• Sonuç bulunamadı

mezsiniz. Bir hareket sadece, içinde yaşadığınız zamanki genel gö

rüşe göre "saçma"dır. Örneğin, katı toprak üzerinde durduğumuzu

varsayarız. Bu bizim ilk ve en temel deneyimimizdir. Anaksimandros

Dünya'nın boşluğun ortasında asılı olduğunu söyler. Bu sarsıcıdır, bir

düşünün: Hiçbir şey boşlukta öylece asılı durmaz, yani eğer buraya

BİLİMİN Tİ RANLICI

ortaya bırakırsanız, düşecektir. Yine de Anaksimandros o ağır kos­

koca Dünya'nın havada asılı durduğunu söyler. Modern standartlarla ölçüldüğünde, bu anarşi miydi? Kesinlikle öyleydi. Fakat gelişti ve bir yerlere vardı. Dolayısıyla, "her şey uyar" sadece "hayal gücünü sınır­

lama" anlamına gelir, çünkü çok saçma bir fikir çok somut sonuçlara yol açabilir. Ayrıca hayal gücünüzü de mantıkla sınırlamayın. Bere­

ketli pek çok teori, mantıkçıların büyüteciyle incelendiğinde içsel ola­

rak tutarsızdır. Fakat bilim insanları sorunlu noktaların çevresinden dolanma ve onlara rağmen ilerleme kaydetme yeteneğine sahiptir.

Zaten tutarsızlık sadece katı kavramlarınız varsa ölümcüldür. Fakat kavramlar macun gibidirler - çok farklı şekiliere sokulabilirler. Özet­

le, gerçekten de "her şey uyar" diyorum.

SORU: "Teori" kelimesini çok farklı anlamlarda kullandığınız iz­

lenimi edindim. Fizikte, bu kelime iyi tanımlanmış bir anlamda kul­

lanılır. "Tragedya" veya "resim teorisi"nden söz ettiğimizde, bunun daha çok bir tragedya veya resmin tanımı meselesi olduğunu kabul ediyor musunuz?

FEYERABEND: Kesinlikle katılıyorum. "Teori" kelimesini kasıt­

lı olarak, ama belki de maalesef çok baştan savma şekilde, genel bir açıklama türü anlamında kullandım. Tüm diğer alt ayrımları bir kenara bıraktım. Eukleides'te postülalarımız, tanımlarımiZ ve aksi­

yomlarımız var. Farklı versiyonlar bu terimleri farklı şekilde dağıtır - birinde aksiyom olan bir başkasında postilla haline gelebilir. Beni il­

gilendiren insanların genelliklerle nasıl baş ettiğidir. Bazıları teoriler, yani niyeti genel olan önermeler oluşturur, bazıları istisnaları olabi­

len kurallar oluşturur, bazılarının ise istisnalada sorunu yoktur. Bilim felsefesi içinde teoriler ve yasalar arasındaki ayrım üzerine uzun bir tartışma vardı. Mesela, insanlar Newton'un "yer çekimi teorisi"nden ve Kepler'in "yasalarından" söz ederler ve sonra da ikisi arasındaki ayrımı tanımlamaya çalışırlar. Bir ayrım Kepler'in yasasının geze­

genler için geçerliyken Newton'un teorisinin güya her şey için geçerli olmasıdır. Fakat, sonra ikinci termodinamik yasasından söz edersiniz ve bu da güya genel olarak geçerlidir. Dolayısıyla, muğlak kalsanız daha iyi olur, derdim.

İNSANLARI İNSANLI K TAN Ç l KA RMAK

SORU: Belki de bununla başa çıkmanın üçüncü bir yolu vardır, mesela "teori" kelimesini Wittgenstein'ın terimlerinden "kural"la de­

ğiştirmek, bir oyunun kuralı gibi. Buna katılmaz mısınız?

FEYERABEND: Hayır, bunun hiçbir şeye faydası olacağını san­

mıyorum. Bu düzenliliklere özellikle cazip bulmadığım belli bir bakı­

şı ima eder - ama bu uzun bir hikayedir.

SORU: İlk gün, Erinys'ler hakkında konuşurken söylediğinizle, yani annenin sadece bir kuluçka makinesi olarak görüldüğüyle ilgili olarak, antik Yunan gibi gelişmiş bir toplumda kadınların kadın ola­

rak kabul edilmemelerinin nedenlerini anlamak istiyorum.

FEYERABEND: Oyunun kendisinde bu fikir yeni bir tür dini temsil eden Apolion tarafından dile getirilir. Erinys'ler için anne sa­

dece bir kuluçka makinesi değildir, o bir kan akrabasıdır. Dolayısıyla iki taraf vardır ve soru yeni tarafın nasıl ortaya çıktığıdır. Bunu bilmi­

yorum. Athena'nın çözümü iki tarafın da kent tarihine katkı sağladığı ve kent tarafından hatırlanması gerektiğiydi. Kadınların bir kuluçka makinesi olduğu varsayımını yapmak makul değil miydi? O dönem bilineniere göre değil. Kadınlar doğum yapıyorlardı. Dokuz ay çocu­

ğu karınlarında taşıyorlardı. Cinsel ilişki sonucunda hamile kalıyor­

lardı. Bu biliniyordu ve inkar edilen bu değil. İnkar edilen, modern deyişle, kadınların genetik bir katkıda bulunduğudur. O zaman için sadece ideolojiyle başa çıkılabilecek ince bir meseledir bu.

SORU: Pratik ve teorik bilgi arasındaki ayrımınızın ne kadar katı olduğunu bilmek istiyorum, çünkü sanıyorum bu ayrıma karşı çok çeşitli argümanlar vardır. Örneğin antikçağda, ortaçağda, on doku­

zuncu yüzyıla kadar, meslekler bilgileri iletmek için yazılı olmayan bir yola sahipti; bu teorisyenler tarafından kullanılan yöntemden çok farklıydı, ama bilgiler bir şekilde iletiliyordu. Üniversitenin genç in­

sanları yetiştirme görevi vardır ve bu aşırı pratiğe dayalı bir iştir. Ay­

rıca, tanımlar hakkında, yani bazı insanların kelimeleri kullanmada ve tanım vermede uzman olmalarıyla ilgili olarak: Bu da teorisyenle­

rin pratik bir etkinliğidir.

B I L I M I N TIRANLICI

FEYERABEND: Ben şahsen ayrımı çok ciddiye almazdım ama tarihte çeşitli dönemlerde ciddiye alındı ve pratik olarak sınıflandı­

rılanlar daha alt düzey kabul edildi - hakkında konuşmak istediğim de buydu. Size Platon'un alışkanlık ve gerçek bilgi arasında yaptığı·

ayrundan, bazı felsefecilerin fiziksel teoriyi deneyimden ayırma ve ikincisine daha tali bir rol atfetme biçiminden vb. söz etmiş ve ayrıca geliştirildiği sürece yüksek matematiğin bile bana göre pratik sayıla­

cağını söylemiştim. Şimdi, on uncu yüzyılda Avrupa' da üniversiteler ortaya çıktığında iki grup ders vardı,

trivium

ve

quadrivium. Trivi­

um

gramer, retorik, diyalektik;

quadrivium

ise aritmetik, geometri, müzik ve bazen astronomi, bazen de başka bir şeydi. Uzun bir süre için resim ve mimari üniversite dersleri değildi. Neden? Çünkü soyut ilkeler ve kesin kurallara sahip teorik bir yanları yoktu. Dolayısıyla perspektif keşfedildiğinde, zanaatkarların biraz daha ileri görüşlü sa­

vunucuları şöyle dedi: "Artık bu insanların ilgilendikleri konuların üniversitelerde öğretilme ihtimali var - dolayısıyla konu hakkında birkaç kitap yazalım." Kitaplan yazdılar ve başarılı oldular. Dolayı­

sıyla pek gerçekçi olmamasına rağmen uzun bir süre devam etmiş ve büyük pratik etkilere sahip olmuş bir ayrundır bu.

SORU: Teorik ve pratik bilginin arasında yapılan ayrımı inkar et­

miyorum. Eğer teorisyen denilenler bir teorik bilgi teorisi inşa eder­

lerse, bu sadece kendilerini bir grup, bir meslek olarak göstermek içindir, onların sadece kendilerini vasıflandırmaya ihtiyaçları vardır.

FEYERABEND: Kesinlikle doğru. Grup kimliği ve iktidar oyunu.

SORU: Wittgenstein tüm bilginin açık şekilde uygulanabilir ol­

madığını söyledi. Yine de, yapay zeka alanında çok sayıda insan çok sayıda ortak etkinliği açık hale getirmeyi dener ve çok sayıda engelle karşılaşır: Böyle davranış prosedürlerini açık, teorik bir bakış açısın­

dan yorumlamak çok zordur. Ona göre kurallar belideyip vermek çok güçtür. Bu durum, teori-pratik ayrunını farklı bir düzeye taşır:

Yaparak elde edilen teoriler ve gözlemleyerek elde edilen teoriler arasındaki bir ayrundan söz edebiliriz. Örneğin eylemenin ilkelerini izleyen adamla diğer insanların nasıl davrandığını izleyen adam

ara-I N S A N LA R ara-I ara-I N S A N L ara-I KTAN Ç l KA R M A K

sında bir ayrım yapabiliriz; mesela, biri kırmızı ışıkta geçerse ikinci adam da geçer. Şimdi, sorum şu: Aktarılabilir olmayan, sizin örtük bir bilgi olarak isimlendirdiğiniz bir bilgi çekirdeği olduğunu mu dü­

şünüyorsunuz?

FEYERABEND: Örtük bilgiye inananların iddiası örtük bilginin aktarılamayacağı değil, yazılı bir metin aracılığıyla aktarılamayacağı­

dır. Örtük bilgi eğitimle aktarılabilir, tıpkı boks eğitimi, piyano çalma eğitimi gibi: Tüm bunlar aktarılabilir, ama bir kitap okuyarak değil.

SORU: Günlük yaşamda teknolojiyi sıklıkla ötesinde ne olduğu­

nu bilmeksizin kullanırız. Bilim, insanların nasıl çalıştığını genellikle anlamadığı, ama baş edebilecekleri şeyler aracılığıyla normal yaşam üzerinde etkiler üretir.

FEYERABEND: Evet, bir televizyon söz konusuysa olan budur:

Onu açabilir, kapatabilir, doğru kanalı bulabilirsiniz; ama içeride ne­

ler olduğunu bilmezsiniz. Her zaman öyle değildi. Bir zamanlar pek çok insan otomobillerini ve radyolarını kendileri tamir edebilirlerdi.

Bugün onlar sadece bilgiden değil, aynı zamanda gerekli aletlerden de yoksundur. Otomobiller ve radyoların çok sayıda değiştirilebilir par­

çası yoktur, dolayısıyla ya büyük ve pahalı bir parça satın almalısınız, ya da her şeyi atmalısınız. Teknoloji artık cehaleti teşvik etmektedir.

Bu yüzden ben de hemfikirim.