• Sonuç bulunamadı

tirilmiş koşullar altında yapılan öngörüleri etkilemez. Gelgelelim, bir

İ NS A N L A R I I N S A N LI K TA N Ç l K A R M A K

nehrin kıyısı, bir gökdeleDin altındaki zemin veya dar bir bölgedeki rüzgar hareketleri gibi kendine has özelliklerini koruyan materyaller­

den yapılmış ürünlerin güvenilirliğini etkiler. Bir projeyi değerlendir­

mek için, bir mühendisin hem teorik deneyime hem de saha deneyi­

mine ihtiyacı vardır ve bu da pratik eğitimin yanı sıra teorik bir eğitim görmesi gerektiği anlamına gelir. Bir dizi felaket bazı idarecileri tepe­

den inme yaklaşunın aldatıcı olduğuna ve mühendislik pratiğinin bir mühendislik teorisyeninin eğitiminin bile önemli bir parçası olduğuna ikna etmiştir. Ayrıntılar için Ferguson'un

Engineering and the Mind's Eye

[Mühendislik ve Tahayyiil] (MIT Press) kitabını okuyun.4 (Tü­

müyle teoriye ve laboratuvar raporlarına dayalı teorik bir tıbbın da eşit ölçüde yetersiz olduğunu herhalde söylemeye gerek yok).

Argümanın bu kısmını özetlemek gerekirse: Sahip olduğumuzu iddia ettiğimiz bilgi, modern fizik teorisi de dahil olmak üzere, teo­

rik ilkelerden ve neredeyse bedensel denebilecek pratik kabiliyellerden oluşan girift bir ağdır ve sadece teorilere bakılarak anlaşılarnaz. En po­

püler bilim açıklarnaları ve pek çok felsefi analiz bu nedenle kelimenin tam anlamıyla illüzyondan ibarettir. Resimleri ilk ortaya çıktıklarında çevrelerinde takılan kişilerden hiç bahsetmeksizin özel bir tür doğal fenomen olarak değerlendiren bir sanat tarihi kadar çarpık ve yanıl­

tıcıdırlar.

Şimdi, vanlan bu sonuç doğruysa o zaman saygıyla ve hayranlıkla bakılan çok sayıda etkinlik anlam ifade etmekten çıkar. Sadece fikirleri ve onların karşılıklı ilişkilerini değerlendiren "sistematik" felsefi ince­

lemelerin hepsi boş işlerdir. Devam eden bir girişime yedirilmiş halde­

ki fikirler kolayca kavranarnayan ama önemli bir rol oynarlar. Kendi başlarına ele alındıklarında, içinden doğduklan süreçler göz önünde bulundurulmadan soyut şekiller olarak incelenen fosiller gibidirler.

Böyle süreçlerin ne kadar karmaşık olabileceğine ilişkin size bir örnek vereyim.

Galilei'nin çalışması bir dizi kısıtlamaya tabiydi, bunların bazıları birbirini tamarnlıyor bazıları da birbiriyle çelişiyordu. Başlangıç için,

mesleğinin

kısıtlamaları vardı. Galilei bir matematikçi olarak başladı.

Matematik o dönemde kanıtlama yapabilen ama gerçeklikle ilgilen­

mekten aciz bir konu olarak kabul ediliyordu. Gerçeklik tümü de

Aris-B I L I M I N T İ R A N L I C I

totelesçi bir yaklaşun benimsemiş olan felsefecilerin işiydi. Galilei, ger­

çekliğin matematiksel bir doğası olduğunu savunmak istiyordu. Mate­

matik kullanan ama aynı zamanda gerçek şeylerle de ilgilenen bilimler vardı. Bunlara

karma

bilimlerdeniyordu; optik ve astronomi başlıca ör­

neklerdi. İkisinin de konwnunun biraz şaibeli olması Galilei'nin önün­

deki zorluklan azaltıyor ama tümüyle ortadan kaldırrnıyordu.

Sonra teolojinin kısıtlamalarını düşünmek durumundayız. Tren­

to Konseyi Kilise'nin otoritesini tekrar pekiştirmişti. Kilise artık Kutsal Kitap'la ilgili meselelerde ve sekiller bilginin Kutsal Kitap'ı ilgilendiren sonuçları olduğunu düşündüğü kısımlarında tek yetki­

liydi. Bazı kilise görevlileri, örneğin Bellarmino, Kutsal Kitap pasaj­

larının yorumlarının bilimsel kanıt ışığında değişebileceğini kabul etti. Kutsal Kitap'ta düz bir dünya ima eden çok sayıda pasaj vardı.

Oysa Dünya'nın küre şeklinde olduğu daha on ikinci yüzyılda yaygın olarak kabul edilmişti. Fakat yeniden yorumlama teolojiyle ilgilenen bilim insanları değil teologlar tarafından yapılacaktı. Burada bile du­

rum tümüyle net değildi - kilise yekpare bir bütün oluşturmuyordu.

Cizvitler, Fransiskenler, Dominikenler gibi temel doktrini farklı gö­

ren ve uzlaşmaya farklı yaklaşan özel çıkar gruplan vardı.

Buradan da

hamilik

meselesine geliyoruz. Hayatta yükselmeye ça­

lışan bir bilim insanının, daha doğrusu para ve nüfuza ihtiyacı olan her kamusal kişiliğin bir hamiye ihtiyacı vardı. O zaman da şimdi ol­

duğu gibi, himayenin ara sıra bilimin kurallarıyla çatışan kendi kar­

maşık kurallan vardı. Galilei'nin kilise doktrinine karşı hareket etti­

ği için değil, esas olarak kendisinin güçlü bir hamisi olan Papa VIII.

Urbanus ile arasındaki himayenin kurallarını ihlal ettiği için başının belaya girdiğini savunan araştırmacılar vardır.

Bilimin kurallanndan henüz söz etmedim. Deneyim, hem Aristo­

telesçiler hem de muhalifleri arasında büyük bir rol oynamışb. Gali­

lei deneyimi dikkate almış mıydı? Her zaman değil, hele de istisnasız ve acımasız yasalardan söz ettiğinde kesinlikle hayır. Her şey bir yana, istisnalar günün kuralıydı, biyolojide istisnalar canavar olarak isimlen­

dirilirdi, astronomide Tycho yeni bir yıldızın ortaya çıkışını açıklamak için Tanrı'nın gücüne başvurmuştu ve insan ilişkilerinde pek çok tu­

haf fizyolojik ve psikolojik olay şeytanla açıklanırdı (ondan iki yüz yıl

I N S A N L A RI I N SA N L IKTAN Ç l K A R M A K

kadar önce yayımlanan

Malleus Maleficarum

tam anlamıyla zihinsel sap kınlıklar üzerine bir ders kitabıydı). Aristoteles bu meseldere önem vermişti - doğal olanın her zaman veya

neredeyse her zaman

olan oldu­

ğunu söylernesinin nedeni budur. Aziz Aquinolu Tonınıaso Tanrı'nın değişmez olduğu gerekçesiyle ona karşı çıkmıştı. Ockharnlı William ise Tanrı'ya değişmezlik atfetrnenin onun gücünü sınırlamak anlamına ge­

leceğine dikkat çekrnişti. Yapabileceğirniz tek şey, Tanrı'nın ne yaptığı­

nı kaydetrnek ve bulduklanrnızı bir sisteme oturtrnaktır: Doğa yasalan doğada yoktur, bizim temel olarak anlarnadığırnız ve anlayarnayaca­

ğunız olayları düzene bağlayan zihinsel kurgulardır bunlar. Descartes değişrnezliğe dörun üştü - Ockharn' a, deneyim e ve Aristoteles' e rağmen Galilei de. Burada zaten Galilei'nin prosedürünün kurallardan ziyade kurallar arası bir tercihe bağlı olduğu açık hale gelir.

Kurallar arasında, en önemlisi

argüman kurallandır.

Üç tip argü­

rnan tanımlanmıştır: Kanıtlarna, diyalektik argüman ve retorik argü­

rnan. Kanıtlamada yerleşik gerçek öncüllerden başlayıp yerleşik gerçek sonuçlara varılıyordu. Aristoteles

Çözümlemeler'inde

kanıtlama kural­

larını açıklamıştır. Kanıtlarna, rnaternatikte ve fiziğin belli kısımlannda mümkündü. Diyalektik argüman akadernisyenler ve sağduyu kaynaklı yaygın görüşleri kullanarak hakikate ulaşınaya çalışıyordu. O an için tek bir görüş kalana dek farklı görüşler arasında gidip geliyordu. Aris­

toteles

Kategoriler'inde

diyalektik argümanları açıklamıştır. Nihayet retorik veya bugün onları isirnlendirdiğirniz biçimiyle halkla ilişkiler argümanları vardı. Retorik argümanlar, rakipierin bir görüşü, o görü­

şün yanlışlığından ya da doğruluğundan bağunsız olarak, ama icabın­

da bu kelimeleri kullanarak, kabul etmelerini sağlar. Burada da yine başı Retorik'iyle Aristoteles çekmiştir. Dolayısıyla belirli fikirler sunan bir yazar bir tercihe de sahipti - kanıtlarna, diyalektik ya da retoriği seçebilirdi. Bazı yazarlar retorik miktarının Kopernik tartışmaları sü­

resince, sadece Galilei değil rakiplerinde de arttığını ve o zamandan beri de sürekli artmaya devarn ettiğini iddia eder.

Nihayet -benim sunurnunda, ama gerçeklik iddiası olmaksızın­

Galilei'nin asabiyeti

söz konusu. Kolaylıkla sinirlenen, kendini kabul ettirrne hırsı içinde, kendi standartlarına uyarnayan insanları aşağı gören biriydi.

B I L I M I N T I R A N L I G I