• Sonuç bulunamadı

4.1. AVRUPA’DA ÇOKKÜLTÜRLÜLÜĞÜN GÜÇ KAYBETME NEDENLERİ

4.1.2. Avrupa’da Bütünleşme Teorileri

11. yüzyıldan bu yana dönüşerek devam eden Avrupa bütünleşmesi fikri, Avrupa’da hüküm süren devletlerin bir arada olarak daha güçlü olmalarına, çıkarlarını daha iyi korumalarına dayanmaktadır. Haçlı Seferleri ile mümkün olan bu birliktelik durumu, ll. Dünya savaşı sonrasındaki kaotik duruma ilham vermiştir. ll. Dünya Savaşında milyonlarca insanın kaybı, bunun yanında şehirlerin yok olması ile gelen

111

maddi zorluk bütünleşme ve birliktelik fikrini perçinlemiştir. Savaşın ardından gerçekleşen barış görüşmelerinde (Yalta ve Postdam) sorunların kolay çözülememesi Soğuk Savaş olarak tabir edilen sıkıntılı dünya düzenini beraberinde getirmiştir. Bu düzenin varlığı Avrupa bütünleşmesi için en uygun zemini oluşturmuştur.231

Antlaşmalar, Avrupa toplumunun ortak değerlerini yansıtan en önemli eylemleri içermektedir. Birliğin çıkış noktasını oluşturan Maastrich Antlaşması (1992) oldukça önemli bir yere sahiptir. Avrupa Topluluğu bu antlaşma ile iç işlerinde iş birliği, güvenlik politikası ve adalet alanlarında da birleşerek bütünleşmenin önündeki büyük engelleri kaldırmaktadır. Dönemin ünlü İtalyan politikacısı Altiero Spinelli tarafından hazırlanan bu antlaşma ile Avrupa Birliği’nin kurumsal tabanı oluşturulmuştur. AB komisyonu ile bütçe yapımı ve mevcut bütçe politikalarının sürdürülmesi, birliğin icra organı olan AB konseyi ile üye devletlerin çıkarlarının korunması (Bakanlar konseyi olarak da geçer, üye devletlerin hükümetlerinde görev alan bakanlardan oluşur) , kanun yapma yetkisine sahip parlamento ve Adalet divanı AB nin kurumsal yapısını özetler nitelikte olmaktadır232.

Avrupa için kıyameti andıran sonuçlar doğuran ll. Dünya Savaşı’nın ardından Almanya’nın yeniden güçlü konuma gelmesi tüm ülkeleri endişelendirmiştir. Oluşan bu edişe, savaşın ardından ülkelerin bir araya gelmesini sağlayan önemli etkenlerden biridir. Savaş sonrası Avrupa’da barış ikliminin sürdürülmesi saikiyle birleşen ülkeler demir, çelik ve atom enerjisinin kontrol etmek istemiştir. Almanya’nın ideolojik ilkeler barındıran düşmanlığını bastırmak da birleşen ülkelerin ajandalarında yeralmaktadır. Almanya ile birlikte Sovyetler Birliği’nin ideolojik ve siyasal yayılmacılığının etkisi, Avrupalı ülkeleri korkutmuş güç birliği ile bu yayılmacı tutuma karşı durmak istenmiştir. Sovyetler Birliği’nin ardılı Rusya Federasyonu için Avrupa Birliği bugün dahi içinde ‘’bir arada tutma ülküsü’’ barındırmaktadır. Rusya etkisinden çıkmak isteyen ülkeler ekonomik ve siyasal bağlamda Avrupa Birliği ile askeri bağlamda ise NATO ile ortak hareket etmektedir233.

231 Neill Nugent, The Government and Politics of the European Union, Duke University Press, U.S.A., 2006, p. 13.

232 İbrahim Canbolat, Avrupa Birliği, Uluslarüstü Bir Sistemin Tarihsel Teorik Kurumsal

Jeopolitik Analizi ve Genişleme Sürecinde Türkiye ile İlişkiler, Alfa Basım Yayın, İstanbul, 2002, s. 109.

233 John McCormick, Understanding the European Union, A Concise Introduction, Palgrave Macmillan, New York, 2005, p. 59.

112

4.1.2.1. Neofonksiyonalizm

Avrupa bütünleşme teorileri birliğin ortak bir kimlik oluşturmada ve siyasal birlikteliği sağlamada faydalandığı önemli argümanların başında gelir. Ortaya sürülen sistem önerilerinin zamanla Avrupa Birliği entegrasyonunun başat rolünü üstlendiği görülmektedir. Bütünleşme sürecinde üretilen fonksiyonalizm ve neofonksiyonalizm diğer teorilerin ortaya çıkması ve sürdürülmesi açısından da eleştirel bir kültürün oluşmasını sağladığı söylenebilir. Fonksiyonalizm, Avrupa bütünleşmesine oldukça eleştirel bir tutumla yaklaşarak bütünleşmenin olumsuz taraflarını da dile getirmektedir. Teoriyi öne süren David Mitrany kısaca, ulus devletlerin politik manada önemsiz görünen kurumlar etrafında birleşmesinin daha uygun olacağına vurgu yapmaktadır. Dünya düzeni ve politik istikrar bağlamında oldukça ütopik görünen bu teori, ‘’işleyen barış sistemi’’ adlı eserinde ulus devletlerin egemen olduğu bir sistemde barışın zor olacağı fikri temeline dayanmaktadır. Mitrany, politik meselelerden daha çok teknik konular üzerine yoğunlaşmaktadır234.

David Mitrany’nin politik meseleler yerine uluslarüstü meselelere yoğunlaşmış olması, Avrupa Birliği için gelecek projeksiyonu açısında gösterge olmuş AKÇT’nin işlevi ve bu işlevin diğer sektörlere de dağılması fikrinin, birliğin geleceğini oluşturduğu söylenebilir. Birliğe üye olan devletlerin politik manada sorumluluklarını sürdürmesi ve politik konuların ağır basması, bu teoriyi geri plana itmektedir. Politik konuların güncel formunu sürdürmesi, bütünleşme çerçevesinde başarısız kaldığını göstermektedir. Neofonksiyonalizm teorisinin çıkış noktası, fonksiyonalizmin eksik kalan yönlerini tamamlama düşüncesi etrafında ortaya çıkmaktadır.

Neofonksiyonalizmin’in ulaşmak istediği ana hedef siyasal ve ekonomik bütünleşme düşüncesidir. Üye ülkelerin ekonomik etkileşim düzeyinde, işlevsel ortak alanların ekonomik katmanlarda yayılma dinamiği ile seyredeceğini, bütünleşmenin ardından gelecek faydaların devlet dışı aktörler tarafından benimseneceğini ve destekleneceğini, bu mevcut durumda bütünleşmenin daha hızlı etkin ve sorunsuz olacağını düşünmektedir. Burada önemli olan, ekonomi aktörlerinin (endüstri grupları) ulus devlete oluşturacağı baskı ile birliğin uluslarüstü (supranasyonel) karar mercinin kararlarının ulus devlet vatandaşlarının çıkarlarına daha uygun olduğu fikridir.235

234 Cevdet Özdemir, “Neofonksiyonalizm”, Adnan Menderes Üniversitesi Dergisi, 2011, 81-90, ss. 86-87.

235 Kahraman, S., (2012), Avrupa Birliği: Tarihçe, Teoriler, Kurumlar ve Politikalar, Avrupa bütünleşmesi kuramları: 1950-1970 yılları, s.19

113

Toplumsal manada Neofonksiyonalizm, değişim ve değişimle birlikte dönüşümü ifade etmektedir. Fonksiyonalizmi temel alan fakat eksik yönlerini eleştiren entelektüel yapıda doğan bu teori; çatışma, güç merkezi ve toplumsal değişimleri incelemede çok daha başarılı olduğu söylenebilir. Devam teorisi olarak Neofonksiyonalizm, Mitrany’nin çalışmaları çerçevesinde entegrasyona yönelik varsayımları incelemekte, deneysel manada analiz ederek geliştirmektedir. Çoğu zaman entegrasyon ile bir anılan neofonksiyonalizmin, Ernst Haas ile birlikte kurumsallaştığı söylenebilir. Haas’ın Avrupa bütünleşme ve entegrasyon çabasını açıklamadaki olumlu etkisi geliştirilen teorinin uygulanabilir oluşu ile yakından ilişkili olmaktadır. Fonksiyonalizmin gerçekleştirilmesi mümkün olmayan düşüncelerine karşı mevcut durumları açıklamadaki başarısı, neofonksiyonalizmin önemini arttırmaktadır236.

4.1.2.2. Supranasyonalizm

Supranasyonalizm genel manada, üyelerden merkeze doğru işleyen bir karar alma yapısı olarak görülmektedir. Üye devletler, alınan uluslarüstü kararı ya uygulamak ya da birlikten çekilmek zorunda olmaktadırlar. Teorinin amacı, dış politikada birlik sağlayarak tek ya da çift kutuplu küresel güç merkezlerine karşı tahakküm altında kalmamayı hedeflemektedir. Milli egemenlik karşıtı olan teori, uygulamada bazı aksaklıklar barındırmaktadır. Avrupa Birliği’nin içinde bulunduğu krizi açıklamada önemli bir pay sahibi olan mevcut teori, İngiltere’nin AB’den ayrılma sürecinde de pay sahibi olmaktadır. Nitekim, oluşan göç, göçmen ve ekonomik krizleri milli egemenliğini AB’ye devrettiği için yaşadığını düşünen İngiltere ve Birleşik Krallığı oluşturan diğer üç ülke (Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda) Avrupa Birliği’nden ayrılmaktadır. Avrupa içinde yükselen aşırı sağ ve çokkültürlü yapının iflası da birliğe bağlı ülke vatandaşlarının ulusal kimlik ve egemenlik arayışlarında gizli olmaktadır237.

Supranasyonalizm teorisi, birlik üyelerinin egemenlik haklarının bir kısmını ya da tamamını birlik otoritesine verme anlamına da gelmektedir. Haas’a göre supranasyonalizm, federasyon ile birlikte kurumsal eksiklerini tamamlayabilecek bir teoridir. Bugünkü manada normatif supranasyonalizm olarak tanımlanan teori, belirli prensipler etrafında gelişmektedir. Birliğin hukukunu da açıklayan teorinin, iki ana sütun üzerine inşa edildiği bilinmektedir. Ana sütunlardan biri, doğrudan etki; diğeri

236 Merve İrem Yapıcı, “Uluslararası İlişkiler Disiplininde Entegrasyon Teorilerinin Yeri ve Etkinliği”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2007, Cilt: 9, Sayı: 3, 130-157, s. 143.

237 Kemal Başlar, “Avrupa Birliği’nin Normatif Supranasyonelliği”, Amme İdaresi Dergisi, 1997, Cilt: 30, Sayı: 3, 3-18, s. 4.

114

ise üstünlük prensibi olmaktadır. Doğrudan etki prensibi kısaca, üye ülkelerin hukuk sisteminin Avrupa Birliği hukukuna tam uyumu anlamına gelmektedir. Ortaya atılan prensip hakkında Avrupa Birliği tarafından verilen karara ulus devlet adalet sistemi uymak zorundadır. Avrupa Birliği Adalet Divanı, ulusal hukuk düzenlerinden farklı olarak özerk bir hukuk sistemine sahip olmaktadır. Üstünlük prensibi, topluluk hukukunun tek elden uygulanmasını sağlayarak özellikle ekonomik manada birliğin bölgesel pazarlara dönüşmesine mani olma saikiyle kabul edilmektedir238.

Supranasyonel organizasyon fikri, her ne kadar teoride sorunsuz görünse de günümüzde oldukça sıkıntılı dönemler geçirmektedir. Birliğin özünü de oluşturan bu teori, aşırı sağ ve ırkçılık bağlamında AB üyesi ülke vatandaşları tarafından erozyona uğramaktadır.