• Sonuç bulunamadı

4.1. AVRUPA’DA ÇOKKÜLTÜRLÜLÜĞÜN GÜÇ KAYBETME NEDENLERİ

4.1.5. Terör Olaylarının Çokkültürlülüğe Baskısı

AB içinde gerçekleşen terör olayları çokkültürlü yapıyı hedefleyen çoğunlukla öteki olarak kabul edilen azınlık ya da azınlık statüsünde olmayan etnik farklılık sahibi bireyler tarafından meydana getirilmektedir. Teröristlerin etnik kimliğine ya da dini aidiyetlerine atıfta bulunulması popülist siyasetin önünü açarak sonuçla günümüzdeki istenmeyen sonuçların gerçekleşmesine yol açmaktadır. Daha önce de değinildiği gibi terör eylemini gerçekleştiren şahıs eğer ana akımın etnisitesine mensupsa ya da dini

254 Faruk Örgün, “11 Eylül, Küreselleşen Terör ve Medya”, Hatay Polis Dergisi, 2002, Cilt: 5, Sayı: 5, 20-45, s. 36.

255 Sedat Laçiner, “11 Eylül Olayları (Yeni Terörizm) ve Ermeni Sorunu”, Stratejik Analiz Dergisi, 2001, Cilt: 2, Sayı: 19, 25-45, s. 40.

122

açıdan aynı dinsel aidiyet mevcutsa eylemin sadece basit bir terörist eylem olarak geçiştirilmesi söz konusudur. Örneğin; Andreas Breivik’in Utoya adasında katlettiği onlarca insana rağmen, içinde haçlı sembolleri ve ikonları bulunan bir manifesto yayınlayan bu ‘’Yalnız Kurt’’ için Avrupa’da “Hristiyan Terörist” ya da “Norveçli terörist” tanımı yapılmamıştır.256

Günümüzde Avrupa Birliği içindeki terör eylemleri ile ‘’İslamcı terör’’ yakıştırması şüphesiz aynı anlamda kullanılmaktadır. Müslümanların topluma ayak uyduramayan, çoğunlukla cahil ve bilgisiz kişilerden meydana geldiği yanlış algısı bugün Avrupalı ön yargısını açıklar niteliktedir. Nesnel bir bakış açısı ile sorun masaya yatırıldığında sorunun kökleri Avrupalı Müslümanlarda değil, Müslümanları ön yargılı değerlendiren Avrupa’nın mayasını oluşturan “yerli Avrupalı” larda olduğu görülecektir. Bugün, birliğin çokkültürlü yapısının bozulmasını isteyen buna göre politik tavır alan dolaylı olarak da Avrupa Birliği’nin bekasını tehdit eden topluluk da yine aynı birey ve topluluklardan müteşekkildir.257 Avrupa Birliği içinde terör olayları ile kimlik politikaları ve doğal olarak da çokkültürlülük arasındaki bağ belli bir tarihsel perspektif içinde negatif yönde seyretmektedir. Mülteciler ve göçmenlerin, son 30 sene içinde gerçekleşen terör eylemleri sonrası günah keçisi ilan edildikleri söylenebilir. Göçmen ya da mültecilerin ‟öteki” konumu, yaklaşık 70 yıldır hüküm süren Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) 1991 yılında dağılması sonrasına denk gelmesi şüphesiz tesadüf değildir. 1993 yılında kendisini göstermeye başlayan Batı medyasının ısrarla ‟İslamcı terör” olarak yaftaladığı, günümüze kadar gelen olaylar zinciri, özellikle merkez Avrupa ülkeleri tarafından büyük bir iştahla satın alınmıştır. 2015 ve 2016 yıllarında Fransa’da yüzlerce insanın ölümü le gerçekleşen terör saldırıları, Avrupa için geri dönülemez politik tavırların sergilenmesine neden olmuştur. Önceleri çokkültürlülük yanlılarını pek endişelendirmeyen Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen’in önlenemez yükselişi, 2015 ve 2016 yıllarındaki terör saldırıları sonrası gerçekleşmiştir. Marine Le Pen, seçim manifestosunda cumhurbaşkanı seçilmesi halinde Avrupa Birliği ile üyelik koşullarını müzakere edeceğini, negatif bir durum olması halinde de AB’den çıkış referandumu başlatacağını deklare etmiştir.

256 Melih Aktaş, Narkoterörizm Dünyada ve Türkiye’de Terör, TC Merkez Bankası Yayınları, Ankara, 2002, s. 78.

257Burak Tangör ve Sevinç Sayın, “Avrupa Birliği’nin Terörizmle Mücadele Stratejisi: Yeni Bir Bütünleşme Alanı Mı?”, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, 2012, Cilt: 11, Sayı: 1, 85-118, s. 110.

123

Küreselleşmenin insanları yavaş yavaş boğduğunu iddia eden Le Pen, Fransa’yı ‟İslami köktenciliğin boyunduruğu altında” şeklinde betimlemiştir.258

Görünen o ki, Fransa’daki terör eylemlerinin belli bir amaç için yapıldığı sonucuna varmak çok da komplo gibi durmamaktadır. Zira Fransa, Avrupa Birliği’nin en fazla Müslüman azınlık barındıran ülkesidir. 5 milyon gibi Müslüman bir nüfusa sahip Fransa’da 2015 ve 2016 yılındaki olayların yüzlerce insanın katledilmesi ile sonuçlanması, devamında popülizmin inanılmaz bir hızla ülke siyasetini ele geçirme serüveni arasında pozitif korelasyon vardır. 7 Ocak 2015’te gerçekleşen Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo saldırısında, 12 kişi hayatını kaybettiği bilinmektedir. Eş zamanlı olarak gerçekleşen başka bir saldırıda da bir koşer markette rehin aldığı 4 kişiyi öldüren saldırgan, polis tarafından vurularak öldürülmüştür. Mevcut saldırı sonrası tüm dünya liderleri saldırıyı kınamış ve Fransa’da katledilenleri anmak için düzenlenen yürüyüşe tüm ülke liderleri kol kola girerek katılmıştır. Kasım 2015’te Paris’te 130’dan fazla insanın ölümü ile sonuçlanan bir dizi bombalama ve silahla öldürme eylemi yapıldığı bilinmektedir. Yapılan eylemlerin sonunda Fransız Cumhurbaşkanı François Hollande’ın, olağanüstü hal ilan edip ülke sınırlarını kapattığı görülmektedir. Temmuz 2016 tarihinde Nice’de bir kamyonun kalabalığın arasına girerek insanları ezmesi ile sonuçlanan terör olayında yaklaşık 90 kişi hayatını kaybetmiştir.259

Ülkelerdeki mevcut ayrımcı siyasetin toplum üzerindeki negatif baskısı ırkçılık ve yabancı düşmanlığını körüklemektedir. ‟Öteki” olanlar için uygulanan sorgulama teknikleri, evlere yapılan baskınlar ve 2016 yılında Fransa’da uygulanan olağanüstü hal uygulamaları gibi mevcut siyasal durumlar artık demokrasi yanlısı olan Avrupalı ev sahiplerinin de ilgisini çekmektedir. Hatta Şubat 2017 yılında Fransa’da gerçekleşen siyahi bir gence polis copu ile tecavüz olayında göstericiler, polis karakollarını yakarak büyük bir infiale sebep olmuşlardır. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, anüs bölgesinden ağır bir ameliyat geçiren ve iyileşmesi en az 3 ay sürecek olan Theo adındaki siyahi genci hastanede ziyaret etmiştir. Ayrıca olayın gerçekleştiği banliyöleri ziyaret edeceğini söylemiştir. Buna rağmen ülkedeki eylemlerin hararetini söndürememiştir. Aşırı sağcı Ulusalcı Cephe lideri Marin Le Pen

258 Mustafa Sever vd., Teröre Sosyo-Psikolojik Açıdan Genel Bir Bakış, Polis Akademisi Yayınları, Ankara, 2010, s. 287.

124

ise Hollande’ı banliyölere izin vermek ve radikal düşüncelerin buralarda yayılmasını durdurmamak konularında eleştirmiştir. 260

Mülteci, göçmen ya da dinsel, geleneksel kıyafetlerinden ötürü dışlanan ve ötekileştirilen insanlarda mevcut ulus devlet içinde güvenlik kaygısı oluşmaktadır. Meydana gelen bu kaygının, şüphesiz terör eylemlerinin oluşturduğu travmalar sonucu terörün bir dinle, kültürle ya da etnisiteyle ilişkilendirilmesinden kaynaklandığı söylenebilir. Öteki olarak kabul edilen bu insanların AB içindeki ülkelere sadakat göstermeyecekleri, herhangi bir terör eylemi durumunda bundan üzülmeyecekleri hatta terör eylemlerini bizzat gerçekleştirecekleri konusunda ciddi endişeler vardır. İslam’ın kendisini Avrupa’da tehdit olarak görenlerin sayısı inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. 261

Avrupa’da yaşayan Müslümanlar 11 Eylül 2001 yılından bu yana yaklaşık 16 yıldır terörle mücadele önlemleri kapsamında fişlenmektedir. Fişlemeler sadece terör şüphesi oluşturabilecek kişilerin çok ötesinde; iş adamları, öğrenciler hatta ev hanımlarını dahi kapsayan toptancı bir yaklaşımla uygulanmaktadır. 2014 yılında Aşağı Saksonya eyaletinde patlak veren skandal, Almanya gündemini uzun süre meşgul etmiştir. Sadece cuma namazına gittikleri için fişlenen Müslümanlar Alman Anayasayı koruma teşkilatının raporuna göre 16 eyalette daha fişlenmiştir. Aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütünün, Almanya’da 2000 - 2007 arasında 8’i Türk 10 kişiyi öldürdüğü bilinmektedir. Örgütün çökertilememesi ve Alman istihbaratı ile olan gizli bağlantıları günümüzün çokkültürlülük ideali olan Avrupa Birliği için düşündürücüdür. Almanya kamuoyu NSU adlı bir terör örgütünün varlığından ve örgütün cinayetlerinden ilk olarak 2011 yılı sonunda haberdar olmuştur. NSU’nun üyelerinden Uwe Böhnhard ve Uwe Mundlos, 2011 yılı kasım ayında bir banka soygunu gerçekleştirdikten sonra polisin takibinden kurtulmak için saklandıkları karavanda ölü bulunmuş, terör örgütü üyelerinin intihar ettikleri öne sürülmüştür. NSU’nun hayattaki tek üyesi olan ve tutuklu olarak yargılanan Beate Zschaepe’nin mahkemede susma hakkını kullanıyor olması nedeniyle örgütün "karanlık bağlantıları" yanıt bekleyen birçok soru ile birlikte aydınlatılamamıştır.262 Dünya üzerinde artış gösteren terör eylemleri ve bu eylemlerin oluşturduğu endişe, Avrupa Birliği içindeki çokkültürlü yapının bozulmasını elbette tek başına açıklamaya

260 “Paris Banliyösünde Copla Tecavüz İddiası: Protestocular Karakola Saldırdı”, http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-38960757, (Erişim Tarihi: 21.02.2017)

261 Yılmaz, a.g.e., s. 99.

262 “Alman istihbaratı 3 bin 656 Müslüman'ı fişledi”, http://aa.com.tr/tr/dunya/alman-istihbarati-3- bin-656-muslumani-fisledi/156555, (Erişim Tarihi: 21.02.2017).

125

yetmemektedir. işgücü ve refah paylaşımı, artan işsizliğin oluşturduğu tedirginlikte terör eylemlerinin oluşturduğu paranoya ile açıklanmalıdır. ll. Dünya Savaşı sonrası ihtiyaç duyulan işgücünün doğurduğu göç, dönemlik ya da kısa süreli gelen işçilerin ülkelerde kalmak istemesi, aslında bugünkü sorunun köklerini açıklar niteliktedir. AB içindeki Müslümanların doğum oranları yüksek, nüfusu ise oldukça gençtir. Avrupa’daki Müslüman nüfusun önümüzdeki yıllarda daha da artacağı varsayılırsa, işsizlik ve ekonomik kriz ile mücadele eden AB’de popülist söylemler ve aşırı sağa kayma eğiliminin daha da artacağı çıkarımında bulunulabilir. Halihazırda Müslümanların ve siyahilerin iş bulma konusunda ciddi endişeleri mevcuttur. Paris Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre Arap ve Afrika kökenlilerin işsiz kalma olasılığı Fransız kökenlilere göre 5 kat daha fazladır.263

Avrupa’da artan ırkçılık ve aşırı sağ özellikle 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında Müslüman azınlık ya da göçmen gruba yönelik nefret suçları ile birlikte ivmelenerek devam etmektedir. İşsizliğin ve terör olaylarının, 2008 krizi sonrasında geliştiği görülmektedir. İşsizlik ve artan terör olayları ile birlikte özellikle Afrika kökenliler, Araplar ve Müslümanlar üzerinde yoğunlaşan baskı, yıldırma ve nefret suçları kutuplaşmayı arttırmaktadır. Oluşan bu baskı, her geçen gün çokkültürcülük müktesebatından geri dönüş olarak algılanmaktadır. AB politikalarındaki yetersizlikler, marjinalleşen siyasal kimlikler, birlikten İngiltere gibi popülist söylemler sonrası ayrılan bir gücün varlığı, önümüzdeki yıllarda çokkültürlü yapının da bozulacağı ulus devletlerin tekrar eski gücüne kavuşacağı izlenimi vermektedir.264