• Sonuç bulunamadı

5.2 Birleşme Sonrası Alman Dış Politikasında Güç Kullanımı

5.2.3 Teröre Karşı Savaş: Afganistan ve Irak Müdahaleleri

Dünya tarihinin son yarım asırlık döneminde tüm dünyayı etkileme kapasitesine sahip iki olay seçilecek olsa biri Soğuk Savaş’ın bitişi diğeri ise büyük ihtimalle ABD’nin Washington ve New York şehirlerine yapılan 11 Eylül Saldırıları olacaktır. Neredeyse tüm dünyanın gözü önünde “ikiz kuleler” olarak bilinen yapılara yönelik gerçekleştirilen saldırlar bir anda yeni bir çatışma dizisi ve yeni bir küresel düşmanı ortaya çıkarmıştır. Bu saldırılar bütün dünyada olduğu gibi Almanya’da da şaşkınlık ve korku ile izlenmiş, toplumdan ve siyasilerden destek mesajları gelmiştir. Bu bağlamda Şansölye Gerhard Schröder, Almanya’nın ABD ile tam bir dayanışma içinde olduğunu ve askeri katılım dâhil her noktada yardıma hazır olduklarını ifade etmiştir (Hyde-Price, 2003, s. 198). Nitekim ABD bu saldırılar sonrasında Afganistan’a müdahale edeceğini açıkladığında BM onayının yanı sıra birçok ülkeden de yardım ve destek sözü almıştır. Bu noktada uluslararası arenada da meşru görülen bu müdahale Almanya için çok fazla tartışma yaratmamıştır.

Almanya her ne kadar ABD’ye teröre karşı mücadelede destek verme konusunda istekli ve kararlı olsa da iktidarda olan Sosyal Demokratlar ve Yeşiller koalisyonu içinde bu müdahale bağlamında tartışmalar olmuştur. Bu noktada Şansölye Gerhard Schröder konuyu federal meclise getirmiş ve 336-326 gibi çok az bir farkla 1945 sonrası en fazla sayıda (3900 asker) askerin gönderilmesini onaylatmayı başarmıştır (Hyde-Price, 2003, s. 200). 100 kişilik özel kuvvetler birliği haricinde gözlem ve destek birliklerinden oluşan askerler, “Sürekli Barış Operasyonu” (Operation Enduring Peace – OEF) kapsamında farklı bölgelerde konuşlandırılmışlardır (Dettke, 2009, s. 129-130). Bu bağlamda Almanya Afganistan’da Taliban’ın yönetimden uzaklaştırılması ve yeni yönetimin kurulması

99

konularında sınırlı da olsa roller üstlenmiştir. Konuya sebep oluşturan olayların yarattığı infialin de Almanya’nın tarihinde ilk kez bu kadar askeri başka ülkelere gönderiyor olmasına yönelik tepki ve tartışmaların önünü almıştır diyebiliriz.

Almanya’nın uluslararası toplumun yanında katıldığı Afganistan müdahalesi ilginç olarak değerlendirilebilecek bir olaya da sahne olmuştur. Burada konuşlu Alman askerlerini ziyaret eden Almanya Cumhurbaşkanı Horst Köhler, yaptığı bir konuşmada, Almanya’nın çıkarları için gerekirse güç kullanacağını ifade etmiş, ancak daha sonra bu sözlerine gelen eleştiriler sonucu istifa etmek zorunda kalmıştır (DW, 2010). Mezkûr ifadeler her ne kadar bu çalışma bağlamında çarpıcı olsa da, Köhler’in bu ifadesine yönelik gelen ağır eleştiriler sonucu istifa etmek zorunda kalması da önemli bir noktayı işaret etmektedir. Bu doğrultuda II. Dünya Savaşı sonunda inşa edilen sivil güç anlayışının, özellikle halk nezdinde hala çok güçlü olduğu söylenebilir.

Afganistan konusunda ilk baştan itibaren destek veren Almanya, Irak konusunda kesin bir dille operasyonun karşısında yer almıştır. Nitekim Afganistan müdahalesi yapılırken de Schröder, terörle mücadelede kesin bir dayanışmadan bahsederken “maceracı” bir tutuma ise kesinlikle karşı olduğu ifade etmiştir (Dettke, 2009, s. 131). Nitekim Almanya, Irak’ta kitle imha silahlarının varlığının net olmaması, uluslararası bir uzlaşının olmaması ve ABD’nin bu konuda biraz art niyetli olduğunun düşünülmesi gibi sebeplerle bu müdahaleye destek olmamıştır. Bunda müdahalenin zamanlamasının da etkisi vardır. Müdahalenin Almanya’da seçim dönemine denk geliyor olması ve savaş karşıtlarının kamuoyu içinde yüksek bir orana sahip olması, Almanya’yı bu operasyona karşıt bir noktada durmaya itmiştir (Forsberg, 2005). Öyle ki Afganistan müdahalesinde destek veren Schröder, Irak konusunda, bahsedilecek diğer sebeplerin yanında, sol oylarını sağlama almak ve savaş karşıtlığı üzerinden

100

seçmenlerin oylarına da talip olmak için BM kararı olsa bile Irak Savaşı’na karşı olduğu yönünde bir söylem benimsemiştir (Hyde-Price, 2003, s. 199-200)

Irak Savaşı’na katılmayı reddeden Schröder’in ve Almanya’daki savaş karşıtı diğer grupların o dönemde geliştirdikleri bazı söylemler de müdahale kadar tartışma yaratan konulardan bir tanesi olmuştur. Bu dönemde ortaya atılan söylemlerden bir tanesi “Alman Yöntemi/Yolu” (German Way)6 olmuştur (Fürtig, 2007). Bu söylem,

Almanya’nın kendine güveninin geldiği, ABD’nin uydusu olmadığı ve yeri geldiğinde itiraz edebildiği şekilde yorumlar yapılmıştır. Bu durumun doğurabileceği Avrupa’da yalnızlaşma ya da ABD tarafından cezalandırılma gibi riskler göz önüne alındığında Schröder ve Fischer’in bile kendi cesaretlerinden korktukları ifade edilmiştir.

11 Eylül Saldırıları sonucu ABD’nin Afganistan ve Irak müdahaleleri ile devam eden bu çatışmalar sürecinde Almanya ilk müdahaleye katılmış ve ABD’ye koşulsuz destek vermişken Irak müdahalesinde negatif bir tutum sergilemiştir. II. Dünya Savaşı sonrasında tam anlamı ile bir işbirliği ve müttefiklik ilişkisi içerisinde olduğu ABD ve batılı komşuları ile böyle bir ters düşüş güç kullanımında normalleşme tartışmalarının ardından politik tutum bağlamında normalleşme tartışmalarına yol açan bir konu olmuştur. Almanya ABD ile ilişkilerin gerilmesi ve Avrupa’da yalnız kalma pahasına kendi politikasında diretmiş ve kendince haksız gördüğü Irak müdahalesine katılmamıştır.

Bu iki çatışma durumunda Almanya’nın politikasını değerlendirecek olursak öncelikle Afganistan özelinde sınırlar dışına asker gönderme durumunun birleşmeden bu yana tedrici artışının devam ettiği söylenebilir. Elbette buradaki askeri katılım çoğunlukta BM Barış Koruma Operasyonları bağlamında olmuştur. Ancak

6 “Özel yol” anlamına gelen “Sonderweg” kavramı ile karıştırılmamalıdır. Alman Yolu/Yöntemi olarak

çevrilen German Way, müttefikleri ile tam bir dayanışma içinde olsa da Almanya’nın yeri geldiğinde müttefiklerinin hareketlerini sorguladığı ve onlara katılmadığı durumları ifade etmek için kullanılmıştır.

101

Almanya’nın birleşme öncesi bu operasyonlara da hiç katılmadığı düşünüldüğünde dikkate değer bir değişim olduğu savunulabilir. Diğer bir nokta ise Almanya’nın kendi politikaları noktasında ısrar eden tavrı olmuştur. İlk kez Hırvatistan ve Slovenya’nın tanınması konusunda gördüğümüz bu durum Irak Müdahalesi bağlamında da görülmüş ve “Alman Tarzı/Yolu” şeklinde adlandırılmıştır.