• Sonuç bulunamadı

2.2 Uluslararası İlişkiler Teorileri Bağlamında Güvenlik, Güç ve Güç

2.2.2 Liberal Teoriler Bağlamında Güvenlik, Güç ve Güç Kullanımı

Uluslararası ilişkiler teorileri içinde aslında ilk olarak ortaya çıkan teori liberal felsefenin etkili olduğu idealizm yaklaşımıdır. Bu teorinin özellikle iki savaş arası dönemde etkili olduğu ve I. Dünya Savaşı’nın etkisiyle, uluslararası kurumlar ve işbirliği gibi olgularla savaşı önlemeye çalıştığını belirtmek gerekir. Ancak özellikle II. Dünya Savaşı’nın idealistlerin bütün çabalarına rağmen yaşanması bu yaklaşıma yönelik eleştirileri gündeme getirmiştir. Buradaki eleştirilerin bir kısmı yeni ve güçlü bir teori olarak ortaya çıkan realizm tarafından gelse de teorinin kendi içinden çıkan farklı görüşler de teoriyi geliştirmişlerdir.

21

Realizm akımında olduğu gibi bu teorinin de felsefi temelleri çok daha eski tarihlere gider ve J. Locke, I. Kant ve A. Smith gibi isimlere sıkça atıf yapılır. Bu doğrultuda liberal teorinin kısaca bireye, insan doğasının iyimserliğine ve bu bağlamda uluslararası anarşik ortamda çatışmadan ziyade işbirliğine yatkın olduğu ön kabullerine vurgu yapar. Aynı varsayımlardan yola çıkan idealizmden ise, normatif tutum yerine pozitivist bir bakış açısı edinmesi ile ayrılır (Oğuzlu, 2014, s. 98). Andrew Moravcsik (2010, s. 236-240), liberal teorinin temel varsayımlarını üç ana başlık altında ele almıştır. Bunlar özetle; uluslararası aktörlere çoğulcu bir yaklaşım, iç ve dış politikanın etkileşimli olduğu ve uluslararası sistemdeki karşılıklı bağımlılığın devletlerin davranışlarını etkiliyor olması şeklindedir. Buradaki temel noktalar aslında realizmin iç politikanın etkilerinden uzak ve güç peşinde koşan devlet merkezli varsayımlarının karşıtları olarak görülebilir.

Liberal teorinin özellikle ekonomi alanından beslenen yapısı, uluslararası ilişkiler teorisi olan türüne de yansımıştır. Bu durum teorinin analizlerinde askeri gücü bir kenara atmadan ekonomik güce ve kazanımlara daha fazla vurgu yapılması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu doğrultuda özellikle karşılıklı bağımlılık, çokuluslu şirketler ve uluslararası örgütler gibi kavramlar teori içinde kendilerine sıkça yer bulurlar. Nitekim neoliberal teori olarak da adlandırılan yaklaşımın önde gelen isimleri Robert O. Keohane ve Joseph S. Nye karmaşık karşılıklı bağımlılık kavramını ortaya atmışlardır. Bu kavram temelde devletlerin arasında iletişim kurulabilen birçok kanal olduğunu, iletişim kurulan konular arasında realizmin iddia ettiği gibi bir hiyerarşi olmadığını ve ortaya çıkan bu çok kanallı iletişimin oluşturduğu karşılıklı bağımlılığın da devletlerin diğerlerine karşı güç kullanmasını engellediğini ifade etmektedir (Keohane & Nye, 2001, s. 21-23). Devletlerin arasında

22

oluşan bu çok kanallı bağların devletler için savaşı çok masraflı hale getirecek olması bu görüşe göre güç kullanımını engelleyen en temel etkendir.

Uluslararası ilişkilerin liberal teorisinde önemli noktalardan bir diğeri de siyasi liberalizmde olduğu gibi demokrasi fikridir. Nitekim neoliberal görüşler içerisinde yer alan demokratik barış teorisi bu fikre dayanır. Teorinin temel varsayımları; demokratik süreçlere sahip ülkelerde halkın ve özellikle çıkar gruplarının yönetime etkisinin kaçınılmaz olduğu, bunun yanında demokratik yönetimlerin otoriter rejimlere göre karar alma ve mobilizasyon süreçlerinin uzun olmasının devletlerin güç kullanmasını engelleyeceği şeklindedir (Russett, 1994, s. 35-42). Bu varsayımlar özellikle günümüzde demokratik devletlerarasında çıkan savaş ve çatışmalar bağlamında eleştirilebilir olsa da, süreçlere yaptığı vurgu dolayısıyla akılcı gözükmektedir.

Liberal teorinin vurgu yaptığı bir diğer konu da uluslararası kurumların işlevleri konusudur. Nitekim liberal uluslararası teorinin ilk aşamalarında savaşın engellenmesi bağlamında uluslararası kurumlara büyük bir işlev öngörülmüş ve Milletler Cemiyeti bu amaçla kurulmuştur. Uluslararası sistemin anarşik yapısına rağmen işbirliğine giden devletlerin, bu süreçte kendilerini güvenceye almak, bilgi sahibi olmayı kolaylaştırmak ve işlem maliyetlerini düşürmek gibi nedenlerle uluslararası örgütlere ihtiyaçları vardır (Moravcsik, 1993, s. 508). Bu örgütlerin devletlerarasındaki işbirliğini arttırıcı etkileri sonucu ise devletler bu durumdan kazanç elde etmeye başlayacaklardır. Bu durumun sonucu olarak da uluslararası rejimlerin norm ve değer üretmeleri yoluyla kalıcı olmaları söz konusu olacaktır (Keohane, 1984, s. 57-61). Bu görüş uluslararası rejimlerin ve işbirliğinin ancak hegemon güçlerin etkisi altında düzenli şekilde var olabileceğini savunan hegemonik istikrar teorisine de alternatif bir bakış açısı sunmaktadır (Oğuzlu, 2014, s. 99).

23

Liberal uluslararası ilişkiler teorisi görüldüğü üzere hemen her yaklaşımında devletlerin güç kullanımının nasıl engelleneceği konusunda değerlendirmeler yapmıştır. Bu bağlamda devletlerin güç kullanmalarına karşı çıktığı ya da bunu engelleyecek durumlar üzerinde durduğu söylenebilir. Ayrıca devletlerin amaçlarına ulaşmak için farklı unsurlara başvurabilecekleri fikri de ortaya atılmıştır. Nitekim liberal teorisyenlerin önde gelen isimlerden J. S. Nye, devletlerin askeri güç araçlarına başvurmadan da diğer devletlere istediklerini yaptırabileceklerini ifade etmiş, diğer devletlerin güç kullanımına başvurmadan da istenilen sonuçları istemesini sağlama iradesine yumuşak güç adını vermiştir (Nye, 2005, s. 14). Nye burada her ne kadar yumuşak güç kavramına büyük bir önem atfetmiş olsa da daha sonra sert ya da askeri güç unsurlarının öneminin göz ardı edilemezliğini görmüş ve gerektiğinde hem yumuşak hem de sert güç unsurlarının birlikte kullanıldığı akıllı güç kavramını ortaya atmıştır (Demir & Varlık, 2013, s. 80).

Sonuç olarak liberal teorilerin işbirliği, karşılıklı bağımlılık, uluslararası rejimler ve normlara yaptığı atıfların uluslararası ilişkilerde güç kullanımına yönelik bakış açısını özetlediği söylenebilir. Bu bağlamda realist görüşte askeri gücü desteklemesi noktasında önem atfedilen ekonomi de güç tanımlamasında merkeze alınmıştır. Güç kullanımı ise genel olarak işleyen ekonomik düzenin güvenliğinin sağlanması noktasında, karşılıklı bağımlılık gibi çerçevelerin sınırları içerisinde söz konusudur. Bu noktada realist görüşlerin, güç dengesi ile sağlanacağını iddia ettiği güvenlik durumunun karşılıklı bağımlılık ve uluslararası örgütler eliyle sağlanması ihtimalinden bahsederler. Devletlerin bu kavramlar dolayısıyla askeri güç kullanımından uzaklaştığı ya da uzaklaşacağı birçok noktada ortaya koyulmaktadır. Realizmin çıkarlarını elde etmeye çalışan devletlerin izleyecekleri her politikayı doğal gören anlayışının karşıtı bir görüşe sahip olduğu ve güç kullanımı politikanın bir

24

uzantısı şeklinde görmediği ise son derece açıktır. Özetle, liberal teorilerin güç bağlamında askeri güç yerine ekonomik güce, güç kullanımını ve rekabet yerine ise iş birliğine atıf yaptığını söyleyebiliriz.