• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3. ÇATIŞMA

3.3. Çatışma Türleri

3.3.2. Kişilerarası Çatışma

65

“Hiçbir şeye inanmadığımı, herşeyin saçma, herşeyin uyumsuz [absurd] olduğunu haykırıyorum, ama haykırışımdan kuşku duyamam, hiç değilse karşı çıkışıma inanmam gerekir. Böylece, uyumsuzluk [absurdluk] deneyinde elimdeki ilk ve tek gerçek, başkaldırıdır.” (Camus, 2012, 19) diyerek uyumsuzluğun çatışma ve başkaldırı ile ilişkisini ön plâna çıkarır. Kuçuradi’nin vurguladığı değer çatışmaları, ne tür değerlerin çatıştığı temel alınarak gruplandırılır. İki yüksek değerin bir arada bulunamaması ve kişinin seçim yapma zorunluluğu trajik çatışmaya neden olur. Kişi, bir yüksek değeri korurken bir başka yüksek değeri ortadan kaldırmak zorunda kaldığında trajik çatışma yaşıyor demektir. Caesar’ı daha az sevdiğinden değil, Roma’yı daha çok sevdiğinden dolayı Caesar’ı öldüren Brutus’un çatışması trajik çatışmadır.13 (Kuçuradi, 2009b, 11-13) Kişide ortaya çıkan bir başka çatışma, komik çatışmadır. Komik çatışma, iki yüksek değerin değil, iki vasıta değerin çatışmasıdır. Parasını korumak için dayak yemeye razı olan ve böylece kahraman olarak görülebileceğini düşünen Strepsiades’in çatışması komik çatışmadır. Etik çatışmada ise bir yüksek değer, bir vasıta değerle çatışır. Dimitri Karamazof’un dürüst davranma isteği ile paraya ihtiyaç duyması arasında kalması etik çatışma örneğidir. (Kuçuradi, 2009b, 37-43) Trajik, komik ve etik çatışmalar, kişinin kendisiyle yaşadığı çatışmaların farklı türleridir. Marlowe’un oyun kişilerinde de Kuçuradi’nin sözünü ettiği değerler çatışması trajik, komik ve etik boyutlarıyla kendini gösterir.

66

sonsuza kadar lanetlenmiş, şeytanın eşi olmuş, yeni doğan çocuklara, hamile kadınlara musallat olmuştur. Âdem’in oğullarından Kabil, kardeşi Habil’i, Habil’in evleneceği kız kardeşiyle kendisi evlenmek istediği için öldürmüştür. Kabil’in Habil’i öldürmesi, yani kardeşler arası çatışma, ölümle sonlanan kişilerarası çatışmanın ilk örneğidir.14 Lilith’in Âdem’i ve cenneti terk etmesinde, Kabil’in Habil’i öldürmesinde ve pek çok mitolojik anlatıda açık olan bir bilgi vardır: İnsan, pek çok olanağının yanısıra bir çatışmalar varlığıdır ve insanın olduğu her yerde kişilerarası çatışma vardır.

İnsanlık tarihiyle yaşıt olan kişilerarası çatışmanın temel nedeni nedir? Neden bir insan türdeşi, kardeşi, eşi olan bir başka insan ile çatışır? Bütün savaşların ve kötülüklerin kaynağında yaşanmamış yaşamlar mı vardır? Savaşların, kötülüklerin, çatışmaların, öldürmelerin, yok saymaların, küçük görmelerin, küçük düşürmelerin, duygusal ya da fiziksel şiddetlerin temelinde yaşanmamış yaşamlar mı, yoksa bu yolla güç sahibi olma, güç gösterisi yapma ve kendini gerçekleştirme isteği mi vardır? Bu yanıtları birbirinden ayırmak pek mümkün görünmüyor. Hayatta kalma ve mutlu olma yolu gibi gördüğü gücü isteyen bir varlık olarak insan, gücü eline aldığında, elinde tuttuğunda bu gücü gösterecek ve varlığının farkına varacak bir “öteki”ne gereksinim duyacaktır. Hegel’in “köle-efendi diyalektiği” diye adlandırdığı ikilik ekseninde bakıldığında gücü elinde bulunduran kişinin efendi, efendinin elinde bulundurduğu gücü üzerinde kullanacağı kişinin ise köle olduğu görülür.

Kişilerarası çatışmaların farklı nedenleri vardır:

İnsanların farklı ilgi, inanç, bilgi ve yaşam deneyimlerine sahip olması,

Bu farklılıkların insanları ben-merkezli olmaya sevk etmesi, bunun da insanların diğer bakış açılarını görmesini zorlaştırması,

İnsanların genel olarak kendi ilgilerini geliştirme ve koruma güdüsü içinde olmaları çatışmayı kaçınılmaz hale getirir. (Jensen, Lauri ve Graziano’dan aktaran: Ozan Demir, 2009, 29-30)

Yukarıda sıralanan nedenlerin yanısıra ve hatta daha da önemli olarak, insanın gücü isteme ve elde ettiği gücü bir başkası üzerinde kullanıp kendini kanıtlama, bir başka insan üzerinde üstünlük kurma isteği, hem insanın bir özelliği hem de kapitalist ve rekabetçi sistem tarafından beslenen bir istektir. Siyaset tarihi birbiriyle çatışma ve rekabet içinde olan kişilerle doludur. Televizyon dizileri, sinemalarda gösterime giren filmler, çok satan

14 Esra Pekin, Lilith adlı romanında bu mitlerden yararlanır.

67

kitaplar, kişinin kendisiyle yaşadığı çatışmalardan daha çok, kişilerarası çatışmaların ön plânda olduğu kurgulardır, çünkü mevcut sistem, kişilerin birbiriyle çatışmasından beslenmektedir.

Genel olarak çatışma, amaçlar ve hedefler engellendiğinde ortaya çıkar. Kişinin kendi kendisiyle çatışması, birey iki bağdaşmayan arzu ya da gereksinim arasında kaldığında meydana gelir. Kişilerarası çatışma ise iki insanın hedef veya eylemleri bağdaşmaz olduğunda, yani bunlar karşılıklı olarak tatmin edici bir sonuç üzerinde anlaşamadıklarında ortaya çıkar. (Deutsch:1973, Aktaran: Mutlu: 60)

Kişilerarası çatışmalar bazen kişinin kendisiyle yaşadığı çatışmalardan kaynaklanır.

Kendi içinde çözemediği sorunlar, veremediği kararlar, kişiyi diğer insanlarla çatışmaya sürükleyebilir. Halit Ziya Uşaklıgil’in romanı Aşk-ı Memnu’nun başkahramanı Bihter’in, annesi Firdevs Hanım’la, kız kardeşi Peyker’le, kocası Adnan Bey’le, sevgilisi Behlül’le ve yalı çalışanlarıyla yaşadığı çatışmaların temelinde, babasına karşı duyduğu derin sevgi nedeniyle annesine yönelttiği nefretle başa çıkamaması yatar. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ının başkahramanı C., uyumsuzdur. Arkadaşlarıyla ve sevgilileriyle yaşadığı çatışmaların nedeni, babasına karşı dile getiremeyip kendi içinde yaşadığı ama baş edemediği nefrettir. Latife Tekin’in romanı Sevgili Arsız Ölüm’ün başkahramanı Dirmit, kendini var edebilmek için ailesindeki herkesle çatışmak zorundadır. Cervantes’in gerçeklik-yanılsama ikileminden kurtulamayan kahramanı Don Quijote, gerçekle yüz yüze gelene kadar çevresindeki herkesle ve herşeyle çatışmak zorundadır. “Aysel git başımdan ben sana göre değilim / Benim için kirletme aydınlığını.” diyen Attila İlhan’ın kendisiyle yaşadığı çatışmayı çözemeyen şiir öznesi, sevgilisiyle çatışmaya girer.

Shakespeare’in, annesine olan düşkünlüğünü dile getiremeyen kahramanı Hamlet, babasını öldüren amcasıyla ve çevresindeki pek çok kişiyle çatışmaya girer ve ölür.

Yazınsal açıdan değerli metinler, kişiler arasındaki temelsiz çatışmaları konu edinenler değil, kişilerin kendileriyle yaşadığı çatışmalar temel alınarak kişilerarası çatışmaların ve sonuçlarının aktarıldığı metinlerdir.

Bazen insanlar, maddî çıkarları için çatışır. Maddî çıkarlar için yaşanan çatışmalar, hayatta kalındığı sürece rahat ve mutlu olmak amacıyla yaşanır. Küçük bir toprak parçası için kardeşini katleden ve gazetelerin üçüncü sayfalarına haber olan birinin eylemi ile ülkenin yönetimi için birbirini öldüren Eteokles ve Polyneikes’in eylemi birbirinden çok da farklı değildir; her iki öldürme eyleminde de, ister ekonomik ister

68

yönetimsel olsun, gücü isteme vardır. Aşk-ı Memnu’da Nihal, evinin ve babasının yönetimini ele geçiren Bihter’le aynı nedenle çatışır. Tıpkı Gustave Flaubert’in Madame Bovary’si veya Lev Tolstoy’un Anna Karenina’sı gibi, gücünü kaybedeceğini anladığı zaman intiharı seçen Bihter de kişilerarası çatışmaların çözümünde sadece karşısındakine değil, kişinin kendisine de şiddet gösterebileceğinin örneğidir. İntihar eylemlerinin neredeyse tamamında kişinin gücünü kaybetmesinin önemli bir neden teşkil ettiği görülür. Bu güç psikolojik, ekonomik, yönetimsel, askerî, sosyal, siyasal veya farklı herhangi bir türden olabilir. Önemli olan, eldeki gücün yitirilmesi nedeniyle yaşama son verilmesidir. Güç kaybı sürecinde yine kişilerarası çatışmaların yoğun yaşandığı ve kişinin kararını etkilediği söylenebilir.

Kişilerarası çatışmalar bazen nesil çatışması şeklinde kendini gösterir. Neredeyse her dönemde farklı nesiller arasında düşünme ve yaşam biçimleri açısından çatışmalar yaşanmaktadır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak romanı, Osmanlı’nın simgesi olan Naim Efendi ile değerlerini yitirmiş yeni neslin simgesi olan torunu Seniha arasındaki çatışma ekseninde kurulmuştur. Benzer şekilde, farklı kültürlere göre belirlenen düşünme ve yaşam biçimleri kişilerarası çatışmalara zemin hazırlamıştır.

Tanzimat Dönemi’nden Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar geçen sürede yazılan pek çok romanda konu edilen Doğu-Batı çatışması, sadece farklı kültürlerin çatışması değildir;

aynı zamanda bu kültürlerin düşünme ve insanlara sunduğu yaşam biçimlerini benimseyenler arasında da yaşanan bir çatışmadır. Ahmet Mithat Efendi’nin Felâtun Bey ile Râkım Efendi tipleri, bu çatışmayı yaşayan roman kişilerini örneklemektedir. Bu karşıtlık sadece Türk edebiyatı metinlerinde görülmez. Ivan Gonçarov’un ünlü romanı Oblomov da klasik bir karşıtlık, Doğu-Batı karşıtlığı üzerine kuruludur. Doğulu gibi düşünen ve yaşayan Oblomov’un karşısında aklı ve çalışmayı yücelten, isteklerine bu yollarla ulaşabilen Stoltz vardır. Aslında arkadaş olan iki roman kişisinin kişilikleri çatışmaktadır. Yazar tarafından bilinçli olarak kurulan bu çatışmada Oblomov gerilerken Stoltz sürekli ilerlemektedir. İki roman kişisinin kişilik özelliklerinin çatışması Oblomov ve Stoltz arasındaki çatışmanın açık değil örtük bir çatışma olduğunu gösterir. Benzer şekilde, Çehov’un Üç Kız Kardeş oyununda çökmekte olan Çarlık Rusya’sını temsil eden Andrey ile halkı temsil eden ve zamanla evin yönetimini ele geçiren Nataşa arasında da çatışma yaşanır. Andrey, yani Çarlık gücünü kaybederken, Nataşa, yani halk güç kazanmaktadır. Oyun boyunca birlikte gibi görünen ama sürekli çatışan bu iki oyun kişisi,

69

güç çatışmasının da bir örneğini sunar. Kısacası, insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden bugüne geçen zamanda pek çok nedenle kişilerarası çatışmalar yaşandığı görülür. Bu çatışmaların çözümü bazen yapıcı bazen de yıkıcı yollarla olmuştur.