatışması trajik çatışmadır.13 (Kuçuradi, 2009b, 11-13) Kişide ortaya çıkan bir başka çatışma, komik çatışmadır. Komik çatışma, iki yüksek değerin değil, iki vasıta değerin çatışmasıdır. Parasını korumak için dayak yemeye razı olan ve böylece kahraman olarak görülebileceğini düşünen Strepsiades’in çatışması komik çatışmadır. Etik çatışmada ise bir yüksek değer, bir vasıta değerle çatışır. Dimitri Karamazof’un dürüst davranma isteği ile paraya ihtiyaç duyması arasında kalması etik çatışma örneğidir. (Kuçuradi, 2009b, 37-43) Trajik, komik ve etik çatışmalar, kişinin kendisiyle yaşadığı çatışmaların farklı türleridir. Marlowe’un oyun kişilerinde de Kuçuradi’nin sözünü ettiği değerler çatışması trajik, komik ve etik boyutlarıyla kendini gösterir.